logo

trugen jacn
27 Haziran 2016

ORTA ASYA SATRINCI’NDA DOĞU TÜRKİSTAN’IN ÖNEMİ

Yrd.Doç.Dr.Ali Ahmetbeyoğlu (İstansul Ün.Edebiyat Fak.Tarih Bölümü Öğr.Üyesi)

Tarihin her döneminde coğrafi özellikleri, sahip oldukları imkânlar vs. açısından ön plana çıkan ve hedef haline gelen sahalar olmuştur. Nitekim bunların başında ilk devirlerden itibaren büyük güçlerin istilalarına maruz kalan Orta Asya gelmiştir. Orta Asya; Kuzeyden Kuzey Buz Denizi, doğudan Büyük Okyanus, güneyden Hint Okyanusu, batıdan ise kuzeyden güneye doğru Ural dağları, Emba Nehri, Hazar Denizi, Kura ve Ryon ırmakları, Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi, Akdeniz, Süveyş Kanalı ve Kızıldeniz ile sınırlı Asya Kıtası’nın orta kısmını oluşturur. İç Asya, Merkezi Asya da denilen orta Asya; Moğolistan ve Sibirya’nın güneyi, bugünkü Kazakistan ve Bağımsız Devletler Topluluğu’nun dört cumhuriyeti Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kırgızistan topraklarının büyük bir bölümünü, Afganistan’ın kuzeyini, hem Merv hem Herat’a bağlı İran Horasanı’nı, Tibet, Doğu Türkistan ve Kansu’yu ihtiva eder. Hatta Keşmir, Pakistan’ın kuzeydoğu kısmını oluşturan Pencap’ın kuzeyi, bir başka deyişle Peşaver’in de Orta Asya’ya dâhil edilebileceği düşünülmüştür.

Türklerin yurdu, memleketi, eli, ili manasına gelen, Asya ile Avrupa arasında bağlantıyı sağlayan bir köprü vazifesi gören, askerî, stratejik, jeopolitik, jeostratejik bakımdan çok mühim bir mevkide bulunan, topraklarında Hunlar, Tabgaçlar, Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Harezmşahlar gibi Türk devletleri kurulan ve İskender-i Zülkarneyn, İran, Arap, Moğol, Çin ve Rus istilâlarına maruz kalan, petrol ve gaz başta olmak üzere yeraltı-yerüstü kaynakları bakımından oldukça zengin olan Türkistan; batıda Ural Nehri ve Hazar Denizi, doğuda Altay Dağı ve Çin hududu yani Doğu Türkistan veya Kaşgar’ın doğu sınırları, güneyde İran ve Afganistan, kuzeyde Tobol ile Tomsk vilâyetleri (Sibirya) arasındaki bölgeyi kapsamaktadır. Yüz ölçümü 5.827.818 km²dir.

Türkistan; Batı Türkistan, Doğu Türkistan, Afgan Türkistan’ı yahut Güney Türkistan, İran Türkistan’ı olmak üzere dört kısma ayrılır. Afganistan sınırları içerisinde bulunan Güney Türkistan; Afganistan’ın kuzeyinde Bend-i Türkistan ve Hindukuş sıradağları önünden Seyhun Vadisi’ne ve Batı Türkistan Çukureli’ne kadar uzanan sahayı kapsamaktadır. Önemli şehri Mezar-ı Şerif’tir. İran topraklarında bulunan İran Türkistan’ı ise İran’ın Estarabad ve Deregiz vilâyetlerini içine almaktadır.

Batı Türkistan sahası bugün Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan topraklarını kapsamaktadır. İtil (Volga) Nehri ağzından Hazar Denizi’ne kadar uzanan Ural dağlarından Güney Sibirya’ya kadar uzanıp, doğuda Altay dağları ile güneyde Kopet Dağı, Bend-i Türkistan, Hindukuş ve Tanrı Dağları ile çevrilidir. Moğolistan, Çin, Afganistan ile de huduttur. Yüz ölçümü 3.999.400 km²dir.

Türk kavminin neşet ettiği yer, Türk tarihinin başlangıç noktası ve Uygur Türklerinin öz vatanı olan Doğu Türkistan; ‘‘Asya’nın Kalbi’’ olarak adlandırılan Türkistan’ın beş kısmından biri olup kuzeyde Rusya, batıda; Batı Türkistan’ı teşkil eden Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, güneyde; Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Tibet, doğuda; Çin (Kansu, Çing-hai ve İç Moğolistan eyaletleri) ile kuzey-doğuda Moğolistan ile çevrilidir. Doğu Türkistan Türklüğün ana vatanı, Türk medeniyet ve kültürünün kaynağıdır. Türk mitolojisinin, Dede Korkut masallarının ortaya çıktığı, Kutadgu Bilig, Divanü Lügat-it Türk ve Atabetü’l Hakayık’ın yazıldığı coğrafyadır. Tarihte Doğu ile batı arasında çeşitli dinlerin, medeniyetlerin, ticaret kervanlarının ortak değişim noktasıdır. Orta Asya’da oldukça stratejik konuma sahip olan Doğu Türkistan ˝Tarihi İpek Yolu˝nun kavşak noktasındadır. Ayrıca denizlerden çok uzak olması, yüksek dağlarla ve çöllerle çevrili bulunması hasebiyle dünyada ender rastlanan ‘‘savunma ve saldırı’’ merkezidir. Doğu Türkistan Çin için çıkış kapısı olup, Çin’in Avrasya’ya yönelik hâkimiyet tesis etme düşüncesinin kilit yeridir. Sahip olduğu özellikler dolayısıyla Doğu Türkistan’a Çin’in Ukrayna’sı denilmiştir. 1.828.418 kilometrekare yüz ölçümüne sahip olan Doğu Türkistan, bugün Kızıl Çin’in işgali altındadır. Doğu Türkistan adı 1876 Çin-Mançu istilasından sonra 1884 yılında Şin-ciang (yeni toprak) olarak değiştirilmiştir. 1949’da bölgenin komünist Çin tarafından işgalinden sonra yeni yönetim de bu adı kullanmaya devam etmiş, 1955 yılında ise Doğu Türkistan’ın resmi ismi ‘‘Şin-ciang Uygur Özerk Bölgesi’’ olarak ilan edilmiştir. Bugün Doğu Türkistan ahalisinin çoğunluğu Türk’tür (Uygurlar başta olmak üzere Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar Türk boylarıdır). Geri kalanların ekserisi Çinlidir, bir miktar Moğol, Tibetli, Tacik, Rus da vardır. Türklerin hemen hepsi ehlisünnet olup Hanefi Mezhebindendir. “Şin-ciang Uygur Özerk Bölgesi” adıyla otonomi verilen, nüfusu Çinli göçmenler hariç Çin yönetiminin bütün inkârlarına rağmen 35 milyonu geçen ve başkenti Urumçi olan Doğu Türkistan’da; Kaşgar, Aksu, Hoten, Sayram, Turfan, Urumçi (Beşbalık), Kumul (Hami), Yarkent, Gulca gibi tarihî Türk şehirleri bulunmaktadır.

Çin zulmü ve esareti altındaki Doğu Türkistan, tarihte ilk Türk devleti olarak bilinen Hun İmparatorluğu’ndan itibaren birçok Türk devletinin kurulduğu sahadır. Gök-Türk, Uygur, Karahanlı devletleri bunların en meşhurlarıdır. Ayrıca Türk ilim ve fikir hayatı için de son derece önemlidir.

Siyasi, ekonomik ve askeri yönden oldukça ehemmiyetli olan Doğu Türkistan coğrafyası; petrol, volfram (silah sanayisinde kullanılan önemli bir maden), altın, gümüş, platin, kömür (2.2 trilyon ton. Yakın zamanda Çin yönetiminin aldığı kararla Doğu Türkistan’daki kömür ocakları gelecekte enerjide oluşabilecek bir sıkıntı anında kullanılmak üzere kapatılmıştır) ve uranyum gibi stratejik ham maddeler ve sayısız yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip bir ülkedir. Çin genelinde 148 çeşit madenin 124’ünün çıkarıldığı Doğu Türkistan, Çin’in petrol ve doğal gaz alanındaki en stratejik bölgesi haline gelmiştir. Nitekim Çin’in petrol rezervlerinin yüzde 25’ini, doğal gaz rezervlerinin ise yüzde 28’ini barındırmaktadır. Bu oranlar Japonya’da çıkan Fuji Sankei Business gazetesinin 7 Eylül 2004 tarihli sayısında açıklanmıştır. Doğu Türkistan’ın petrol rezervleri İran ve Irak’ın rezervlerinin 10 katıdır. 910 bin km²’lik alanda petrol tespit edilmiştir. Her yıl 10 milyon ton petrol Çin’e taşınmaktadır. Buna rağmen Petrol Çin’den iki kat daha pahalıdır. Tarım Havzası (petrol rezervi 74 milyar varil), Karamay Bölgesi (yılda 1.286.000 ton petrol çıkarılmakta), Kumul-Turfan Bölgesi (petrol rezervi 75 milyon ton) Taklamakan Çölü (petrol rezervi 50 milyar ton) önemli petrol sahalarıdır. Doğu Türkistan 17.4 trilyon metreküp doğal gaz rezervlerine sahip bulunmakta ve 30 bölgeden doğal gaz çıkarılmaktadır. Özellikle Cungarya ve Tarım havzaları doğal gaz bakımından oldukça zengindir. Hububat, pamuk, ipek, halı, el zanaatları ve özellikle hayvancılık Doğu Türkistan ekonomisinin temelini teşkil eder. Maalesef kültür ve medeniyet beşiği, tarihi ana vatanımız Doğu Türkistan coğrafyasında yaşayan ve bu kadar zengin kaynaklara, imkânlara sahip Uygur Türkleri; açlık sınırında yaşamakta, duyarsız, sağır, kör dünyanın gözleri önünde hürriyetten mahrum edilmekte, insan onuruna yakışmayan zulümlere, işkencelere maruz bırakılmakta ve adeta soykırıma tâbi tutulmaktadırlar.

Ana hatlarıyla belirttiğimiz Doğu Türkistan’ın ehemmiyeti; artık herkesin kısmen de olsa bildiği işgalci Çin idaresinin zulümlerinin, özellikle 60 yıllık yaşanılan dramın, maruz kalınan soykırımın (Uygur Türklerinin yaşadıkları için Türk Edebiyatı Dergisi 431. sayıdaki yazımıza bakabilirsiniz) ve Çin toplum mühendisliğini iflas ettiren 5 Temmuz 2009 Urumçi hadiselerinin, milletlerarası nüfuz mücadelesindeki yerinin esasını bir nebze ortaya koymaktadır.

Stratejik konumu ve sahip olduğu kaynaklar bakımından kritik bir noktada bulunan Doğu Türkistan’ın akıbeti sadece Çin rejiminin yarınını değil, uzun bir sınırı olan Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin geleceklerini de yakından ilgilendirmektedir. Eski Sovyetler Birliği mirası sistemlerle idare edilen, coğrafi mevkileri, tabii kaynakları ve insan gücü ile iştah kabartan, her şeye rağmen millî ve dinî kimliklerini muhafaza eden Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan devletleri; dünyada baş gösteren toplumsal başkaldırmaları (ister ülkelerinin kendi dinamikleri isterse dış güçleri kontrolündeki dış unsurların kışkırtması neticesi başlasın) etkisinden ne kadar uzak kalabilecekler, ekonomik-sosyal sıkıntılar ve problemler içerisinde coğrafyalarından oynanan oyunda nasıl bir hamleye maruz kalıp, ne tür bir tepki verebileceklerdir? Kısa veya uzun vadede olsa bir değişim yaşayacağı tahmin edilen bu Türk topluluklarında belirleyici aktörler, global oyunları bozabilecek millî unsurlar mı; yoksa Ukrayna’da, Gürcistan’da, benzerlerinde olduğu gibi küresel güçlerin piyonları mı olacak? Bunların yanında eski zihniyetin etkisindeki nesiller ile dağılış sonrası atmosferde (hürriyet ile baskı arasında) yetişen gençliğin gelişmeleri algılaması ve tavrı konusu ise ayrı bir soru olarak karşımızda durmaktadır. Daha bu gibi suallere verilecek cevaplar çok boyutlu analizleri beraberinde getirecek ve Türk devletlerinin dün-bugün ve yarınki fotoğraflarını ortaya koyacaktır.

Çin, devasa ekonomisi ve çok kalabalık nüfusuyla sadece Orta Asya satrancında değil küresel çıkar çatışmalarında da güç olmaya çalışmaktadır. Dış ticaret ve rekabette liberal, sınırları içerisinde kapalı ve otoriter devlet yapısı ile Çin, bir yandan milletlerarası arenada etki alanını genişletmeye uğraşırken diğer yandan da Orta Asya’ya yönelen hâkim politikaların da hedefi haline gelmektedir. Yüzde 12’yi geçen büyüme hızı, iki trilyonu aşan döviz rezervi ve ihracatının büyüklüğü gibi faktörlerle birçok kesimi ürküten Çin, gerçekten sağlıklı bir yapıya sahip midir? Shang-hai başta olmak üzere Shen-zhen, Zhu-hai, Shan-tou, Guang-zhou gibi gelişmiş, şehirler ile özellikle kuzey-batı bölgesi ve iç kısımlar arasındaki uçurumlar, ucuz iş gücüyle emeğinin karşılığını alamayan, devlet ve belirli bir zümre zenginleştikçe hayat standartları değişmeyen, hakları sınırlandırılmış, içe kapatılmış olarak yaşamaya mecbur edilmiş geniş kitleler, çürümüş idari ve sosyal sistemiyle bu büyük gemiyi karaya oturtmadan yüzdürebilmek mümkün müdür? Bütün baskılara karşı demokratik, insan haklarına saygılı, hukukun hâkim olduğu, fikir ve düşüncelerin serbestçe ifade edildiği, hür dünyaca kabul gören sosyal ve iktisadi değerlerle mücehhez bir sistem talep eden her tür muhalefet, daha ne zamana kadar susturulabilir? Dış dünyayı tanıdıkça ekonomik, sosyal, hukuki vs. istekleri değişecek, hayat tarzları, üretim ve tüketim alışkanlıkları farklılaşacak olan kalabalık nüfus yoğunluğunu nereye kadar bu dünyadan soyutlanabilir (farklı coğrafyalarda rengârenk devrimlerle sonuçlanan talep ve başkaldırılar bütün zorluklara, engellemelere rağmen ansızın Çin’in kapısını da çalabilir)? Ayrıca Doğu Türkistan ve Tibet gibi işgal edilen ülkelere sıçrayacak kıvılcımların çıkartacağı yangınlar söndürülebilir mi ( Doğu Türkistan’ın geleceği meselesini müstakil bir yazı olarak düşündüğümüzden ayrıntıya girilmemektedir) ? Benzer soruların bulacağı karşılıklar yakın gelecekte sadece Çin’in içine düşebileceği ahvali değil, Orta Asya meselesinin varabileceği boyutları da göz önüne serecektir.

Orta Asya coğrafyası küresel güçlerin satranç tahtası haline gelirken Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bizler bu oyunun neresindeyiz? Uzun yıllardan beri Batıcılık, statükoculuk, meşruiyetçilik temelleri üzerine kurulan ve ekseriyetle hâkim güç ABD’nin siyaseti doğrultusunda hareket eden, Batılı değerlerle konuşan Türk dış politikası, son dönemlerde değiştirilmek istenen bölgesel düzenler ve konjektörün tesiriyle değişmeye başlamıştır. Çok yönlü dış politika, aktif bir barış politikası, komşularla sıfır mesele politikası, öncelikli dış politikadan entegre dış politikaya, tarafsız, çözümcü dış politikası ana eksenine oturtulmaya çalışılmıştır. Bu yeni konsept Türkiye’ye milletlerarası arenada belli bir dinamizm, Orta-Doğu toplumları nezdinde popülarite getirmiş ise de, içeride çok ciddi tartışmalara yol açmıştır. Avrupa Birliği sevdası hız kesince, bütün dikkatler Irak ağırlıklı yalancı baharı andıran toplumsal hareketlenmelerin yaşandığı ülkelere verilerek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Osmanlı coğrafyasında bölgesel güç haline getirilmesi hedeflenmiştir. Teorik ve hadiselerin gelişimdeki söylemler olarak bu yeni açılım kitlelere büyük bir heyecan verse de, hakikatte içine düştüğümüz derin bataklık kamufle edilmeye çalışılmıştır. Nitekim Türkiye, Libya meselesi başta olmak üzere sıcağı sıcağına taraf olunan olayların safahatlarında pasta pay edilirken masanın dışında bırakılmıştır. Adeta Büyük Orta Doğu Projesi’nin adım adım hayata geçirilmesinde, Müslüman toplumlar nazarında büyük bir infial ve nefrete sebep olan ABD’nin Obama ile yenilenmeye çalışılan imajının, politikalarının bölgedeki sempatik yüzü, taşeronu konumuna gelmiştir. ‘One minute’ ile yeni bir dönemece giren bu sürecin muhasebesini en iyi tarih yapacaktır. Fakat faturasını elbette bu millet ödeyecektir.

Küresel oyunda söz sahibi olduğunu iddia eden AKP Hükümeti, Orta-Doğu, Kuzey Afrika çıkmazında etkilediklerini öne sürdükleri hâkim güçlerin yeni sömürü ve mücadele alanı Orta Asya satrancına ne kadar hazırlıklı? TİKA’nın yapısını değiştiren, Anadolu coğrafyasında olmayan meseleler icat eden, üniversitelerde bir nevi bölünmeye zemin teşkil edebilecek bölümler, merkezler kurarken Türkistan’a yönelik hedefler çerçevesinde neler planladı, Türk topluluklarının yapılarının, dinamiklerinin, problemlerinin, ilişkilerinin, birikimlerinin vs.nin ne ölçüde farkında? Afganistan hadiselerinde giydirilmeye çalışılan elbise modeline mi razı? Orta Asya’yı, Çin ile üç kuruşluk ticaret uğruna unuttukları Doğu Türkistan gibi mi görecek? Türk cumhuriyetlerine model gibi sunulup, dönüştürüldükten sonra nüfuz alanları paylaştırılırken yok sayılacak role mi soyunacak? Yine Amerikan menfaatlerinin taşeronu mu olacak? Türkistan Osmanlı toprağı olmadığından gözlerini mi kapatacak? Türkistan meselesinin hangi açısından bakılırsa bakılsın Orta Asya’daki gelişmeler yakından takip edildiğinde hükümetin, üniversiteler başta olmak üzere kurum ve kuruluşların(genelde Batı ve ABD üzerinden gelişmeleri takip eden sivil toplum örgütlerinin çoğu da dâhil olmak üzere) maalesef pek hazırlıklı ve duyarlı olmadığı, bugünden yarınlara ışık tutacak kapsamlı politikalarının bulunmadığı anlaşılacaktır. Unutulmamalıdır ki, belirlenen değil belirleyen ve lider Türkiye olmanın en hayati ve pratik coğrafyaların birisi de Orta Asya’dır.

Kaynak : http://turkyurdu.com.tr/1558/orta-asya-satrancinda-dogu-turkistan-in-onemi.html

Etiketler: » » » » » »
Share
1914 Kez Görüntülendi.