logo

trugen jacn
02 Haziran 2015

DOĞU TÜRKSTAN’İN GELECEĞİ VE ÇİN (3.BÖLÜM)

Ahmetoglu

Yrd.Doç. Dr. Ali AHMETBEYOĞLU

Amerika Birleşik Devletleri’nde faaliyet göstermekte olan Uygur İnsan Hakları Projesi (UHRP)’nin, 18 Eylül 2013 yılında yayınladığı raporu oldukça önem arz etmektedir. Rapora göre, Temmuz hadiselerinden hemen sonra, Ağustosun sonu ve Eylül’ün başlarında Urumçi’de vuku bulan esrarengiz ‘iğne saldırısı’ hadisesini Uygurların yaptığını bahane eden Çin hükümeti, her hangi bir hukuka dayanmadan, Uygurları keyfi tutuklama ve hapse mahkûm etmek için müsebbip olarak kullanmıştır; bu ‘hadise’den dolayı kışkırtılan Han toplumunun sokaklara dökülerek Uygurları öldürmesine teşvik edilmiş ve katliamın gerçekleşmesi için Han toplumunu koruyarak destek vermiştir.
5 Temmuz Urumçi katliamını gizlemeye çalışan Çin Hükümeti hadiseleri her ne kadar örtbas etmeye çalışsa da, sızan haberlerle vahşetin gerçek boyutlarından az da olsa dış dünyanın haberdar olmasından dolayı Çin Komünist Partisi reform yapma mecburiyetinde kalmıştır (bu aslında reform adı altında Çinlileştirme ve yeni sömürü politikasından başka bir şey değildi). Bu babta ilk olarak Çin’in Doğu Türkistan‘daki Komünist Partisi Sekreteri Wang- lequan (İspanya Ulusal Mahkemesi tarafından suçlu bulunarak hakkında tutuklama kararı çıkartılmıştır) görev değişikliğiyle Pekin’e alınmış, yerine Zhang- Chunxian getirilmiştir. Gelir gelmez Doğu Türkistan’da ekonomik reformlar yapılacağı vaadinde bulunmuştur. Buna paralel olarak Doğu Türkistan‘ın şehirlerinin kalkınması Çin’in muhtelif şehirlerine havale edilmiştir. Görünüşte Doğu Türkistan ile Çin’in gelişmiş bölgeleri arasındaki gelir dağılımı uçurumun giderilmesi hedeflenmişse de, realitede bu vaat asla yerine getirilmemiştir. Hayata geçirilmeye başlanan reform kalıbına sokulmuş politikalar kısa sürede gerçek menfi yüzünü göstermeye başlamıştır. Nitekim Çin Devleti hava ve su kirliliği başta olmak üzere çevre felaketlerine neden olan kendi şehirlerindeki ağır sanayisini Doğu Türkistan’a kaydırmaktadır. Sanayi, büyük bir Çinli göçmen kütlesini de beraberinde getirdiğinden ve toprağa ihtiyaç duyduğundan Uygurlar hem yerlerini hem işlerini kaybetmektedirler. Ayrıca Çin yönetimi “kentsel dönüşüm” adı altında Uygur Türklerine ait tarım arazilerini istimlâk ederek, buralara sayıları milyonlarla ifade edilen Han asıllı Çinlileri yerleştirmektedir. Mesela 25 Aralık 2013’de Hotan Vilayetinde arazileri zorla gasp edilen Uygur köylülerle polisle arasında arbede yaşanmıştır. Bölgenin en değerli arazileri istimlâk bedelinin altında fiyatlarla ellerinden alınan Uygurlar bu duruma itiraz ettiklerinden tutuklanıp hapse atılmışlardır. Çin’in resmi haber ajansına göre, 2013 yılında Çin’in muhtelif bölgelerinden Doğu Türkistan’da sadece pamuk toplayarak para kazanmak için gelen Çinlilerin sayısının 5 milyondan fazla olduğu öğrenilmiştir.
5 Temmuz vahşetinin kısa süreli de olsa birçok ülkede ve milletlerarası kuruluşlarda yankı bulmasından dolayı Doğu Türkistan’ın ekonomik olarak geliştirilmesi söylemine dayanan sahte değişim politikasından, Uygur Türklerinde oluşan milli kimlik şuuru ve zulme direnç gösterme anlayışının (Ağustos ayında Doğu Türkistanlı büyük İslam âlimi Abdulkadir Kari Hacı vefat etmiş, Kaşgar’da 30 bin Uygur sabah namazı sonrasında son yolculuğuna uğurlamıştır. Kaşgar İydgah Camii’nin imamı Kari Hacı’nın naşı Çinliler tarafından Uygurların elinden alınmak istenmiş, direnen ahaliye zorbalıkla karşılık verilmiştir. Uygurbiz haber sitesinin verdiği habere göre Uygur Aydını Abduveli Ayup Çin Devletiyle barış ve diyalog yoluyla çalışarak sonuca ulaşılacağı umuduyla başlattığı ana dilde eğitim seferberliği Çini ürkütmüş ve 20 Ağustos 2013 tarihinde Abduveli Ayup yasa dışı para toplamak suçundan tutuklanmıştır; açtığı okulun ise kapısına kilit vurulmuştur. Anlatılan hadiselerde olduğu gibi bir reflekse dönüşmesinden korkan, milletlerarası konjonktürde Orta Asya’nın daha ön plana çıkmasında Doğu Türkistan’ın öneminin daha belirgin hale gelmesi gibi sebeplerden çekinen Çin Devleti, keskin bir değişikliğe giderek eski anlayış ve uygulamalarına geri dönmüştür. Meselenin ekonomik değil siyasal olduğunu öne süren bu siyasetin en mühim yansıması, muhalefeti ve Uygur İnsan hakları savunuculuğu ile ön plana çıkan Pekin Milletler Üniversitesi Öğretim Üyesi İlham Tohti ve annesini 15 Ocak’ta tutuklanması olmuştur. İlham Tohti ve annesi çocuklarının gözü önünde tartaklanmış, cep telefonuna, USB belleklerine, tezlerine, banka kartlarına el konulmuştur. Bu tutuklamaların Çin Komünist Partisi’nin ‘‘Uygur Bölgesi’nin istikrarı ve kalkındırılması’’na yönelik yaptığı toplantının hemen akabine denk gelmesi bu bağlamda oldukça dikkat çekmiştir.
5 Temmuz hadiselerinden buyana Doğu Türkistan’da değişen bir şey olmamış, baskı ve zulümler ağırlaşarak daha da artmıştır. Bunda, Türkiye başta olmak üzere İslam ülkeleri ile Japonya haricindeki küresel güçlerin geneldeki sessizliği ve ilgisizliği önemli etken olmuştur. 2013 yılı yazında Kaşgar bölgesinde İslami hassasiyetleriyle tanınan ve çevresinde sevilen, sayılan bir aile, kadınların başörtülerini çıkartmasını reddetmeleri üzerine ayrılıkçı terörist damgasıyla evlerinde diri diri yakılmıştır. Akabinde Kargalık yakınlarında işgalci, katil Çin yönetimi insansız hava araçlarından silahsız ve savunmasız bir grup Uygur gencini vahşice açılan ateşle katletmiştir. Manzara o kadar vahim olmuştur ki, şehid gençlerin kimlikleri ancak et parçalarının DNA analizi sonucu tespit edilmeye çalışılmıştır. Bunların yanında Korla’da bir Uygur gencin Çinli polisler tarafında ateş püsküren silah ile yakılarak öldürülmesi ve resminin resmi internet sitesinde servis edilmesi Doğu Türkistan’daki durumun vahametini bir daha gözler önüne sermiştir
Dünya kamuoyuna sızmasını önleme gayretlerine rağmen bilinen-bilinmeyen katliam ve olaylar haricinde Çin’in resmi haber ajansları ve yetkililerin verdiği bilgilere göre, 2013 yılında Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerinde (23 Nisan Serikbuya, 9 Mayıs Yenihisar, 3 Haziran Goraçol, 26 Haziran Lükçün, 29 Haziran Hanarık, 20 Ağustos Yılıkçı, 23 Ağustos Köybağ, 26 Eylül Ondalık, 28 Ekim Tian-anmen Meydanında 3 kişi kendini ateşe vererek, 16 Kasım Serikbuya, 15 Aralık Saybağ, 30 Aralık Yarkent) 400’ü aşkın Uygur Türkü katledilmiştir. Ayrıca Çin Xin-hua Haber Ajansı’nın Urumçi’den verdiği habere göre 24 Ocak 2014 yılında Doğu Türkistan’ın Aksu vilayetinin Toksu ilçesinde vuku bulan çatışmada 6 Uygur Türkü polisler tarafından öldürülürken, 5 tanesi sağ yakalanmış ve 6 tanesi ise bindiği arabada kendilerini patlatarak hayatını kaybetmiştir. Son gerçekleşen olaya dair ise İngiliz Haber Ajansı Reuters, Kırgızistan Sınır Güvenlik Birimi yetkilisi Raimberdi Duishenbiyev’in 24 Ocak 2014 yılında gazetecilere verdiği demece dayanarak, 23 Ocak günü Kırgızistan sınırları içerisinde (Doğu Türkistan sınırlarına yakın bölgede) 11 Uygur Türkü Kırgız askerleri tarafında öldürüldüğünü bildirmiştir (Kırgız yetkili ancak öldürüldükten sonra kimliklerin tespit edildiğini de dile getirmiştir). Resmi rakamlar böyle ise de, sadece son bir yıldaki vahşetin boyutunun büyüklüğünü, şehidlerin sayısının binleri aştığı gerçeğini tahmin etmek ve her gün Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerinden olaylar, tutuklama, şehid haberleri gelirken hunharca masum insan katliamının, zulmün devam ettiğini görmek zor olmayacaktır. Nitekim Doğu Türkistan’da Çin işgaline, baskı ve zulümlerine karşı Uygur Türklerinin tepkilerini artması ve 22 Mayıs 2014’de Urumçi’de bir Pazar yerinde meydana gelen, 39 kişinin öldüğü, 94 kişinin yaralandığı patlamalar üzerine Çin ordusu binlerce asker ve zırhlı araçlarla demir yumruk’’ gösterisi yaptı ve Doğu Türkistan ‘‘ana muharebe alanı’’ ilan edildi. Buna paralel olarak Çin işgal yönetimi, ‘‘Terörle Mücadele ve Sert Darbe Operasyonu’’ adı altında 28 Mayıs’ta ülke çapında büyük bir harekât başlattı. ‘‘Devlet terörü’’ne oldukça manidar olarak bölgenin kadim şehri, Uygur Türklerinin kültür ve medeniyetinin en iyi korunduğu ve Müslüman Uygur Türk kimliğinin her konuda öne çıktığı tarihi Hoten şehrinden başladı. Çin’in facebook’u sayılan QQ ve Wechat gibi sosyal medya ile internetteki bütün bilgi akışı Çin ordusuna ait özel bilişim birimleri tarafından kontrol altına alındı. Ayrıca mahalli kaynakların bildirdiğine göre Doğu Türkistan’da sadece Mayıs ayında tutuklananların sayısı iki yüz kişiyi aştı. Sadece Alakoca şehrinde yirmi beş kız öğrenci başörtülerini açmadıkları için hapse atıldı. İli vilayetinde elli beş Uygur Türk’ü bölücü ve radikal İslamcı yaftasıyla terör eylemlerine katılmaktan yedi bin kişilik stadyuma kurulan mahkeme çıkartıldılar. Halkın bakışları altında elli beş Uygur hüküm giyerken, üç kişi idama mahkûm edildi. Bu sözde yargılamayla dönüştürülemeyen ve teslim alınamayan Doğu Türkistan Türklerine gözdağı verilirken, dünya kamuoyu da radikalizmle mücadele yalanına inandırılmak istenmiştir.
Çin’in baskı, zulüm, yıldırma ve katliam politikası bütün şiddetiyle devam etmektedir. Çin’in Doğu Türkistan’da uygulamaya koyduğu Terörle Savaş Yasası başta olmak üzere diğer kısıtlama ve yasaklamalar ülke genelinde tansiyonu arttırmaktadır. Buna paralel olarak Çin’in katliam ve zulümleri bütün şiddetiyle devam etmektedir. Nitekim 2014 yılında Kaşgar vilayetinde 148 büyük operasyon yapılmış, fikir ve ifade özgürlüğü eyleminde 30 bin Uygur genci tutuklanmıştır. Doğu Türkistan genelinde faili meçhul ve idam sayıları bilinememektedir. Ocak 2015’de Kaşgar’da 6, Hoten vilayetine bağlı Kirye ve Çirye ilçelerinde 28-29 Ocakta meydana gelen olaylarda da 5 Uygur Türkü hayatını kaybetmiştir. 2014 yılı Ramazan Bayramının ikinci gününde gerçekleşen ve 20’den fazla insanın şehid edildiği İlişku katliamı Çin vahşetinin son göstergelerinden birisi olmuştur. Dış dünyadan saklanmaya çalışılan bu katliam, yurt dışına kaçmayı başarabilen ve görgü tanıklarından olan Ebu Bekir Rahım’ın Uygurnet sitesine yazdığı mektupla gözler önüne serilmiştir. Bu örnekler Yarkend, Turfan, Gulca, Urumçi başta Doğu Türkistan’ın her köşesinde her gün görülmektedir. Bu arada Çin 2015 yılının ilk aylarında aldığı bir kararla Doğu Türkistan’da cep telefonu başta elektronik eşyalar ile cihazların (bilgi depolayan, aktaran vs. aletler başta olmak üzere) Uygur Türklerince kimlik ibrazı ile alınacağını, bunların ikinci elinin satışının da yasak olduğunu ilan etmiştir. Çin’in uyguladığı yasaklar öyle bir hal almıştır ki; normal veya dini günlerde Allah lafzı başta olmak üzere dini kelimeler içeren mesaj göndermek suç unsuru haline getirilmiştir. Çin’in Doğu Türkistan’da tatbik ettiği baskı, zulüm ve vahşet neticesinde Uygur Türkleri arasında Çin’den Korkma Sendromu Hastalığı ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle Doğu Türkistan şehirlerine asılan, Çin askerlerinin resimleriyle süslenen ve tehlike neredeyse biz oradayız mesajı yazılı afişler bu sendromun her an adeta tetikleyicisi olmaktadır.
Doğu Türkistan’ın her caddesi her köşesi vur emri almış, elleri tetikte gezinen Çin askerleriyle doludur (Çin Devletbaşkanı Xi Jin Ping de 28 Nisan 2014’deki Doğu Türkistan ziyaretiyle askerlerine moral vererek uygulamaların bir devlet politikası olduğunu göstermiştir). Her gün tren dolusu serseri Çinlinin yerleşmek gayesiyle getirtildiği Doğu Türkistan’daki Uygur Türklüğü; öz yurdunda baskı, zulüm, korku, dram, acı ve katliamlarla varlık mücadelesi vermektedir. Sonuçta Doğu Türkistan’da Çin işgalinden bu yana en az 60 milyon Türk hayatını kaybetmiştir ki, bu sayı Bosna, Irak, Afganistan, Çeçenistan, Filistin’de ölenlerin on katıdır.
Gelinen noktada Çinli Gazeteci- Yazar Mu Cun Şen’in Doğu Türkistan ve Uygurlar konusundaki değerlendirmeleri hakikate ışık tutmaktadır: “ Son yıllarda Çin ve milletlerarası kamu oyu ve medyada Doğu Türkistan ve Uygur meselesi tarihte hiç rastlanmadığı kadar gündem oluşturmaktadır. Resmi Çin propaganda vasıtalarında oyunlar oynayan, şarkılar söyleyen, neşeli, itaatkâr ve halinden memnun Uygurlar ile gerçek hayattaki Uygurlar arasında büyük ve inanılmaz farklar müşahede ettim. Son yıllarda bölgede ve Çin’de gerçekleşen şiddet olayları de resmi Çin söylemlerine inanmış olan Çin toplumunda bu resmi görüşün doğru olmadığı kanaatinin oluşmasına sebep oldu ve bu da büyük çapta fikir ve kanaat değişikliklerini beraberinde getirdi. Çinli aydınlar ve gözlemciler Uygur meselesi hakkında fikir yürütmeye ve Hükümetin bölgede (Doğu Türkistan’da) uyguladığı politikaları sorgulamaya başladılar. Bölgede ve diğer yerlerde yaşayan ve görüştüğüm Uygurların düşünceleri ile bölgedeki gerçek ve fiili durumdan şu sonucu çıkarabiliriz; Uygurlar kendilerini Çin devletinin bir vatandaşı olarak kabul etmiyorlar ve bu duyguyu hiç de taşımıyorlar. Bu durum dahi tek başına Doğu Türkistan’da büyük bir mesele olduğunu gösteriyor. Hükümet resmi propaganda araçlarındaki ‘neşeli, halinden memnun ve itaatkâr Uygurlar’ ile Çin toplumunda oluşan ‘terörcü ve korkulan Uygurlar’ arasındaki çelişki, olayın bir millî mesele olduğunun çok somut bir delilidir’’. (3.Bölümün sonu- devam edecek)

Etiketler: » » » »
Share
1271 Kez Görüntülendi.