Adem Yavuz IRGATOĞLU(ayavuz.irgatoglu@gmail.com)

Dünya ve Türkiye hızla değişiyor, her yeni gelişme bir önceki konuyu unutturuyor. HaberAnkara’da yazarlık yaparken Doğu Türkistan meselesini gündeme taşımıştım; çünkü politik gündem kimi zaman soydaşlarımızın yaşadıklarını görmezden gelmemize neden olabiliyor. Doğu Türkistan sorunu bunlardan biri! 2019’daki “Doğu Türkistan yetim mi kaldı?” başlıklı o yazı şu anda Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Gökbayrak’ın sitesinde de duruyor.

Otuz yıldır istikrarlı bir şekilde geleneksel konferanslarına devam eden Araştırma ve Kültür Vakfı Ankara Şubesi, 5 Ekim Cumartesi günü “Doğu Türkistan Örnekliğinde Çin Emperyalizmi” başlıklı bir konferans düzenledi. Konferansın konuşmacısı Doğu Türkistan sorununu bizzat yaşayanlardan Prof. Dr. Erkin Emet Hoca’ydı. O konferansın başlığını ben de ödünç olarak bu yazıya taşıyorum.

Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri yıllardır Çin zulmüne maruz kalıyor. 20 milyona yakın Müslüman ve Türk’ün yaşadığı bir yerden bahsediyoruz. Erkin Hoca, Doğu Türkistan Sorununun Mançur-Çin imparatorluğunun  bu ülkeyi işgal ederek 1884’te Manço  adını Şin-Jiang  olarak Çince  koyması ile başlatıyor. Tarihsel süreç içinde birçok acının yaşanmasından sonra 1949’da Komünist Çinlilerin işgal dönemi ile Çin, artık Doğu Türkistan’ı “tehdit” olarak algılamaya başlıyor. Erkin Emet Hoca’ya göre Uygur Türkleri için “1966-76 arası karanlık dönem!”

Konferanstaki ilginç bilgilerden biri de “Türkiye’de ne zaman darbe olsa ve demokrasi yara alsa Türkiye hep Çin’le yakınlaşmaya çalışmıştır.” ifadeleriydi. Bunun gerekçeleri arasında 12 Eylül Darbesi’nden sonra Kenan Evren’in ilk olarak Çin’i ziyareti, daha sonra da rahmetli Turgut Özal döneminde Çin’le olan ilişkileri geliştirme politikasının uygulanması gösteriliyor. Buradan yola çıktığımızda hem geçmişte hem de günümüzde Türkiye’nin ithalatında Çin’in ilk sıralarda yer aldığını görüyoruz. Ticaret Bakanlığı verilerine göre Temmuz 2022’de ithalatta Rusya 4 milyar 347 milyon dolarla 1. sıradayken, Çin 3 milyar 804 milyon dolar ile 2. sırada yer alıyor.

Burada ithalat ve ihracat dengesini bir tarafa bırakarak Çin’in Doğu Türkistan’a uyguladığı politikalara gelmek istiyorum. Çin, 2001’de uluslararası terörü (özellikle 11 Eylül saldırısını) bahane ederek çok sayıda din adamını tutukladı. Bu nedenle Uygurların tarihindeki en acılı dönem 2017-2020 arasıdır. Düşünün ki Çin Halk Cumhuriyeti, Türkiye’deki bir üniversitede öğretim üyesi olan Prof. Dr. Erkin Emet’i “terörist başı(!)” diye tanıtıyor. Onu ziyaret eden kardeşlerine Türkiye’de kaldıkları her gün için birer yıl hapis cezası veriyor. Daha da ilerisi “Türkiye’de okumak ya da Türkiye ile ticaret yapmak suç sayılıyor.”

Mevcut Cumhurbaşkanı Şi Cinping, kendinden olmayanı yok etmeye yönelik siyasetini sürdürüyor. Öyle ki Çin, 2008’de Pekin Olimpiyatlarını bahane ederek dini nikâh kıyılması, cenazelerin kaldırılması, halk tarafından kutsal sayılan mekânların ziyareti ve halka açık ortamlarda ibadet edilmesi gibi 23 dini faaliyeti Doğu Türkistan genelinde “yasadışı” ilan etti. Uyduyla çekilen görüntülerde Çin’de 100 bine yakın kampın olduğu söyleniyor. Hüküm giyen insanlar hapiste, diğerleri ise bu kampların içerisinde tutuluyor.

BM’nin 1950’de kabul ettiği “Soykırımı Önleme Anlaşması”nda yer alan “Öldürmek. Bedensel ve zihinsel hasara yol açmak. Doğumları engellemek için tedbirler almak. Çocukları zorla bir gruptan diğerine taşıma.” maddelerinin hepsi Çin tarafından günümüzde uygulanıyor. Bu zulme karşı özellikle Müslüman ülkelerden beklenenler bir hayli fazla. Durum böyle olunca akla ilk gelen yine Türkiye oluyor. Doğu Türkistan’da, Somali’de, Filistin’de, Gazze’de, Suriye’de ve daha birçok yerde Türkiye’nin var olması, bu ülkenin büyüklüğünü, güçlü oluşunu ve mazlumlara sahip çıkışını gösteriyor. 2014’te daha çok dikkatimizi çekmeye başlayan ve Türk basınında haber olan Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı zulüm haberlerinin üzerinden neredeyse 8 yıl geçmesine rağmen çok da değişen bir şey olmadı.

O gün Doğu Türkistan’daki Çin zulmünden kaçanların tanıklığıyla verilen haberlerde Doğu Türkistan’ın yetim kalışı şu cümlelerde saklıydı: “Uygur Türkleri, İslam âleminin kendilerini yetim bıraktığını söyledi. 17 yıl Çin hapishanelerinde zulüm gören Adil Abdulgafur ‘Türkiye haricinde hiçbir İslam devleti Uygur Türklerini barındırmıyor!’ şeklinde konuştu.” Yanlış okumadınız, Türkiye dışında hiçbir İslam devletinin, yani Müslüman ülkenin, Uygur Türklerini barındırmadığı söyleniyordu! Şimdi sormak lazım: Biz nasıl insanız ve dahi biz nasıl Müslümanız? Çin daha da ileri giderek Uygur Türklerinin evlerine “gözetleme memurları” yerleştirerek aslında “Çin zulmü artık evinizin içinde” demeye getiriyor. Türkiye’de Çin devletine ve Çin bayrağına tahammülde, saygıda kusur yokken; bırakın Çin topraklarını, Doğu Türkistan’da Türk Bayrağına, Türkçe isimlere tahammül yok.

Uygur Türklerinin tarih boyunca kültür medeniyetini yansıtan mimari yapıları “kentsel yenileme” adı altında harap edilip, izleri siliniyor. Müslümanlara ‘Dine inanmamak ahtı’ imzalattırılıyor. Daha da vahimi, bu belgeyi imzalamayanlar Nazi kamplarına alınıyor. Çin bu yaptıklarıyla tam da Uygurların milli benliğini ve bölgedeki İslam dininin etkilerini yok etmek istiyor. Öyleyse özellikle dini ve kültürel bağları bulunan ülkeler, zalimlerin karşısında yekvücut olup mazlumlara sahip çıkmalı. Çin’in “gözetleme memurları” yüzünden Uygur Türkleri evlerinde namaz kılamıyor, insanca yaşayamıyorsa bu vebal tüm dünyanın boynundadır.

Kaynak :  https://www.baskentpostasi.com/makale/dogu-turkistan-ornekliginde-cin-emperyalizmi-m3761.html