logo

trugen jacn
10 Şubat 2015

KAŞGARLI MAHMUT VE DİVAN-İ LÜGAT-İT TÜRK : DİVAN-İ LÜGAT-İT TÜRK NASIL BULUNDU ..?

Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânü Lugâti’t-Türk: Dîvânü Lugâti’t-Türk Nasıl Bulundu?

Kadir SOYLU ( Selçuk Ün.Tarih Bölümü)

Dîvânü Lugâti’t-Türk; ilk Türk ansiklopedisidir. Futbolun atası sayılabilecek ‘’tepük’’ oyununun ilk bilgilerini günümüze ulaştıran, bin yıl önce Türk çocuklarının oynadığı tepük oyununu bizlere tanıtan, Türklerin yüzlerce yıldır ütüyü kullandığını ve ütülü giysilerle dolaştığını yazan, Mars gezegeninin Türkçedeki adının ‘’BakırSukım’’, Jüpiter’in Türkler arasındaki adının ‘’Erentüz’’ olduğunu bildiren, Türkçe’nin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla kaleme alınan ilk Türkçe dil öğretim kitabıdır.

Türk dilinin ilk sözlüğünü ve Türk kültürünün ilk ansiklopedisini hazırlayan Kâşgarlı Mahmud 1008 yılında Kâşgar’da doğmuştur. Kâşgarlı Mahmud soylu bir aileden gelmiştir. Soyunun Doğu Karahanlı hanedanı soyundan geldiği bilinmektedir. Soy kütüğü, İslam Dinini seçen ilk Türk kağanı Abdülkerim Satuk Buğra Han’a kadar çıkmaktadır. Doğu Karahanlı Devleti’nin hakanı Muhammed Buğra Han’ın torunu ve veliahtı Hüseyin Çağrı Tigin’in oğlu, Karahanlı Devleti’nin şehzadesidir. Annesinin Karahanlı ülkesinin tanınmış uleması Hoca Seyfeddin Bözürgvar’ın kızı Rabia olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır.

Kâşgarlı Mahmud’u kendi bilgini olarak görmeye ve onun kendi ulusuna bağlı olduğunu ispata çalışanlar çoktur. Uygurlar, Türkmenler, Özbekler ve hatta uzak Anadolu Türkleri’de onu paylaşmaya kalkmışlar, onun kendi uluslarından geldiğini ispata kalkmışlar ve bu yolda deliller ileri sürmüşler, tanıklar göstermişlerdir.

Kâşgarlı Mahmud hükümdar soyundan geldiği için oldukça iyi bir eğitim görmüştür. Aynı zamanda bu durum onun, ömrünün büyük bir bölümünü ülkesi dışında kalan ve Orta Asya’nun çeşitli bölgelerinde bulunan Türk kabile ve boylarının arasında geçirmesine de neden olmuştur. Kâşgarlı Mahmud ilk öğrenimini gördüğü ve gençlik yıllarını geçirdiği Opal’da Hamidiye ve Saciyye medreselerinde dönemin tanınmış hocalarından ders almıştır. İyi derecede Arapça ve Farsça da bilmektedir. Hocalarından biri Dîvânü Lugâti’t-Türk’te de adını andığı Şeyhiman Ez Zahid Hüseyin bin Halef el Kâşgari’dir.

Kâşgarlı Mahmud’un dedesi Muhammet Buğra Han on beş ay hüküm sürdükten sonra tahtını Kâşgarlı’nın babası olan büyük oğlu Hüseyin Çağrı Tigin’e bırakmaya karar vermiştir. Ancak Muhammet Buğra Han’ın ikinci bir eşi daha vardır, Hanısı adında bu kadından olma İbrahim adında da bir oğlu vardır. Tahtın Hüseyin Çağrı Tigin’e bırakılacak olmasını bir türlü hazmedemeyen bu ikinci eş, tahta çıkış merasiminin yapılacağı gün ile ilgili kanlı bir darbe planlar. Merasim günü gelir ve muhtemelen tören yemeklerine zehir karıştırtarak hanedanın birçok mensubuyla birlikte Muhammet Buğra Han ve kayınbiraderi Süleyman’ı da zehirletir. Adeta bir katliam yapar. Bununla da yetinmeyip kocasının ve kayınbiraderinin maiyetindeki pek çok kişiyi ve yakınlarını öldürtmüş ve kanlı darbenin ardından oğlu İbrahim’i tahta çıkarmıştır. Babası hükümdarlığa kendisi de şehzadeliğe hazırlanırken tahta çıkış töreninin bir kırıma dönüşmesi sonucunda Kâşgarlı Mahmud, ailesinin neredeyse tamamını kaybetmiştir. Kendisi bu kanlı darbeden kurtulmuş ve daha sonra kaçmıştır. Ancak İbrahim Han’ın adamları onu aramaya başlamışlardır. Bu yüzden o da kendisini gezgin, bilgin gibi sıfatlarla takdim ederek kimliğini saklamış ve sık sık yer değiştirmiştir. Kâşgarlı Mahmud’un bundan sonra da yaşadıkları da bilinmezlerde kalmıştır. Kâşgarlı Mahmud’un ülkesinden ayrıldığında kırk dokuz yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Bu olay Kâşgarlı Mahmud’un hayatı açısından bir dönüm noktası olmuştur. Kâşgarlı Mahmud yaşadığı bu olaylar sonucu ülkesini terkettikten sonra Orta Asya’da Türk Toplulukları arasında dolaşmaya başlamış ve böylece Türk lehçelerini ve ağızlarını; gelenek ve göreneklerini, yaşayış biçimlerini, uğraşlarını, sanatlarını yakından tanıma fırsatı bulmuştur. Gezdiği yerlerde edindiği bilgilerle büyük eseri Dîvânü Lugâti’t-Türk için bir temel oluşturmuştur. O artık bu eser için uğraşmış, bilgi toplamaya başlamış hayatını buna adamıştır. 11. yüzyıl Türk dünyasının yorulmak nedir bilmeyen araştırmacısı haline gelmiş. Türklerin yaşadığı ülkeleri, kentleri, kasabaları, köyleri, gezmiş ve bu yerleşim yerleri hakkında bilgi sahibi olmuştur. Kâşgarlı Mahmud Türklüğüyle övünen ana dilini hakkını vererek, en güzel şekilde konuşan büyük bir âlimdir.

Kâşgarlı Mahmud’un ailesini katledenler bir savaşta yok olmuşlar ama Kâşgarlı Mahmud o günlerde ülkesine tekrar dönmemiştir. Bu sıralar kendisini Türk dili üzerine araştırmalara adadığı ve bunun için dönmediği düşünülmektedir. Artık o Türk topluluklar arasında yaşamaya başlamış adeta onlardan biri olmuştur. Karşılaştığı her Türk topluluğunun konuşması ilgisini çekmiş. Duyduğu sözcükleri kaydetmiş, sözlü edebiyat ürünlerini derlemiş ve daha sonra da İran ve Irak’a giderek medreselerde hocalık yapmıştır. 1072 yılında da Bağdat’a yerleşmiştir. ‘’Neden Bağdat’’ diye soracak olursak, Bağdat o zaman ilim ve kültür merkezi, çok önemli bir şehirdir. Eserini yazmak için en iyi ortam bu şehirdedir. Yazmaya başladığı ünlü eseri Dîvânü Lugâti’t-Türk’ü burada 1074 yılında tamamlamıştır.

Kâşgarlı Mahmud iyi silah kullanan bir asker olmakla beraber Türk dilini, Türk ulusal kültürünü, yurt sevgisini, herşeyin üstünde tutan, Türk dilinin büyük bilginidir. Kendisini Türk halklarını, dilini ve kültürlerini incelemeye adayan Kâşgarlı Mahmud, otuz dokuzdan fazla Türk lehçelerini ve ağızlarını en iyi şekilde öğrenmiştir. Eserini yazdığında oldukça yaşlanmıştır. Artık başka bir eser yazamayacağını buna durumunun olmadığını eserinde belirtmiştir. Kâşgarlı Mahmud’un büyük eseri Dîvânü Lugâti’t-Türk’ten bahsedecek olursak, bu eserini yazmasının sebebi Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin ne kadar zengin bir dil olduğunu kanıtlamaktır. Kâşgarlı Mahmud bu eserde Türk boy ve kavimlerinin oturdukları yerleri uzun uzun anlatmış, kullandıkları alfabe sistemlerinden, dillerindeki ses ve yapı ayrılıklarından, boy teşkilatlarından söz etmiş; onların etnografyalarından tutunuz, inançlarına, gelenek ve göreneklerine, edebiyat ve folkloruna varıncaya kadar ayrıntılı bilgiler vermiş, dinleri, dilleri, yaşayış tarzlarını anlatmıştır. Ayrıca Türklerin ulusal takvimi olan On İki Hayvanlı Türk Takviminden, Türlü hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlara, at yetiştiriciliğinden tarıma, Türk hukuk düzeninden devlet yönetimine, Türk dokuma el sanatlarından, Oğuz damgalarına kadar yüzlerce konuda çok değerli bilgiler vermiştir.

Kaşgarlı Mahmut2.jpg

Dîvânü Lugâti’t-Türk; ilk Türk ansiklopedisidir. Futbolun atası sayılabilecek ‘’tepük’’ oyununun ilk bilgilerini günümüze ulaştıran, bin yıl önce Türk çocuklarının oynadığı tepük oyununu bizlere tanıtan, Türklerin yüzlerce yıldır ütüyü kullandığını ve ütülü giysilerle dolaştığını yazan, Mars gezegeninin Türkçedeki adının ‘’BakırSukım’’, Jüpiter’in Türkler arasındaki adının ‘’Erentüz’’ olduğunu bildiren, Türkçe’nin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu göstermek amacıyla kaleme alınan ilk Türkçe dil öğretim kitabıdır. Dîvânü Lugâti’t-Türk, Türk uygarlığının kökleridir, Türk’ün dilidir, edebiyatıdır, kültürüdür, tarihidir coğrafyasıdır. Kısacası Türk’ün kendisidir. İlk Türk dünya haritası ve en eski Türk savları bu kitapta yer almıştır. Kâşgarlı Mahmud ünlü eserini 1072’de yazmaya başlamış 1074’te tamamlamıştır. Tüm kontrollerini de yapıp 1077 yılında Abbasi Halifesi Ebul Kasım Abdullah’a armağan etmiştir. Kâşgarlı Mahmud’un diğer eseri Kitabü Cevahiri’n-Nahv fi Lugâti’t-Türk günümüze ulaşmamıştır.

Kâşgarlı Mahmud’un eserini halifeye teslim ettikten sonraki yaşamı hakkında bilgiler çelişmektedir. Hayatı hakkında zaten fazla bilgi sahibi değiliz. Bunun sebebi ise ilk ana kaynak sayılan kendi eserinde hayatı hakkında çok az bilgi vermesidir. Kâşgarlı Mahmud’un Bağdat’tan ülkesine dönüp dönmediği döndüyse ne zaman döndüğü, daha sonra nerede yaşadığı konusunda tarihsel kaynaklarda bilgi bulunmamakla birlikte yöresel söylencelerden yararlanılarak Kâşgarlı Mahmud’un 1080 yılında Bağdat’tan ülkesine döndüğü, Kâşgar yakınlarındaki Opal Köyü’ne yerleştiği, burada kurduğu Mahmudiye Medresesinde on yıl müderrislik yaptıktan sonra 1090 yılında öldüğü ileri sürülmektedir. Ömrünün son yıllarında kendisine yurt edineceği bu köyün adını eserine aldığına göre bu köyün Kâşgarlı Mahmud’un hayatında önemli bir yeri vardır.

Bir başka söylenceye göre ise seksen dokuz yaşında Kâşgar’a geldikten sonra sekiz yıl medreselerde hocalık yaptığı doksan yedi yaşında öldüğü ve Opal Köyü’ndeki medresesinin yakınındaki mezarlığa gömüldüğü anlatılır. Kâşgarlı Mahmud’un türbesinde bulunan ve 1791 yılında yazıldığı kaydedilen Tezkire-i Hazreti Molla adındaki yazma eserden edinilen bilgiye göre Kâşgarlı Mahmud Bağdat’tan ülkesine dönüşünden sonra sekiz yıl müderrislik yapmış doksan yedi yaşındayken 1105 yılında ölmüştür. Bu yaşta öldüğü biraz daha gerçeğe yakındır ve kabul görmüştür. Kâşgarlı Mahmud’un türbesi bugün Doğu Türkistan’da Kâşgar’a bağlı Opal Köyü’nün dört km kuzeybatısındadır. Türbe bakımlıdır. Uygur Türklerinden Yâsin Kari, ailesinden kalma türbedarlık geleneğini sürdürmekte ve Kâşgarlı Mahmud’un türbesi ile yakından ilgilenmektedir. Bahçenin girişine Kâşgarlı Mahmud’un yaklaşık dört metre yüksekliğinde heykeli dikilmiştir. Bahçe içerisindeki bütün merdivenlerin toplam basamak sayısı doksan yedidir. Basamakların bu sayıda olması, Kâşgarlı Mahmud’un yaşadığı yıl sayısını göstermek içindir.

Kâşgarlı Mahmud’un büyük eseri Dîvânü Lugâti’t-Türk’ten ilk söz eden kişi Antepli Ayni diye de bilinen Bedrettin Mahmud’dur. Birkaç kaynakta daha anılan ve bilgilerinden yararlanılan Dîvânü Lugâti’t-Türk’ün varlığı bilinmektedir. Ancak 1914 yılına gelinceye kadar tek bir nüshasına bile ulaşılamamıştır. Eserin bir nüshası eski maliye bakanlarından Nazif Bey’de bulunmaktaydı. Eserin önemini bilmeyen ancak değerli bir kitap olduğunu tahmin eden Nazif Bey, eseri yakınlarından bir kadına vermiştir. ‘’Bak sana bir kitap veriyorum, iyi sakla… Sıkıştığın zaman sahaflara götür. Altın para ile 30 lira eder, aşağıya verme!’’ der. Kadın gün gelip maddi olarak sıkışınca sahafları çarşısına gelerek burada Burhan Bey’e 30 liraya kitabı satması için vermiştir. Burhan Bey aldığı kitabı yüksek fiyata alacağı düşüncesi ile kitabı Maarif Nazırı Emrullah Efendi’ye götürür. Nazır ise kitabı ilmiye encümenine havale etmiştir. Encümen yaptığı inceleme sonucu kitaba on lira değer biçmiş ve otuz lirayı çok bularak kitabı Burhan Bey’e geri vermiştir. Encümenin bu içler acısı hali ise oldukça trajikomik bir durumdur. Tesadüfen o sıralar kitapçıları gezen Ali Emiri Burhan Bey’in dükkânına gelir,

Burhan Bey’e bir şeyler var mı diye sorar. Burhan Bey Dîvânü Lugâti’t-Türk’ü verir ve ona olanları anlatır. Ali Emiri bu kitabı görünce o kadar çok heyecanlanır o kadar çok şaşırır ki neredeyse düşüp bayılacaktır. Ali Emiri bu durumu Burhan Bey’e çaktırmayıp, kitap için 15 lira eder demiştir. Burhan Bey 30 liradan aşağı olmayacağını, bir kadına yardım edeceğini söyler. Ali emiri o zaman iş değişir der ve 30 lirayı vermeyi kabul eder. Hâlbuki bu eserin fiyat biçilemeyecek kadar değerli olduğunu bilmektedir. Ama cebinden 15 lira para çıkmıştır. Ali Emiri eve gidip para getirecektir ama kitabı da bırakıp gidememiştir. En sonunda dükkânın kapısını kilitleyerek, anahtarı alıp çıkan Ali Emiri sokakta bir tanıdık bulmuş ve ondan 20 lira borç istemiştir. O da yanında bulunan 10 lirayı vermiş, 10 lira daha getirmek için evine gitmiştir. Bu sırada Ali Emiri dükkâna gidip onun gelmesini beklemiştir. Beklediği kişi gelince Ali Emiri parayı vererek kitabı 30 liraya satın almıştır. Kitabın önemini anlayan Burhan Bey bahşiş isteyince ona da bahşişini vermiştir. Ali Emiri kitabı alır almaz hemen oradan uzaklaşmıştır. Kitabı evine götüren Ali Emiri kitabı okumaya başlar ve kitabı da kahvede arkadaşlarına anlatır. Böylelikle Ali Emiri’nin Dîvânü Lugâti’t-Türk’ü bulduğu her yerde duyulur, ülkenin çeşitli yerlerine yayılır. Kitabın bulunması Türk ülkesinde bir sevinç havası yaratmıştır. Çünkü Dîvânü Lugâti’t-Türk, Türkçenin tarihidir, herşeyidir. Bu iyi haberi ilk duyanlardan biri de Ziya Gökalp olmuştur. Haberi duyan Ziya Gökalp hemen Ali Emiri’nin yanına gitmiş ancak Ali Emiri kitabı ona göstermeyerek onu gücendirmiştir. Kitabı tek güvendiği dostu Kilisli Muallim Rıfat’a göstermiştir. Ziya Gökalp Muallim Rıfat ile görüşerek Ali Emiri’yi kitabın yayınlanmasına ikna etmesini istemiştir. En sonunda Kilisli Muallim Rıfat, Ali Emiri’yi ikna etmiş ve kitabı alarak gerekli düzenlemeleri yapmış ve yayınlamıştır. Ali Emiri kitabı sadece onun yayınlamasına müsaade etmiş ve sadece ona güvenmiştir. Kilisli Muallim Rıfat eseri Türkçeye de çevirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk çeviriden haberdar olduğu zaman eseri Çankaya Köşkü’ne getirtmiş ve okumuştur. Ülkede yaşanan zor günler nedeniyle yayınlanmayan çeviri daha sonra yayınlanmıştır. 1937 yılında Besim Atalay eserin tekrar çevirisini yapmaya başlamış ve bu çeviri de 1940-1941 yıllarında yayınlanmıştır.

Ali Emiri’nin bu büyük hizmeti takdir isteyen onu her zaman iyi anmamıza vesile olacak önemli bir hadise olarak tarihteki yerini almıştır. Ali Emiri bütün hayatı boyunca büyük fedakârlıklarla topladığı çok kıymetli el yazması kitap ve vesikaları karşılıksız olarak milletine armağan etmiştir. Bunun için Fatih’teki Feyzullah Efendi Medresesi’ni kütüphaneye çevirtmiş ve kitaplarını buraya bağışlamıştır. Kütüphanenin adının ise Millet Kütüphanesi olmasını istemiştir. Ali Emiri, kütüphaneyi dört bin beş yüz el yazması, on iki bin matbu toplam on altı bin beş yüz kitabı bağışlayarak kurmuştur. Dîvânü Lugâti’t-Türk de onlardan biridir. Macarlar kitabı almak için on bin altın teklif edince Ali Emiri’nin cevabı takdir edilesi bir cevap olmuştur. ‘’Ben kitaplarımı milletim için topladım. Dünyanın bütün altınlarını koysalar, değil böyle bir kitabı, her hangi bir kitabımın tek bir sayfasını dahi satmam.’’

BİBLİYOGRAFYA

-AKALIN Şükrü Haluk, “Bulunuş Öyküsünden Yayımlanışına Divanü Lugati’t-Türk”, http://www.tdk.gov.tr/?option=com_dlt&view=dlt&kategori1=hikayesi

-AKALIN Şükrü Haluk, “Kâşgarlı Mahmud ve Divanü Lugati’t-Türk”, http://www.tdk.gov.tr/?option=com_dlt

-HASANOV H.Mahmud, Kaşgariy, Heyati ve Geografik Merasi, Taşkent, 1963.

-KARA Abdülvahap, “Divan-ı Lugati’t Türk”, http://www.kasgarlimahmud.org/divan-i-lugatit-turk.htm.

-KAYADİBİ Fahri, “Kaşgarlı Mahmud ve Divan-ı Lugati’t Türk’te Eğitim İle İlgili Kavramlar”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.18, ss.3-7.

-KAYADİBİ Fahri, Kaşgarlı Mahmud ve Divan-ı Lugati’t Türk’te Eğitim İle İlgili Kavramlar, http:/www.iüdergi.com/tr/index.php/ilahiyat/article/view/572/526

-KORKMAZ Zeynep, Türk Dili Üzerine Araştırmalar, TDK Yayınları, I/629, Ankara 1995.

-KORKMAZ Zeynep, “Kaşgarlı Mahmud Kimdir”, http://www.kasgarlimahmud.org/zeynep.korkmaz.html

-KORKMAZ Zeynep, “Oğuz Türkçesinin Tarihi Gelişme Süreçleri ve Divanu Lûgat-İt- Türk, http://www.tdk.gov.tr/images/css/TDD/1999s570/1999_570_01_Z_KORKMAZ.pdf

-MUSABAYEV Gainetdin Galievich, Kâşgarlı Mahmut’un Yaşamı Üzerine Yeni Veriler, (Çeviren:Hasan Eren), İssledevaniya po tyurkoloji- Alma–ata, 1969.

KAYNAK : http://akademikperspektif.com/2015/02/10/kasgarli-mahmud-ve-divanu-lugatit-turk-divanu-lugatit-turk-nasil-bulundu/

Etiketler: » » »
Share
2522 Kez Görüntülendi.