logo

trugen jacn

GÖNLÜMÜZÜN KANAYAN YARASI : ÇİN İŞGALİNDEKİ KADİM TÜRK YURDU DOĞU TÜRKİSTAN

Pakize Baba – Yeni Ufuk Dergisi

Pakize BABA( Yeni Ufuk Dergisi yazarı-Denizli)

 

Ben âhirde öksüzüm!

Çok derinde sessizim…

Öz dilimde tutsağım;

Kürşad olup çık da gel.”

İnsanlığın târih sahnesine çıkışından îtibâren her çağda katliamlar, zulümler, mezâlimler yaşanmıştır. Bu olaylar, yakın târihimizden bugüne kadar da tüm acımasızlığı ve zâlimliği ile vukû bulmaya devam etmektedir. Ermeni zulmü, Srebrenitsa katliamı, Yunan mezâlimi… Ne yazık ki bu işkenceler bitmek tükenmek bilmiyor. Günümüzde de uzun yıllardan beri süregelen bir zulüm kendini gösteriyor: Çin tarafından millettaşlarımıza, kardeşlerimize yapılan DOĞU TÜRKİSTAN ZULMÜ…

Çin Hükûmeti her ne kadar kabul etmese de Doğu Türkistan’da yıllardır soykırım yapılıyor.

Yazının asıl konusuna girmeden önce, Çin’in yaptığı sessiz işgal, Komünist Çin yönetiminin kendilerini savunmalarının aksine, haklı bir sebebe dayanmadığının daha iyi anlaşılması için Doğu Türkistan’ın coğrâfî konumu ve târihi hakkında kısa bir bilgi vermekte fayda var.

İpek Yolu’na da geçit veren Doğu Türkistan, Taklamakan Çölü’nü çevreleyen topraklardır. 1.828.418 kilometrekarelik bir alana yayılan bölge sırasıyla; Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Tibet, Çin, Moğolistan ve Rusya ile komşudur. Günümüzde anlamında ise Doğu Türkistan ile kastedilen yer Çin Sincan Uygur Özerk Bölgesi’dir. Aynı zamanda Çin bu bölgeyi ‘Xinjiang (yeni bölge veya yeni sömürge)’ diye adlandırmaktadır.

Doğu Türkistan, târihin çok eski çağlarından beri kadim milletimize yurt olmuştur. Bölgeye ilk hâkim olan Türk Devleti Hunlardır. M.Ö. 300 yılında bölgeyi hâkimiyet altına almışlardır. Doğu Türkistan coğrafyası bu târihten sonra sırasıyla; Hun (M.Ö. 220-M.S. 386), Tabgaç (386-534) ve Göktürk (550-840) hâkimiyetinde kalmıştır. Bölgede şu an hâlâ yiğitçe hür olma mücâdelesi veren Uygur Türkleri ise buraya 840 yılında yerleşmiştir. Uygurlar, Karluk Türkleriyle birleşerek 880’de Karahanlı Devleti’ni kurmuşlardır. Doğu Türkistan daha sonra Kara Hoca Uygur Hanlığı (846-1218) ve Türk-Moğol İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında kalmıştır (1218-1759). 1750’de Çin işgâli başlamış ve 1862 târihine kadar sürmüştür. Bu süre içinde Doğu Türkistan’da kırk iki isyan hareketi olmuştur. 1863’te Mehmed Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak üzere devlet kurmayı başarmıştır. Bu devlet, Abdülaziz’den istediği yardımı almıştır. Mehmed Yakup Bey, en büyük desteği ise II. Abdülhamid tarafından görmüştür. Desteğe rağmen kurulan devlet uzun ömürlü olamamıştır. Yakup Bey’in 1877 yılında vefat etmesi üzerine Çin hemen Doğu Türkistan’a saldırmış, 18 Mayıs 1878’de Doğu Türkistan’ın tamâmını işgal etmiştir. 18 Kasım 1884’te Çin İmparatorunun emriyle 19. eyâlet olarak Şin-Cang adıyla doğrudan İmparatorluğa bağlanmıştır.

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti 84 yıl önce bugün kuruldu - Timeturk Haber

 

1931 yılında Kumul kentinde bağımsızlık mücâdelesi netîcesinde bölgedeki Çinlilere karşı zafer kazanılmış ve 12 Kasım 1933’te Kaşgar’da Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyet’i kurulmuştur. Hoca Hacı Niyaz cumhurbaşkanı îlân edilmiştir. Rus-Çin rekâbetinden dolayı isyâna destek veren Rusya, daha sonra kendi egemenliğindeki Türklere (Batı Türkistan) kötü örnek olacağı korkusuyla isyan sonrasında Çin’e destek vererek, kurulan devletin yıkılmasına yardımcı olmuştur.

Mücâdele devam etmiş, 1944 yılında Gulca’da Çinlilere karşı yine gâlip gelinmiştir. Ayaklanmayı destekleyen Rusya, Gulca’da 1944 yılı Ekim ayında Şarkî Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulmasına yardımcı olmuştur. Gulca, Tarbagatay ve İli şehirlerini içine alan bu Cumhuriyet, bölgedeki Çin kuvvetlerini yenmiştir. Ancak Rusya bu hızlı gelişmelerden korkup bu Cumhuriyetin yöneticilerini Çinliler ile anlaşmaya zorlamıştır. 1946 yılında iki hükûmet arasında on bir maddelik bir metin imzâlanıp birleşik hükûmet kurulmuştur. Böylece bu devlet de Rusya’nın olumsuz tutumu netîcesinde ortadan kalkmıştır. Bu arada Mao, Çin’e hâkim olmayı başarmıştır. 1949 Eylül’ünde Doğu Türkistan’daki Çin birliklerinin komünist Çin Hükûmetine bağlılıklarını bildirmeleri üzerine Çin, hiçbir askerî güç kullanmadan Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir.

Doğu Türkistan'da cumhuriyet tecrübeleri

Bu toprakların târihinden de anlayacağımız üzere bugün asimile edilerek esâret zinciri vurulmak istenen insanlar, aslında o toprakların asıl sâhipleridirler. Târih boyunca çağ açıp çağ kapatan Türkler, gittiği her yere adâletini de götürüp fethettiği yerlerde yaşayan insanlara insan onuruna yakışır bir hayat sunar. Şüphesiz bu uygulamalar asırlardan beri Doğu Türkistan’da da devam etmiştir. Tâ ki emperyalist Çin burayı sessizce işgal ederek buradaki insanları ‘yeniden eğitim’ yalanı altında gulag benzeri toplama kamplarına atarak türlü işkencelere mâruz bırakana kadar…

1949 Çin işgâlinden sonra Doğu Türkistan kendi kaderine terk edilmiştir. Günümüze gelene değin Uygur Türkleri şerefli ve onurlu bir şekilde zâlim Çin ile kendi imkânları dâhilinde mücâdele etmiştir ve hâlâ da mücâdele etmeye devam etmektedir. Çin, 1949 işgâli sırasında işgâle direnen Uygur Türkü hocalarını; iş insanlarını, aydınlarını, aksakallılarını ve gençlerini hapis cezâsına çarptırmıştır. Halkın Çin’e karşı Kürşad ruhûyla örgütlenmesini ve ayaklanmasını önlemek için bu cezâların verildiği âşikârdır. Çin Anayasası: Madde 37’ye göre tüm tutuklamaların vekâletnâme, savcılık veya mahkemeler tarafından onaylanması gerektiği belirtilmektedir. Kaldı ki işgâle karşı direnen, Doğu Türkistan’ın özgürlüğü için mücâdele eden Osman Batur gibi yiğitlerin, îdam cezâsı alarak îdam edilmelerinde hiçbir haklı sebep bulunmamaktadır. Ayrıca bu işgal dönemi 2. Dünya Savaşı ile aynı döneme denk geldiği için devletler bu işgal karşısında sessiz kalmıştır.

Doğu Türkistan bölgesinin; zengin yeraltı kaynağına sâhip olması, bölgedeki toprakların verimli olması, bölge konumunun ise stratejik olarak önemli bir yerde bulunması; bu işgâlin her geçen gün şiddetlenerek artmasının ve zâlim Çin’in bu işkenceleri yapmaktan vazgeçmemesinin sebeplerinden birkaçı olarak sayabiliriz.

Eline binlerce mâsum insanın kanı bulaşmış olan Çin’in Doğu Türkistan’daki kardeşlerimize revâ görülen bu zulmü, uluslararası diplomaside o toprakların asıl sâhiplerini terör kisvesi altında suçlayarak meşrûlaştırmaya çalışmaktadır. 2000’li yıllarda çoğu devlet tarafından devletin güvenliğinin sağlanması için ortaya çıkan küresel terörizmle mücâdele söylemini de arkasına alan Çin yönetimi, Doğu Türkistan’daki baskının ve zulmün şiddetini arttırmaya, bunu terörle mücâdele iddiasıyla gerekçelendirmeye devam etmiştir.

İşgal döneminden sonraki ve en çok da 2016 yılından sonraki süreçte Çin, birçok acımasız ve insanlığa sığmayan uygulamalarda bulunmuştur. Bunlar insanların temel nitelikteki kısıtlanamayacak haklarını dahi yok sayan uygulamalardır. Bu uygulamalar; toplama kampları, kadınlara tecâvüz, küçük çocukları âilelerinden ayırarak kamplara götürmek, okuldaki çocukların oruç tutmalarına engel olacak önlemler almak, insanların ana dillerini yasaklamak, ibâdet yerlerini kapatmak, insanların ibâdetlerine engel olmak, ibâdet edildiği için hapis cezâsına mahkûm edilmek, sebepsiz yere hapis cezâları, Doğu Türkistan’ın Çin için canlı organ merkezi hâline gelmesi, İslâm’ı sosyalizmle uyumlu hâle getirme projesi ve daha nicesi…

Emperyalist dünyanın Doğu Türkistan'da iç ettiği bağımsız devletler-2

Çin, 2016 yılı îtibâriyle Uygurların sosyal, kültürel ve dînî uygulamalarını bir güvenlik problemi olarak ele almaya devam ederken insanları eğitim kampı adı altında türlü işkencelere mâruz bıraktığı, devâsâ kampları inşâ etmeye de hız verdi. Nazi Almanya’sındaki toplama kamplarındaki işkenceler ve daha fazlası günümüzde bizim kardeşlerimize yapılıyor. 2016’dan 2018’e kadar geçen sürede Çin’deki toplama kamplarının kapladığı alan %465 oranında büyüyüp 2.700.000 metrekareye ulaştı. 2018 yılında Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü’nün yayımladığı uydu görüntüleri Çin’de inşâsı hızla devam eden devâsâ kampları gözler önüne sermiştir.

2017 yılında ise Çin Hükûmeti, Türkiye ve Mısır da dâhil olmak üzere birçok ülkede eğitim gören Uygur Türkü öğrencilerin âilelerini gözaltına alıp bu öğrencileri âileleri ile tehdit ederek öğrencilere Çin’e geri dönmelerini emretmiştir. Bu emire uymayanlar ise -özellikle Mısır’daki öğrenciler- terörist îlân edilerek gözaltına alınmış ve bir kısmı Çin’e gönderilerek orada da gözaltında tutulmuşlardır. Çin yaptığı bu uygulama ile insanların en temel haklarından olan eğitim hakkını da ellerinden almıştır. Eğitim hakkı elinden alınan sâdece bu öğrenciler de değil. Bölgedeki tüm okullarda çocukların ana dillerinde eğitim almaları yasaklanmıştır. Toplama kamplarındaki eğitim alan çocuklar ise tamâmen Çin eğitim ve esâsına göre yetiştirilerek çocukların daha çok küçükken Türklük şuurlarını kavramalarına engel olunmaktadır. Uygur Türkü gençliği Çin kurumları için ne yazık ki bir odak noktası hâline gelmiştir.

İnsanların kısıtlanamayacak en önemli hürriyetlerinden birisi de inanç hürriyetidir. Fakat Çin Hükûmeti, Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin inanç hürriyetlerini de en katı biçimde sınırlandırmaktadır. Bölgede namaz kılmak ve oruç tutmak gibi uygulamalar yasaklanmıştır ve bu yasaklamalara uymayarak dînini yaşamak isteyen insanlar hapse atılmaktadır. Üstelik Çin, sâdece hapis cezâsı ile de yetinmemektedir. Bu doğrultuda Çin haber sitesi The Global Times’da duyurulan habere göre 5 Ocak 2019’da Çin Devlet Başkanı Şi Çinping Hükûmetinden yetkililer ile sekiz bölgenin İslâmî kuruluşlarının temsilcileri arasında yapılan görüşmede ‘‘İslâm’ın sosyalizm ile uyumlu hâle gelmesi, Çinlileştirilmesi ve vatanperverliğin teşvik edilmesi’’ için beş yıllık plan kabul edilmiştir. Bu plan maalesef Çin tarafından günümüzde de uygulanmaktadır.

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin kurucularından: Mehmet Emin Buğra

Birleşmiş Milletler 2018’in Ağustos ayında yayımladığı raporda Çin’in bir milyona yakın Uygur’u “yeniden eğitim” için Batı Şincan’daki kamplara gönderdiği yönündeki haberlerin endişe verici olduğu uyarısında bulunmuştur. Bu raporla berâber Doğu Türkistan’da yapılan soykırım dünya gündemine ses getirmiştir. Başta Amerika, Kanada, Hollanda, İngiltere, Litvanya, Fransa olmak üzere sekiz Avrupa ülkesi Çin’in yaptıklarını soykırım olarak tanımıştır. Ne yazık ki TBMM hâlâ soykırım olarak tanımamıştır. Birleşmiş Milletler de üç kez Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlâlleri ve soykırımı durdurmaya yönelik özellikle de toplama kamplarının kapatılmasına yönelik oylama yapmıştır. Bu oylamada otuzdan fazla ülke -çoğu Batı ülkesi olmak üzere- Çin aleyhine oy kullanırken neredeyse tüm Türk ve İslâm dünyâsı ülkeleri Çin lehine oy kullanmış veyâhut sessiz kalmıştır. Türkiye son olarak sâdece 2021 ve 2022 yıllarında birer kez Birleşmiş Milletler’de insan hakları ihlâllerini dile getirmiştir. Güncel olarak Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Yüksek Komiserliği öncülüğünde Çin’de 2005’ten beri ilk defa düzenlenecek ve 23 Mayıs’ta başlayacak olan ziyârette, Doğu Türkistan’ın Kaşgar ile Urumçi kentlerini de ziyâret edeceği söylendi ama Çin bu ziyâretin medyaya kapalı bir şekilde yapılacağını söyledi. Bunun nedeni tabiî ki de Çin tarafından yapılan soykırım faâliyetlerinin dünyâya aksettirilmek istenmemesidir.

Yakın zamanda ise Uygur İnsan Hakları Projesi ve Uygur Araştırma Enstitüsü, Çin’in insan hakları ihlâllerini gün yüzüne çıkaran ortak bir rapor çalışması gerçekleştirmiştir. Bu raporda Çin’in insan hakları ihlâllerine yönelik birinci ağızdan tanıkların; gözetlenmeleri, gözaltına alınmaları, işkence ve beyin yıkamaya mâruz kalmaları, Çin Hükûmeti’nden sızan belgeler, şirketlerin sorumlulukları, sonuç ve öneriler bölümleri yer almaktadır. Yakın zamanda yapılan bir diğer önemli faâliyet ise Çocuk Vakfı, Dünya Çocuk Elçiliği ve Dünya Doğu Türkistan Dayanışması tarafından “Mâsumiyetin Öldürüldüğü Her Yer ve Doğu Türkistan İçin 40 Dilde Dünyâya Çağrı” başlıklı bir bildiri yayımlandı.

Yazının sonuna doğru yaklaşırken kendimize sormamız gereken birkaç soru var: İnsanların dinlerini yaşayamadığı, Türklük bilincinin tüm izleriyle silinmesi için uğraşılan bölgedeki insanlara karşı neden sessiz kalıyoruz? O insanlar millettaşlarımız, din kardeşlerimiz değil mi? Neden onlara soykırım yapılmasına sesimiz çıkmıyor? Asırlarca aynı coğrafyada yaşadığımız insanlara karşı bu suskunluğun hesâbını âhirette Yaradan’a, atalarımıza nasıl vereceğiz?

Bize bu yolda düşen en büyük vazîfe, Uygur Türkü kardeşlerimizin kendi ülkelerinde uğradığı soykırımı durdurmak için var gücümüzle, inancımızla mücâdele etmektir. Onların da kendi öz vatanlarında artık hür bir şekilde yaşamaları için son nefesimize kadar durmadan mücâdele etmektir. Sözlerimi yayımlanan bildiriden bir kesitle noktalamak istiyorum:

“Acıdan öylesine büyümüşken dünya: Çoğalmış ve büyümüşken cevapsız sorularımız… Duyuramamışken sesimizi… Bakışamamışken göz göze insan kardeşlerimizle… 2021’e geldik ve dünya kadar büyük yalnızlığımızın adı da Doğu Türkistan! Nefes almak bu kadar zor mu sizin oralarda? Kardeşinize adıyla seslenmek tehlikeli mi? Eviniz bir tutuk evi, gardiyanı Çinliyken nedir yaşamak? Çin, gizli açık bütün ortaklarıyla sürdürüyor bu soykırımı.”

KAYNAKÇA

(1) Uygur Akademisi. “ https://akademiye.org/ tr/” erişim: 31.05. 2022

(2) Batı Şincan’da Çin’in Milyonlarca Uygur Türkünü Zorla Tuttuğu İddia Edilen Kamplar Yasalaştı. “https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45816149” erişim: 31.05.2022

(3) Babaoğlu, A. Selim. Doğu Türkistan için 40 dil ve lehçede “Çağrı”. Milli Düşünce Merkezi. (2021)

(4) Çin Uygur Özerk Bölgesi İnsan Hakları Raporu. “www.cin-uygur-ozerk-bolgesi-insan-haklari-raporu-turkce.pdf” erişim: 31.05.2022

KAYNAK : https://www.yeniufukdergisi.com/2022/06/15/gonlumuzdeki-kanayan-yara-dogu-turkistan/?fbclid=
Share
2142 Kez Görüntülendi.