logo

trugen jacn
06 Şubat 2015

ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSTAN POLİTİKASI

Salih Aynural  Prof. Dr. Salih Aynural

Türkiye-Kazakistan Uluslar arsı Ahmet Yesevi Üniversitesi Eski Rektörü

Çin, dünyanın en fazla nüfusuna ve 9.596.960 km2 yüzölçümüne sahip, son dönemde gerçekleştirdiği büyük ekonomik gelişmeyle bütün dünya ülkelerinin dikkatini üzerine çeken bir ülkedir. Bugün ABD’den sonra dünyanın en fazla petrol tüketen ülkesi konumuna gelmiştir.

Yaklaşık 9.6 milyon km2’lik Çin’in, %42.3’lük kısmı sömürgesi altında tuttuğu Doğu Türkistan (1.66 milyon km2), Tibet (1.22 milyon km2) ve İç Moğolistan’a (1.18 milyon km2) aittir. Biz bu çalışmamızda; sekiz ülkeyle sınırı olan, bu sınırlarının toplamı 5.600 km’ye ulaşan, Çin’in uluslar arası sınırlarının 1/4’üne sahip Doğu Türkistan’ın, Çin için ne kadar önemli olduğuna ve Çin’in bu bölgeye yönelik politikalarına ve stratejilerine açıklık getirmeye çalışacağız.

1-Çin’in Doğu Türkistan’ı Kadimi Çin Yurdu Gösterme Çabaları

Çin, hem eğitim hem de propaganda çalışmalarında Doğu Türkistan’ın Çin’in tarihsel
toprakları olduğu tezi üzerinde durmaktadır. Gerçekte ise Çin, Doğu Türkistan topraklarını 1759 yılında işgal etmiştir. Üstelik bu işgalden sonra 1863’te bağımsız Doğu Türkistan Devleti kurulmuş 1877 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Aynı şekilde 1933 ve 1944’te iki kez daha bağımsızlığına kavuşan Doğu Türkistan, her ikisinde de Rusya’nın Çin’i desteklemesiyle tekrar bağımsızlığını kaybetmiştir.
Esas itibariyle Çin’in kadimi toprakları Çin Seddinin gerisindedir. Doğu Türkistan hiçbir zaman Çin Seddinin gerisinde yer almamıştır. Doğu Türkistan hem sosyal yapı hem de kültürel bakımdan Çin Bölgelerinden büyük farklılıklar arz etmektedir.
Çin, Doğu Türkistan bölgesinin kendi toprakları olduğu tezini kuvvetlendirmek için
“Türkistan” kavramını ortadan kaldırma ve yer adlarını Çinlileştirme siyaseti gütmektedir. Nitekim ilk adım 1884 yılında atılmış Doğu Türkistan, “Şincan” olarak değiştirilmiş, 1955’te de “Şincan Uygur Otonom Bölgesi” adını almıştır. “Türkistan”, Türklerin yaşadığı yerler, Türklerin ana yurdu anlamına gelmektedir. Ayrıca Türkistan demek, Türklerin birlik ve beraberliği demektir. Bu bakımdan Çinliler, “Türkistan” teriminin kullanılmaya devam edilmesi halinde amaçlarına ulaşamayacaklarının farkındadırlar.

Çin bir yandan Doğu Türkistan’ın kadimi Çin yurdu olduğunu iddia ederken, diğer yandan bu bölgeye “Şincan” adını vererek kendisiyle çelişki içerisine düşmektedir. Çünkü “Şincan” yeni kazanılmış topraklar anlamına gelmektedir. Madem ki Doğu Türkistan kadimi Çin topraklarıydı niçin “Şincan” adı verilmiştir?

2-Çin’in Göç ve Nüfus Politikası

Çin’in uyguladığı en önemli nüfus politikalarının başında Doğu Türkistan’da Türk
nüfusunu düşük gösterme politikasıdır. 2000 yılı resmi nüfus sayımı sonuçlarına göre Doğu Türkistan’da 19.6 milyon insan yaşamaktadır. Ancak bu rakamlara bu bölgede görevli askerler ve aileleri, kayda geçmeyenler dahil edilmemiştir. Bu nüfusun yaklaşık %53’ünü Türkler teşkil ederken, Han Çinlilerinin oranı %40.58’dir. Oysa 1935 yılında yayınlanan China Hand Book’a göre 1929’da Doğu Türkistan’da 4-6 milyon civarında nüfus vardır. Yine China Hand Book’a göre 1943 yılındaki nüfus 4.380.020’dir. Bu dönemde %5 bile Çinli nüfusun bu bölgede olmadığını göz önüne aldığımızda en az 4 milyon Türk’ün Doğu Türkistan’da yaşadığı anlaşılmaktadır. Buradan hareketle, normal nüfus artışı dikkate alındığında bugün Doğu Türkistan’da en az 20 milyon Türk nüfusunun varlığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Çin, ülke nüfusunun aşırı fazlalığı nedeniyle (yaklaşık 1.3 milyar) uzun zamandır
nüfus planlaması yapmaktadır. Bu planlamaya göre, şehirlerde doğum izni birle sınırlı iken, kırsal bölgelerde bu sınır ikidir. Doğu Türkistan’da ise bu sınırlama şehirlerde iki, kırsal bölgelerde üç şeklindedir. Elbette genel politika göz önüne alındığında Doğu Türkistanlılar avantajlı bir duruma sahipmiş gibi görünüyorlarsa da, buradaki amaç Çinlilerin Doğu Türkistan’a göçünü cazip hale getirmek politikasından başka bir şey değildir.

Çin, Doğu Türkistan’a Çinli göçünü yönlendirmeyi 1949 yılından itibaren bir politika haline getirmiştir. Resmi makamlara göre 1949’da %6 civarında olan Han Çinlileri bugün %41’leri bulmuştur. Bu artış, Çin’in göç politikasını ne denli başarıyla yürüttüğünün açık kanıtıdır.

Çin, elli küsur sene içerisinde Doğu Türkistan’a Çinli göçünü temin için her yolu denemiştir. Önce bu bölgeye askerleri getirtmiş, daha sonra erkek asker nüfusunu dengelemek için bir kısım bekar bayanları göç ettirmiştir. Ayrıca Doğu Türkistan’ı sürgün yeri olarak kullanmış, özellikle 1957-58 yıllarında rejim muhalifi Çinliler bu bölgeye sürülmüşlerdir. Göçler, 1960 yılında Doğu Türkistan’a demiryolu bağlantısının kurulmasıyla birlikte katlanarak artmaya devam etmiştir.

Çin, Doğu Türkistan’a Çinli göçünü cazip hale getirmek için yukarıda ifade ettiğimiz gibi çocuk sayısını artırmaktan, iş garantisine varıncaya kadar birçok imtiyazlar tanımaktadır. Nitekim burada kurulan Yapı Üretim Kooperatifleri, petrol, doğal gaz ve birçok maden işletmeleri ve sanayi tesislerinde çalışanların %90’nından fazlası Han Çinlileridir. Bu işletmelerde çalışan Türklerin sayısı yok denilebilecek kadar azdır. Dolayısıyla Doğu Türkistan Çinliler için her bakımdan imtiyazlı hale getirilmiştir. Bu nedenle, Doğu Türkistan’da Türk yerleşim bölgeleriyle Çin yerleşim bölgeleri arasında ekonomik bakımdan Çinliler lehine büyük farklılıklar vardır. Çinlilerin çoğunlukla yaşadığı şehirlerde kişi başına düşen gelir çok yükseklerde iken, Türklerin çoğunluk olduğu bölgelerde oldukça düşüktür. Nitekim, Türk nüfusunun %90’ları geçtiği Hotan ve Kaşgar’da 2002 istatistiklerine göre kişi başına düşen ortalama gelir 1977 ve 2650 yuan iken, Çinlilerin yoğun yaşadığı Ürümçi’de 17.780, Karamay’da 40.033 yuandır.

Doğu Türkistan özerk statüde ve 1982 Çin Anayasasına göre iç işlerinde serbest olmasına rağmen bu haklar kağıt üzerinde kalmakta, uygulamada Çinlilerin hakimiyeti açıkça görülmektedir. Nitekim, küçük şehir ve kasabalarda yönetim daha çok Türklerin kontrolünde olmasına karşılık büyük şehirler ve hükümet düzeyinde kontrol Çinlilerin elindedir. Bu bölgenin Hükümet Başkanı Türk olmakla birlikte Çinlilerin idare anlayışının dışına çıkma şansı yoktur.

Çinliler, daha çok Doğu Türkistan’ın kuzeyinde ve başkent Ürümçi’yi de içine alan Junggar Bölgesine yerleşmişlerdir. Güney Bölgesinde ise Türkler çoğunluğu teşkil etmektedirler. Türkler umumiyetle kırsal kesimde yaşarlarken, Çinliler şehirlerde yaşamaktadır. Nitekim şehirlerde yaşayan Çinlilerin oranı %90’ları bulmaktadır. Bugün Doğu Türkistan’ın başkenti Ürümçi’de yaşayan Türklerin oranı %12 civarındadır.

Çin’in, Doğu Türkistan’a göç politikasının 4 önemli amacı vardır:

1. Nüfus yoğunluğu oldukça yüksek olan ülkeyi nüfus baskısından kurtarmaya çalışmak,
2. Doğu Türkistan’da Çin hakimiyetini ve kontrolünü pekiştirmek,
3. Doğu Türkistanlıları kendi topraklarında azınlığa düşürmek,
4.-Nüfus baskısı ve diğer destekleyici politikalarla Türkleri asimile etmektir.
Çin, nasıl ki Doğu Türkistan’a Çinli göçünü teşvik etmekteyse, Doğu Türkistan’dan Çin’in diğer bölgelerine de Türk göçünü teşvik etmektedir. Nitekim, Doğu Türkistan’da baskı altında yaşayan Türkler, bu baskıyı Çin bölgelerinde görmemekte ve yaşamamaktadırlar.

Son zamanlarda Doğu Türkistan’dan gelenlerle yaptığımız görüşmelerde, bu bölgeden özellikle genç Türk kızlarının cazip iş teklifleriyle Çin Bölgelerine götürülmelerinin yoğunlaştığı ifade edilmektedir. Bu şekilde Doğu Türkistan’dan ayrılan genç kızların zaman içerisinde bir kısmının Çinlilerle evlenerek asimile olacakları düşünülmektedir. Nitekim Çin Hükümeti, Çinlilerle evlenmeyi desteklemekte ve cazip hale getirmeye çalışmaktadır. Buna rağmen Doğu Türkistan halkı bu konuda büyük direnç göstermeye devam etmektedir. 1990 yılında yapılan bir araştırmaya göre, 12.691 Uygur erkeğinden Han Çinlisiyle evlenen sadece 2 kişi, 949 Kazak erkeğinden Han Çinlisiyle evlenen ise hiç yoktur.

3-Çin’in Eğitim Politikası

Çin, uzun yıllar Doğu Türkistan Türklerini tecrit politikası uygulamış, Türkleri
eğitimsiz bırakarak bu bölgeyi rahat kontrol altına alabileceğini zannetmiştir. Ancak, bu politika sonucunda Türklerin gelenek, görenek, kültür ve kimliklerini olduğu gibi muhafaza etmeleri üzerine son yıllarda tecrit politikasını terk ederek entegre politikasına başlamışlardır. Çince eğitim ön plana alınmış, Türkçe eğitim veren okulların bazıları kapatılmış yerine Çince eğitim veren okullar açılmıştır. Yüksek okullarda da bir kısım Türkçe dersler kaldırılmış yerine Çince dersler ikame edilmiştir. Daha önce Türk okullarında Çince 3. sınıftan itibaren öğretilirken, bugün 1. sınıftan itibaren öğretilmeye başlanmıştır. Zaten Çin Hükümeti 2004 temmuzunda bütün azınlık okullarının Çin okullarıyla bütünleştirileceğini, Türk dili ve kültürünün okullarda öğretilmeyeceğini beyan ederek niyetinin ne olduğunu açıkça göstermiştir.
Çin’de Mançular, Moğollar, Koreliler ve Huiler Türklerden, Han Çinlileri ise hepsinden daha fazla eğitimlidirler. Doğu Türkistan’da 1990 istatistiklerine göre 4 yıllık üniversiteden mezun Türklerin ortalaması %0.7 iken, Han Çinlilerinin %1.2, meslek lisesinden mezun Uygur Türklerinin oranı %2.7 iken, Han Çinlilerinde bu oran %5’dir.

Çin, Doğu Türkistan’da gelenek, görenek ve kimliklerin korunmasından oldukça
rahatsızlık duymaktadır. Bunun için Türk kimliğini, gelenek ve göreneklerini ayakta tutabilecek her şeye karşı savaş açmış durumdadır. Nitekim 2002 yılında Kaşgar’da Türk tarihine, kültürüne ve İslam dinine ait binlerce eser işe yaramaz gerekçesiyle yakılmıştır. Cami sayısı sınırlandırılmıştır. Doğu Türkistan parti sekreteri Ekim 2002 tarihinde yaptığı bir konuşmada “Doğu Türkistan’daki camilerin yeterli olduğu bundan sonra yeni cami inşaatlarına izin vermeyeceklerini….”ifade etmiştir.

Okullarda dini eğitime müsaade edilmemekte , oruç tutan öğrenciler rapor edilerek kara listeye alınmaktadır.

Türkçe eğitim veren okullardan mezun olanlara katiyetle iş vermemek yoluyla Türkçe eğitim yapan okullara talebi azaltmak, buna karşılık Çince eğitim veren okullardan mezun olanlara bazı imtiyazlar sağlayarak bu okullara olan talebi artırmak, Türk olduğu halde Çin kültürüyle yetişenleri önemli mevkilere getirmek Çin’in olağan politikaları arasındadır.

4-Çin’in Doğu Türkistan’ın Bağımsızlığı için Mücadele Eden Teşkilatları Terörist Örgütler Şeklinde Gösterme Gayretleri:

Bugün Çin’in en korktuğu şey, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığına kavuşarak işgalden kurtulmasıdır. Bu nedenle, Doğu Türkistan’ın temel haklarını savunan veya bağımsızlığını isteyen kurum ve kuruluşların en küçük demokratik eylemleri dahi Çinli yetkililer tarafından terör eylemleri olarak gösterilmektedir. Nitekim Çin Hükümeti, 15 Aralık 2003 tarihinde aldığı bir kararla, Doğu Türkistan Kurtuluş Teşkilatı, Doğu Türkistan İslami Hareketi ve Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi gibi bağımsızlık mücadelesi veren teşkilatları terörist teşkilatlar olarak ilan etmiştir. Burada Aralık 2001’de Pekin’i ziyaret eden ABD’nin üst düzey terör uzmanı Francis X. Taylor’un “Washington’un Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için mücadele eden Müslüman ayrılıkçıların terör ağıyla hiçbir alakaları olmadığını ……” zikretmesine rağmen , ABD’nin Çin’in terörizme karşı desteğini alabilmek için, Doğu Türkistan İslami Hareketini politik bir kararla Birleşmiş Milletlerin terörist kuruluşlar listesine aldırtmasının da etkisi olmuştur. Bu karar uluslar arası kamuoyunda hayli eleştirilmiştir. Zaten ABD’de bu kararı içine sindirerek aldırtmamıştır. Nitekim ABD, 2003 yılında Çin’in Doğu Türkistan Kurtuluş Örgütü’nün de terörist listesine alınması teklifini ret etmiştir.

Çin, Doğu Türkistan’da meydana gelen olayları abartarak ve büyük terör olayları şeklinde dünya kamuoyuna sunmaya çalışmaktadır. Bu maksatla, birçok ülkeden basın mensupları davet ederek, onları bir takım döküman ve video gösterileriyle etkilemeye ve uluslar arası kamuoyu yaratmaya gayret göstermektedir.
Çin resmi makamlarına göre; 1990-2001 yılları arasında Doğu Türkistanlı teröristler 200 civarında eylemde bulunmuşlar, bu eylemler sonucunda 162 kişi ölmüş, 440 kişi yaralanmıştır. Araştırmacı Marika Vicziany’e göre ise; bu yıllar arasında 41 şiddet olayı olmuş, bu olaylar neticesinde 58 kişi ölmüş, 179 kişi yaralanmıştır. Üstelik araştırmacıya göre; Doğu Türkistan’da meydana gelen olaylar rastgele insan kitlesini öldürmek veya devlet kurmak için önlerine ne gelirse yakıp döken anlayışa sahip olaylar değildir. Ayrıca Doğu Türkistan’da bağımsızlık yanlılarında radikal İslamcı hareketlerin varlığını destekleyecek hiçbir güçlü delil yoktur. Başka bir araştırmacı James Millward’a göre ise; bu dönem de ölenlerin sayısının 57 olduğu, diğer 105 kişinin terörden kaynaklanan bir ölüm olup olmadığının belirlenemediğidir.
Gerçekte ise; bu tarihler arasında Çin devlet terörü sonucunda ölen ve yaralanan Türklerin sayısı binleri geçmektedir. Nitekim, 1995 Temmuzunda halk tarafından sevilen ve sayılan bir imamın Hotan’da tutuklanmasından sonra Cuma namazına giden cemaatin olayı öğrenmesi sonucu sokakta olayı protesto etmelerine güvenlik güçlerinin ateşle cevap vermesiyle çok sayıda insan ölmüş ve yaralanmıştır. Yine Şubat 1997’de, Gulca şehrinde bir kısım gençlerin uyuşturucu ve alkolle mücadele toplantısını radikal İslamcıların toplantısı olarak algılayan güvenlik güçlerinin toplantıyı basmaları sonucunda yüzlerce genç hayatını kaybetmiştir.

1989 yılında Pekin’in Tiannanmen meydanında biraz daha fazla hürriyet ve demokrasi isteyen insanlarla güvenlik güçlerinin çatışması sonucunda binlerce kişi ölmüş, onbinlercesi yaralanmıştır. Üstelik, devletin 1964’te Doğu Türkistan’da başlattığı ve 1995’e kadar süren 44 nükleer deneme sonucunda ölen ve sakat kalanların sayısı ise bilinmemektedir.

Çin, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını isteyen veya destekleyenlere asla taviz vermemektedir. Bu nedenle Doğu Türkistan’da idam edilenlerin sayısı, Çin’in diğer bölgelerine göre 1997’de 5, 1998’de 2, 1999’da ise 6 katıdır. Uluslar arası Af Örgütü’ne göre, 1997-2002 yılları arasında idam edilen Türklerin sayısı 200’den fazladır.

Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra Çin, dünya konjöktüründen yararlanmaya çalışarak, Doğu Türkistan’da meydana gelen her olayı el kaide bağlantılı İslamcı teröristlerin eylemleri olarak göstermeye çalışmaktadır. Sadece dil, din ve vicdan hürriyeti isteyenler dahi İslamcı terörist muamelesi görerek baskı altına alınmaktadır. Nitekim, 11 Eylül- 31 Aralık 2001 tarihleri arasında, Çin polisi fırsattan istifade şüphelendikleri 3 bin masum Türkü tutuklamıştır. Çin yıllarca Doğu Türkistan’da gerginlik olduğunu kabul etmezken, 11 Eylül sonrası politika değişikliğine giderek bu hususta aktif bir dış siyaset başlatmış ve Doğu Türkistan’da terörist faaliyetlerin varlığını dile getirmeye başlamıştır. Nitekim, Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü’nün 10 Ekim 2001’deki ‘’ Doğu Türkistan terörist güçlerine karşı, devletin mücadelesinin uluslar arası kamuoyunun desteğini alacağı’’ açıklaması bu açıdan çok önemlidir.

Dikkati çeken başka bir hususta, Doğu Türkistan terimini asla kullanmayan Çin’in 11 Eylül sonrası bağımsızlık yanlısı teşkilatlar için bu terimi kullanmaya başlamasıdır. Bunun en önemli nedeni, Doğu Türkistan teşkilatlarını terörle, El Kaide ile ilişkilendirerek, Doğu Türkistan kavramına olumsuzluk yüklemektir. Bu şekilde, Doğu Türkistan davasının uluslar arası kamuoyunda desteğinin azalacağı düşünülmektedir. Ancak, ABD başkanı Bush’un bir konuşmasında ‘’Çin’in terörle savaşı bahane ederek masum azınlıklara zulüm etmemesi gerektiğini’’ vurgulaması , uluslar arası kamuoyunun gerçeklerin farkında olduğunun işaretidir.

5-Çin’in Doğu Türkistan’ın Stratejik Konumundan Yararlanma Girişimleri

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, komşu bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin ortaya çıkması ayrıca, Rusya, Pakistan ve Hindistan gibi ülkelerle ortak sınıra sahip olmasının yanı sıra Tarım, Junggar ve Turfan bölgelerinde zengin petrol ve doğal gaz yataklarının keşfi, Doğu Türkistan’ın Stratejik önemini daha da artırmıştır.
Bugün Doğu Türkistan’da günlük 600 bin varil civarında petrol üretimi yapılmaktadır. Çinli uzmanlar bu üretimin 2008 yılından itibaren 1 milyon varile çıkacağını , 2010 yılından sonra ise, 28.4 milyar m3 doğal gaz üretileceğini ve Doğu Türkistan’ın Çin’in ikinci büyük petrol ve doğalgaz üreticisi konumuna geleceğini tahmin etmektedirler. Bu bakımdan, hem Doğu Türkistan’da çıkan hem de komşu Türk Cumhuriyetleri’nden ithal edilecek petrol ve doğal gazı, Çin’in iç bölgelerine ulaştıracak boru hattı çalışmalarına hızlı bir şekilde başlanmıştır.

Doğu Türkistan, Çin’in Batı Türkistan Cumhuriyetleriyle ekonomik ve siyasal işbirliğinde köprü konumundadır. Bu bölgelerden Çin’e gelebilecek petrol ve doğalgaz öncelikle Doğu Türkistan topraklarından geçmek zorundadır. Nitekim, Kazakistan’ın Atasu bölgesinden Doğu Türkistan’ın Alaşankou bölgesine günde 400 bin varil petrol taşıyabilecek kapasitede 963 km’lik boru hattının yapımı 2005 yılında tamamlanıp faaliyete geçmiştir. Ayrıca Kazakistan’ın petrol ve doğal gaz merkezlerinden birisi olan Karaçaganak sahasından Doğu Türkistan’a 3370 km’lik, 25 milyar m3 kapasiteli doğal gaz boru hattı düşünülmektedir. Aynı şekilde, bu bölgeyle yapılacak ticaret de Doğu Türkistan üzerinden yapılmak mecburiyetindedir. Bu mecburiyetten dolayı Çin, Doğu Türkistanla – Batı Türkistan Cumhuriyetleri güzergahında yeni demir yolları yapımına girişmiştir. Bugün Kazakistan’ın eski başkenti Almatı ile Doğu Türkistan’ın başkenti Ürümçi arasında demiryolu bağlantısı kurulmuş vaziyettedir. Son yıllarda politika değişikliğine giden Çin, Doğu Türkistan’da Türk yerleşim bölgelerini daha iyi kontrol ve bu bölgeleri hem siyasal hem de ekonomik bakımdan Çin’e entegre etmek amacıyla, Türklerin yoğun yaşadığı güney bölgesiyle Çinlilerin çoğunlukta olduğu kuzey bölgesini birbirine bağlayan kara ve demir yollarının yapımına hız vermiştir. Özellikle Taklamakan kara yolunun 1995’de, Karla ve Kaşgar demir yolunun 1999’da bitirilmiş olması Kuzey-Güney bağlantısını oldukça kuvvetlendirmiştir.

Çin, başlangıçta Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını endişe ile izlemiş bu bağımsızlığın özellikle Doğu Türkistan’da İslamizm ve Türkizmin patlamasına yol açacağını düşünmüştür. Bu nedenle, hiç vakit kaybetmeden Batı Türkistan Cumhuriyetleriyle yakın işbirliği içerisine girmiş, 26 Nisan 1996’da Rusya, Tacikistan, Kazakistan ve Kırgızistan’ın üye olduğu Şangay Beşlisi’nin kurulmasını temin etmiştir. Daha sonra 15 Haziran 2001 tarihinde Özbekistan’ın katılmasıyla bu örgütün adı Şangay İşbirliği Örgütü adını alarak daha da güçlenmiştir. Şangay Beşlisi’nin kurulmasından sonra Batı Türkistan Cumhuriyetinde teşkilatlanan Doğu Türkistan kuruluşlarına büyük baskılar başlamıştır.

Çin’in Batı Türkistan Cumhuriyetleriyle sıkı işbirliği sonucunda, 2003 yılında bu Cumhuriyetlerle Doğu Türkistan arasındaki dış ticaret hacmi 4 milyar dolara ulaşmıştır. Sadece Çin’le Kazakistan arasındaki dış ticaret 3.3 milyar dolardır. Ayrıca Çin, Kazakistan’ın zengin petrol ve doğal gaz sahalarında yatırım yapma imtiyazını elde etmiştir.

Çin’in Türk Cumhuriyetleriyle sıkı işbirliğine girmesinin üç ana nedeni vardır.
1-Pazar payını artırmak,
2-Bu bölgeyi alternatif enerji temin edilen bölge haline getirmek,
3-En önemlisi, bu cumhuriyetlerin Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesinde verebileceği desteği kesmektir.

Nitekim Çin, bu politikalarını günümüze kadar başarıyla uygulamış, Batı Türkistan Cumhuriyetleriyle yaptığı sıkı işbirliği neticesinde ciddi boyutlarda hem ekonomik hem de siyasal kazanımlar elde etmiştir. Bugün bu cumhuriyetlerde yaşayan 500 binin üzerinde Doğu Türkistanlının siyasi faaliyetlerine göz açtırılmadığı gibi, Çin’in siyasi suçlu olarak talep ettiği kişiler dahi tereddütsüzce iade edilmektedir.

SONUÇ

Doğu Türkistan’ın stratejik öneminin artması, Çin’in Doğu Türkistan meselesine daha fazla önem vermesine neden olmuştur. Bu sebeple Çin, son dönemlerde büyük bir politika değişikliğine giderek; Doğu Türkistan’ı her yönüyle ülkeyle bütünleştirme çabalarını artırmıştır. Bundan sonra Doğu Türkistan’daki Türkler, ekonomik açıdan çok daha iyi konuma gelebileceklerdir. Ancak, sosyal yapı ve kültürel bakımdan büyük tehdit altında olacaklardır. Doğu Türkistanlıların bugünden sonra kültürel kimliklerini korumaya daha fazla gayret göstermeleri gerekmektedir. Çin, Doğu Türkistan’daki Türkleri birbirine düşürmeye büyük gayret sarf etmektedir. Özellikle Kazak ve Kırgız Türklerine daha hoş görülü davranarak, Uygurlara karşı kullanma eğilimi söz konusudur. Bu bakımdan Uygur, Kazak ve Kırgız kimliklerini ön plana çıkarmak sadece Çin’in işine yarar. Son zamanlarda, Kazakistan, Kırgızistan vs. cumhuriyetler kuruldu niçin Uyguristan olmasın? fikriyle hareket eden gruplar ortaya çıkmaya başladı. Bu düşünce tarzı, Doğu Türkistan’daki Kazak ve Kırgız Türklerini hiçe saymaktan ve onları karşılarına almaktan başka bir işe yaramaz. Türkistanlılık şuuruyla hareket etmeden bağımsızlığa kavuşmak mümkün değildir.

Kaynak : Türkistanhaber.com.tr

Etiketler: » » » » »
Share
1296 Kez Görüntülendi.