logo

trugen jacn

İNSAMER’DEN DOĞU TÜRKİSTAN RAPORU : GEÇMİŞTEN BUGÜNE ETNİK VE DİNİ BASKILARI (-2)

Çin yönetimi,işgalindeki Doğu Türkistan’da bir yandan insanların dönüştürülmesi için baskılarını arttırarak sürdürürken,diğer yandan da Uygurlara ait kültürel ve dinî tüm mirasın yok edilmesi için çalışmalar hızlandırılmıştır. Elinizdeki rapor, Doğu Türkistanlıların tarihî süreç içinde yaşadığı dönüşümü ve Çin işgali ile birlikte günümüze kadar gelen hak ve hukuk ihlalleri dönemini anlatmaktadır.

FETQFWcMfYLwTBD-800x450-noPad

5 Temmuz Katliamı

Yukarıda işaret edildiği üzere, 2000’li yılların başından itibaren Doğu Türkistan’daki baskılarını artıran Çin yönetimi, 2005 senesinden sonra Doğu Türkistan’ın köylerinden genç kızları Çin’in farklı bölgelerinde bulunan fabrikalara işçi olarak götürme uygulamasını başlatmıştır. Sadece 2006 senesinde Yopurga nahiyesinden yaklaşık 2.500 Uygur kızının Çin’in Shandong eyaletine götürüldüğü kaydedilmektedir.[31] İlk başlarda bazı aileler kızlarını göndermeye ekonomik gerekçelerle ikna(!) edilmişse de çoğu aile bu teklifi kabul etmemiş, bunun üzerine Çin’e götürülecek kızların yaş sınırlaması ve kontenjan konusunda her köy ve kasaba için zorunlu kotalar konulmuştur. Yerel yöneticiler, ÇKP’nin bölge başkanlıklarına karşı bu kontenjanları doldurmak ve belirlenen süre içinde kızları teslim etmekle yükümlü tutulmuştur; ancak sadece genç kızların götürülmesi çok fazla tepki çekince, genç erkekler için de aynı uygulama başlatılmıştır. Gerekçe ise; fazla iş gücünü değerlendirmek, fakir aileleri zenginleştirmek olarak ifade edilmiştir. Ancak götürülen kızlardan ailelerine dönmek isteyenlere izin verilmemesi, kızların çalıştırıldıkları fabrikalarda hapis hayatı yaşaması, maaşlarının ödenmemesi, taciz ve tecavüz olayları gibi vakaların duyulmaya başlanmasıyla uygulamaya yönelik tepkiler yeniden artmıştır.

5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçi’de meydana gelen olaylar bu gerilimin zirve noktasıdır. Söz konusu sürecin fitilini ateşleyen hadiseler 26 Haziran’da Guangdong eyaletine bağlı Shaoguan nahiyesindeki bir oyuncak fabrikasında, Han Çinli işçilerin Uygur işçilere saldırması üzerine başlamıştır. Olayların fabrika dışına taşması ve ırkçı Çinlilerin de çatışmalara müdahil olmasıyla çok sayıda kişi hayatını kaybetmiştir.[32] Bu gelişmelerden sonra hükümetin yine Uygurları suçlayan yaklaşımı ve Çinlilerin sosyal medya platformlarındaki ırkçı tavırları, Doğu Türkistanlılar için bardağı taşıran son damla olmuştur. Aradan birkaç gün geçmesine rağmen fabrikadaki olayın faillerinin yakalanmaması üzerine, Urumçi şehrinde çoğu üniversite öğrencisi olan bir grup, sosyal medyada örgütlenerek, Shaoguan’da öldürülenlerin haklarının korunması, insanların zorla Çin’e götürülmemesi, artan baskı ve ayrımcılık politikalarından vaz geçilmesi talepleriyle sokaklara dökülmüştür.

Protestoların büyümesi üzerine Çin polisinin sert müdahaleleri başlamış ve olaylar bir anda çatışmaya dönüşmüştür. Havanın kararmasıyla polis özel kuvvetleri protestocuları gördükleri her sokakta sıkıştırıp infaz etmiştir. O tarihten itibaren Doğu Türkistan’da altı ay boyunca internet erişimi kapatılmış, kitlesel tutuklamalar başlamış ve 7 Temmuz’dan sonra Urumçi’de yaşayan sivil kıyafetli Çinli milisler, intikam için âdeta Müslüman Türk avına çıkmıştır. Çin polisi Han Çinlilere hiçbir müdahalede bulunmadığı gibi, polisin milislere kesici aletler ve sopalar dağıttığını gösteren bazı video kayıtları da ortaya çıkmıştır.[33]

Çin resmî haber ajansına göre, çıkan çatışmada 137’si Han Çinli, 46’sı Uygur Türkü, 1’i Hui olmak üzere 184 kişi hayatını kaybetmiş,[34] 1.680 kişi yaralanmış, 1.434 kişi de tutuklanmıştır.[35] Ancak Dünya Uygur Kongresi’nin yaptığı açıklamada, Urumçi’de en az 1.000 Uygur Türkü’nün öldürüldüğü, hatta bu rakamın 3.000’i bulabileceği belirtilmiştir.[36]

Uluslararası arenada, olaylar sırasında zarar gören Çinlilere ait fotoğrafları yayarak 5 Temmuz’da yaşananları bir terör saldırısı gibi göstermeye çalışan ÇKP, aynı zamanda tutuklama ve sürgün politikalarını da en sert biçimde uygulamaya koymuş ve bu konuda daha rahat hareket edebilmek için de yeni bir Terörle Mücadele Yasası ilan etmiştir.[37] Böylelikle Doğu Türkistan’daki her olay terörle irtibatlandırılarak cezalandırılabilir, olaylara müdahale sırasında polisler serbestçe ateş edebilir, gece baskınlarıyla tutuklama yapabilir, mahkeme kararı olmadan hapsedebilir hâle gelmiştir. Doğu Türkistanlılar bu yasayla bir yandan açık hedef yapılırken bir yandan da topyekûn terörist muamelesi görmeye başlamıştır. 2018 senesinde yayımlayan bir raporda, bu olaylardan sonra Doğu Türkistan genelinde 2.805.000 kişinin göç ettirildiği belirtilmiştir.[38]

Olaydan sonraki beş ay içinde Uygur Türkçesinde yayın yapan web sitelerinin %80’i kapatılmıştır. Çin genelindeki televizyon ve medya kuruluşları da sürekli olarak Doğu Türkistanlıların “ayrılıkçı”, “terörist” ve “radikal düşünceye sahip insanlar” olduğu propagandasını yapmıştır. 2010 senesi Mayıs ayında Pekin’de Sincan Çalışma Forumu düzenlenmiş ve Doğu Türkistan’daki meselelerin temelinde ekonomik geri kalmışlığın yattığı, ekonominin kalkınması hâlinde her şeyin çözüleceği, ortada hiçbir etnik mesele ya da politik hata olmadığı savunulmuş ve Kaşgar ve Korgas, ekonomik serbest bölge ilan edilmiştir. Bu kararın ardından bölgeye “işçi” adı altında çok sayıda Çinli göçmen getirilirken, bölgenin yerlisi Uygurlar ise başka bölgelere “işçi” olarak götürülmüştür.

Bölgede bir yandan bütün bu ekonomik görünümlü baskı ve ayrımcılık politikaları sürerken bir yandan da İslami birçok uygulama, güvenlik gerekçesiyle suç sayılmaya başlanmıştır. Erkeklerin sakallı veya kadınların örtülü olması insanların suçlanması için yeterli hâle gelmiş, keyfî tutuklamalar artmıştır. Bölgede tansiyonun yükselmesi, karşı şiddeti besleyince Çin karakollarına ve hükümet binalarına yönelik saldırılar düzenlenmiştir. Özellikle 2013-2015 arasında Çin güvenlik güçlerini hedef alan bazı saldırılar meydana gelmiştir. Bu olayların bir kısmı Çin güvenlik güçlerinin kasti provokasyonlarının bir sonucu olarak yaşanmıştır. Örneğin, 27 Temmuz 2014’te Yarkent’e bağlı İlişku’daki bir köyde, kadınların ibadet ettiği bir eve baskın yapan Çin polisi birçok kişiyi katletmiştir. Eşleri öldürülen erkekler, suçluların cezalandırılmasını isteyerek protesto yürüyüşü yapınca, bu kez yine kalabalığın üzerine ateş açılmıştır. Bölgede bu olaydan sonra başlayan ve günlerce devam eden çatışmalarda, birkaç köy haritadan silinmiş ve en az 2.000 kişi öldürülmüştür.[39]

1eaf986d-54c3-4bc2-a2c6-0f89d9c0247c

İnsani Durum ve İhlaller

Doğu Türkistanlı Uygur Türklerinin çoğu çiftçilik yaparak, şehir ahalisinin çoğu da esnaflık ve küçük işletmelerle hayatlarını sürdürmektedir. Göçebe olarak yaşayan ve Çinliler tarafından yerleşik hayata zorlanan Kazak ve Kırgız Türkleri ise hayvancılıkla geçimlerini sağlamaktadır. Bölgede Müslümanlara ait büyük sanayi yatırımları veya şirketler bulunmamaktadır.

Nüfus yoğunluğuna nazaran ekilebilir arazi açısından çok zengin olmayan Kaşgar ve Hoten’de mevcut ekilebilir arazilerin çoğu da Çin ordusuna ait Bingtuan tarafından kontrol edilmekte ve Müslüman köylülere ancak karınlarını doyurabilecekleri kadar ekim yapmaları için izin verilmektedir. Doğu Türkistan’ın farklı bölgelerinden insanlar, tarım arazilerinin biraz daha fazla olduğu Aksu, Kuça, Karaşehir ve Cungarya havzalarına mevsimlik işçi olarak gitmektedir.

Kazak ve Kırgız Türklerinin sahip olduğu yaylalar da Çinliler tarafından alınarak tarlalara dönüştürüldüğünden, insanların önemli bir bölümü, ya Çinlilerin yanında asgari ücretle çalışmakta ya da işsiz kalmaktadır. Kuruyemiş, özellikle üzüm üretiminde ön planda olan Turfan Havzası’ndaki üretimin kontrolü de yine Çinli tüccarların elindedir.

ÇKP resmî rakamlarına göre Doğu Türkistan’ın yıllık geliri 1955 yılında Çin parasıyla 230 milyon RMB iken, 2014’te 920 milyar RMB’ye yükselmiştir.[40] 2018 rakamlarına göre Doğu Türkistan’da yaşayan insanların kişi başı geliri, kırsal kesimde yaklaşık 11.975 RMB (yaklaşık 1.700 dolar) ortalamaya sahiptir, şehirde yaşayanlar için bu rakam 32.764 RMB (yaklaşık 4.700 dolar) olarak kaydedilmiştir. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken asıl husus, Doğu Türkistan’da şehirde yaşayanların büyük bölümünün Çinliler olduğu gerçeğidir; yani kişi başı gelirin yüksek olduğu kesim, büyük oranda bu Çinli nüfustur, kırsal kesimin büyük bölümünü ise Uygur Türkleri oluşturmaktadır.[41] Özellikle Uygurların yaşadığı Hoten, Kaşgar ve Kızılsu vilayetlerinin köylerindeki yoksulluk çok belirgin bir düzeydedir. Aynı yıl tamamen Çinlilerden oluşan Jiangsu eyaletindeki kişi başı ortalama gelirin yaklaşık 115.000 RMB (16.428 dolar)[42] olduğu düşünüldüğünde, Uygurların sosyoekonomik anlamda ayrımcılığa maruz kaldığı açıkça anlaşılmaktadır.

Doğu Türkistan doğal kaynaklar açısından Çin sınırları içerisindeki en zengin bölge olmasına rağmen toplumsal gelişmişlik ve refah bakımından eyalet statüsündeki 31 bölge içinde 21. sırada yer almaktadır.[43] Toplama kampları kurulduktan sonra köylerdeki genç erkeklerin önemli bir bölümü götürüldüğü için de birçok yerde tarlalardaki mahsullerin toplanması dahi problem olmuş ve görece fakirlik daha da artmıştır.

Bölgedeki durum eğitim imkânları yönünden de çok farklı değildir. Doğu Türkistan Çin’in diğer eyaletlerine göre bu konuda da oldukça dezavantajlı görünmektedir. Bölgede, Çin’in geri kalanında olduğu gibi, dokuz yıllık zorunlu eğitim sistemi uygulanmaktadır. Okullar eğitim faaliyetlerini bölge insanının inancına tamamen yabancı bir şekilde ateist ve Komünist ideoloji ile yürütmektedir.

Zorunlu eğitimini tamamlayan öğrenciler, üç yıllık lise eğitiminden sonra kazanırlarsa üniversite de okuyabilmektedir. Doğu Türkistan’da 46 üniversite bulunmaktadır ve tercih listesinde Çinli ve Çinli olmayan ayrımı olduğundan, Uygurların istedikleri her bölümde eğitim almaları mümkün değildir. Eğitim imkânları yönünden Han Çinlilere Uygurlar dâhil diğer tüm azınlık grupları arasında bariz bir ayrımcılık yapılmaktadır.[44]

Bölgedeki yerel yöneticilerin aşırıcı gruplarla mücadele adı altına sıradan dindar insanların yaşayışlarına müdahaleleri ve inançlarına ilişkin baskıları, Uygurların en önemli şikâyetleri arasındadır. Çin yönetiminin Doğu Türkistan’daki bu tür uygulamalarından bazıları şöyle sıralanabilir: ibadethanelerin kullanımının sınırlandırılması, İslam’a uygun kıyafetler giyilmesinin yasaklanması, dinî yükümlülüklerin yerine getirilmesinin kısıtlanması, dinî eğitime yönelik engellemeler, İslam’ın bazı kurallarının aşağılanması, kültürel birtakım hakların engellenmesi vb.

Uygurların yaşadığı en büyük sorunlarından biri de hukuksuz tutuklamalar ve gözaltına alınanlara yönelik aşırı uygulamalardır. Ailelere gözaltına alınan yakınlarıyla ilgili genellikle açıklama yapılmamakta, hangi suçtan tutuklandıkları, nerede tutuldukları yahut ne kadar süre tutulacaklarıyla ilgili bilgi verilmemektedir. Özellikle gözaltına alınan erkek aile bireylerinin akıbetleriyle ilgili resmî makamlarca aileye bilgi verilmediğini söyleyen pek çok Uygur, yakınlarının nerede ve hangi gerekçeyle tutulduğunu öğrenememektedir.

Bölgeden dışarı çıkabilenlerin aktardığı en önemli hak ihlallerinde biri de “ikiz akraba/aile olmak” uygulamasıdır. Buna göre, belirlenmiş Uygur ailelerin ama özellikle erkekleri sözde “eğitim kamplarına” gönderilen ailelerin yanına Çinli bireyler yerleştirilmekte ve Çin-Uygur tanışması adı altında insanların mahremiyetleri ihlal edilmektedir. Buna benzer bir diğer uygulama da ailelerin yanına devlet memurlarının yerleştirilmesidir ki, bu da çok ciddi istismarlara yol açabilmektedir.

Yurt dışında akrabaları olanlara şüpheyle bakılması da en sık dile getirilen şikâyetlerden biridir. Kişi, özellikle bir İslam ülkesinde yaşıyor veya okuyor ise, hem kendisi hem de Doğu Türkistan’daki akrabaları âdeta potansiyel suçlu muamelesi görmekte ve fişlenmektedir. Yurt dışında çalışanların akrabalarına para göndermesi ya da yurt dışında okuyan öğrencilerin aileleri ile iletişim kurma isteği gibi makul talepler dikkate alınmamaktadır. Benzer şekilde Uygurların yurt dışına seyahatleri ve yurt dışındakilerin memleketlerine dönüşleri ve akraba ziyaretleri konusunda da ciddi kısıtlamalar uygulanmaktadır.

Çin yönetiminin Uygurlara yönelik diğer ihlallerinden bazıları ise; ekonomik konulardaki baskılar, gerekçesiz vergiler, mülke zorla el koyma, Uygur kızların uzak bölgelere zorunlu işçi olarak gönderilmesi vb.dir. Ayrıca bölgedeki yer altı zenginliklerinin bölge halkının istifade edeceği şekilde, yine bölgesel yatırımlara yönlendirilmesi de en büyük beklentilerden biridir.

dogu-turkistan

Toplama Kampları

Her türlü dinî ibadetin kısıtlandığı Doğu Türkistan’ın dört bir yanında, 2013 yılından itibaren gizli kapaklı ellerce yoğun bir DAEŞ terör örgütü propagandası başlatılmıştır. Bu dönemde ilginç bir şekilde binlerce Doğu Türkistanlı, normal şartlarda kuş bile uçurulmayan Güney Çin sınırlarından sorunsuzca geçerek Malezya ve Tayland üzerinden Suriye ve Irak’a doğru transfer edilmeye başlanmıştır. Bu noktada Çin güvenlik güçlerinin izni olmadan adım atmanın dahi mümkün olmadığı bir ortamda, binlerce Uygur Türkü’nün kolaylıkla ülke dışına çıkarılması son derece dikkat çekicidir.

Bu kolaylığın sebebi, kısa süre sonra Çin medyası ve uluslararası basın kuruluşlarında, DAEŞ saflarındaki Türkistanlılar konusu yoğun biçimde işlenmeye başladığında anlaşılacaktır. Doğu Türkistan’daki zulmü ve işgali onlarca yıl öncesine dayanan Çin yönetimi, böylece bölgedeki sorunu sanki yeni ortaya çıkmış bir terör(!) meselesiymiş gibi yansıtmak için iyi bir fırsat yakalamıştır. Bu sayede, Batılıların ve İslam dünyasının tepkisini önlemek adına kendisinin radikal İslamcılarla mücadele ettiği propagandasını rahatlıkla yapma imkânı bulan Çin, kendini terör kurbanı “masun” bir ülke olarak yansıtmaya başlamıştır.

Çin böylece kendince moral üstünlüğü ele geçirdiğini düşünerek Doğu Türkistan’daki baskı politikalarını bir kademe daha arttırmıştır. Bu yeni uygulama, insanların radikal düşüncelerden arındırılması adı altında eğitim kamplarına alınmaları ve Çinli ailelerle Uygur ailelerin kardeş yapılması gibi süslü birtakım sloganlarla yürütülmeye başlanmıştır.

Doğu Türkistan’daki toplama kampları için dönüm noktası, Tibet bölgesi ÇKP eski genel sekreteri Chen Quanguo’nun 2016 senesi Ağustos ayında Doğu Türkistan’a genel sekreter olarak atanması olmuştur. Tibet Özerk Bölgesi Komünist Parti Sekreterliği yaptığı dönemlerde bölge halkına uyguladığı aşırı baskı ve cezalandırma politikaları ile tanınan Quanguo, Doğu Türkistan’da göreve geldikten sonra ilk icraat olarak her Uygur Türkü ailenin yanına bir Çinli yerleştirmeyi hedefleyen “Aile Olmak” projesini yürürlüğe koymuştur. Bu çerçevede, Uygur ailelerin yanına Çinli görevliler yerleştirilerek kültürel etkileşim adı altında tüm aile mahremiyeti ve özel hayat gözetim altına alınmaya başlanmıştır.

Bu uygulama ile Doğu Türkistan’daki her Müslüman aile için özel sicil kayıtları açılmış; aile bireylerinin Çin için tehdit oluşturup oluşturmadığı, sülale yapısı, dinî yaşamı, örf ve âdetlere bağlılığı gibi bilgiler kayıt altına alınmıştır. Bu sayede “Çinlileşmeye” elverişli olmayanların ve gelecekte Çin’e tehdit olma ihtimali bulunanların tespit edilmesinin amaçlandığı belirtilmektedir. Bu proje ile Doğu Türkistanlı din adamları, aydınlar, kanaat önderleri, zenginler, kısacası herkes en detaylı şekilde kaydedilmiştir. Ayrıca 2017 senesinde yurt dışında eğitim gören Doğu Türkistanlı öğrencilere de aynı yıl mayıs ayına kadar Çin’e dönmeleri için tebligat gönderilmiştir.[45]

Doğu Türkistan’daki aileleri üzerinden baskı ve tehdide maruz kalan başta Mısır olmak üzere yurt dışındaki binlerce öğrenci, eğitimlerini yarıda bırakarak geri dönmek zorunda kalmıştır. Ancak dönenlerin tutuklandığı yönündeki haberlerin duyulması üzerine geri dönmek istemeyen Mısır’daki öğrencilere, bu ülke güvenlik güçleri ile ortak operasyon yapan Çin, çok sayıda öğrencinin suçlu gibi Çin’e iadesini sağlamıştır. Operasyondan önce eğitim amacıyla Mısır’da 5.000 kadar Doğu Türkistanlı öğrenci olduğu, operasyon sonrasında ise sadece 50 ailenin kaldığı belirtilmektedir.[46] Eş zamanlı olarak yurt dışında yaşayan Doğu Türkistanlıların süresi dolmuş pasaportlarını uzatma başvuruları da reddedilmeye başlanmış ve Uygurların yurt dışına çıkışları tamamen yasaklanmıştır.

İşte tam bu dönemde bölgede geniş çaplı tutuklamalar yapıldığı ve insanların kamplara götürüldüğü yönünde haberler gelmeye başlamıştır. Kamplarda tutulanların sayısının kısa sürede 1 milyonu bulduğuna dair haberler olsa da bu durumu ispatlayacak bir delil bulunması ancak kamplara Uygur Türklerinin yanı sıra Kazak Türklerinin kapatılmasından sonra söz konusu olmuştur. Bu kişilerin Kazakistan’daki akrabalarının sürekli olarak Kazakistan Dışişleri Bakanlığı’na giderek Doğu Türkistan’daki haber alamadıkları akrabaları hakkında soruşturma dilekçesi vermeleri, Kazak makamlarını harekete geçirmiştir. Kazakistan ile Çin arasında diplomatik bir krize dönüşen bu süreçle birlikte, tüm dünya Çin’deki toplama kamplarının varlığından haberdar olmuştur. Kampların varlığını ısrarla inkâr eden Çin yönetimi, kamptan kurtulup Kazakistan’a dönen şahitlerin basına verdiği röportajlar üzerine varlığı kesin bir şekilde kanıtlanan toplama kamplarını kabul etmek zorunda kalmış, ama bu kez de buraların eğitim(!) amaçlı yerler olduğu yalanına başvurmuştur.[47] 2018 senesi Ocak ayına gelindiğinde Kur’an-ı Kerim’i Uygur Türkçesine tercüme eden meşhur din adamı 82 yaşındaki Muhammed Salih’in ilerlemiş yaşına rağmen toplama kampına alındığı ve orada şehit edildiği haberi, Çin’in uyguladığı insan hakkı ihlallerinin ne kadar ciddi bir aşamaya geldiğini açıkça göstermiştir.

2018’in Ağustos ayında Birleşmiş Milletler (BM), Doğu Türkistan’da 1 milyondan fazla Müslüman Uygur Türkü’nün toplama kamplarında tutulduğunu açıklamıştır.[48] İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) de aynı yıl eylül ayında 125 sayfalık bir rapor yayımlayarak kamplarla ilgili bilgileri paylaşmıştır.[49] Bu uluslararası raporlara göre, insanların kamplara kapatılması için herhangi bir suç işlemiş olma gerekçesi aranmamaktadır. Bilakis dinî görüntüye sahip olmak, yurt dışında akrabası bulunmak, içki içmemek, Whatsapp kullanmak, camiye gitmek, başörtüsü takmak, kısacası kendisinin Müslüman ve Türk olduğunu gösteren herhangi bir özelliğe sahip olmak, Çin makamlarınca kamplara konulmak için yeterli sebep olarak görülmektedir.

Yüksek duvarlarla çevrelenmiş kampların dört bir yanında gözetleme kuleleri ve dikenli teller olduğu, içeride ise farklı bloklar hâlinde geniş yapılar bulunduğu tespit edilmiştir. Bazı bölgelerde boşaltılmış okulların da kamp olarak kullanıldığı belirlenmiştir. Bu toplama kamplarının girişinde; “yeniden eğitim merkezi”, “meslek edindirme kursu” veya “teknik beceri okulu” gibi tabelalar asılıdır. Ancak okul adı taşısalar da bir eğitim kurumundan tamamen farklı olarak hapishaneyi andıran bu yapılar, uygulanan çok yoğun güvenlik önlemleriyle yaklaşılması yasak bölgeler statüsünde yerlerdir.

1.000 kişinin sığacağı küçük kamplardan 10.000 kişiyi barındırabilecek büyük boyutlulara kadar, cezaevi mimarisinde koğuşlara ve hücrelere sahip yeni inşa edilen çok sayıda bina olduğu belirtilmektedir. Kampların çoğu belli başlı fabrikalarla entegre şekilde inşa edilmiş olup, mahkûmlar ÇKP yöneticileri tarafından ücretsiz olarak bu fabrikalarda çalıştırılmaktadır. Çalışmak dışında Çince öğrenmek, Çin’i ve Han Çinlileri öven marşlar söylemek, Devlet Başkanı Xi Jinping’e övgüler düzmek ve partinin bütün disiplin kurallarını ezberlemek gibi faaliyetler, kampların önemli eğitim(!) çalışmaları arasındadır.

Özgür Asya Radyosu (Radio Free Asia-RFA) muhabirinin 2018 Aralık ayında kamp görevlilerini telefonla arayarak edindiği bilgilere göre; örneğin bir kamp, toplamda 1.000-1.200 civarında koğuşa sahip 60’tan fazla binadan oluşmakta ve her koğuşa 10 ile 20 arasında insan konulmaktadır.[50] BM’nin yayımladığı rapordan sonra bölgeye giden gazetecilere dans eden, şarkı söyleyen, meslek öğrenen, spor yapan insanlar gösterilse de bir gazeteci rastlantı sonucu kampın tenha bir köşesinde “Kalbim dayanmaya devam et” yazısını görünce, aslında kendilerine gösterilenlerle gerçekte olanlar arasında şüpheye düştüğünü belirtmiştir.[51]

Chinese Human Rights Defenders (CHRD) tarafından hazırlanan 3 Ağustos 2018 tarihli raporda, 2018 senesi Temmuz sonu itibarıyla Doğu Türkistan’da 2 milyondan fazla insanın tutuklanarak yeniden eğitim merkezlerine kapatıldığı belirtilmektedir. Rapora göre, sadece Doğu Türkistan’ın güneyindeki köylü nüfus sistemine kayıtlı 600.000 kişi bu kamplara götürülmüştür; 1.300.000 kişi ise bulunduğu yerlerde gündüz ve gece sınıflarına ayrılarak zorunlu eğitime tabi tutulmuştur. CHRD ekibi, Kaşgar’ın 1.500 ile 3.000 arası nüfusa sahip toplam sekiz köyünde insanlarla görüşerek kamplara götürenlerin sayısını yaklaşık olarak belirlemiş ve her bir beldedeki nüfusun ortalama %12’sinin kamplara alındığını açıklamıştır.[52]

CHRD, Kaşgar’daki araştırmaları sonucunda Aksu, Kaşgar, Hoten ve Kızılsu bölgelerindeki toplam nüfusla ellerindeki verileri oranlayarak toplama kamplarında yaklaşık 2 milyon kişinin tutulduğunu hesaplamıştır. 2016 senesinden itibaren inşa edildiği belirlenen toplama kamplarının hangi bölgelerde olduğu ve sayısı hakkında da çeşitli kişi ve kuruluşların uydu görüntülerinden ve bölgede yaptıkları araştırmalardan yola çıkarak hazırladıkları raporlar bulunmaktadır.

Avustralyalı bir araştırma merkezinin (Australian Strategic Policy Institute-ASPI) yaptığı saha çalışmasına göre, bölgede saptanabilen kamplardan 28’i mercek altına alınmış ve 2016-2018 yılları arasında bu kampların %465 oranında büyüdüğü tespit edilmiştir.[53] Bu raporun yayımlandığı tarihe kadar da çeşitli medya kuruluşları 128 kampın yerini kesin olarak belirlemiştir. Hâlihazırda Doğu Türkistan’da 1.200’den fazla toplama kampı bulunduğu tahmin edilmektedir. Ancak yeni ilavelerle sürekli büyüyen kampların boyutlarını ve tam yerlerini tespit etmek için uzun soluklu çalışmalar yapılması gerekmektedir. Örneğin, 2016’da Hoten’de 7.000 metrekare olarak inşa edilen bir kampın Eylül 2018’e gelindiğinde 172.000 metrekareye genişlediği tespit edilmiştir.[54]

Toplama kampı şahitlerinin anlattığına göre, bazı kişiler kampa alındıktan sonra sıkı bir sorgudan ve işkenceden geçirilip kendilerine isnat edilen suçların yazıldığı itirafnameyi imzalamaya zorlanmakta ve akabinde hiçbir mahkeme kararı olmaksızın doğrudan hapse atılmaktadır. İnsanlar sorgu sırasında en çok ibadet ettiği, yurt dışında akrabası olduğu, yurt dışıyla telefon görüşmesi yaptığı, insanları ibadet edip iyilik yapmaya için teşvik ettiği, millî kültürünü yaşattığı, içki içmediği, Çince bilmediği vb. daha pek çok husustan suçlanmaktadır. Sokaklarda ve caddelerde kurulan kontrol merkezlerinde Uygur Türklerinin cep telefonları rutin olarak incelenmekte ve telefonlarında üzerinde Allah yazısı olan fotoğraf, Türk bayrağı yahut ay yıldız sembollü resim, ayetler ya da hadisler ve İslam’ı çağrıştıran belge ya da bilgiler bulunması, kamplara alınmaları için yeterli sebep sayılmaktadır.[55] ÇKP tarafından hazırlanan “Dinî Aşırılığın 75 Belirtisi” listesinde yer alan maddelerden herhangi birinin tespit edilmesi de sorgudan sonra kampa gönderilmek için yeterli sebeptir. Bu 75 belirtinin içinde kendi çabalarıyla dini öğrenmek, çocuklarının Çince öğrenmesini istememek, helal gıda tüketmeyi teşvik etmek, sigara ve içki içmemeye davet etmek, içkiyi ve sigarayı aniden bırakmak gibi suçlamalar yer almaktadır.[56]

Kamplardan çıkabilen şahitlerin verdiği bilgilere göre, tutsaklar sorgulanmalarından sonra detaylı bir sağlık muayenesinden geçirilmekte ve özellikle iç organları ile ilgili tetkikler yapılmakta, ardında da durumlarına göre belirlenen kamplara gönderilmektedir. Kampta gün boyu elleri ve ayakları kelepçeli olarak ve kelepçelere takılan ağır zincirlerle birbirlerine bağlı şekilde koğuşlara atılmaktadırlar. Her sabah çok erken saatlerde kaldırılan tutsaklar, Çin millî marşını söyleyip Xi Jinping’e teşekkür etmek için “Yaşasın Xi Jinping” sloganları attıktan sonra yemek yiyebilmektedir. Her cuma günü özellikle domuz eti yemeye, dini ve Allah’ı inkâr eden yeminler etmeye zorlanmaktadırlar. Tutsakların kendi dillerinde konuşmaları kesinlikle yasaktır. Kamplarda sürekli olarak birilerinin ortadan kaybolduğunu yahut işkencelere dayanamayıp öldüğünü söyleyen tanıklar, yazın aç ve susuz kızgın güneş altında, kışın ıslatılmış buz üstünde çıplak ayak beklemek, karanlık hücreye atılmak, omuzlara kadar suyun içinde bekletilmek vb. türlü işkencelere maruz kaldıklarını anlatmışlardır.[57] Kamplarda kadı

Sonuç

Emperyalist devletlerin sömürgeleştirme tarihleri anlatıldığında ilk akla gelen coğrafya nedense hep Afrika olur ve genellikle sömürgeciler de Batılı devletlerdir. Bu tespit büyük oranda doğru olmakla birlikte, onlarla aynı zamanda başladığı hâlde, günümüzde hâlen devam eden gerçek bir sömürgecilik aranacaksa bunun önemli adreslerinden biri Doğu Türkistan’dır. Zira bir asra yaklaşan doğrudan işgal tarihi ile Doğu Türkistan meselesi, bölgede yaşayan Uygur Türklerinin üç nesline mal olmuş önemli bir trajedinin adıdır. 
Çin’in kapalı ve baskıcı yönetimi altında her türlü hak ihlalinin kolaylıkla gizlendiği bölgede ÇKP yönetiminin son yıllarda artan zulmü bugün artık örtbas edilemez hâle gelmiştir. Doğu Türkistan’daki Müslüman Uygur Türkleri, zorla ellerinden alınan bağımsızlıkları uğruna büyük bedeller ödemiş ve hâlen de ödemeye devam etmektedir. Çin’in küresel ekonomide artan gücü ve tekil olarak ülkelerle geliştirdiği bağımlılık ilişkileri, Doğu Türkistanlıların sesine karşı duyarsız kalınmasında şu ana kadar etkili olmuş görünmektedir.
Bölgeyi yıllardır işgali altında tutan Çin, bölgedeki sorunu bir terör meselesi gibi sunarak dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışsa da gerçek sorunun bir güvenlik ve terör sorunu olmadığı açıktır. Tersine, asıl sorun hakları gasp edilmiş bir halkın hak arama çabasıdır. Bu süreçte kendisine yönelik tekil birtakım şiddet olaylarını bahane eden Çin yönetimi, bölgede uyguladığı baskı ve zulmü daha da arttırmıştır. Oysa ki birkaç kişi ya da grubun yaptığı bir eylemden tüm Uygur toplumunu sorumlu tutup cezalandırmak, insanları herhangi bir suç dahi isnat etmeden toplama kamplarına alarak her türlü zulmü yapmak, sorunları çözmediği gibi, tüm İslam dünyasında giderek artan bir nefret dalgasına da sebep olmaktadır.
Oysa atılacak olumlu küçük adımlar sadece Uygurların daha insani koşullarda yaşamasını sağlamayacak, Batı’ya karşı müttefik arayan Çin’e de İslam dünyası nezdinde elini güçlendirecek bir avantaj sağlayacaktır. Bölgedeki sorun, Uygurların ayrımcılık ve zulüm görmeden kendi yönetimleri altında oldukları, adil ve paylaşımcı bir siyasal sistemle kolaylıkla çözülecektir.


[31] https://www.rfa.org/uyghur/xewerler/tepsili_xewer/xitaygha-yotkesh-20070116.html (7 Mayıs 2020).
[32] https://www.uyghurcongress.org/en/world-uyghur-congress’-statement-on-july-5th-urumqi-incident/ (8 Mayıs 2020).
[33] https://www.youtube.com/watch?v=B2m8nitkFss (3 Mayıs 2020).
[34] Cui Jia, “Riot woman sentenced to death for killing”, China Daily, Archived from the original on 17 April 2010.
[35] Michael Bristow, “Many ‘missing’ after China riots”, BBC News, 25 Şubat 2010.
[36] “Profile: Rebiya Kadeer”, BBC News, 17 Mart 2005.
[37] Michael Wines, “China Approves New Law Governing Armed Police Force”, The New York Times, 28.08 2009, https://web.archive.org/web/20161009121859/http://www.nytimes.com/2009/08/28/world/asia/28china.html?ref=world (21 Mayıs 2020).
[38] http://uyghur.people.com.cn/156325/15752980.html (4 Mayıs 2020).
[39] https://www.rfa.org/uyghur/xewerler/kishilik-hoquq/yerken–08012014213753.html (22 Mayıs 2020).
[40] http://uyghur.people.com.cn/307382/15539076.html (21 Mayıs 2020).
[41] http://www.gov.cn/xinwen/2019-02/02/content_5363408.htm (21 Mayıs 2020).
[42] http://www.360doc.com/content/19/0501/15/50951911_832727791.shtml (24 Mayıs 2020).
[43] http://www.chyxx.com/industry/201712/591596.html (20 Mayıs 2020).
[44] James Leibold, Minority Education in China: Balancing Unity and Diversity in an Era of Critical Pluralism. (2014-02-04), Hong Kong University Press.
Press. ISBN 9789888208135.
[45] https://www.bbc.com/turkce/40798913 (29 Nisan 2020).
[46] https://www.rfa.org/uyghur/qisqa_xewer/misirda-uyghur-mesilisi-08302019235620.html (25 Mayıs 2020).
[47] https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/kamplar-iskence-korkunc-41007791 (19 Mayıs 2020).
[48] https://www.washingtonpost.com/world/asia_pacific/former-inmates-of-chinas-muslim-re-education-camps-tell-of-brainwashing-torture/2018/05/16/32b330e8-5850-11e8-8b92-45fdd7aaef3c_story.html (16 Mayıs 2020).
[49] https://foreignpolicy.com/2018/09/13/48-ways-to-get-sent-to-a-chinese-concentration-camp/# (3 Mayıs 2020).
[50]https://www.rfa.org/uyghur/xewerler/kishilik-hoquq/uyghurda-lager-12032018164520.html?
[51] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48680543 (7 Mayıs 2020).
[52] CHRD, “China: Massive Numbers of Uyghurs & Other Ethnic Minorities Forced into Re-education Programs”, https://www.nchrd.org/2018/08/china-massive-numbers-of-uyghurs-other-ethnic-minorities-forced-into-re-education-programs/
[53] https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/02634937.2018.1507997?journalCode=ccas20
[54] https://www.nytimes.com/2018/09/08/world/asia/china-uighur-muslim-detention-camp.html (3 Mayıs 2020).
[55] “Doğu Türkistan’daki Çin toplama kampında kalan tanık Zumret Davut Çin işkenceleri anlatıyor”, https://www.youtube.com/watch?v=vAd3BrppYR4 (17 Mayıs 2020).
[56] http://www.cssn.cn/zjx/zjx_zjsj/201412/t20141224_1454905.shtml?COLLCC=1465020491& (7 Mayıs 2020).
[57] “Çin’in Toplama Kamplarından Kurtulan Uygur Türkü Anlatıyor”, Amerika’nın Sesi, https://www.youtube.com/watch?v=37NOnWZAN1A&t=206s (3 Mayıs 2020).
[58] Mihrigül Tursun, “Bir Uygur’un Hayatta Kalma Hikayesi”, https://www.youtube.com/watch?v=kbDSfeK7j4k (10 Mayıs 2020).

( 2.bölümün sonu.Yazı bitmiştir.)

Kaynak : https://www.timeturk.com/insamer-in-dogu-turkistan-raporu-gecmisten-bugune-dini-ve-etnik-baskilar/haber-1548557

Etiketler: » » » » » » » » »
Share
586 Kez Görüntülendi.