logo

trugen jacn
28 Ekim 2017

ORTA ASYA’DA YÜKSELEN RADİKALİZM ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

mehmet Yüce resimleri ile ilgili görsel sonucu

Prof. Dr. Mehmet YÜCE

Dünyadan tecrit edilerek uzun bir zaman dilimi içinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin (SSCB) yönetimi ve denetimi altında kalan, 1991 yılında itibaren birer birer bağımsızlığına kavuşan Orta Asya’da kurulan yeni devletler genel anlamda üç noktada uluslararası toplumun dikkatini üzerine çekmiştir. Bunlar: Bölgede ortaya çıkan güç boşluğu, zengin doğal kaynaklar ve radikal hareketlerin tehdidi. Aslında burada radikal hareketleri tetikleyen faktörler arasında güç boşluğu ve zengin doğal kaynakların da azımsanamayacak rolleri olduğunu da belirtmekte fayda vardır. Bununla birlikte burada sadece radikal hareketlerin tehdidi faktörü üzerinde duracağız.
Orta Asya Cumhuriyetleri SSBC sonrası oluşan güç boşluğu, stratejik konumu ve zengin enerji kaynaklarının bir sonucu olarak Rusya, ABD, Çin ve İran gibi bölge dışı aktörler arasında cereyan nüfuz mücadelesinin edilgen bir unsuru haline gelmiştir. Bu birçok senaryonun yazılmasına vesile olmuştur. Doğal olarak bunlardan biri de radikal hareketler olmuştur.
Orta Asya’da ortaya çıkan radikalizm hareketlerinin doğuşunun nedenleri, iki boyutta incelenebilir. Birinci boyut “dış sebep”tir. Orta Asya’daki İslam Direniş Hareketi, 1991yılında bağımsızlık sonrası sınırların açılmasıyla dışarıdan gelen İslam düşüncesi örgütü ile birlikte özellikle 1996 yılında Afganistan’daki Taliban rejiminin iktidarı ele geçirmesinden sonra hızla genişlemiştir. Bu kapsamda 1979’da meydana gelen SSCB ile Afganistan Savaşı, Orta Asya Radikalizm hareketinin doğuş sebeplerine biri ideolojik temel oluşturan Vahabiliğin Orta Asya’ya gizlice gelmesi açısından önemlidir.
SSCB döneminde dini eğitimde mahrum bırakılan Orta Asya halkı bağımsızlıklarına kavuşmalarıyla birlikte dini anlamda bilinçlenmeye yönelik bir çaba içine girmişlerdir. Bu çaba başta Türkiye, İran, Pakistan, Suudi Arabistan olmak üzere İslam âlemi tarafından da desteklenmiştir. Her ne kadar İran mezhepsel açıdan olaya yaklaşarak Şia inancı ihracında bulunma çabası içine girmişse de genel anlamda suni ve Hanefi olan bölge halkı bu konuya pek ilgi göstermemiştir. Bu nedenle İran’ın çabası başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak Suudi Arabistan, Özbekistan ve Fergana Vadisi merkez olarak ortaya çıkan “Adolat” gibi radikal selefili hareketinin faaliyetleri için para desteğinde bulunarak Vahabiliğin yayılmasına ciddi katkıda bulunduğu bilinmektedir.
İkinci boyut, “iç sebep’tir. Bağımsızlık kazandıktan sonra Orta Asya ülkelerinin yöneticileri, bir taraftan geleneksel kültür değeri olarak yeniden doğan İslam’ı memnuniyetle karşılarken, diğer taraftan hükümet dışında faal olan gayrı resmi İslam oluşumlara karşı tedirgin olmuşlardır. Hatta İslam Rönesans süreci, laik Hükümete karşı İslam Direniş Hareketi olarak ilerledikçe Orta Asya yöneticileri bu süreci devlete düşmanlık olarak sayıp çok ağır baskıya alarak İslam’ı sadece kültür ve din alanı olarak sınırlamak istemişlerdir. Özellikle Tacikistan İslami Rönesans Partisi(İRPT)’nin önderliğinde ortaya çıkan Tacikistan İç Savaşı’nı İslam Direniş Hareketi’ne karşı mücadele politikasının gerekçesi olarak ele alan Orta Asyayöneticileri, en ılımlı İslam örgütlerini de İslam Direniş Hareketi’ne bağlı bir Terör olgusu olarak kabul ederek çok şiddetli bir şekilde baskı uygulamaya başlamışlardır.
Orta Asya’da dini canlanma konusunda yaşanan bu gelişme birçok Batılı devletler ve kurumlar tarafından radikal İslamın yükselmesi olarak nitelendirilmiş, bu konuda ilgili ülkelerin yönetimleri uyarılmıştır. Din devlet ilişkileri nasıl olacağı konusunda henüz bir denge kuramayan ilgili ülke yönetimlerinin ekseriyeti telaşa kapılarak SSCB sistemine yakın bir siyaset izlemeyi tercih etmişlerdir. Bu durum ise birçok İslami grubun Selefilerle işbirliği içine girmesine zemin hazırlamıştır, SSCB’nin yıkılmasıyla oluşan güç boşluğunu sonucu Fergana Vadisine yerleşen selefiler için bu durum önemli bir fırsat oluşturmuştur. Buna ilaveten Afganistan’dan sonra Irak ve Suriye’ye ortaya çıkan durum, Orta Asya’da radikalizm için canlanma imkân vermiştir.
SSCB yönetimi süresince baskı altında tutularak dini eğitimden mahrum bırakılan Orta Asya halkları İslami anlayış konusunda kaotik bir durumla karşı karşıya kalmıştır. Her ne kadar SSCB’nin dağılmasından sonra Orta Asya’da din üzerindeki baskılar yavaş yavaş kalkmaya başlamış, yeni cami ve mescitler açılmış ise de, dini hayatı düzenleyen kurumsal bir akıl oluşmamış, dini taleplerin nasıl karşılanması gerektiği konusunda ortak bir anlayış geliştirilememiştir. Çünkü geçmişten bağları kopartılan bu halk geleneksel İslami bir altyapıya sahip olmadıkları için Ehl-i sünnet anlayışı ile Selefilik anlayışı arasında tercih yapmak durumunda kalmışlardır. Bölgeye ilgi gösteren ülkelere göre yöre insanlarının İslami bakış açısı şekillenmiştir. Başka bir ifadeyle seküler devlet düzeni ile din eğitimi arasında bir düzen kurmaya çalışan yeni devletler, dini eğitimin resmi kanallar dışında yürütülmesine karar vermişlerdir. Resmi olmayan yollarla yaygınlaşan, denetimsiz ve kurumsal yapılardan yoksun oluşan dini alan özellikle Suudi Arabistan’a ya da Mısır’a eğitim alan insanların egemenliğine girmiştir.

İlgili resim

Çin,Uygur Gençlerini Terör Örgütlerine Katılmaya Teşvik Ediyor 
Bazı starejistlere göre de, Çin istihbaratı, Uygur gençlerinin IŞİD ve El Kaide gibi örgütlere katılmasını göz yummuyor, hata gizliden teşvik ediyor. Bu şekilde hem Doğu Türkistan’daki muhalifleri ülkeden uzaklaştırıyor, hem de, Uygurların terörist olduğu algısını yaratarak onlara yaptığı baskıyı meşrulaştırıyor. Diğer taraftan bu algı sayesin Doğu Türkistan’ı dünyadan tecrit ederek dünya kamu oyundan burada yapılan baskıyı gizliyor. En önemlisi Türkiye’nin Uygur Türklerle olan bağını zayıflatmak istiyor.

Etiketler: » » » » » » » » » »
Share
1430 Kez Görüntülendi.