Ancak tüm bu güçlü manzaranın içinde içimde ince bir sızı hissettim. Her şey eksiksiz görünüyordu ama yine de bir şeyler tam değildi. Bu eksikliği, yürüyüş sırasında bir kadının taşıdığı ay yıldızlı Gök Bayrağı’nı – Doğu Türkistan bayrağını – gördüğümde fark ettim. O an, bu sessizliğin neye ait olduğunu anladım: Doğu Türkistan’daki Müslüman Türk halkının sesi bu kalabalığın içinde yeterince yoktu.

Doğu Türkistan, “orada bir köy var uzakta” misali; gitmesek de görmesek de bizim olan bir yer. O topraklar bizimle aynı geçmişi, aynı kültürü, aynı dini paylaşan kandaşlarımızın yurdudur. Ancak ne acıdır ki, onlar uzun süredir sistematik bir baskı ve asimilasyon politikası altında inim inim inliyor. Toplama kampları, yasaklanan diller, parçalanan aileler, kaybolan insanlar… Ve tüm bu yaşananlara karşı yükselmesi gereken ses, ne yazık ki çoğu zaman sessizliğe gömülüyor.

Unutmamak gerekir ki, milli bilinç, toplumların varlık sebeplerinden biridir. Filistinli kardeşlerimize sahip çıkmak ne kadar anlamlı ve insani bir duruşsa, Doğu Türkistanlı soydaşlarımıza sessiz kalmak da bir o kadar çelişkili bir durumdur. Mesele ortak bir dini paylaşıyorsak, onlar da Müslüman; mesele Türklükse, onlar da Türk; mesele insanlıksa, onlar da insan!

Filistin için yürüyüş düzenleyen, bu yürüyüşe katılan ve ses veren herkesi gönülden tebrik ediyorum. Böyle vicdanlı insanların varlığı, gelecek adına umutlarımı yeşertiyor. Evet, Filistin’deki zulüm apaçık ortada, oradaki insanların sesi olmak hepimizin insanlık borcudur. Ama aynı borç, görmediğimiz, belki haritada yerini bile bilmediğimiz Doğu Türkistan’daki kardeşlerimize karşı da geçerlidir.

Çocuklarımıza sadece yakın coğrafyamızdaki acıları değil, uzak gibi görünen ama bizden olan o köylerdeki dramı da öğretmeliyiz. Bu bilinç aktarılmadıkça, ne tarih doğru öğrenilir ne de vicdan tam olur.

Çünkü zulme karşı ses olmak için  ASLA sınır çizilmez !

KAYNAK : https://www.pervasiz.com.tr/sadece-filistin-mi-ya-dogu-turkistan-1?fbclid=IwY