logo

trugen jacn

TÜRKLÜĞÜN KANAYAN YARASI : DOĞU TÜRKİSTAN

Prof.Dr.Enis Öksüz resimleri ile ilgili görsel sonucu

Prof.Dr. Enis ÖKSÜZ


11 Nisan 2019 akşamı Sancak Vakfı Divan Sohbeti’nde üniversiteli gençlerimizle Ank. Ünv. DTCF öğretim üyesi ve Dünya Uygur Kurultayı İcra Kurulu Genel Sekreteri Doç. Dr. Erkin Emet Bey’i dinledik. Erkin Bey Doğu Türkistan’ın 1949’dan başlayan Komünist işgalinden sonraki yaşadığı olayları kronolojik olarak şöyle sıraladı:
– 1949 Komünist Çin’in Doğu Türkistan’ı İşgali
– 1991 Soğuk Savaş’ın Bitişi ve Sovyetler Birliği’nin Parçalanması
Bu olaylar neticesinde Balkanlar’da etnik ve dinsel çatışmalar ortaya çıktı ve çatışmalar 1990’lı yıllar boyunca coğrafyada varlığını sürdürdü.
1993 Çin’in Doğu Türkistan’daki Eğitimde Köklü Değişikliklere Gitmesi
Siyasi ve dinî baskıların artmasının yanı sıra, Uygur Özerk Bölgesi Dil ve Yazı Yönetmeliği’nde değişiklik yapılarak azınlıkların Çinlilerle olan siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerinde Çince kullanılması şart koşuldu.
1996 Çin’in Sert Vuruş Politikasının Ortaya Çıkışı 
Çin’in başlattığı “strike hard” (sert vuruş) politikası ile bölgedeki her türlü düşünce, kimlik, dinî inanç ve sese topyekûn savaş ilan edildi. Etnik ve dinî haklar konusunda ciddi bir gerileme yaşandı. 
1997 Gulca Katliamı
Çin’in asimilasyon ve islam dini ve inaç özgürlüğüne yönelik engel ve yasaklar koyması üzerine Gulca halkı bu uygulamalara tepki olarak barışçıl gösteriler düzenledi. Çin yönetimi 5 Şubat 1997’de yüzlerce kişinin ölümü ve binlerce Müslüman Türk’ün yaralanması ve tutuklanması ile sonuçlanan Gulca Katliamını gerçekleştirdi.
11 Eylül 2001 New York’taki Terör Saldırısı
11 Eylül olayından sonra, Çin’in Doğu Türkistan’a sert tutumu ciddi bir biçimde arttı. Bölgede her türlü etnik, kültürel ve siyasi talep bir tehdit unsuru olarak görülmeye başlandı.
2004 İlköğretimden Liseye Kadar Uygur Türkçesi İle Yapılan Eğitiminin Kaldırılması
İlkokul, orta okul ve liselerde Uygur Türkçesiyle eğitim tamamen kaldırıldı. Tarihte ilk defa Uygur Türkçesi eğitimden kaldırılmış oldu.
2008 Pekin Olimpiyat Oyunları
Pekin yönetimi, Olimpiyat Oyunları’nın güvenliğini bahane ederek, dinî nikâh kıyılması, cenazelerin dinî usullere göre kaldırılması, halka açık ortamlarda ibadet edilmesi dâhil olmak üzere “23 çeşit dinî faaliyeti” Doğu Türkistan genelinde yasa dışı ilan etti. Bu tarihten itibaren, kadınların başörtüsü takmaları, Müslüman erkeklerin sakal bırakmaları yasaklandı. Hac ibadeti Çin resmî makamlarının aldığı son kararla tamamen yasaklandı.
05 Temmuz 2009 Urumçi Katliamı
5 Temmuz 2009’da Urumçi Katliamı gerçekleşti. Temel haklarını talep eden çok sayıda Uygur Türkü kurşuna dizildi, hapse atıldı ve idam edildi. Katliamdan sonra Uygur Türkleri üzerindeki baskı arttı, Uygur Türkleri çocuklarının geleceğini yurt dışında aramaya başladı. 
2010 Çin Yönetimi Doğu Türkistan’da Eğitim’de Çin dilini Zorunlu Hale Getirdi
Doğu Türkistan genelinde ilkokuldan üniversiteye kadar bütün eğitim kurumlarında Çince eğitime geçildi.
2014-2015 Yoğun Baskılara Dayanamayan Uygurların Binlerce Uygur Ülkelerini Terk Etmeleri
Ülkedeki baskılara dayanamayan Uygurlar 2014 ve 2015 yıllarında Vietnam, Tayland ve Malezya’ya, oradan Türkiye’ye göç etti. Son iki yıl içinde Malezya üzerinden Türkiye’ye gelen Uygur Türklerinin sayısı 7500 civarında.”
Doğu Türkistan 1949 yılında Komünist Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal ettiği günden beri Çin Halk Cumhuriyeti tarafından ciddi bir tehdit olarak algılandı. Soğuk Savaş’ın bitmesi, Orta Asya cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana değişen bölgesel denklemler ve Çin’in ekonomik yükselişi sonucu, Doğu Türkistan meselesi Çin yönetimi tarafından stratejik bir boyutta ele alınmaya başlandı.
Çin’in Doğu Türkistan’daki “Üç Şer Güce” (terörizm, dinî aşırılık ve bölücülük) karşı görünür harekâtı, açık bir biçimde Uygur kültürünü yok etmek için devlet terörü aracı hâline gelmiş durumda.
Çin’in terörle mücadele kanununun yalnızca uluslararası insan hakları hukukuna değil, Çin’in diğer iç hukukuna da uymadığı açıktır.
Müslüman Uygur azınlığı uzun zamandır “Çinlileştirme” politikalarının hedefinde. Bu siyasetin bir parçası çok tartışılan ve uzun zaman varlığı inkar dilen “ceza kampları”dır.
Doğu Türkistan’da aşırılığa karşı mücadele amaçlı önlemler son yıllarda Uygurların barışçıl dinî inancını suç sayar nitelikte (UHRP, 2016). Adı geçen düzenlemeler Doğu Türkistan’da titizlikle uygulandı. Örneğin gözetim sistemi, tren istasyonu ve kasaba dışındaki yollardaki kontrol noktaları, insanların akıllı telefonlarını aramak için kullanılan el cihazları, araçları takip etmek için GPS sistemi gibi. (Josh Chin, Clément Bürge, 2017).
2017’de Çin hükümeti, Mısır ve Türkiye de dâhil olmak üzere yurt dışında öğrenim gören Uygur öğrencilerine eve dönmeyi emretti (Shohret Hoshur, 2, 2017). Birçok kaynağa göre, Çinli yetkililer yabancı ülkelerdeki öğrencilerin aile üyelerini onları geri dönmeye zorlamak amacıyla gözaltına almıştır. Yurt dışındaki öğrenciler Çin’in geri dönme taleplerine uymadığından, 100’den fazla Uygur Ağustos 2017’de Mısır’da gözaltına alındı. Bu öğrencilerin en az 24’ünden fazlası zorla Çin’e gönderildi ve burada bazılarının tutuklandığı bildirildi (Emily Feng, 2017).
Bugün belki de en acil mesele, Doğu Türkistan’daki “yeniden eğitim” merkezlerinde veya toplama kamplarında milyonlarca Uygur Türkünün tutulmasıdır. Çin 2017’de binlerce Uygur Türkünü “yeniden eğitim” kamplarında veya politik eğitim merkezlerinde toplamaya başladı. Kamplar, çeşitli etiketlerin ardından 2017’nin başlarında resmî olarak Profesyonel Eğitim Veren Okullar olarak isimlendirilmeye başlandı.Kampların ve baskılama politikalarının Uygur nesilleri üzerindeki etkileri kapsamlı olacaktır. Çin hükümeti, etnik azınlıklar için saygı isteyen söylemlerden kamplarda gözaltılara ve etnik kimliğin yanı sıra dinin kriminalizasyonu üzerinden asimilasyona net bir şekilde kaydığını göstermiştir. Gözlemciler, Sovyet Gulaglarındaki kamplar ile karşılaştırma yapmış ve Washington Post şunları yazmıştır: “Nazi imha kampları ve Stalin’in Gulaglarından sonra ‘bir daha asla’ ilkesine inanan herkes Çin’in beyin yıkama, hapishane ve işkence kullanımına karşı ses çıkarmalıdır.
Çin, resmî ideolojisini ülkedeki Müslüman azınlık nüfusa aşılayıp onları kontrol altında tutmak ve asimile etmek amacıyla attığı adımlara bir yenisini daha ekleyerek, önümüzdeki beş yıl içinde İslam’ı sosyalizmle uyumlu hâle getirip, “Çinlileştirmeyi” amaçlayan yeni bir yasayı kabul etti.
Gözaltı kampanyasının en son aşamasında Çin kurumlarının bir veya iki ebeveyni kamplarda olan Uygur çocuklarını gönderdiği çok sayıda yetimhane oluşturulmuştur. Devletin öncülük ettiği ırksal profil belirleme, aşağılama ve şiddetin endemik olduğu bir ortamda, Uygurların gelecek nesillerinin geleceği karanlık kalmaya devam etmektedir. Baskı taktiklerinin giderek daha da yoğunlaştığı göz ardı edilemez ve bu kısa vadede insan hakları ihlallerinin çok daha acımasız bir yapıda sunulmasına neden olacaktır. Özgür Asya Radyosu’nun bir başka raporunda, bu tesislerde alıkonulan Uygurların sayıca çok fazla olması nedeniyle aşırı kalabalık ve pis koşullarda tutuldukları da belirtiliyor. Buna rağmen, her gün daha fazla Uygur tutuklanarak bu tesislere gönderiliyor (Shohret Hoshur,1, 2018 ).
Anadolu Ajansı 3 Ocak tarihli haberinde Çin’in resmî haber ajansının âdeta itiraf mahiyetindeki verilerini yayımladı. Çin’in Xin Hua haber ajansının verdiği bilgilere göre işgal altındaki Doğu Türkistan’da 2018 senesinin 11 ayında 1 milyon 120 bin Çinli “Kardeş Aile Projesi” adı altında 1 milyon 690 bin Uygur ve Kazak Türkünün evinde zorla kalmıştır.”
Bize göre; Türkiye Cumhuriyeti Devleti hem Türk hem Müslüman olan 30 Milyona yakın milletdaşımız ve din kardeşimizin maruz kaldığı bu insan hakları ihlalleri karşısında meseleyi aynen Filistin, Arakan vb. konularda olduğu gibi BM zeminine taşımalıdır. Çin’den gelecek 3-5 milyarlık yatırım söylentileri karşısında Türkiye’nin sessizliğe bürünmesi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve tarih boyunca daima mazlumun yanında olmuş olan Türk milletinin itibarına gölge düşürür mahiyetindedir. Çin’den satın aldığımız malların toplam bedeli 76 milyar USD civarında olup Çin’in bizden satın aldığı mal miktarı 2 milyar USD’yi geçmemektedir. Türkiye gerekirse sivil toplumu harekete geçirmeli, Dünya kamuoyuna bu mazlum soydaşlarımızın çığlığının duyulmasına öncülük etmelidir. Güney Asyadaki 8-10 bin nüfuslu Müslüman topluluklar için bile Türkiye genelinde Cuma hutbeleri hazırlayan Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı’nı göreve çağırıyoruz. Doğu Türkistan meselesinin öncelikle Türkiye kamuoyuna mal olması için bir Cuma hutbesini Doğu Türkistan meselesine ayırmalıdır.

Doğu Türkistan meselesine ilgi duyan devlet ve bir çok kuruluş çok farklı yorumlarla dünyayı meşgul ediyorlar.Hepsinin açık ve örtülü faaliyetleri var.Bizim Devletimizin sessizliği toplumun oraya buraya savrulmasına ortam hazırlıyor ve insanlar birbirleriyle uğraşmaya didişmeye yol açıyor. Temel esasları insan haklarına ve Birleşmiş Milletler Mevzuatına dayalı yapacak bir çok aydınlatıcı ve uyarıcı çalışmalara ihtiyaç vardır.Çünkü ORADA bir şeyler olduğu biliniyor.Konu emperyalist yayılmacılığına dur bakalım ne olacak diye seyredilmesin den önemlidir.

Oyunun kurallarına ait bilgi ve tecrübe bizim devletimizde vardır.Hatırlatmak istedim. Milletimizin kulağını yabancıların fısıltısından kurtarmak için geç kalmayalım.

Kaynak : Sayın Prof.Dr. Sayın Enis Öksüz’ün sosyal medyası hesabi

Etiketler: » » » » » » » » » » »
Share
1135 Kez Görüntülendi.