logo

trugen jacn
03 Kasım 2015

KENDİSİNE DAYATILAN ” YABANCILAŞTIRMA” SÜRECİNDE KENDİNE GELEN UYGUR TOPLUMU

Mehmet Emin Hazret

Mehmet Emin HAZRET

Alman Filozofu ve komünizmin  Teorisyeni ve kurucusu  Karl Marx’ın araştırmalarının odak noktasında  “yabancılaştırma” yer almaktadır. Marx, yabancılaştırmayı şu sözlerle özetlemektedir; “ Bir eylem veya içinde bulunan bir durum aracılığıyla, bir kişi, bir grup, kurum veya toplum, kendi etkin özgünlüğünün sonuçlarına, ürünlerine yada etkinliğin kendisine, içinde yaşadığı doğaya, diğer insanlara ve buna ek olarak kendi kendisine özgün insani kapasitelerine yabancı duruma gelmesidir.” (Marx; “Düşünce Sözlüğü” 597.sayfa.Türkçe)

   Marx,yabancılaştırmayı bir ahlaki suç olarak görmüştür.Yabancılaştırmanın kaynağı olarak ta kapitalizm’i sorumlu tutmuştur. Marx,yabancılaştırmayı incelerken,insanı,  insan olmaktan çıkaran yabancılaştırmadan kurtulmanın reçetesini aramış ve  bunu de komünizm teorisinde yattığını  iddia etmiştir.

Bugün, kendini Marx’ın varisleri olarak görmekte olan Çin komünist partisi, Karl Marx tarafından ret edilen yabancılaştırma kavramının, tüm acımasız  yol ve yöntemlerini  kullanarak Uygur toplumu üzerinde uygulamaktadır. Doğu Türkistan’ın her köşesine Marx’ın portrelerini asan, Marx teorilerini referans alarak Doğu Türkistan’da 66 seneden beri “sosyalist toplum  yaratma süreci” gerçekleştirdiğini iddia eden Komünist Çin, Uygur toplumunu kültürüne, dinine, diline, etnik  kimlik ve yapısına yabancılaşan çağdaş köle toplum yaratma yolunda ara vermeden,sıkı ve acımasız devlet  terör ve şiddetini kullanmayı bir erdem olarak görmektedir. Çin bütün kültürel endüstri mekanizması ve propaganda araçlarını seferber ederek, İslam dini, Uygur dili, Uygur kültürünü çağdaşlaşmanın  önündeki bir engel olarak damgalamaktadır. Uygur toplumu için  kurtuluşun, geleceğin garantisi olarak ta  Çin dili ve Çin kültürünü  cebirle  sunmaktadır.

Marxizm bayrağı altında devleti yöneten hantal ve çürümüş  ÇKP.’nin tekelindeki  devlet  yapısı  ve yönetim araçlarını kullanan  Pekin, Marxizmi delik-deşik ederek ayaklar altına aldıktan sonra, iğrenç bir paçavra gibi çoktan  tarihin çöplüğüne atmışken, Marxizm’in şiddetle ret ettiği “yabancılaştırma” silahını Uygurları kendi değerlerine yabancılaştırmak için kullanmaktadır.

Fiziki ihtiyaçlarının sürekli kısıtlı kalmasına alıştırılan toplumlar,manevi ihtiyaçlarının olduğunu fazla anımsamazlar. Manevi arayış ancak özgürlük arzusu olan toplumlarda oluşabilecek istek ve arzulardır.  Açlık,susuzluk,uykusuzluk  ve evsizlik, hastalık… insanı çaresizliğe iten etkenlerdir.İnsan bu durumdan kurtulmak için her şey yapmaya hazırdır.Komünist rejim insanların bu zaafını onları kontrol etmek için acımasızca kullanmış ve bundan da sonuna kadar yararlanmıştır.Toprakları ve tüm özel mülkleri ellerinden alınmış,tahıl,hububat,hayvanlar…yanı mülk ve varlıklar bireylerden zorla  alınarak devlet tekelinde  toplanmıştır.Aç ve açıkta kalan toplum  savunmasız ve korku içindeyken,devlet “size ben bakacağım” diyor.toplum kurtarıcı devlete sarılıyor.ölenler,hayatta kalanların devlete daha sıkı sarılmasını sağlıyor.İnsanlık, tarihindeki en ilkel hayatı komünist rejimlerde yaşamıştır. Mao döneminde tüm Çin bu durumu yaşamıştır. Son 35 sene içersinde Çin toplumu ekonomik gelişmelerden pay almıştır.Siyasi Baskılar da kısmen de olsa  kalkmıştır. Ancak,Uygurlar üzerindeki ekonomik ve siyasi baskı aynen devam etmekle beraber, Marksizm adı altındaki katı sosyalist rejim,Uygur toplumunu toprağına,kültürüne,dinine, diline,kendi etnik  kimlik ve yapısına yabancılaştırmanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Tuhaf ve acı  olanı,  kendini Marxsizmci olarak dünyaya tanıtan bir siyasi  iktidar, Markxizm’i Uygur toplumunu yabancılaştırmak için kullanmasıdır.

Çin, bütün devlet gücünü  Uygurları yabancılaştırma projesini gerçekleştirmek için baskı aracı olarak ısrarla kullanmalarına rağmen, tüm bu çabalarında başarılı olamamaktadır. Çünkü,  bir toplumun ve  hele hele Uygur toplumunun  binlerce yıldan  beri  özenle koruduğu ve günümüze kadar taşıdığı  maddi ve manevi değerler,örf adet,gelenek ve görenekler  onları  çok iyi koruyan  bir kalkan ve onları koruyan müstahkem bir kale olmuştur. Bu müstahkem kale’nin  de   kolayca düşmesi mümkün görülmemektedir. Müslüman Uygur toplumu  milli ve manevi değerleri ile gelenek ve göreneklerine bağlı ve bu değerlere çok  sadık  bir toplumdur. Modernleşmesinin  nimetlerinden bilinçli ve kasıtlı olarak dışlanmaları ve bunlardan yararlanmalarının engellenmesi de, binlerce yılın ürünü olan bu maddi ve manevi değerlerinin  tarihte hiç olmadığı kadar  güçlenmesine yardımcı olmuştur.

Bir topluma dışarıdan gelen tehdit, o toplumun kenetlenmesini sağlayacaktır. Bebeğin annesiz kalma korkusu,bireyin toplumsuz kalma korkusu aynı şekilde bir  iç güdüdür. Bebeğin sığınağı anne kucağı , bireyin sığınağı ise ait olduğu toplumdur. Bazı bireyler toplumdan beslenir,bazıları toplumdan zarar görür,bazıları toplumdan dışlanır.Ancak kimse ait olduğu toplum ile aralarındaki  organik bağını  hiç bir zaman koparmak istemez.Bu yüzden toplum hiç azalmayan deniz gibidir.Uygur toplumu yakın tarihinden  bugüne kadar  çeşitli fiziki saldırılara ve kitlesel  soykırım ve katliamlara maruz kalmasına karşılık, nüfusu azalmamış,aksine çoğalmıştır. Bugün dünyada hiç bir  etnik grubun  maruz kalmadığı kadar baskı, zulüm,dışlanma,yabancılaştırma,asimilasyon,dönüştürme ve soykırım girişimlerinin acımasızca devam etmesine rağmen, üremeyi,çoğalmayı,dayanışmayı ve en önemlisi karşı koymayı ve direnmeyi büyük bir cesaretle sürdürmektedir.

Güç,  kibirlendirir. Kibir  ise, gücü zehirler. Güç gösterisinden haz alan devlette hukuk,adalet,şefkat,sevgi,merhamet ve güven yoktur.Dizginlenemez biçimde aşırı güce sahip olan ÇKP devlet  yapısı, önlenemez bir güç zehirlenmesine uğramıştır. 1950 lerde “Amerikan maşası” yaftası yapıştırılan Uygurlar, 1960 -70 lerde  “Sovyet ajanları” olarak hırpalanmıştır.  1980’lerde sonra ise,  “bölücü, dini radikal,terörist”  olarak suçlanmıştır.  21.Yüz yılda ise, Pekin’in zehirlenmiş devlet terörü içeren kaba gücü, Uygur toplumuna karşı gizlenemeyen bir  kin ve nefreti, bir atom bombasının patlamasından sonra meydana getirdiği   şiddetli fırtınalar ve  kara dumanlar  gibi Doğu Türkistan   üzerine yayılmaktadır. Allah’ın izni ile Müslüman Uygur toplumunun bağışıklık sistemi Pekin’in ürettiği öldürücü ve yok edici bu  zehirlere karşı günden güne artan bir şekilde direnç kazanmaktadır.

Bugünkü Uygur toplumu içinden, dünyada eşi ve benzeri  görülmemiş cesur ve gözü pek kahramanlar ortaya çıkmaktadır. Ait olduğu Toplumu ve bu toplumun onurunu korumak yolunda gözünü kırpmadan şehitlik mertebesine kavuşan  kahraman Uygur  hanımkızlar  ve batur  yiğitler her sokakta ortaya çıkmaktadır.Toplum varsa,birey de vardır bilincı her ferdi daha anlayışlı hale getirmektedir.Toplumdan soyutlanmaktan,yalnız kalmaktan ve toplumdan dışlanmaktan korkan bireyler dahi, toplumu korumak için canını vermekten korkmamaktadır.Çünkü,toplum yaşadığı sürece kendi adının toplum ile beraber yaşayacağını bilmektedirler.

Müslüman Uygurlar, Kendilerine Yabancılaştırılma sürecinde  yeniden Kendine gelmekte ve yeniden kendini bulmaktadır.

Var etmek veya yok etmek,  ancak ve ancak Yaradanımız Allah Taala’ya özgü bir sıfat ve kudrettir.

            VELA GALİBU İLLELLAH = ALLAH’TAN BAŞKA GALİP YOKTUR.

 

 

Etiketler: » » » » » » »
Share
1238 Kez Görüntülendi.