logo

trugen jacn
22 Ekim 2014

TÜRKLERİN KAHRAMANI, PAMİRLERİN KARTALI VE KARDEŞ KIRGİZ TÜRKLERİNİN SON HANI; HACI RAHMANKUL HAN

          Doğumunun 100. yılında Pamir Arslanı ve Kırgız Türklerinin Son Hakanı RAHMANKUL HAN’ı rahmetle, saygıyla yadediyoruz.

                      MİLLETLER KAHRAMANLARIYLA YAŞAR…

Milletler kahramanlarıyla yaşar. Bizim tarihimize baktığımızda nice adsız kahramanlar görürüz.

Bu kahramanlardan biri de Kırgız Türkleri’nin Son Han’ı, Pamir Arslanı lakaplı Hacı Rahmankul Han’dır.

Kendisinden önceki Han olan babası Caparkul Han gibi Rus kuvvetlerine karşı kahramanca direnmiş ve mücadele etmiştir.

10259327_1435759923364433_4290131393385620670_n

Ardından Kızıl Çin’in baskılarına ve zulümlerine maruz kalmıştır. Ama o asla yılmamış, önderi olduğu halkın selameti ve namusu için bin türlü felaketi göğüslemiştir. Onun hayatına baktığımızda dağların zirvesinde uçan heybetli bir kartalı , Ergenekon’da yol gösteren bir bozkurtu, nefsine diz çöktüren Hoca Ahmet Yesevi ruhunu görürüz. Rahmankul Han’ın Kuzey Afganistan’daki Pamir Yaylaları’ndan Anadolu’nun bağrındaki Ulu Pamir dağlarına uzanan çileli hayatı adeta bir aksiyon filmini hatırlatır. Aksiyon filmlerinden farkı, 4.500 metre yükseklikteki Pamir yaylasında yaşanılan yiğitlik destanının hakiki oluşudur. Evet.. Afganistan’ı işgal eden Kızıl Ruslara ve Doğu Türkistan’ı işgal eden Kızıl Çinlilere karşı kahramanca mücadele eden, toprağını, vatanını, dinini ve milletinin namusunu yiğitçe koruyan, bu mücadelesinde her türlü zorluğu göze alan bir Alperen Derviş’ten sözediyoruz.

O, inancını yaşayan imanlı bir derviş, Türklüğü ile gurur duyan yiğit bir alperendir. Yesevi dergahının kutlu yolcusudur. 1913 yılında Afganistan’ın Pamir Yaylası’nda dünyaya gelen ve ömrünün son dört yılını Anadolu’nun bağrında, Van’ın Ulupamir köyünde geçiren bu koca çınar, 1990 yılında hayata gözlerini yumduğunda adeta bir vasiyet gibi şu sözleri söyler:

“İslâmdan ayrılmayın, namazını tam zamanında kılın, Türklüğünüzü unutmayın. Birbirinize düşmeyin. Unutmayın ki, kartallar vuruşursa kargalara yem olur.”

Kırgız Türkleri’nin yetiştirdiği en önemli kahramanlardan biri olan Rahmankul Han, Türklük ve İslamiyeti birbirinin ayrılmaz parçası olarak görmüş ve bunu mücadelesinin vazgeçilmez bir ilkesi olarak belirlemiştir.

Rahmankul Han, lideri olduğu Pamir Yaylasındaki bir avuç Kırgız toplumunu kanatlarının altına alıp korumaya çalışmakla birlikte, başta Uygurlar, Özbekler ve Kazaklar olmak üzere bütün soydaşlarını kucaklayan, onların dertleriyle dertlenen bir gönül insanıdır. Hayatı boyunca Türkistan’ın birliğini ve bütünlüğünü esas almış, kardeşlerine yardım eli uzatmaya çalışmıştır. Pamir Yaylasını ele geçirmeye çalışan Ruslar karşılarında Rahmankul Han ve babası Caparkul Han’ı bulmuşlardır. Onları yok etmek için sinsice planlar yapmışlar ama muvaffak olamamışlardır. Rus saldırılarının ardı arkası kesilmeyince Rahmankul Han Çin sınırları içerisindeki Doğu Türkistan Pamir bölgesine geçmiştir. Faaliyetlerini bir süre Doğu Türkistan’ın Kaşgar şehrinde sürdürmüştür. Ancak burada da Komünist Mao’nun kızıl kuvvetleriyle karşı karşıya kalmıştır.

Sovyetler Birliği döneminde çeşitli fitne tohumları ekilerek birbirlerine karşı şüpheyle ve endişeyle bakan Türk boylarının, Rahmankul Han’ın çileli hayatından öğreneceği çok önemli dersler vardır.

Bağımsızlıklarını kazandıkları 1991 yılından beri Türk Cumhuriyetlerinin ve Türk yurtlarının tamamını adım adım dolaşan bir televizyon programı yapımcısı olarak, en büyük ideallerimden biri Rahmankul Han’ın hayatını ve mücadelesini anlatan bir sinema filmini çekmektir. Onun hayatının Türk Dünyasının gençleri tarafından iyi bilinmesi gerekir. Değerli yazar Gültekin Çavuşoğlu, yakından tanıma imkanı bulduğu Hacı Rahmankul Han’la ilgili olarak Turan Dergisi’nde çok önemli bilgiler veriyor. Tarihe not olarak düşülen bu değerli satırlardan bir kısmını bilginize sunuyorum:

‘’ Biz Hacı Rahmankul Han ve akrabalarını 1987’de Erciş’e yerleşmeleri üzerine tanıdık, sevdik, saygı duyduk. Gerçekten saygı duyulacak bir insan olduğu her halinden belli idi. Kendi kendini yetiştirmesine rağmen ressam, şair, çok iyi coğrafya ve ekoloji bilgisine sahip, edebiyata büyük önem veren, doğaya büyük ilgi duyan, evcil hayvanlara olduğu kadar vahşi hayvanlara karşı da duyarlı olan ve bu vasıflarını çocukları ve çevresiyle de paylaşan, onları bu konularda eğiten bir liderdi.

Hayatının son dört yılını Erciş’te geçiren Hacı Rahmankul Han, en zor şartlar altında bile karamsarlığa kapılmadan geleceğe ümitle bakan ve çevresine de ümit veren, moral aşılayan, tevekkül sahibi bir şahsiyetti. Konuşurken kelimeleri dikkatle seçer, muhataplarına nazikçe hitap eder, kimseyi kırmayan, kucaklayan kadife kalpli bir yapısı vardı. Ömrü mücadele ile geçmiş bir insanın nasıl bu kadar munis olabileceğini her fani kestiremez. Yaşadığı çileli hayata bakılırsa sinirlerinin törpülenmiş olduğu düşünülebilir. Her şeyin Allah’dan geldiğine olan sarsılmaz imanı sayesinde dünya meseleleri sebebiyle asla şikâyetçi olmazdı. Şükretmesini bilen bir kul’du.

Çok okuyan, İslâmî tam anlamıyla yaşayan, takva ehli, okuduklarını ve bildiklerini çocukları ve çevresiyle paylaşan, Kur’an-ı Kerim’i ve dinî bilgileri çocukları ve çevresine bizzat öğreten inançlı bir Müslümandı. Manevi değerlerle mücehhez olan bu büyük şahsiyet, aynı zamanda Türklük şuuru son derece yüksekti.

Hiçbir eğitim almadan Arapça, Farsça, Latince ve Türkçe’nin bütün lehçelerini öğrenen Rahmankul Han, yaşadığı zor şartlarda bile dünya siyasetini yakından takip eden birisiydi. Pamir yaylalarında, Afganistan dağlarında, Pakistan yollarında bile radyoyu elinden düşürmez; Türk dünyası, İslâm âlemi ve hatta bütün dünyadaki gelişmelerden haberdar olur, şartlara göre yönettiği kitleyi yönlendirirdi’’

Gültekin Çavuşoğlu’nun da vurguladığı gibi Hacı Rahmankul Han, Türk Dünyasındaki gelişmeleri yakından takip eden bilge bir liderdi. Ancak, O’nun sağlığında Türk Dünyası konusunda teferruatlı bilgi sahibi olan aydın sayısı ne yazık ki çok fazla değildi. 25 yıldır Türk Dünyasını gezmeye-tanımaya çalışan bir seyyah olarak bendeniz Hacı Rahmankul Han ismini ilk defa 1992 yılında, Tanrı Dağları’nın eteklerinde yaptığımız unutulmaz bir sohbet sırasında öğrenmiştim. Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecine girdiği 1989 yılından itibaren kardeş yurtlardaki gelişmeleri yakından takip etmeye çalışıyorum. 1989 yılında Özbekistan’ın Fergana bölgesinde, KGB ajanlarının marifetiyle başlatılan ve 3 bin kadar Ahıska Türkü’nün katledilmesiyle sonuçlanan kanlı olaylar, yine 1989 yılında Bulgaristan’da Todor Jivkov yönetiminin Türkler üzerinde uyguladığı baskı ve asimilasyonlar ve ardından yaşanan göç dalgası, kadim Türk yurdu Karabağ’da sergilenen vahşet ve işgal senaryoları sadece hafızamıza kazınmakla kalmamış, yüreğimizde de derin yaralar ve izler bırakmıştı.

Yaşadığımız o puslu ve karanlık günlerde, belki de çoğumuzun tahmin bile edemeyeceğimiz çok önemli gelişmeler oluyordu ve 70 yıllık Komünist Sovyet İdeolojisi büyük sarsıntılarla çöküyordu. İnsanlığın 70 yılını çalan ve milyonlarca sivilin ölümüne yol açan bu kanlı rejimin enkazından birer birer kardeş cumhuriyetler çıkmaya başlamıştı. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan..

O dönemde Türk Cumhuriyetleri kavramı yeni yeni telaffuz ediliyordu ama bu kardeş yurtların durumu ve bulundukları şartlar yeterince bilinmiyordu. Bu coğrafyada yaşanan kanlı savaşlar, işgaller, direnişler, mücadeleler, kahramanlıklar, esaretler ve zulümler çoğu insanın ilgisi ve bilgisi dışındaydı. Dolayısıyla kanlı ve zorlu bir dönemin kahramanları da pek tanınmıyordu. Çarlık Rusya’sının ve Sovyet diktatörlüğünün baskısı altında yaşanan uzun yıllardan sonra bağımsızlıklarını elde etme bahtiyarlığına kavuşan bu cumhuriyetleri o dönemde ilk ziyaret eden insanlardan biri olmanın gururunu ve mutluluğunu yaşadım.

Şimdi aramızda olmayan ve her zaman rahmetle ve saygıyla andığımız Prof.Dr.Turan Yazgan, Prof.Dr. Fahrettin Kirzioğlu, Prof.Dr.Şaban Karataş gibi abide şahsiyetlerin de olduğu bir grup Türk Dünyası sevdalısıyla bütün Türk Cumhuriyetlerini kapsayan bir Turan yolculuğuna çıkmıştık.

Semerkant’taki Arifler Ocağından Türkistan’daki Yesevi dergahına kadar, hasret kaldığımız yurtlarımızı büyük bir heyecanla dolaşıyorduk.

Tanrı Dağları -Alatoo’nun ihtişamlı zirvelerinde, hayalen at koşturan süvariler gibiydik. Sohbetlerimizde Ulu Türkistan diyarında derin izler bırakan maneviyat büyüklerimizi, alperenlerimizi, kahramanlarımızı konuşuyorduk. İşte ilk defa bu sohbetler sırasında Pamir Arslanı, Rahmankul Han’ın adını işitmiştim. Kendisi hakkında biraz araştırma yapınca, burnumuzun dibinde, Van’ın Ulupamir köyünde yaşarken tanışamadığımız için hayıflandım. Ve aradan yıllar geçti. Geçen süre zarfında Kırgızistan’ı anlatan ve Türk halkına sevdiren onlarca TV programı hazırladım. Manas Ata, Cengiz Aytmatov, Rahmankul Han gibi Kırgız Türklüğünün unutulmaz şahsiyetlerini ve kahramanlarını programlarımda tanıtmaya çalıştım. Geçtiğimiz yıl Kırgızistan’da bu bilge ve yiğit insan Hacı Rahmankul Han’ın doğumunun 100. Yılı anısına bazı kültürel etkinlikler düzenlendi. Orada bir kez daha gördük ki, Hacı Rahmankul Han’ın mücadelesi ve yazmış olduğu yiğitlik destanı unutulmamış. Kırgızlar gibi Uygurlar, Kazaklar ve diğer Türk boyları da Pamir Arslanı’nı sahiplenmişler. Şimdi bize düşen en büyük görev, bu yiğit insanın mücadelesini ve hatırasını yaşatmaktır. Allah imkan verirse, O’nun hayatını sinema ya da belgesel film olarak çekmek ve gelecek kuşaklara anlamlı bir eser bırakmak istiyorum. Bunu gerçekleştirmek bana nasip olur mu olmaz mı bilemiyorum ama başta TRT Avaz olmak üzere çeşitli kurumların ve Türk Dünyasına ilgi duyan yapımcıların bu konuyu sahiplenmesini temenni ediyorum. Hacı Rahmankul’u anlatırken, O’nun Anadolu’daki emaneti Ulupamir Kırgızları’ndan da birkaç cümle bahsetmek istiyorum. Türkiye’ye geldikleri ilk günden beri, geleneklerini, göreneklerini, inançlarını başarıyla koruyan, Türkiye’nin kanunlarına saygılı, dürüst ve çalışkan Ulupamir Kırgızları Hacı Rahmankul Han’ın hatıralarını da en güzel şekliyle yaşatmaktadır. Ulupamir Kırgızları’nı yakından tanımama vesile olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. de hizmet veren Abdülmetin Keskin kardeşim, bu anlamda Türkiye Türkleriyle Kırgız Türkleri arasında çok önemli bir gönül köprüsüdür. Yaşantısı ve mütevaziliği ile Hacı Rahmankul Han’ın vasiyetine bire bir uyduğunu görmekten büyük mutluluk duyduğum Abdülmetin Keskin, Kırgız Türkleri’nin Türkiye’de tanınmasında, sevilmesinde önemli katkısı olan bir gönül insanıdır. Bu vesileyle kendisine selamlarımı sevgilerimi iletiyorum. Korkut Ata, Oğuzhan Ata, Manas Ata ve Yesevi yolunun kutlu yolcusu, Pamir Arslanı, Kırgızların Son Han’ı Hacı Rahmankul Atamızı da bir kez daha saygıyla ve rahmetle yadediyorum. Ruhu şad olsun!..

Kaynak  : İpek Yolu Dergisi (Seyfullah Türksoy)

Etiketler: » » »
Share
1465 Kez Görüntülendi.