logo

trugen jacn

NE HAYALI ULAN!… BİZ SİZE KATİL ÇİN’İN GERÇEKLERİNDEN BAHSEDELİM !

 

Beyder buluşmaları devam ediyor - Merhaba Yozgat Gazetesi

Doç.Dr.Cüneyit CESUR

Milli Eğitim Bakanlığı’nı Doğu Perinçek’in adamları mı ele geçirdi?

Bu Çin sevgisi nedir? Şu mübarek iklimde yapacak hiç bir işiniz kalmadı mı da çocuklarımızın zihnini lağım çukurlarıyla meşgul edersiniz.

Bizim hayalimizde Çin olamaz. Olmamalı. Eğer çocuklarımızın hayal gücünü geliştirecekseniz Mekke, Medine’den, olmadı Semerkant, Buhara’dan bahsedin…

Eyy Allah’ım bu seviyesizliklere sabrın niyedir?

Milli Eğitim Bakanlığının (M.E.B) “hayalimdeki Çin” konulu resim yarışması düzenlediğine dair haberleri sosyal medyada ilk gördüğümde, muhaliflerin sosyal medya hileleri olduğuna kanaat getirerek muhalefetinde şerefle, izzetle yapılması gerektiğini düşünerek “bu kadar da olmaz dedim” ilk tepki olarak. Öyle ya bir hükümete karşı olmak onun şanına, şerefine, haysiyetine halel getirme hakkını vermemeli kimseye. Ama ne yazık ki sabahleyin bazı arkadaşlardan gelen elmeki ve Eksen sendikasının basın bildirisini okuyunca dilim boğazıma aktı. Ne diyeceğimi bilemedim. Haber ne yazık ki doğruydu. Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı, öz Türk yurdu olan Doğu Türkistan’ı yıllardan beri işgal altında tuttuğu yetmiyormuş gibi, akla hayale gelmedik zulümlerle soydaşlarımız olan Uygurlara soykırım yapan bir katil devleti bizim çocuklarımıza “hedef ülke” olarak takdim ediyordu.

Böyle bir yarışmayı açanlara “bir iki cümle edemeyenlerin” şeref ve izzetinin olmayacağını düşündüğüm için alel acele bir şeyler yazmak istedim ama yarım günüm nereden başlayacağıma karar verememekle geçti. Çünkü bir türlü nasıl başlayacağımı, neler söyleyeceğimi bilemedim. Çünkü bu devleti mankurtlar mı yönetiyor, zır cahiller mi ya da hainler mi, ya da bunların üçü birden mi? Bilemedim. Yazıya başlamakta zorlanmamın sebebi buna karar verememekti.

Eğer üçü birden öyleyse “yandı gülüm keten helva”

Yerli ve milli olmak mevzunda “ilk ve son” olduğunu düşünen bir riyaset tarafından yönetilen Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı bütün hayatı boyunca Türk milletine zarar vermekten başka bir işe yaramayan, ülkücü katili, ulusalcı, ateist Doğu Perinçek ve adamları tarafından işgal edilmiş olmalı. Eğer bu da değilse milli eğitimi “esfel-i safilin”e düşmüş birkaç zavallı yönetiyor demektir. Bunun hangisine ikna olalım?

“Eyvah ki bu baziçede bizler yine yandık” ( Ziya Paşa)

Bilenler bilir, modernist İslamcılar bütün Türkiye Cumhuriyeti milli eğitim politikalarını hep temelden reddede reddede geldi bugünlere. Modernist İslamcıların bir başka marifeti de siyasi rekabet içinde gördükleri için Türk milliyetçilerini hem nazari hem de fiili manada çeşitli suçlamalarla isnat etmişlerdir. Onlara göre ülkücüler olmayacak işlerin peşinden giden hayalci, “Fâtiha” okumayı bile bilmeyen, hayalci, çapulcu, ittihatçı artığı gibi bir sürü hezeyan… Kendileri ise yer yurt sahibi, hatır gönül bilen ağır Müslüman. Ama geldiğimiz hale bakın ki bu İslamcıların şimdi ki işleri güçleri hayal peşinde koşmak. Bir topluluğu iktidar bu kadar mı değiştirirmiş? Demek ki değiştirirmiş.Bir 3 kişi görseli olabilir

abi çocuklarımıza Çin üzere hayal kurdurmak da neyin nesi? Gelin biz size gerçeklerden bahsedelim. Doğu Türkistan neresi bilir misiniz siz? Doğu Türkistan, Türk milletinin anayurdudur. Doğu Türkistan yok olursa milletin ruhu, hafızası yok olur, farkında mısınız? Doğu Türkistan yok olursa dilimiz yok olur. Dilimiz yok olursa şuurumuz iptal olur. Mankurtlaşırız.

Nasıl olurda tarih boyu bütün Türk devletlerinin, halklarının düşmanı olan Çin ile dostluk kurmayı düşünüyor, işbirliği yapmayı kendinize layık görürsünüz? Kendinize layık görmeyi kabul ettik diyelim de Türk devletine bu zulmü nasıl müstehak görürsünüz? Esasen katil Çin devletinin tabi sınırları M.Ö 221 yılında yapmaya başladıkları ve yapımına iki bin yıl devam ederek en son kısmını Ming hanedanı devrinde (1358 – 1644 yılları arasında) tamamladıkları 2500 kilometrelik Çin seddinin güney taraflarıdır. Bu sınırlara bakıldığında Çin tarih boyu, topraklarını devamlı Türk topraklarının aleyhine genişlettiği görülür.

Hun Türkleri ve Büyük Göktürk imparatorluğunun hudutlarında Göktürklerin içindeki Uygurlar 744 yılında Orhon nehri kıyısında Ordubalık şehrinde müstakil bir devlet kurdular. Bu devlet 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkılır. On üç Uygur boyu Karabalasagun civarında yenildikten sonra Kaşgar, Beşbalık, Tanrı dağının güneyi, Kuça ve Hoten bölgesine göç eder. Burada Turfan merkez olmak üzere yeni bir Uygur devleti kurarlar. 856 yılında Mengli Kağan, Alp Kutluğ Bilge ünvânıyla tahta çıkar. Bu devlet yaklaşık üç buçuk asır yaşar ve 13.yy başlarında Moğol istilası ile yıkılır. 840’ta kurulup 1212’de Harizmşahların darbesiyle varlığını kaybeden Karahanlılar, İslamiyet’ten sonra önemli bölümü Doğu Türkistan olan ilk büyük Türk devletidir. Bu kısa notlardan anlaşılacağı üzere Doğu Türkistan tarihin ilk Türk devleti Hunlardan bu yana Türk topraklarıdır. Bu topraklar ne yazık ki Türk – İslam âleminin büyük bir inkıraz dönemine girmesi ve bunun getirmiş olduğu netice itibariyle Türkistan Türklüğünün düşmüş olduğu siyasi yetersizlikler sebebiyle 19.yy başlarında Rus ve Çin istilalarına maruz kaldılar. O zamandan bu yana, 1826 yılında Salih Hocanın oğlu Cihangir başta olmak üzere, birçok kahraman Doğu Türkistanlı Türk liderleri Rus ve Çinlilere karşı bağımsızlık mücadeleleri verdi ve tamamı bunun mükâfatını şehadete ererek aldılar. Yakın tarihe bakıldığında bu dâsıtâni mücadeleyi veren kahramanların mücadeleleri görülecektir. Verilen bu mücadelelerin birçoğunda başarıya ulaşılarak yeniden devlet kurulmuş olsa da ne yazık ki Rus ve Çinlilerin müttefiklikleri ve kurulan Türk devletlerine yardım edecek bir dost eli olmadığı için bu devletler uzun soluklu olamamıştır.

20. yy başlarından beri bağımsızlık mücadeleleri günümüze kadar artarak devam eder. Bu kapsamda 1932 yılında başlayan isyan, 1933 yılında kurulan devletle sonuçlanır. 1933 yılında Kaşgar’da “Şarki Türkistan Cumhuriyeti” ilan edilir. Cumhurbaşkanlığını Hoca Niyaz Hacı’nın yaptığı bu devlet, 1937 yılına kadar hiçbir yerden yardım alamadığı için katil Çin tarafından bir kere daha istila edilir ve Cumhurbaşkanı Hoca Niyaz Hacı başta olmak üzere bağımsızlık taraftarlarının tamamı şehit edilir. Şarki Türkistan devleti Kulca’da Çin esaretine karşı yapılan ayaklanma ile 1944 yılında yeniden kurulur. Devlet başkanlığını Ali Han Töre, yardımcılığına Kulcalı Hakim Beg Hoca ve Buğra Han getirilir. Yine bir başka deneme 1947’de Mesut Sabri Baykozı’nın Başbakan ve İsa Yusuf Alptekin’in genel sekreterliğini yaptığı devlet ile yapılır. Bu sıralar Rusya, Çin ve Türk devlet yetkilileriyle birçok görüşmelerde yapılır. 27 Ağustos 1949 tarihinde görüşmeler için Almatı’dan, Pekin’e gitmek üzere yola çıkan uçak içinde Ahmed Can Kasımi, Abdülkerim Abbasov, Delilhan Sugurbayov, İshak Beg Mononov gibi cumhuriyetin liderleri olduğu halde uçak ortadan kaybolur. Çin’in kahpeliklerinin sonu gelmez vesselam. Menfaatleri için her türlü hileyi yapmak zaten kadim bir Çin mesleğidir. Bu hadiseden sonra 20 Ekim 1949 yılında devlet yine yıkılmış olur. Aralık 1949 yılında Çin komünist devrimini yapan Kızılordu tarafından bir kere daha işgal edilen Şarki Türkistan Cumhuriyeti 1 Ekim 1955’ten beri Çin’e bağlı olarak Sincan Özerk Uygur Bölgesi adıyla anılmaktadır. Kahraman Türkistan halkı yine durmamış ve 1955 yılından günümüze kadar irili ufaklı birçok isyan çıkarmış ve halen de mücadelelerini gerek Doğu Türkistan’da gerekse de sürgünde yaşayanlar tarafından devam edilmektedir.Prof. Dr. Ümit Özdağ on Twitter: "Milli Eğitim Bakanlığı Hayalimdeki Çin  resim yarışmacı açmış. İşte bır Türk çocuğunun hayalindeki 2051 Pekin  çalışması. Pekin'de Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı için mücadele eden Osman  Batur heykeli.@ziyaselcuk…

Hâsılı Türk milletinin ve medeniyetinin mebdei ve menşei olan bu yurtlarda verilen mücadelenin takipçisi olmak başta Türkiye cumhuriyeti olmak üzere, bütün Türk devletlerinin namus ve şeref borcudur. Sadece borç değil aynı zamanda bu devletlerin kendi istikballeri bakımından da bir mecburiyettir bu. Özellikle bütün Türkistan, Çin ve Rus tehdidi altındadır. Bu tehdit ancak ve ancak Türk devletlerinin Doğu Türkistan mücadelesine verecekleri destekle ortadan kalkabilir. Yani Türkiye cumhuriyetinin müdafaasının doğu cephesidir Doğu Türkistan.

Böyle bir sosyo-ekonomik ve sosyo kültürel bir tarih söz konusu iken nasıl olurda Türkiye Cumhuriyeti devleti bunları görmez. Nasıl olurda Uygurlara açıktan desteğini gösteremez. Bunun sebebi nedir? Türk milleti ferden ferda Çin’e eyvallah etmemişken, Türkiye Cumhuriyeti devleti mi eyvallah edecek? Bu olacak şey mi? Yakın-uzak tarihte nice kahramanlarımız var bizim, Çin tarafından mağlup edilememiş. Daha dün diyeceğimiz zamanda rahmet-i rahmana kavuşmuş Barat Hacı mesela. O Hacı Barat ki 22 yıl Çin hapishanelerinde tek kişilik koğuşta nice işkencelere maruz kalmasına rağmen davasından vazgeçmemiş bir kahraman. Ömrünün sonlarına doğru Türkiye’ye gelmiş olmasına rağmen rahat etmek yerine eline aldığı gök bayrak ile ne zaman bir mücadele meydanı olsa koşmaktan geri durmamış hak ve adalet için yurdunun ve soydaşlarının sesi olmaktan imtina etmemiştir. 1910 yılında Kaşgar’da doğan bu büyük kahraman, Allah’ın lütfu bu olsa gerek ki, eli öpülesi mücadelesinin nimeti olarak hac farizasını yerine getirirken 2003 yılında Mekke’de ruhunu teslim ederek en sevgilinin topraklarında hakka yürümüştür.

Bir başka Doğu Türkistan kahramanı Altay kartalı Osman Batur.  Babası İslam bey kendinden Çinlilerin zorlamasıyla silahını teslim etmesini isteyince “bugün silahını veren yarın canını da verir, istiyorlarsa gelip alsınlar” diyerek dünyanın iki büyük şer gücüne karşı meydan okumuş bir alperen. Öyle bir kahraman ki vatanı uğruna ailesinden, çocuklarından bile vazgeçmiş bir ufuk kahraman. Çocukları gözlerinin önünde katil Çinliler tarafından parçalanıp kuyuya atılmış. Hanımı kendine de seyrettirilen bu hadise karşısında, o mübarek ana, aklını oynatarak yakınlardan geçen nehre atlayıp canından geçtiği söylenir. Buna benzer nice acı hatıraların yaşanmaya devam ettiği yurttur Doğu Türkistan. İnsanlar hala evlerinden, barklarından, çocuklarından, eşlerinden, anasından, hatıralarından koparılıp atılmaktadır Doğu Türkistan’da.

Peki günümüze gelecek olursak neler oluyor Doğu Türkistanda. Doğu Türkistan, asırlarca Türk’ün has yurdu iken dünyanın gözü önünde hala işgal altında. Doğu Türkistan’da camiler kapalı, insanlar dini gereklerini yapmamaları için her türlü zulme uğruyor, Uygur kızları zorla Çinlilerle evlendiriliyorken siz hangi hayalin peşindesiniz, ey utanmaz arlanmazlar. Hani bir gemide bir tane mazlum varsa o gemi batırılamazdı? 28 Şubatçılara karşı böyle diyordunuz hani. Bir masum Uygur kızının zorla bir Çinli ile evlendirilmesinden daha acı bir mazlumluk hikâyesi yazabilir misiniz? Milyonlarca Uygur Çin’in toplama kamplarında türlü eziyetlerle malûl durumdalar. Alın size gerçek. İslam’a ters bütün muamelelere maruzken soydaşlarımız, Türkiye Cumhuriyetinin yöneticileri çocuklarımıza nasıl Çin hayali kurdurur?

Bugün Türk dünyasının başkenti olması gereken Urumçi’de şehrin esas sahibi olan Uygurların oranı %17 seviyesine gerilemiş durumda. Bu kültürel soykırım değil de nedir? Vicdan sahibi yayınlardan okunuyor, görülüyor ki onlarca dini ve kültürel mekânlar, müesseseler temelinden ortadan kaldırılıyor. Doğu Türkistan mebdei ve menşei ile imha ediliyor. Biz buna karşılık niye suskunuz? Hemen yanı başımızda bulunan Rusya ve Amerika’ya güya kafa tutuyorken, o kadar uzağımızda bulunan Çin karşısında bizim elimizi kolumuzu bağlayan ne? Üç kuruşluk yatırımsa, beş para etmez aşıları içinse veyl olsun size…

Çocuklar Uygurlara zulmeden Çin'i hayal etmesin!

Aşıları batsın. Üç kuruş para için, mazlumlara bigâne kalırsanız Allah gün gelir sizi çarpmaz mı sanıyorsunuz?

Birkaç ay evvel, Cuma namazı için camide abdest alırken bir öğrencinin yanı başımda beklediğini gördüm. Türkistanlılara benzettiğim çocuğa dönüp “Kırgız mısın sen” dedim, “Uygur’um” dedi. Uygur olduğunu öğrenince cami çıkışında buluşalım dedim. Abdest almaya döndüm ve beni bir ağlamadır tuttu. Bütün namaz boyu bu histen kurtulamadım. Namazdan sonra caminin önünde buluştuk. Aldım odama götürdüm. Sohbet ettik biraz. Dört kardeşlermiş. En küçükleri ilkokula gidiyormuş. Anneleri bunları Türkiye’ye bırakıp gitmiş. Bir daha görüşüp görüşmeyecekleri meçhul. Hangi ana on yaşındaki kuzusunu binlerce kilometre uzaklıklara bırakıp da gider, normal şartlarda? Zalimlerin elinde olmaktansa varsın binlerce kilometre uzaklarda yaşasınlar diye gardaş bildikleri memlekete bırakıp gitmiş kadıncağız çocukları. Bu acının tarifi yapılabilir mi? Buna benzer nice hikâyeler var.

Türkiye’de Uygurların mücadelelerini veren dernekler var. Yıllar evvel Türkiye’ye gelmiş olan insanlar oralarda kalan vatanlarının ve hısım akrabalarının mücadelelerini buradan duyurmaya, desteklemeye çalışıyorlar. Bu vakıf ve derneklerin faaliyetleri çok sıkı takip altında. Gösteri yapmaları çok zor. Toplantı yapmamaları için olmadık zorluklara uğruyorlar. Niye? Ne adına? Daha fenası bu türlü mücadelelere iktidar yanlısı olan çevreler şüpheyle bakıyorlar. Gerek hayâsızlıklarını örtmek için, gerekse vicdanlarını rahatlatmak için bu mücadeleyi verenlere CIA ajanı muamelesi yapmıyorlar mı? Esas kahredici olan da bu. Hiç mi Allah’tan utanmazsınız? Müslüman kardeşlerinin söyledikleri hakikate inanmıyorlar da, Çin uşağı Doğu Perinçek’in hayallerinin peşinde gidiyorlar. Bu ne aymazlık? Doğu Perinçek isimli,  ne olduğu meçhul olan bu adamın bütün hayatı Müslüman Türk milletinin geçmişine hakaret, geleceğine de suikastlerle geçmiş olduğunu bilmiyor musunuz? Hani Müslüman zahire bakar, niyet okumazdı. Hani “28 Şubatçılar” sizi İslamcı diye suçlarlardı da, siz de evet “biz İslamcıyız” diyemezdiniz de, değiştik derdiniz ya; ama onlar gene de inanmazdı. Size şimdi ne oldu?

Beyler hayallerle uğraşmayı bırakın. Şu mübarek günler yüzü suyu hürmetine kendinize gelin. Fena çarpılacaksınız.

KAYNAK :  https://www.haberbulvar.com/ne-hayali-ulan-biz-size-katil-cinin-gerceklerinden-bahsedelim-makale,106.html  

 

Share
211 Kez Görüntülendi.