logo

trugen jacn

ÇİN,UYGUR TÜRKLERİ ÜZERİNDE NAZİ BENZERİ KORKUNÇ BİYOLOJİK DENEYLER YAPIYOR

ABD’de yayınlanan “Th U.S.Sun” adlı bir gazetede  Patrıck Knox imazası ile çok çarpıcı bir araştırma yazısı yayınlandı. Yazıda  İşgalci Çin Yönetiminin Doğu Türkistan’da yaşayan Türklerin üzerinde   Hitler Nazilerinin   acımasız ve vahşi  biyolojik deneylerin  bir benzerini  Uygurlar üzerinde uyguladıklarını açıklanıyor.  ÇKP’li İşgal güçlerinin Müslüman Türklerin    organlarını keserek onlara bilinmeyen ve  esrarengiz enjeksiyonlar yaparak  onların üzerinde ürpertici ve korkunç  Nazi usulü deneyler yürüttüklerini bildirdi. İşgalci Çin’in Nazi doktorlarının acımasız  ve tüyler ürpertici  bu  deney ve biyolojik araştırmalarının bir benzerinin  Uygurlar üzerinde yapmaları kabul edilemez bir insanlık suçu olduğu belirtildi.

 Drone görüntüleri, yüzlerce gözü bağlı ve zincirlenmiş mahkumun yeniden eğitim kamplarına götürüldüğü anı yakaladı
UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM)

ABD’de yayınlanan “Th U.S.Sun” adlı bir gazetede  Patrıck Knox imazası ile çok çarpıcı bir araştırma yazısı yayınlandı. Yazıda  İşgalci Çin Yönetiminin Doğu Türkistan’da yaşayan Türklerin üzerinde   Hitler Nazilerinin   acımasız ve vahşi  biyolojik deneylerin  bir benzerini  Uygurlar üzerinde uyguladıklarını açıklanıyor.  ÇKP’li İşgal güçlerinin Müslüman Türklerin    organlarını keserek onlara bilinmeyen ve  esrarengiz enjeksiyonlar yaparak  onların üzerinde ürpertici ve korkunç  Nazi usulü deneyler yürüttüklerini bildirdi.

Komünist  Çin’in Doğu Türkistan’daki işgal rejiminin  ülke genelinde  “Yenider Mesleki Eğitim Kampları ”  adı ile kurduğu  Çin tipi Toplama Kamplarında  hapsedilen  Uygur,Kazak ve diğer Müslüman Türk  tutuklu ve mahkumlara  rızaları dışında zorla  adı açıklanmayan haplar yutturulduğu,  gizemli iğneler yapıldığı  ve hatta  onlar daha hayattayken organlarının  zorla çıkarıldığı  iddia ediliyor.

İHA.(Droneler)  kullanılarak elde edilen görüntüleri, yüzlerce gözü bağlı ve zincirlenmiş Uygur  mahkumun  Çin tipi Toplama Kamplarına  götürüldüğü  gözlemleniyor.

Çin, 'yeniden eğitilmiş merkezlerin' aslında toplama kampları olduğu iddialarını şiddetle reddediyor.

Uygur Tutuklular trenlerden indirilip kamplara gönderiliyor.

Çin,  bu açık  ve net kanıtlara rağmen Toplama Kampları iddialarını Sürekli reddediyor

Yazı şu satırlarla devam ediyor : ” Çin yönetimi bütün açık ve net kanıtlara rağmen  uluslararası toplumun Toplama Kampları suçlamalarını sürekli reddederek yalanlıyor. Aksine, bu kampların   Uygurların “Yeniden  Eğitilerek Mesleki Beceriler Kazandırıldığı  Merkezler”  olduğu öne sürüyor.  2. Dünya Savaşı’nın sonunda Nazilerin Yahudileri hapsettikleri korkunç Toplama kampları  ortaya çıktığında Nazi doktorların, dünyayı şok eden toplama kamplarında Yahudiler ve diğer  etnik  azınlıklar üzerinde insanlık dışı deneyler yaptıkları anlaşıldı. Ancak benzer bu  insanlık dışı tıbbı deney uygulamalarının  bugün Çin’in işgalindeki Doğu Türkistan’da kurduğu Toplama  kamplarında  gözaltında tuttuğu  Uygurlar ve diğer siyasi tutsaklar üzerinde devam ettirdiği öne sürülüyor.

Batılı  Uzmanların tahminlerine göre, Pekin’in  uzak Kuzeybatısında yer alan   Uygur bölgesinde yıllardan beri  kesintisiz olarak uyguladığı baskı ve zulüm  kampanyaları  ile bu Toplama  Kamplarında  1-2  milyon arasında  Uygur ve diğer azınlıkların  bu  devasında tesislerde hukuksuz olarak  hapsedildiği bildiriliyor.

İBB'ye 'Çin'deki toplama kampları' sorusu!

 

Uluslararası Af Örgütü(Aİ)Raporları  Canlı Deney İddialarını Doğruluyor

Uluslararası Af Örgütü’nün bir raporunda,  Kamplardan  kurtulan eski mahkumların, tıpkı Naziler döneminde olduğu gibi, rızaları olmadan tıbbi deneylere tabi tutulduklarına dair  açıklamaları   bu iddiaların gerçek olduğunu  ortaya koyuyor.

Uluslararası Af Örgütü İngiltere CEO’su Sacha Deshmukh, The Sun Online’a şunları söyledi:

“Uygur halkının  Uygur Bölgesi  kamplarında maruz kaldığı muamele korkunç  ve asla  kabul edilebilecek bir uygulama  değildir. Tutuklular arasında bulunan Uygur Kadınların üzerlerinde zorla kısırlaştırmaya yönelik yöntemlerin uygulandığına dair yaygın bir inancın olduğunu biliyoruz ve rıza olmaksızın diğer tıbbi deney biçimleri hakkında da endişelerimiz  olduğu kesin. Kendi araştırmamız, aşı uygulamasıyla ilgili hükümet belgeleri ve özellikle bazı tutuklulara aşı enjekte edildiğini bildiren endişe verici  şekilde  bizde  ciddi şüpheler uyandırdı.

Çin oldukça gizli totaliter bir devlet olduğu için hesapları doğrulamak mümkün değil, ancak bir takım iddialar birbiriyle örtüşüyor gibi görünüyor.  Onaylanırsa, bu, kısmen Nazilerin insanlığa karşı suçlarının ardından hazırlanan uluslararası hukukun doğrudan ihlali olacaktır.

Uygur bölgesinde(Sincan’da) neler olup bittiğini kesin olarak ortaya çıkarmanın tek doğru yolu,  Çin yönetiminin insan hakları gözlemcilerinin ve gazetecilerin  bölgeye sınırsız erişimine izin verilmesi ile ancak mümkün olabilecektir. Bu iddialar teorik olarak yerinde bizzat  kanıtlanıncaya  kadar  bu iddiaları herhangi bir şekilde  inkar sadece boş bir söylemden ibaret olacaktır.

Mahkumlar trenlerden indirilip kamplara gönderildi

Çin’in Toplama Kampı Mağdurlarının Anlattıkları 

Çin’in Uygur bölgesindeki toplama kamplarından kurtulmayı başaran  bazı  erkek eski tutukluların  Çin’in üzerlerinde denedikleri  bazı tıbbı  deneylerin sonuçları yan etkileri  hakkında  şunları  anlattılar : ”  Kampta görevli Çinli doktorların bize zorla yaptıkları bilinmeyen iğneler  ve zorla içirdikları haplardan sonra  bizlerde  hafıza  ve görme kaybı oluuşuyor ve sürekli olarak uykusuz kalma(Uyuyamama)  sorunları  yaşıyorduk.

2020  yılının  başlarında Çin’in Covid-19 salgınının zirvede olduğu sırada, orta yaşlı bir Uygur kadın  Associated Pres(AP) Haber Ajansına şunları anlatmıştı :  Çin polisleri beni gözaltına aldıktan sonra beni diğer Uygur tutukların bulunduğu  bir Toplama Kampına kapattı. Buradan çok kalabalık  başka tutuklularla  çok  dar ve sıkışık bir hücreye  kapatıldım.  Mecalsiz ve zayıf durumda olduğum belli ise Çinli Kamp Doktorları bana  mide bulantısı  hissi veren  ilaçları zorla içirdiler. Bizi izleyen Kamp Gardiyanları bizim bu durumumuz    karşısında irkildiklerine  yutkunarak  seyrettiklerine şahit oldum.  Kaldığımız koğuş ve hücreler haftada bir kez  dezenfekte edilmek için boşaltılıyordu. Biz tutukluları dışarı alıyorlar ve çırılçıplak soyunmamızı ve bu halde kalmamızı  emrediyorlardı. Gardiyanlar  bizleri  izlerken utancımızdan yüzümüzü bir şekilde kapatmak zorunda  kalıyorduk.

AP. Muhabirine telefon ile  açıklamalarda bulunan bir diğer Uygur kadının anlattıkları şöyle : ” Ülkemdeki yakınlarımın zarar görmemesi için  kimliğimi söyleyemeyeceğim. Kampta bana  yapılan meçhul iğneler ve zorla içirilen haplardan sonra  ellerimde yaralar oluştu ve cildimin derileri tamamen soyuldu. Ben mahvolmuştum. Bazı Hemşireler bana   gizlice zorla içirilen bu hapların  çok tehlikeli olduğunu ve onları almamam gerektiğini söylediler.Ama ben buna nasıl direnecektim ki ? İçmekten başka çarem yoktu.” nasıl şeklinde konuş

Doğu Türkistan’daki Bir toplama kampında Öğretmen iken, tutuklulara yapılan baskı ve işkencelere dayanamayarak Kazakistan’a kaçan 45 yaşındaki Kazak asıllı Çin Sayragül Sacutbay kızının anlattıkları ise  çok korkunç ve endişe verici idi.

İsrail merkezli Haaretz  gazetesine konuşan Savutbaykızı şunları anlatıyor : ”  Görevli olduğum kampta  Çinlilerin  tutukulu  insanlar üzerinde yaptıkları  tıbbi deneylere tanık oldum.  Çinli Gardiyanlar tutuklulara  zorla  bazı meçhul  hap yutturuyor   ve bilinmeyen  iğne yapıyorlardı. Bunların Kamplarda kalan bizlerin sağlığımızı korumak  ve   hastalıkları önlemek olduğunu iddia ediyorlardı. Bazı Hemşireler ise  insanı duygularını  dışa vuruyor ve  bazı güvendikleri  tutuklulara  bu haplar ve iğneler tehlikelidir. Kabul etmeyin diye  ikaz ediyorlardı. Ama,tutukluların bunu kabul etmemesi ve direnmesi mümkün değildi.  Çaresizdiler. Ben  tutuklulara  zorla verilen hap ve iğnelerin yasaklandığını okumuştum.  Batı kaynaklı tıp otoriteleri ise  bunun çok tehlikeli olduğunu açıklamışlardı.  Almanya, İsviçre, ABD ve diğer ülkelerde yüksek düzeyde toksin ve kanserojen içeren bu ilaçların kullanımı  yasaklanmıştı. Çin’in zorla içirdiği hapları alan  tutuklular üzerinde farklı etkileri oldu. Bazı mahkumlar  hafıza kaybına uğradı ve unutkanlık yaşamaya başladılar.  Kadın tutuklular ise  regl olmuyornlardı. Erkekler ise bu yapılan tıbbı müdahaleler sonucu kısırlaştırılıyordu. ”

Uygur Tutukluların Organların Çalınarak Satılması ÇKP Üst Yönetiminin Emridir

Geçtiğimiz 10-13 Ağustos tarihlerinde Londra’da 2.celsesi yapılan  ve  Başkanlığını uluslararası ceza  Mahkemesindeki yansız ve adil tutumu ile tanına ve adalete yaptığı hizmetlerden dolayı şövalye ilan edilen  İngiliz Hukukçu bilim adamı  Prof.Dr. Sir Geoffrey Nice’ye ifade veren bazı Kamp mağdurları Çin yönetiminin  bazı tutuklu ve hükümlülerin  hayattayken organlarının alındığı sonucuna vardıklarını açıklamıştı. Mahkeme’de tanik olarak ifade veren Uygurlar ve hukuk uzmanları ,  Çin yönetiminin tutuklu mahkumların “bedenlerinin – varlıklarının fiziksel bütünlüğünün  tahrip ettiklerini onlar canlıyken böbreklerinin, karaciğerlerinin, kalplerinin, akciğerlerinin, kornealarının ve derilerinin zorla alındığını  ve Çin yönetiminin bu organları normal bir  meta halinde satıldığını açıkladılar. Ayrıca, Mahkeme heyeti bütün bu iğrenç ve çarpık tıbbı operasyonların  ÇKP üst yönetimlerinin  bir emri olduğunu tutuklu ve mahkumların organlarının zorla çıkarılması  ve vücutlarının kesilerek bir ticari mal haline getirilmesinin Çinli Doktorlarca  talimat ile yapıldığını belirtiyor. Bu  insanlık dışı tıbbı operasyonlarla    sayısız  masum insanın  öldürüldüğü ve sakat kaldığını  sonucuna varmıştır. “ifadelerini kullanmıştır.

Uluslararası Af Örgütü: Çin Uygur çocukları ailelerinden ayırıp yetimhanelere gönderiyor - Son Dakika Dünya

Londra  Merkezli Uluslararası Af Örgütü’nün İngiltere Direktörü  Sacha Deshmukh  şok sözlerine şöyle devam ediyor . ” İnsan hakları örgütü, Çin’in Toplama Kamplarından kaçan ve bir şekilde kurtulmayı başaran  canlı   Tanıkların  şok edici ifadelerine  ulaşmıştır. Tanıkların ifadelerinde, mahkûmlara esrarengiz iğnelerin zorla  yaptırıldığını ve kanlarının  zorla alındığını  bildirmişlerdir.  Doktorların, enjeksiyonların ne olduğu konusunda  gergin oldukları veya  mahkumların bu yöndeki sorularını  ise bunun birer aşı olduğunu  ifade etti.   Tanıklar bu hap ve iğnelerin  bazılarına  her 10 ila 15 günde bir verildiğini ve daha sonra onların kan örnekeleri ve diğer tıbbı  numunelerin alındığını ifade etmiştir. Af Örgütünün yayınladığı Raporda şu ifadeler yer aldı: “Çin’in  Hükümet belgeleri tutukluların aşılanmalarının gerekli olduğunu  belirse de, bazı tutuklulara sık sık bilinmeyen aşılar  yapıldığını  açıklaması   şüphelidir. Birkaç eski tutuklu, kendilerine her 2-3   haftada bir iğne yapıldığını ya da  zorla  mavi renkli haplar içirildiğini  söyledi. Kamplardan kurutulanlardan biri ise şu çarpıcı bilgileri paylaştı : ” Kampta kendilerine iğne yapılan bazı tutukluların   daha sonra son derece mutlu veya sarhoş olmuş gibi idiler.

İngiltere’den Çin’e Boykot  : Çin’in Organ nakli Araştırma Bulgularını Yayınlanmayın

Çin’in Uygur bölgesinde yaşayan Türklere yönelik  Hitler Nazizminin benzeri  biyolojik deneyler uygulamalarının deşifre edilmesi ve uluslararası medyada yer almasından sonra Çin yönetiminin bu insanlık dışı biyolojik  deneylerine karşı tepkiler  gelmeye başladı. Bu konudaki insanı rahatsız edici bulguların  ortaya çıkmasından sonra ilk tepki İngiltere’den geldi. İngiltere merkezli Birmingham Queen Elizabeth Hastanesi Nefroloji ve Organ Nakli Bölümü’nden Dr. Adnan Şerif  Çin’den organ nakli araştırma bulgularının  kurumsal internet sayfası ve diğer yayın organlarında yayınlanmamasını ve Çin’in bu konuda  boykot  edilmesi çağrısında bulundu.

Dr.Şerif  British Medical Journal  adlı bilimsel dergide yazdığı makalesinde  şunları ifade etti :  ” Çin’in Müslüman Uygurlar üzerinde biyolojik deneyler yaptığı yolunda V ortaya konulan  kanıtlara dayalı  inandırıcı iddialar  bulunmaktadır. Bu iddialara karşı aksi yönde  bir kanıt  sunulamaması halinde  bu iddiaların doğruluğuna inanmakta haklı oluruz. Çin’in bu konudaki  deneyleri  uluslararası hukuk ve etik normlarına  göre Çinli doktorların suçlu ilan edilmelerine tamamen uygundur.    Etik olmaması halinde dahi   etik olmayan şekilde Uygurların organlarının zorla çıkarılması ve başkalarına nakledilmesi  iddiaların  araştırılmamasının kendisi esasında  etik değildir.” dedi.

Dr.Şerif yazısını şöyle sürdürdü : ”  “Bir çok  tıbbı dergiler ile uluslararası medya Çin yönetiminin  idama mahkum ettiği kişilerin  idamdan hemen sonra  organlarının derhal çıkarılarak  başkalarına nakletmek gibi  bilinen bir uygulaması var. Ancak,Çin bütün bu organ çıkarılması ve ticare meta olarak satıldiği yolundaki bu iddiaları sürekli reddediyor. Ayrıca, mahkumların  organlarının çıkarılması, satılması ve  organ nakli  konusunda Çin’de araştırma yapılması  talepleri devamlı reddeden bir a politikaları zaten  mevcut. Çin yönetimi  2000-2017 yılları arasında  Çin genelinde yapılan  445  nakli ile ilgili araştırmanın % 90’ından fazlasının bu politikalara uymadığı, araştırmacıları ve tıbbı  dergileri ” suç ortaklığı ve ahlaki tehlike”  olarak uyardığı tesbit edilmiştir. Çin’in Uygur Müslümanlarına karşı Biyometrik yüz tanıma sistemi ile   onları sürekli gözeten  ve kontrol altında tutan  uygulamaları  Çin yönetiminin  sınır tanımayan şekilde  öncülüğünü yaptığı bir başka uğursuz uygulama ve gelişmedir. Müslüman Uygurlar özellikle bu  uygulamalarda  “deneme yatağı = Denek Ambarı ” olarak tanımlanmıştır.”

Share
459 Kez Görüntülendi.