logo

trugen jacn

ÇİN’İN ÜLKÜSÜ,SOYKIRIM MAĞDURU DOĞU TÜRKİSTANLILAR VE HAYAL KIRIKLIĞI

Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi

Prof.Dr.Abdurreşit Celil KARLUK(Ankara HBV.Ün.Öğretim Üyesi)

Giriş

Türkistan uzun süren iç kargaşa ve dış saldırı sonucunda, 1884 yılında Rus ve Çin kuvvetlerince tamamen işgal edilmiştir. Bu işgal, önce Türkistanlılar arasında suni fiziki sınırları çizdiyse, daha sonra işgal kuvvetlerinin güttükleri ısrarcı ve dayatıcı politikalarının Türkistanlılar arasında sosyal, kültürel ve psikolojik ayrışmaları da yarattığı görülmüştür. Türkistanlı aksakallar, elitler, aydınlar bu sınırları aşmak, bölmeyi ve bölünmeyi engellemek için emsalsiz çaba sarf etmiştir. Onların yüz binlercesi 1937 yılında SSCB ve Milliyetçi Çin idaresi tarafından vahşilerce öldürülerek hayatta kalanları sindirilmeye çalışılmıştır. Fakat hafızalardaki silinmez izleri bir türlü kazıyamamıştır.

Türkistan’ın doğusunda vahşi milliyetçi Çin rejimine karşı direniş aralıksız devam etmiş, 12 Kasım 1944’de ikinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulmuştu. İkinci Cumhuriyet birinci Cumhuriyet’ten daha uzun ömürlü olsa da akıbeti yine aynı şekilde Rus ve Çin iş birliğinde ortadan kaldırılmıştır. Rusların sağlam desteğini kazanan ÇKP orduları Ekim 1949 sonlarına doğru Doğu Türkistan’a girmiştir. ÇKP rejimi bölgede kontrolü sağladıktan sonra 1955 yılında Xinjiang Uygur Özerk Bölgesini tesis ederek bölgenin idari yapılanmasını büyük ölçüde Çin tarzına uygun hale getirmiştir. Bu tarihten itibaren “Doğu Türkistan” ve “Türk” adı tamamen politik suç kategorisine alınarak yasaklanmış, bölge adının sadece Xinjiang (Şinciang) olarak adlandırılması, halkının ise Rus milliyetler politikasına uygun olarak Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Tacik, Moğol, Çinli, Hui/Tunggan/Döngen milliyeti olarak adlandırılması dayatılmıştır. Yasaklar, dayatmalar sistematik hale gelmiş, artık Doğu Türkistanlılar tarihinin hiçbir döneminde yaşamadığı zulüm, işkence, sistematik asimilasyon ve soykırımlara ÇKP döneminde maruz kalmıştır. Aynı şekilde, bu süreçte de tarihinin hiçbir döneminde yaşamadığı hayal kırıklıklarını soydaşları-kandaş, dildeş akrabaları ve dindaş ümmetdaşları yaşatmıştır.

Bu yazımızda, işbu istila ile başlayan Türkistan’ın bölünmesi ve Rus tarzı milliyet inşa etme sürecinin çıktısı olarak Türkler dünyasındaki bölünmüşlük ile Batı sömürgesi veya derin etkisinde kalıp Batı tarzı ulus- devlet olmaya çalışan fakat bunu bir türlü başaramayan sürekli gel-git yaşayan başta Türkiye olmak üzere diğer Türk-İslam ülkelerinin dış politikasındaki içi boş büyük söylemler ile Çin ve Rusya karşısındaki tavizkar tutum ve icraatlarının Doğu Türkistan’daki modern soykırıma davet çıkarttığı, hatta cesaret verdiği gerçeği üzerinden Türk-İslam’ın doğudaki bekçilerinde derin ve tedavisi imkansız hayal kırıklıkları yarattığı gerçeği üzerinde durulacaktır. Çünkü Doğu Türkistan aşağıdaki özellikleri ile hem dost-kardeşleri için hem düşmanı olan müstevli için de önemlidir.

Doğu Türkistan, bir bakıma insancı uygarlık ile zıddının sınırdaş olduğu stratejik bir bölgedir.

Doğu Türkistan, Türk-İslam’ın doğu ucu, Türk’ün tarihi hasmı olan Çinliler ile sınırdaş olan doğu serhaddidir.

Doğu Türkistan, Türklerin uygar bir halk olarak şehir medeniyetini yarattığı, Tarım uygarlığının ana üssüdür. Günümüzde iftihar ile yad edilen Sultan Saltuk Buğra Han, Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Haciplerin ana yurdu olmakla birlikte onların mübarek kabrinin bulunduğu mukaddes vatandır.

Doğu Türkistan, dünyadaki en zengin maden yatakları, bilhassa petrol, doğal gaz, kömür, altın, uranyum yataklarının bulunduğu çok zengin bir bölgedir.

Şöyle ki, Tanrı Dağının güneyinde batıdan doğuya 1000 kilometre, kuzeyden de güneye 400 kilometre ve toplam yüz ölçümü 324 bin km² olan Taklamakan Çölü ile Tanrı dağının kuzeyindeki 50 bin km² büyüklükteki Kurban Tongut Çölü dünyadaki ikinci büyük çöl olmakla birlikte altı tamamen Petrol ve doğal gaz ile doludur. Bugün işgalci Çin petrol ve doğal gaz ihtiyacının büyük bölümünü buralardan karşılamaktadır.

Doğu Türkistan’ı ortadan ikiye bölen Tanrı dağlarının altı başta kömür olmak üzere yüzlerde zengin maden yataklarına sahiptir. Kuzeydeki Altay dağları ise başta altın olmak üzere çeşitli zengin madenlerin yuvasıdır. Doğusundaki Altın dağları ve güneyindeki Pamir, Karakurum dağları da birer zengin maden yataklarıdır.

Tanrı dağlarının güney eteklerinden başlayarak doğuya uzanıp Lopnur gölüne dökülerek Taklamakan çölünde kaybolan Tarım nehri, Kaşgar Deryası, Zerepşan Deryası, Yurungkaş ve Karakaş deryalarının yeşillendirdiği vadiler, bostanlıklar Türk uygarlığının en önemli beşiklerindendir.

Doğu Türkistan, Talas savaşından beri İslamin kök salıp yeşerdiği bir bölge olmakla birlikte Ahmed Yesevi hazretlerinin temelini attığı Türkistan İslami’nin özellikle doğuya, Çin’in iç batı bölgelerine yayılmasındaki kaynak bölgedir.

Doğu Türkistan yer üstü, yer altı zenginliklerinin yanında kültürel ve medeni zenginliği ile hep çevresinin gıpta ettiği, işgalci müstevlilerin iştihasını sürekli kabarttığı bir bölgedir.

Çin Ülküsü ve Türkistan

Bilindiği gibi büyük milletlerin veya medeniyet inşa etme düşüncesinde olan halkların mutlaka ulaşmak veya erişmek istediği bir ülküsü vardır. Bu ülkü o toplumları harekete geçirmede bitmek tükenmek bilmeyen iç enerji temini sağlar. Aydınları ve devlet adamları için ise, kademeli hedefleri belirlemesine, ülkesini sürekli geliştirmesine meşru imkanları verir. Çünkü ülkü denen şey ise ardından koşulan, uğruna çalışılan, ulaşılmak istenen yüce bir erektir. Ülkü, bir bireyin veya bir insan topluluğun belirlemiş olduğu yüksek amaçları ve ulaşmak istediği hedefleri ile ilgili değerlerin bütünüdür. Ülkü, çoğu zaman ulaşılması çok uzun zaman ve büyük emek isteyen, uğrunda her tür fedakârlığın yapılmasını talep eden bir inanış ve emeldir. 

Günümüz dünyasının kaderini belirleyen başta Birleşmiş Milletlerdeki karar verici beş büyük ülke olmak üzere çok az sayıda ülke veya milletlerin inandığı ve uğrunda bedeller ödediği, ödediği bedeller karşısında büyük kazançlar elde etmesine vesile olduğu inanışları yani ülküleri vardır. Örneğin Rusların asırlık Türk mücadelesi esnasında geliştirdiği “Sıcak deniz” ülküsü, onu kuzeyin buzullarından Türk’ün Karadeniz’ine ve Akdeniz’ine çekmektedir. Nitekim, Ruslar bu iki Türk gölünde artık başat aktör…

Bir diğer ülküsü olan ve hala bu ülkü uğrunda çabalayan karşılığını da misli ile alan millet Çinlidir. Çinlilerin ülküsü Batı Diyar’dır. Çince söylenişi ile Xīyù /西域(Şiyü) olan işbu ülkünün oluşum süreci 2000 sene öncesinde Hunlar ile uğraşırken temeli atılmıştır. Çinliler kendi mevcudiyeti için en büyük tehdidin kuzey ve kuzeybatıdan geldiğini, eğer bu tehdit bertaraf edilmezse Sarı Irmağın bereketli vadisindeki mevcudiyetlerinin sona ereceğini idrak ederek hayatta kalmak, sürekli güçlenmek içgüdüsü ile Xiyü ülküsünü oluşturmuş ve geliştirmişlerdir. 

Çinlilerin coğrafya düşüncesinde Xiyü isimlendirmesinin çok derin ve farklı anlamları vardır. Özellikle, Hunlar ile devam eden kanlı savaşları esnasında Çin halkının Sarı Irmağın en bereketli topraklarından göç etmeyerek hayatta kalmasının teminatının Hunlardan temelli kurtulmaktan geçtiği kanaati Çinli devlet-millet ricalinde oluşmuştur. Han Sülâlesinin (MÖ 206-MS 220) yönetici, askeri uzmanları Hunları yok etmek veya Çin’e tehdit olmaktan çıkartmak için Hunların batısındaki beylikler ile Hunlara karşı ittifak kurma ve onları Hunlara karşı kışkırtmak için seyyahlık ve casusluk vazifelerinde bulunan Zhang Qian’i (M.Ö. 172-114) bir heyet ile ülkesinin batısına, daha sonra Xiyü olarak adlandıracağı bölgeye göndermiştir. Güvenlik kaygısı ile gönderilen elçi görevini layıki ile tamamlayarak çok zengin bilgi ve raporlar ile başkentine dönmüştür. Han sülalesi batısı ile tesis ettiği ilişkilerin sürekliliği için ticaret kervanlarının sürekli gelip gitmesini de sağlamıştır. Açılan işbu yol daha sonraları İpek Yolu olarak anılacak bir güvenlik, ticaret, siyaset yolu olarak tarihe geçmiştir (Karluk, 2019: 62).

Askeri casus Zhang Qian tarafından keşfedilen ve onun temin ettiği değerli raporlar ile bölgeye ilgisini arttıran Çinliler, artık batısındaki topraklara dair tafsilatlı malumatlara sahip idiler (Yıldırım, 2018: 7). İlgili bölgeler Xiyü adıyla kavramsallaştırılarak Çin siyaseti ve literatüründe işlenmeye, derin anamlar kazandırılmaya başlanmıştır.

Xiyü’nün doğrudan tercümesi Batı Diyar olsa da gizil anlamları ise Türkistan topraklarını kastetmekte ve sınırları kesin olarak çizilmemektedir. Fakat Xiyü’ye hâkim olunursa, Çin’in müreffeh, güvenli bir ülke olacağı tezi asırlardır işlenmiş ve işlenmeye devam etmektedir. Bu bağlamda, Çinlilerin mitolojisi, folkloru ve estetiğini destekleyecek maddi ve manevi unsurların bu bölgede olduğu vurgusu da ön plana çıkartılmıştır. Örneğin eski çağlardan itibaren Xiyü’ye erişmeyi, buraları kendi denetimi altına almayı ülkü edinmiş olan Çinliler, Doğu Türkistan ve Tibet sınırları içerisinde yer alan Kunlun Dağı’nı Çin panteonunun merkezi yapmışlardır. Yarattıkları mitsel çevreye ataları olduğuna inandıkları Huangdi ve Batının Ana Kraliçesini/Xi Wangmu yerleştirmiştir. Batının Ana Kraliçesi’nin elindeki “ölümsüzlük ilacı” bu bölgelerin Çin imparatorlarının erişmek istediği kızıl elmaya, yani ütopik mekâna dönüşmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla Çinliler eskiden beri Xiyü’ye ilgi duymuşlar ve o bölgeleri işgal etmeye çalışmışlardır (İnayet, 2018: 51). Bir diğer önemli husus ise, Çin estetiğinde ve mitolojisinde çok önemli yer tutan Hoten yeşim taşıdır.  Çinlilerin yeşim taşı sevdasının en az yedi bin yıllık geçmişi olduğuna inanılır. Çinliler yeşim taşını gökyüzünün ve yerkürenin özlerini içeren ve insan ile tanrılar arasında köprü rolü oynayan bir araç olarak görürler[1]. Çin’in birçok bölgesinden yeşim taşı çıkmasına rağmen Hoten yeşim taşının ayrı ve özel yeri vardır. Çinliler arasında “En güzel yeşim taşı, Hotan’dan gelir” diye bir söz vardır. Hoten yeşim taşı Çinli zenginlerin, aristokratların elde etmesi gereken en değerli taştır. Günümüz Çin piyasasındaki en değerli yeşim taşı hala Hoten yeşim taşıdır. Ayrıca, Çin’de kara para aklamanın en önemli aygıtları arasında başta Hoten yeşim taşı gelir.

Bundan dolayı, Çin gücünü toparladığı her zaman dilimde ordularının yönünü Batı’ya yöneltmiştir. Köktürkleri yıkan Çin, ilk defa Türkistan topraklarında fiili olarak hakimiyet kurmaya çalışmıştır. Kurduğu askeri garnizonlar sayesinde iskân girişimlerine girişmiş, fakat Talas savaşında aldığı ağır yenilgi ile Türkistan topraklarına 1755 yılına kadar adım atamamıştır. Çin tarihinde değişmeyen geleneklerden biri, Çin sınırlarının daima Çin’de devlet kuran Hunların soyundan gelen halklar döneminde genişlemiş olmasıdır. Kubilay Han döneminde tarihinin en geniş sınırlarına ulaşan Çin, aradan dört asır geçtikten sonra bir diğer Hun soylu olduğu düşünülen Mançuların Çin’de hakimiyet kurması ile Çin sınırlarının genişletilmesi gündeme gelmesi ile Mançu ordularının arkasına gizlenen Çinliler kadim ülkülerini gerçekleştirmek için Türkistan topraklarına girmiştir. Bir asırdan fazla süren istila ve işgal savaşını 1878’de başarı ile tamamlayan Mançu-Qing orduları Doğu Türkistan’ı resmen işgal ederek 1884 yılında bölge adını Çince “yeniden ele geçirilmiş toprak” manasına gelen Xinjiang ile değiştirerek Çin’in bir eyaletine dönüştürmeye başlamıştır.

1884 sonrası devam eden işgal süreci 1955’te resmen sömürgeye dönüştürülerek bölge sahibi Türklerin Çinlileştirilmesi, bölgenin ebedi Çin yurduna dönüştürülmesi için istikrarlı ve ısrarcı uygulamalara başlanmıştır.

Diğer taraftan, uzun vadede Batı Türkistan’da kendi ülküsünü gerçekleştirmek adına 1996 yılında Şanghay İşbirliği Örgütünü kuran Çin, küresel siyasette, özellikle Türkler dünyasında aktif olmakta, ilgili ülkelerdeki Çin çıkarlarının maksimize edilmesi, iktidarların Çin yanlısı olması için geleneksel stratejilerini uygulamaktadır.

Uygur Soykırımı ve Türklerin Dünyası

ÇKP rejimi, Doğu Türkistan’a yerleştikten sonra bölgeyi yöneten Mançu-Qing ve milliyetçi Çin rejimlerinin bütün uygulamalarına ek olarak daha sistematik, istikrarlı ve ısrarcı asimilasyonist politikalara hız vermiştir. Diğer taraftan kontrolsüz Çinli göçmen iskanına da izin vererek bölgede onlarca yapay Çinli göçmen şehirlerini inşa etmiştir. Uygur Türkleri 1955 tarihinden itibaren Çin zulmünü doğrudan hissetmeye başlamış, zulmün şiddet dozu sürekli artmış ve çeşitlenmiştir. ÇKP rejimi önceki Çinli sömürge yönetimlerince uygulanan biyolojik kıyımı sistematik hale getirirken, buna ek olarak sosyal, kültürel, ekonomik, psikolojik ve ekolojik kıyımı da başlatmıştır.

Bu süreç soğuk savaşın sona erdiği, SSCB’nin dağıldığı yıllardan itibaren Çin’in artan ekonomik ve teknolojik gücüne paralel halde hızlanmıştır. Özellikle 1996 yılından itibaren ÇKP rejimi, Doğu Türkistan’da Çin anayasası başta olmak üzere bölgesel özerklik yasası, dini inanç yasası ve dil-yazı kullanım yasasını neredeyse tamamen rafa kaldırmıştır. Uygurların Çin yasaları çerçevesinde yaptığı ve yapacağı her tür hak arayışını şiddetli ve kanlı bir şekilde bastırmıştır. Bunlardan en önemlileri Şubat 1997 Gulca Katliami ve 5 Temmuz 2009 Ürümçi soykırımıdır. Bu zulüm ve işkence karşısında dönemin Başbakanı Erdoğan, Çin’i Ürümçi’de soykırım yapmakla suçlamış, bu konuyu G20 gündemine getirmekle Çin’e gözdağı vermişti[2]. Bu durum karşısında hızla tedbirini alan Çin, daha sonra Türkiye’deki hükumet yetkililerinden Türkiye’de Çin aleyhinde konuşma, yazma ve eleştiriye müsaade etmeme garantisini de alabilmiştir[3].

Uygurların kandaşı, dildeşi, dindaşı olan ülkeler ile “çok sıkı” ve “yüksek stratejik” ilişkiler geliştiren Çin, 2016 yılından itibaren Uygur Türklerini topyekûn olarak cezalandırma, yok etme safhasına geçmiştir. Hatta 60 yıldır Uygurlara karşı destekleyip kolladığı Kazak ve Kırgızları da bu sefer aynı kategoride cezalandırmaya başlamıştır. İşin ilginç tarafı ise, çoktan Kazak, Kırgız vatandaşlığına geçmiş binlerce Doğu Türkistan asıllı Kazak, Kırgızları da tutuklayıp toplama kamplarına tıkmıştır. Kazakistan yönetiminin devreye girmesi ile bazı Doğu Türkistan asıllı Kazak vatandaşları kamplardan kurtularak Kazakistan’a dönebilmiştir. Bunlardan bazı vicdan sahipleri kamplarda yaşadıklarını Batı medyasına anlatarak medyada Bomba etkisi yarattı[4]. Bu tarz tanıklık arttıkça, ÇKP rejimi toplama kamplarının varlığını başlangıçta reddettiyse de ortaya çıkan kamplara ait uydu görüntüleri ve bazı Batılı medya mensuplarının bölgeye giderek yaptığı gizli çekimlerinden sonra, kampların varlığını kabul etmiş, buralarda “Mesleki eğitim” verdiğini iddia etmiştir.  

Çin’in Nazı Kamplarına tıkılan, hapse atılan ve ağır çalışma kamplarına gönderilenlerin sayıları hakkında Doğu Türkistan diasporası ve bağımsız araştırmacılar bu sayının 3-5 milyon arasında olabileceğini tahmin etmektedirler. Bu konu üzerine araştırma yapan Tanner Greer normal medeni insanın aklı almayacak en asgari normal kültürel yaşantının da bahane edilerek Uygurların kamplara tıkıldığını yazmıştır. Onun araştırmasına göre[5] anadilini resmî kurumlarda kullanmak, içki içmemek, evinde birden fazla bıçak sahibi olmak gibi durumlar Uygurların kamplara tıkılmasına yeterli bir bahanedir.

Çin Devlet Konseyi tarafından periyodik olarak hazırlanan Beyaz Kitap’ın son sayısında Doğu Türkistan’da 2014’ten 2019’a kadar her yıl ortalama 1,3 milyon Uygur’a “mesleki eğitim” adı altında formasyon verildiğini yazmıştır[6]. Buna göre bugüne kadar 8 milyon dolayında insanın kamplara alınmıştır. Yurtdışında yaşayan bu yazının yazarı dahil yüzbinlerce Doğu Türkistanlılar en az üç yıldır akrabaları ile her hangi bir şekilde iletişim kuramamakta, hayatta olup olmadıklarını bilememektedir.  

Doğu Türkistan’daki Çin vahşeti üzerine ciddi veriler ile bilimsel raporlar yayınlayan Avustralya Stratejik Siyaset Enstitüsü (ASPI), yayımladığı son raporunda[7], Çin’in toplama kampları olduğu düşünülen 380’den fazla bina ve tesisin yerini tespit ettiğini bildirmiştir. Çin’in son üç yıldır o kadar eleştiri ve baskıya maruz kalmasına rağmen bölgedeki kamp inşaatına hala devam ettiğini, Temmuz 2019-Temmuz 2020 döneminde bölgedeki 61 merkezde yeni inşaat ve genişletme çalışmalarının yürütüldüğünü, 14 merkezde ise halen inşaat çalışmalarının sürdürüldüğünün gözlendiğini belirtmiştir. Ayrıca, araştırmacılar yeni inşa edilen merkezlerin %50’sinin yüksek güvenlikli olduğunu, bunun düşük güvenlikli “yeniden eğitim merkezlerinden” yüksek güvenlikli “gözaltı merkezi ve hapishanelere” doğru bir politika değişikliğine işaret edebileceği değerlendirmesini yapmıştır.

 Aynı Enstitünün (ASPI) bir diğer araştırması olan “Kültürel Silme” adlı raporunda şu bilgiler delilleri ile sunulmuştur[8]: “Uydu görüntüleri desteğiyle Xinjiang’da yaklaşık 16 bin caminin (toplamın%65’i), çoğunlukla 2017’den bu yana hükümet politikaları nedeniyle yıkıldığı veya hasar gördüğü tahmin edilmektedir. Ayrıca, yaklaşık 8,500 camı tamamen yıkılmış olup bu camilerin yerle bir edildiğinin görüntüleri vardır”. Bu çalışmaya göre, Doğu Türkistan’daki önemli İslami kutsal yerlerin en az %30’unun büyük ölçüde 2017’den beri yıkıldığı, %28’inin ise hasar gördüğü veya bir şekilde dönüştürüldüğü belirtilmiştir.

Artık, bağımsız uluslararası araştırmacılar, aktivistler ve siyasetçiler ÇKP rejiminin Doğu Türkistan’da yaptıklarının günümüzde hala geçerli olan ve 1948’de imzalanan Soykırım Sözleşmesi’nde belirlenen Soykırım suçunu işlemekte olduğunu yüksek sesle dile getirmektedir.

1948’de imzalanan Soykırım Sözleşmesi’nde soykırım şu şekilde tanımlanmaktadır (Çoban, 2008: 51): “ulusal, ırksal, etnik ya da dinsel bir grubu bu haliyle tamamen ya da kısmen yok etme kastı ile işlenen şu eylemlerden herhangi biridir:

  1. Grup üyelerini öldürme;
  2. Grup üyelerine ağır bedensel ya da zihinsel zarar verme;
  3. Grubu fiziksel olarak tamamen ya da kısmen yok etmeye yönelik yaşam koşulları altına kasıtlı olarak koyma;
  4. Gruptaki doğumları engellemeye kastedilerek önlemler dayatma;
  5. Grubun çocuklarını zorla başka gruba nakletme.

Bu maddelere göre, ÇKP rejimi 1955 yılından beri Doğu Türkistan’da sistematik olarak soykırım suçu işlemektedir. Bu hususta İHH (İnsani Yardım Vakfı) İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından 2020 yılında neşredilen “Doğu Türkistan Toplama Kampları: Adım Adım Soykırım” adlı rapor doyurucu bilgi ve belge sunmaktadır[9]

Çin bütün bu acımasız soykırımını en yakın komşuları ve stratejik ilişki kurduğu sözde 300 milyonluk Türkler dünyası ve bir milyardan fazla nüfusu bulunan İslam dünyasının gözü önünde ve bilgisi dahilinde gerçekleştirmektedir. Çin’e çeşitli kanallardan “borcu” olan sözde Türk-İslam ülkeleri Çin’in tepkisinden çekindiği için  Uygurların dili, müziği, estetiği, eğlenceleri, evleri, ekolojik muhitleri ve hatta diyetleri dahi Çinlileştirilirken veya ortadan kaldırılırken; Uygur Türklerinin sosyal ve kültürel yaşamını Çinlilik ekseninde yeniden şekillendirmek için gayri insani bütün zorlayıcı çabaları sürdürürken, somut kültürel mirasları örneğin binlerce yıllık türbeleri, mezarları, tarihi mekanları ve mimarileri aktif olarak silinirken ÇHC’ye karşı insani, imani iki çift söz etmemiş, karşı çıkmamıştır. Bu durum, ÇKP rejimine büyük cesaret vermiştir. Aynı zamanda, UNESCO ve Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS), İslam İşbirliği Teşkilatının da Doğu Türkistan’daki kültürel yıkıma dair dağ gibi artan kanıtlar karşısında hala ses çıkartmayışı da düşündürücüdür.

Sonuç Yerine Derin Hayal Kırıklıkları

Çinliler Hunlar, Köktürkler, Uygurlar, Moğollar ve Mançularla uğraşırken bu milletler hakkında çok derin ve köklü birikime sahip olmuşlardır. Bu kuzeyli kavimlerin vakti zamanında Çin’e hâkim olmak istediği, hatta kimi zaman tüm Çin’e hâkim olduğu bilinse de nihayetinde Çinlilere yenilmiş ve yok olmuşlardır. Komşu kalmak isteseler de bir müddet sonra Çin tarafından yutulmuştur. Kuzey kavimleri, Çinlilere komşu olan kavimlerinden Vietnamlılar veya Koreliler gibi yutulmadan komşu kalmayı başaramamıştır. Günümüz dünyasındaki Moğolistan ve Batı Türkistan cumhuriyetlerinin de böyle bir başarıyı gösterebilecekleri felsefevi, kültürel direnci olduğu veya bu minvalde çabalar sarf ettiği söylenemez.

Çinli kültüründe “Guanxi” adı verilen “İlişki” kültürü çok önemlidir. Aslında derin felsefevi ve kültürel anlamı olan “Guanşi” Türkçeye çevrilemez. “ilişki” kavramı “Guanşi”’yi açıklamak için yardımcı olabilecek bir kavramdır. Çinliler kendi aralarındaki insan ilişkileri veya gruplar ara ilişkileri, hatta milletler ara ilişkileri yürütmek, çözmek için referans olarak başvurdukları 36 hile adında düsturu vardır. Bu 36 hileyi anlamadan Çinliyi anlamak, özellikle dış politikasını anlamak imkansızdır.

Çinlilerin bir taraftan Doğu Türkistan’da insanlığın hiç görmediği soykırımını sürdürürken, diğer taraftan Uygurların kan kardeşleri olan Batı Türk devletlerinin ilgili yöneticileri veya ilgili ülkelerin hükumetleri ile kurduğu mevcut ilişkilerini 36 hilenin 23’üncüsü olan 远交进攻/Yuan jiao jin gong=Uzaktakine cilve yap, yakındakine saldır hilesi ile anlamak mümkündür. Bu hilenin bağıntılı çevirisi şu şekildedir (Senger, 2003: 331): Uzaktakiyle ahbaplık kurmak ve yakındakine saldırmak, yakındakiyle savaşmak; yakındaki düşmana saldırmak için uzaktaki düşmana geçici olarak şirin gözükmek, onunla ittifak kurmak; uzaktaki devletle iyi ilişkiler kurmak ve komşu devletle savaşmak.

İşbu hilenin özü ise, yakındaki bir düşmana karşı onu yok etmek üzere yürütülen kuşatma/izole etme operasyonunun uzaktaki düşmanı da yok etme niyeti ile yapılması. Sahte ittifaklara katılarak geçici partnerle ihtilaf çıkartmak. Bu bir hegemonya strategemisidir.

Doğu Türkistan’ın Uygurları, Kazakları soykırımda iken yanı başındaki Batı Türkistan Cumhuriyetleri, biraz uzağındaki Türkiye Cumhuriyeti, komşusu Pakistan İslam cumhuriyeti başta olmak üzere İslam ülkelerinin üst yöneticilerinin, medya ve sermaye sahiplerinin sus pus oluşunun nedenlerini arayanlar bu 23. hileyi çok iyi okumaları ve analiz etmeleri gerekir. O kadar ileri gidilmiş ki, Uygurlar soykırımda inim inim inlerken ÇKP rejiminin başarılı diplomasi ve lobiciliği ile Doğu Türkistanlıların soydaş ve dindaşları ÇKP ağzı ile “Uygurlar, Çin devleti sayesinde Mutlu, Mesut yaşıyorlar…” diye bilmiştir. İhtiyaçlarının Çin’den gelecek borç para veya hediyeler olduğunu belirtmekten de çekinmemişlerdir…Bu bağlamda bir mizah gazetesi olan Alhudut yayınladığı bir makalede şu satırlara yer vermiştir[10]: “Çin sembollerimizle alay etmedikçe veya Peygamber’in bir karikatürünü çizmeye cesaret edemedikleri sürece binlerce Muhammed’i öldürebilir, Muhammed’leri doğuracak binlerce kadını kısırlaştırabilir ve doğacak binlerce Muhammed’i zorla aldırtabilir. Açıkçası Çin kıyafetleri ve Çin malları olmadan yaşayamıyoruz ve Mekke’den dönen hacılar da Çin’de yapılan tespihler, kilimler ve Kabe figürinleri almadan yapamazlar.”

Doğu Türkistan’daki soykırımın durdurulması için 7 Ekim 2020 tarihinde çoğunluğunu Birleşmiş Milletler üyesi Batılı ülkelerin oluşturduğu 39 ülke, Çin hükumetine ortak bir mektup göndererek Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında zorla tutulan Uygur Türklerinin derhal serbest bırakılmasını, bölgeye derhal BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri ve bağımsız gözlemcilerin gönderilmesi gerektiği çağrısı yaptı[11]. Aynı tarihte ÇKP rejiminin Doğu Türkistan politikasını destekleyen BM’de temsilcisi bulunan 40 dolayındaki ÇKP destekçisi ülkeler arasında gelişmiş ekonomiye sahip bir medeni ülke yok iken, Pakistan, İran, Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkelerin hatta Filistin’in bulunması ise[12] insanları derin derin düşündürmüştür. Doğu Türkistan mücadelesinin hamisi olması gereken Türkiye’nin aynı günlerde BM kürsüsünden verdiği suya sabuna dokunmayan beyanatları soykırım mağduru Doğu Türkistanlılarda büyük bir hayal kırıklığı yaratmışken, vicdan ve iman sahibi Türk vatandaşlarının vicdanlarını yaralamıştır.

Türkiyeli yöneticilerin son üç-dört yılda başta Türk keneşi olmak üzere BM kürsüsü, İslam İşbirliği Örgütü, AB gibi önemli kuruluşlarda verdiği demeçlerinde zulüm altında inleyen Müslüman milletleri ve beldeleri tek tek sayarlarken Doğu Türkistan’ı, Uygurları bilerek göz ardı etmesi, hatta Kaşgar’a yüzlerce kilometre uzaktaki Bişkek şehrinde toplanan Türk Keneşi zirvesinde Türkiye Cumhurbaşkanın Kaşgar’ı yad etmek yerine Filistin’i anması ve Türk dünyasının bir parçası olduğunu vurgulaması Uygurları ziyadesi ile rencide etmiştir. Diğer taraftan, sözde Türkçü, milliyetçi, siyasetçi, yorumcu particilerin de iktidar ile aynı tutumu sergilemesi, çoğu aydınların sessizliği veya bazı eziklerin pişkin pişkin iftira dolu açıklamaları hakikaten insanların vicdanlarını yaralamakta ve silinmesi imkânsız izler bırakmaktadır. Dağ gibi somut deliller karşısındaki işbu pasif tutumlar, rencide edici açıklamalar, ülkelerinde ikamet etmekte olan Uygur Türklerine yönelik kardeşlik hukukuna aykırı uygulamalar Doğu Türkistanlılarda tarihin hiçbir döneminde görülmemiş hayal kırıklığı ve umutsuzlukları yaratmaya devam etmektedir.

Mazlumların hamisi olması gereken ülkemizin, mazlumlar arasında asla politik ve etnik ayırım yapmaması ve bu minvalde Uygurlara sahip çıkması şarttır. Doğu Türkistanlılar, yüce devletimizden ve bu devleti yöneten yöneticilerden şunları geciktirmeden yapmalarını bekliyor: Türkiye Cumhuriyeti devleti ilk olarak, yanlış Çin politikasından bir an evvel dönmeli, mütekabiliyet esasına göre, tarihsel hafızadan beslenen kendi soydaş ve dindaşlarının çıkarlarını da gözeten milli bir Çin politikasını şekillendirmelidir. Bu bağlamda, Çin’e daha nitelikli, Çin’i iyi bilen büyük elçi, ateşe, diplomatlar gönderilmelidir. Ayrıca, devletin ilgili birimlerinde mutlaka Çin’deki insan hakları ihlallerini izleyen bir birim kurulmalıdır. Doğu Türkistan’da devam eden soykırıma karşı insani ve medeni tepki veren ülkelerle birlikte hareket edilmeli, soykırımın durdurulması için gereken bütün çabalar gösterilmeli; diasporada param parça olmuş Uygur Türklerinin güçlü bir çatı altında toplanması için maddi ve manevi destek esirgenmemelidir. Ayrıca, Türkiye’de yaşayan Uygur Türklerinin tüm mağduriyetleri bir an evvel giderilerek devletin sıcaklığı hissettirilmeli, devlet içinde yuvalanmış Çin çıkarlarına hizmet eden lobi mensupları temizlenmelidir.

Bunlar yapıldığında, başta Türkiye’de yaşayan Uygur Türkleri olmak üzere diaspora Uygurlarının hayal kırıklıkları bir nebze olsa da giderilmiş olacak, devletimizin Çin ve Doğu Türkistan politikası teşkil edilecek, ikili görüşmelerde devletimizin eli kolu daha güçlü olacaktır. Ülkemize sığınan Doğu Türkistanlı göçmenlerin daha insani bir yaşama kavuşması, onların ülkemizin sosyo-kültürel yaşantısına daha aktif katılmasına, sosyo-ekonomik hayata daha aktif katkı sağlamasına vesile olacaktır. Tabiri caizse çifte kazanç elde edilmiş olacak, Türkiye kendine yakışan kardeşlik hukukunu yerine getirirken insancıl karakteri daha fazla öne çıkmış olacak, Türkler Dünyasında, Müslüman aleminde ve uluslararası toplumda saygınlığı artacaktır.

NOT : Prof.Dr.Abdurreşit Celil Karluk,Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim üyesi, Türkiye Doğu Asya Araştırmaları Dergisi (DAAD) yayın yönetmeni ve editörüdür. Araştırmalarını Çin’in Etno-Sosyal Yapısı, Çinlilik, Çinlilerin ötekilere bakışı, Çin tarzı asimilasyon, Doğu Türkistan araştırmaları alanında sürdürmektedir. 

Kaynakça

Abdürreşit Celil Karluk, Çinlilik ve Çin’de Ötekiler, Atlas yayınları, 2019, Ankara.

Alimcan İnayet, Mitostrateji Üzerine, Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi Sayı: 2018/12.

Çoban, Ebru, “Uluslararası Hukukta Soykırım Suçu ve Suça Zemin Hazırlayan Toplumsal Yapılar: Ruanda Örneği”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 5, Sayı 17 (Bahar 2008).

Harro Von Senger, Savaş Hileleri-Strategemler II, Çeviren: Mekin Özbalta, Anahtar Kitapları, 2003.

Kürşat Yıldırım, Eski Çin’in Batıyla Ticarete Başlaması ve Yeşimtaşı Kapısı, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, 384, 2018.

Murat Yılmaz, Doğu Türkistan Toplama Kampları: Adım Adım Soykırım, İHH, İNSAMER yayınları, 2020.

Nathan Ruser, Dr James Leibold, Kelsey Munro and Tilla Hoja, Cultural erasure, Tracing the destruction of Uyghur and Islamic spaces in Xinjiang, The Australian Strategic Policy Institute, Policy Brief, Report No. 38/2020.

Selçuk ÇOLAKOĞLU, Türkiye-Çin İlişkileri: Tek Taraflı Aşk mı?, Ortadoğu Analiz, Eylül 2012, Cilt 4, Sayı 45.

Tanner Greer, 48 Ways to Get Sent to Chinese Concentration Camp—Something terrible is happening in Xinjiang, Foreign Policy, September 13, 2018.

E-Kaynaklar

Ahmet Taşağıl, Esir Doğu Türkistan’da Mazlum bir Türk Şehri, https://ahmettasagil.wordpress.com/makaleler/esir-dogu-turkistanda-mazlum-bir-turk-sehri/, Erişim: 15.11.2020.

Çin kültüründe yeşim taşı, http://turkish.cri.cn/794/2009/07/13/1s116914.htm , Erişim: 16.11.2020.

Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Wang Yi ile Ortak Basın Toplantısı, 3 Ağustos 2017, Pekin, http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sayin-mevlut-cavusoglu_nun-cin-halk-cumhuriyeti-disisleri-bakani-wang-yi-ile-ortak-basin-toplantisi_-3-agustos.tr.mfa Erişim: 03.06.2020;
Çin Medyasi: “Erdoğan, Çin Karşiti Eylemlere Müsaade Etmeyecek”, https://sehrisiyaset.com/cin-medyasi-erdogan-cin-karsiti-eylemlere-musaade-etmeyecek/ Erişim: 22 Mayıs, 2020.

Gerry Shıh, China’s mass indoctrination camps evoke Cultural Revolution, https://apnews.com/6e151296fb194f85ba69a8babd972e4b/China’s-massindoctrinationcamps-evoke-Cultural-Revolution Erişim: 11 Mayıs, 2020.

Çin, her yıl 1 milyondan fazla Uygur’a kamplarda ‘mesleki eğitim’ verdiğini kabul etti, https://tr.euronews.com/2020/09/19/cin-her-y-l-1-milyondan-fazla-uygur-a-kamplarda-mesleki-egitim-verdigini-kabul-etti Erişim: 20.11.2020.

Exploring Xinjiang’s detention system, https://xjdp.aspi.org.au/explainers/exploring-xinjiangs-detention-facilities/, Erişim: 08.10.2020

Murat Yılmaz, Doğu Türkistan Toplama Kampları: Adım Adım Soykırım, İHH, İNSAMER yayınları, 2020. https://insamer.com/tr/dogu-turkistanda-toplama-kamplari-adim-adim-soykirim_3349.html, Erişim: 10.11.2020.

BM’de 39 Ülkeden Çin’e “Doğu Türkistan” Çağrısı, https://qha.com.tr/haberler/politika/bm-de-39-ulkeden-cin-e-dogu-turkistan-cagrisi/256460/, Erişim: 10.10.2020.

Pakistan’dan Küba’ya onlarca ülke Çin’e destek verdi, https://www.criturk.com/haber/ozel-haber/pakistandan-kubaya-onlarca-ulke-cine-destek-verdi-170182,  Erişim: 10.10.2020. Muslims ignore Uighur plight as China may have killed a thousand Muhammads but has yet to draw one, https://alhudood.net/41109/


[1] Çin kültüründe yeşim taşı, http://turkish.cri.cn/794/2009/07/13/1s116914.htm , Erişim: 16.11.2020.

[2] Selçuk ÇOLAKOĞLU, Türkiye-Çin İlişkileri: Tek Taraflı Aşk mı?, Ortadoğu Analiz, Eylül 2012, Cilt 4, Sayı 45, Sayfa:59.

[4] Gerry Shıh, China’s mass indoctrination camps evoke Cultural Revolution, https://apnews.com/6e151296fb194f85ba69a8babd972e4b/China’s-massindoctrinationcamps-evoke-Cultural-Revolution Erişim: 11 Mayıs, 2020.

[5] 48 Ways to Get Sent to Chinese Concentration Camp—Something terrible is happening in Xinjiang, Foreign Policy, September 13, 2018.

[6] Çin, her yıl 1 milyondan fazla Uygur’a kamplarda ‘mesleki eğitim’ verdiğini kabul etti, https://tr.euronews.com/2020/09/19/cin-her-y-l-1-milyondan-fazla-uygur-a-kamplarda-mesleki-egitim-verdigini-kabul-etti Erişim: 20.11.2020.

[7] Exploring Xinjiang’s detention system,  https://xjdp.aspi.org.au/explainers/exploring-xinjiangs-detention-facilities/, Erişim: 08.10.2020

[8] Nathan Ruser, Dr James Leibold, Kelsey Munro and Tilla Hoja, Cultural erasure, Tracing the destruction of Uyghur and

Islamic spaces in Xinjiang, The Australian Strategic Policy Institute, Policy Brief, Report No. 38/2020. Sayfa: 3.

[9] Bakınız: Murat Yılmaz, Doğu Türkistan Toplama Kampları: Adım Adım Soykırım, İHH, İNSAMER yayınları, 2020. https://insamer.com/tr/dogu-turkistanda-toplama-kamplari-adim-adim-soykirim_3349.html, Erişim: 10.11.2020.

[10] Muslims ignore Uighur plight as China may have killed a thousand Muhammads but has yet to draw one, https://alhudood.net/41109/, Erişim: 21.11.2020.

[11] BM’de 39 Ülkeden Çin’e “Doğu Türkistan” Çağrısı, https://qha.com.tr/haberler/politika/bm-de-39-ulkeden-cin-e-dogu-turkistan-cagrisi/256460/, Erişim: 10.10.2020.

[12] Pakistan’dan Küba’ya onlarca ülke Çin’e destek verdi, https://www.criturk.com/haber/ozel-haber/pakistandan-kubaya-onlarca-ulke-cine-destek-verdi-170182,  Erişim: 10.10.2020.

KAYNAK : TÜRK YURDU DERGİSİ ARALIK/2020 SAYISI

Share
330 Kez Görüntülendi.