logo

trugen jacn

ÇİN’İN YAYILMA VE SÖMÜRGELEŞTİRME MİLLİ PROJELERİ ÖNÜNDEKİ ENGEL UYGUR TÜRKLERİ

 

Yücel TANAY

Uluğ Türkistan’da modern anlamda devlet kurmuş en kadim Türk boyu Uygurlardır. Büyük Hun Devleti’nin kuruluşundan itibaren Orhon ve Selenga nehri kıyılarından Aral Gölü kenarlarına kadar yayılan ve zaman zaman değişik adlarla anılan bir Türk kavmine rastlıyoruz: Kendilerine ‘Dokuz Oğuz’ veya ‘Dokuz Boy’ adını veren ve daha sonra, kendilerini Göktürklerden ayıran bu grup, Uygur Devleti’ni kurmuştur. Zaman içinde yaşadıkları yerden memnun olmayan Uygurlar daha güneye gitmişlerdir.
Uygur Türkleri , Türk tarihinde ilk yerleşik hayata geçen,Türk Milletinin ilk kültür ve medeniyetini şekillendiren ve modern anlamda Uygur – Türk devletini kuran çok kadim Türk boylarındandır. Türk tarihinde ilk şehircilik,Mimarlık,din ve kültürünün temellerini atmışlar aynı zamanda modern tarım yapmışlar ve tarihi ipek yolunun ilk Kervancıları ve tüccarları olarak tarihe geçmişlerdir. Doğu Türkistan’ın Turfan bölgesinde ‘Kariz’ adı verilen günümüzde de büyük bir ilgi ile karşılanan bir su mühendislik harikası olan yer altı su kanallarını inşa etmişlerdir. ‘Turfan Karızları!’ diye adlandırılan bu yer altı su kanalları Uygur Türklerinin dünya medeniyetine çok önemli ve en büyük hediyesidir . Uygur-Turfan Karız Su Kanalları Doğu Türkistanda Turfan bölgesinde yapılmış yeraltı su şebekesi sistemidir. Dünya uygarlık tarihinin en önemli buluşlarından biridir. Uygurlar,bugün ekstansif yanı Modern teknikler kullanılarak tarım yapmışlardır. Türk tarihinde ilk defa şehir ve kasabalar kurmuş ve ilk Türk mimari eserlerini inşa etmişlerdir. Şehir hayatı ve kültürünü başlatmışlar ve 18 harften oluşan ilk Türk alfabesi olan Uygur alfabesini icat etmişlerdir. Uygur Türklerinde okur yazar oranı hayli yüksekti, Türeyiş ve Göç destanları Uygurlara ait olup, “Orta Oyunu” Uygurlardan gelmektedir. Gök tanrı inancını terk edip yabancıların dinine inanan ilk Türk topluluğudur , Bögü Kağan zamanında Mani dinine girmişlar ve daha sonra Karahanlılar zamanında islam dinini kabul ederek Türk tarihinin en en güçlü ve en muhteşem devrini Türk Milletine armağan etmişlerdir.
Uygurlar, bilimsel anlamda tıpta birçok yeniliğe imza atmıştır.Akapunturu tarihte ilk olarak keşfeden ve uygulayan UYGUR TÜRKLERİ’dir. Çinliler ise daha sonra bu tıbbı tedavii yöntemini Uygurlardan öğrenerek geliştirmişler ve bugünkü modern tedavi yöntemi haline getirmişlerdir.
Bugün Uygurlar Doğu Türkçesi dedikleri dilin ağızlarını (Turfan, Kuşa, Aksu, Kaşgar, Yarkend, Hotan, Lobnor ağızları) konuşuyorlar
Çin işgal yönetimini (devrim öncesinde ve sonrasında) bölgenin Doğu Türkistan olarak anılması rahatsız etmişti. Çinlilerin bölgeye verdiği ad ise Doğu Türkistanlılarca benimsenmeyen yapay bir addır: Sincan; Çince söylenişiyle Şincan, yani “Yeni Eyalet”. Bölgeye, kesin olarak Çin egemenliğine girdiği 1884’ten sonra bu ad verilmişti.
Bölgenin kaderi de zaten bu tarihten sonra değişmişti. Her ne kadar Çin’in resmi tarihi, kendi koydukları adla alay edercesine bölgedeki Çin varlığını İÖ 3. yüzyıla dek uzatsa da kadim Türk ülkesinin (burası, Türk kültürünün eşsiz eserleri Altun Yaruk’un, Divanü Lugati’t Türk’ün, Kutadgu Bilig’in vatanıdır) Doğu Türkistan (Sincan) adıyla Çin bütünlüğüne ilhak edilmesi bu tarihten sonraki uygulamaların eseridir. Bölgeye Han nüfusunun yerleştirilmesi ve Çin bütünlüğünün tarihi ve idari bir parçası olarak ilan edilmesi ilk kez görülüyordu.
Bu politika yüz yıl içinde meydana gelen onlarca ayaklanmanın ve son olarak 2009 yılında patlak veren çatışmaların kaynağıydı. Yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların anlaşılması için yüz yıldan fazladır uygulanan bu ilhak ve kolonizasyon politikasının incelenmesi gerekir.
Doğu Türkistanın ‘Sincan’ adıyla Çin eyaleti olarak ilan edilmesini, asker ya da memurların yanı sıra Han etnik grubuna ait çiftçilerin bölgeye yerleştirilmesi izledi. İlk gelenler Tanrı Dağları’nın (Tienşan) kuzeyinde, bugünkü Urumçi yakınlarındaki verimli toprakları gasp ettiler. Çinli tüccarlar Uygurelinin büyük kentlerine ve ticaret yolları üzerine yerleştiler; bölge ticaretini tekellerine aldılar. Onları, vergi ve diğer angaryalardan kaçan bazı yoksul köylüler ve Yunnan ve Mançurya’dan gelenler izledi. Bölge halkı bu sömürgeleştirme politikasına şiddetle direndi, ancak ayaklanmalar daha büyük bir şiddetle bastırıldı. 1930’larda patlak veren isyanların ardından 1933’te Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ilan edildiyse de Sovyet-Rusya desteğiyle Çin işgalcileri tarafından yıkıldı. Doğu Türkistan Cumhuriyeti ikinci kez Ocak 1945’te kendini gösterdi. Cumhuriyetin ömrü, Çin’deki iç savaş nedeniyle dört yıl kadar sürdü. Çin Halk Kurtuluş Ordusu 1949’da, cumhuriyetle birlikte Uygurların bağımsızlık hayalini kesin olarak söndürdü.
Oysa, Çan Kay Şek iktidarına karşı mücadele eden komünistlerden bazıları, Doğu Türkistanın askeri yoldan köleleştirilmesine” karşı çıkıyor . Nüfusu yüzde 90’ı aşan bir Müslüman çoğunluğun etkin bir biçimde yüzde 10’u bile bulmayan bir Han azınlık tarafından denetlenmesini” doğru bulmuyorlardı. Komünist iktidarın kurulmasından hemen önce Şarkı Türkistanda (Uygureli)nde Han nüfus gerçekten de küçük bir azınlıktı: Sadece 400 bin. Uygurların nüfusu ise 15 milyon civarındaydı. Ne var ki, iktidarı devralan komünistlerin Uygurların bağımsızlık talebine sıcak bakmayacağı daha baştan belliydi. Mao, ünlü Çin Seddi’nin tarihi bir sınır değil, bir savunma hattı olduğunu söylemiş ve Çin komünizmine “yitik toprakların tümünü yeniden kazanmayı” hedef olarak göstermişti.
Komünist rejim milliyetler politikasında Sovyetler modelini teorik olarak benimsemiş görünüyordu ama birlik ve merkeziyetçilikten taviz vermiyordu. Toprak temelli özerk cumhuriyetler kurulmasının önü kesin olarak kapatılmıştı. 1952’de Mao’nun emriyle çıkartılan “Ulusal azınlıkların Bölgesel Özerkliğini Sağlama Genel Programı” ve 32 yıl sonra, 1984’te kabul edilen “Bölgesel Özerklik Yasası”, Sovyetler Birliği’ndeki özerk cumhuriyetlere tanınan hak ve yetkilere göre çok yetersiz bir bölgesel özerklik tarif etmişti. Üstelik bu belgelerde kabul edilen haklar, uygulamaya yansıtılmamış; özellikle “İleriye Doğru Büyük Atılım” ve “Kültür Devrimi” dönemlerinde her türlü etnik kimlik zorla asimilasyona tabi tutulmuştu.
Uygurlar için bu asimilasyonun en tedirgin edici boyutu ise Han nüfusun kitleler halinde Doğu Türkistana(Uygur Özerk bölgesi)’ne yerleştirilmesiydi. Öyle ki 1949’da sadece 400 bin olan Han nüfusu 1990’da altı milyona, toplam nüfusun yüzde 40’ına ulaştı. O tarihte Uygurların nüfusu ise 15 milyon 200 bin idi. (Kazak, Kırgız, Özbek gibi Türk boylarıyla birlikte Doğu Türkistan Türklerinin toplam nüfusu 16 milyon 500 bini buluyordu ve bu da toplam nüfusun yüzde 56’sına tekabül ediyordu) Uygurlar hala çoğunluktu ama Çin’in 1 milyar 400 milyonluk nüfusunun yüzde 90’ını oluşturan Hanlar karşısında bu özelliğini daha ne kadar koruyabileceği kuşkuluydu. Belirtmek gerekir ki, bugün Sincan’ın kuzey kısmında Han nüfus çoğunluğu oluşturuyor. Uygurlar etnik kimliklerini korumanın bir yolu olarak güneye, Tarım havzasına yığılmış vaziyetteler ve bu bölgede Uygur nüfusu yüzde 80’le ezici bir çoğunlukta. Ancak 1980’lerden itibaren Han nüfusun sayısında ve etkinliğinde görülen artış artık çok daha rahatsız edici bir hal aldı. Yeni petrol yataklarının bulunması ve yeni işletmelerin kurulması Han göçlerini artırdı. Hanlarla Uygurlar arasında etnik düşmanlığın zemini böyle oluştu. İki etnik grup arasında gerilim ve sürtüşmelerle kendini gösteren düşmanlık zaman zaman çatışmalara sebep oldu. 1990’da Baren’de patlak veren olaylar, “Doğu Türkistan’ın Türk halklarını birliğe” çağıran ve yanı sıra “cihat” ilan eden silahlı bir isyana dönüştü. İsyan kanla bastırıldı ve tam o sıralarda, 1991’de gazeteler, gelecek on yıl içinde Uygureline en az beş milyon Han nüfus yerleştirileceğini haber verdi.

Çinli yetkililer göç olgusunu ekonomik gerekçelere dayandırıyorlardı ama asıl etken siyasiydi. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ve a Batı Türkistandaki Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanması Çin yönetiminde Doğu Türkistan’a ilişkin tehdit algısını daha da güçlendirdi. Kırk yıllık asimilasyon politikasına rağmen, Doğu Türkistan hala Merkezi Asya Türklüğü’nün kültürel ve etnik bir parçasıydı ve Merkezi Asya’daki yeni durumun Uygureli(Uygur özerk bölgesi)’nde Türk etnik kimliğini güçlendirme eğilimlerini kamçılayacağı düşünülüyordu. Çinli yetkililerin bu yeni duruma ilişkin reçetesi ise eski politikanın, yani nüfus aktarımının kesin sonuç alacak şekilde devam ettirilmesiydi.
Uygur Özerk bölgesindeki Han varlığı ve etkisini daha da yaygınlaştırmaya dönük bu devlet politikası, Uygurlar arasında derin bir umutsuzluğa yol açtı. Çin egemenliğinden kurtuluş artık çok uzak bir hayal haline geldi. Buna bir de Hanların Uygurlara dönük etnik saldırganlığı eklendi. Tüm bunlar, Uygurlardaki yeni milliyetçi uyanışın Han karşıtlığı temelinde şekillenmesine neden oldu. Han-Uygur düşmanlığı 1990’lardan itibaren hızlı bir tırmanış gösterdi. Gerilimler, ağır bir baskı altında denetim altında tutuldu. Ta ki Temmuz 2009’a kadar. Meydana gelen etnik çatışmalar, nüfus dengesini kolonizasyon yoluyla değiştirip milliyetler sorununu halletmeyi tasarlayan bir politikanın ne denli tehlikeli olabileceğini gösterdi. Bu son olaylar, on yıllardır Uygurları denetim altında tutmakta büyük başarı gösteren Çin’in devasa askeri gücünün, etnik çatışmaları önlemekte yetersiz kalacağını gözler önüne serdi. Ve yine görüldü ki etnik düşmanlık kimsenin çıkarına değil; ne Uygurların, ne Hanların, ne de Çin yönetiminin. Hem Uygurlar, baskıyı, şiddeti, asimilasyonu değil; kendi yaşam alanlarında var olma hakkına saygı gösterecek bir politikayı fazlasıyla hak ediyorlar.
Uygurların,bugün nüfusları büyük Çin katliam ve soykırımlarına rağmen 35 milyonu geçmektedir,büyük çoğunluğu %99’dan fazlası Sünni Müslümandır,yalnızca Çinin Kansu bölgesinde yaşayan’’ Sarı Uygurlar’’ Budisttir, sayıları 20 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.
Bugün Doğu Türkistanın bağımsızlığı ideali Uygur Türkleri için bağımsızlık ölüme seve seve gidecekleri kutsal bir davadır.

Etiketler: » » » » » » » »
Share
3004 Kez Görüntülendi.