logo

trugen jacn
12 Ocak 2016

İŞGALCI ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ ” ÖLÜM KAMPLARI = GULAG “LARI ; LAO GAİ DUY’LAR

Dünya’nın gelmiş geçmiş en zalim.acımasız,kanlı  ve müstebit Diktatörlerinden biri olan Sovyet Diktatörü Stalin,1930’lu yıllarda kendisine rakip ve muhtemel duşman gördüğü Soveyet esaretindeki özellikle Türkistan Cumhuriyetlerindeki okumuş aydınlar,din adamları,Çolpan gibi ünlü şairleri,yazar ve edipleri “Ağır şartlarda çalıştırmak ve bu suretle düşüncelerini değiştirmek”  amacı ile Sibirya’nın ucsuz bucaksız bozkırları ile  karanlık  Taigaları’nda GULAG adını verdikleri toplama ve ölüm kamplarını kurmuştu. Mao,de kendisine örnek aldığı Stalin’in yolundan giderek 1950’lı yıllarda Çin’de ve özellikle Doğu Türkistan’ın Tarım çöllerinde Çince Lao Gai Duy( Emgek Bilen Ösgertiş Etreti=  (Ağır işlerde Çalıştırarak,) Emek İle Dönüştürmek-Değiştirmek” adını verdikleri Çin Ölüm Kamplarını; Gulag’larını kurmuştu. Çin’in Doğu Türkistan’daki bu toplama ve ölüm kampları (Gulag’ları)Çince  kısaca Lao Gai  olarak anılmaktadır.

Yücel-Gökb.

Yücel TANAY

Hitler’in toplama kamplarının ve Stalin’in toplama kampları olan gulagların yerini Çin’in işgal ettiği Doğu Türkistan ,Tibet ve İç Moğolistanda “laogai”ler almıştır.
İnsanların düşüncelerini tamamen kontrol altına almayı hedefleyen, bu amaçla onları köleleştiren laogai sistemi, Çin Devletinin en önemli denetim mekanizmalarından birisidir. Bu kamplarda bugüne kadar 20 milyon insan hayatını kaybetmiştir . Bir tür toplama kampı olan bu yerlerde suçluların zorla çalıştırılarak sözde “yeniden eğitilmeleri” hedeflenmiştir.
En sık kullanılan sloganlardan birisi, “zorla çalıştırmak bir araç, düşünce devrimi ise amaçtır” sloganıdır. Daha açık ifade etmek gerekirse laogailerde amaç, potansiyel tehlike olarak görülen kişilerin her türlü yönteme başvurularak Komünist Parti’nin istediği forma girmesini sağlamaktır. Bu ise aşağılanma, eziyet görme, köleleştirilme ve işkence ile eş anlamlıdır.
Ancak bu kamplar çoğu zaman başka isimlerin arkasına gizlenir, bazen bir fabrika, bazen bir maden, bazen de sıradan bir çiftlik görünümündedir. ÖrneğinThe Washington Post gazetesinde yer alan bir haberde “Urumçi Özel Elektrik-Makine Fabrikası”nın bu merkezlerden biri olduğuna yer verilmiştir. Asıl adı “Urumçi Bölgesi 1 No’lu Hapishane” olan bu merkezde sayıları 2 bin ile 3 bin arasında değişen tutuklular günde ortalama 16 saat çalıştırılarak üretim yapmaktadır. Eskiden endüstriyel jeneratör üretimi yapılan fabrikada, şu anda ilaç kutusu, eldiven, yılbaşı ışıkları gibi değişik ürünler imal edilmektedir.
Asıl amacı suçluların cezalandırılması olan laogailerde, suçlular çok ağır şartlarda çalıştırılarak sömürülmektedir. Laogailerde bulunan insanların hiçbir hakları yoktur. Fabrikalarda, madenlerde, devlet çiftliklerinde çalışmak ve kurallara uymak zorundadırlar. Bir kişi, yetkililer onun tam anlamı ile yenilendiğine (yani türlü işkence ve zulüm yöntemleriyle Komünist Parti’nin istediği forma girdiğine ve itaat eder hale geldiğine) kanaat getirene kadar bu kamplarda tutulur. Bazen bu bir ömür boyu sürer. Çünkü bir suçlunun ceza süresi dolsa bile eğer yönetim kişinin değiştiğine kanaat getirmezse, görev değişikliği yapılarak bu kişi kampta tutulmaya devam edilir. 1997 yılı itibarıyle, Çinin işgal altında tutuğu Doğu Türkistan, Tibet, İç Moğolistanda 1.000’den fazla laogai, bu laogailerde ise 8-10 milyon kişi bulunduğu bilinmektedir .

Çin

Bu tutsakların ürettiklerinin geliri Çin’in bütçesinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. 1999 yılında yapılan bir araştırmada sadece 99 laogainin yıllık toplam 842.7 milyon dolarlık satış yaptığı ortaya çıkarılmıştır. Diğer bir deyişle dünyanın dört bir yanında Çin yapımı mallar kullananların büyük bölümü, aslında Kızıl Çin yönetiminin kamplarda zorla çalıştırdığı tutukluların yaptıkları ürünleri kullanmaktadırlar. Örneğin Çin, dünyanın önemli çay üreticileri arasında yer almaktadır. İhraç ettiği çayın 1/3’i ise laogailerde üretilmektedir. Laogailerdeki işçi köleler 120 çeşit çay üretmektedir ve eğer ürün yeterince kaliteli olmazsa cezalandırılmaktadırlar.
Aslında komünist ideolojinin ana unsurlarından biri olan “insanlar ürettikçe önemlidir, mühim olan üretimdeki artıştır” düşüncesi laogailerin yapılanması için de geçerlidir. Çin Komünist Partisi’ne göre insan en önemli üretim aracıdır ve tüm insanlar üretici güç olarak hizmet vermelidirler. Ve şiddet, üretim gücünü artıracak en önemli öğedir. 19 yıl boyunca laogaide kalan ve Amerika’ya iltica ettikten sonra kurduğu Laogai Vakfı aracılığı ile Çin’deki insan hakları ihlalleri ile mücadele eden Harry Wu’nun yaptığı araştırmalara göre, Çin, laogailerde yapılan üretimden yılda 600 milyon dolar kar elde etmektedir. Bu rakam Pekin tarafından yapılan resmi açıklamalarda da kabul edilmiştir.

Görüldüğü gibi laogai basit bir hapishane sistemi değil, Komünist Parti’nin totaliter rejimini devam ettirebilmesini sağlayan önemli bir siyasi araçtır. Nitekim Mao da bu gerçeği şu sözleri ile dile getirmiştir:
Marksizm, devleti, bir sınıfın bir diğer sınıfı yönetebilmek için kullandığı bir şiddet aracı olarak görür. Laogailer de bu devlet mekanizmasının şiddet araçlarından birisidir. Bu araçlar proletaryanın ve halk kitlelerinin çıkarlarını temsil eder ve sömürgeci sınıflardan kaynaklanan muhalif düşüncelerin üzerindeki diktatörlüğünü sağlamlaştırır.
Çin hükümeti her ne kadar bu kampların gerçek yüzünü gizlemeye çalışsa da, kamplarda yıllarını geçirmiş daha sonra yurt dışına iltica etmiş kişiler laogailerde yaşananları tüm dünyaya açıklamaktadır. Uzun yıllar bir laogaide kalmış olan Jean Pasqualini de bunlardan birisidir. Laogainin iddia edildiği gibi bir “enstitü” değil, bir işkence sistemi olduğunu söyleyen Pasqualini, bu kamplarda, olabilecek en insanlık dışı manzaraların yaşandığını anlatır.
Pasqualini’nin açıkladığı gerçeklerden birisi de, Kızıl Çin’in, laogaileri veya suçluların cezalandırılmasını anlatırken kullandığı aldatıcı üsluptur. Buna göre; Çin’de tutuklular, sosyalizmi iki elleri ile yeniden inşa etmek için, kendilerini yenilemek için, yeniden doğmak için ve yepyeni insanlar haline gelmek için zorla çalıştırılırlar. Laogailerde bulunan işçi köleler, yalnızca insanlık dışı koşullarda çalışmak zorunda kalmaz aynı zamanda hatalarının bedelini de öderler.

Çin cezalandırma sisteminin çok özel bir lugatı vardır: insanlık dışı terminoloji insani bir dile çevrilmiştir. Birisi asla cezalandırılmaz, ancak reformdan geçer. Hapishaneler genellikle, bireylerin çalışıp öğrendikleri ve kendilerini yeniledikleri okullar olarak adlandırılır. Bir tutuklu asla dayak yemez, kendisine ders verilir. Asla aşağılanmaz, sadece eleştirilir. Ve hapishane yetkilileri size, eleştirinin hükümetin size değer verdiğini gösteren bir şey olduğunu, eleştiri olmadan gelişme olamayacağını anlatmakla vakit kaybetmezler. Bilgi verenler (aslında bunlar ihbarcılardır), hükümete işini daha iyi yapabilmesi için yardım eden kişilerdir. Bu kişiler aynı zamanda tutuklulara “hatalarını anlamaları için yardımcı” olurlar. Tutuklular arasında “yardım” en çok korkulan sözcüklerden biridir! Tutuklular birbirlerini ispiyonlamazlar, sadece birbirlerine karşılıklı destek verirler. Cezası dolan tutuklular mezun olmuşlardır ve topluma yeniden karışabilir, yeni bir hayata atılabilir ve tekrar insanlar arasına dönebilirler. Ancak serbest bırakılma sözcüğü de son derece yanlış ve tehlikelidir. Çünkü pek çoğu çalışma kamplarında kalmaya devam eder ve işçi köleler olarak kullanılırlar. Sadece artık statüleri değişmiştir. Çünkü onlar artık “çalışanlar” veya “serbest kalmış işçiler”dir.

Doğu Türkistan
Çin komünistlerinin bu aldatıcı terminolojisi, George Orwell’in ünlü 1984 adlı romanında tasvir ettiği ve asıl işi insanlara işkence etmek olan “Sevgi Bakanlığı”nı hatırlatmaktadır. Komünist totaliterliğin bu sahte terimlerine, hayatın her alanında rastlanır. Jean Pasqualini bu ilginç terminolojiyi aktarmaya şöyle devam etmektedir:
Çin, 21. yüzyıla girerken dünyaya liberal ekonomiye geçiş sinyalleri vererek ve sözde dünya barışından dem vurarak sempati toplamaya çalışırken Çin’ de, Doğu Türkistan’ da, Tibet ve iç Moğolistan’da halka yönelik orta çağ vahşet ve cehaletini çağrıştıran bir baskı politikası ile insanlık suçu işlemeye dolayısıyla “devlet terörü” estirmeye devam etmektedir. Bu gün terörle mücadele adına kıtadan kıtaya operasyonlar düzenleyen devletler, Doğu Türkistan’da, Tibet’te ve iç Moğolistan’da terör estiren Çin’ e de bir operasyon düzenleme cesaretini gösterebilecekler mi? Elbette ki buna cesaret edemezler. Çünkü Çin BM’ de veto hakkı bulunan 5 daimi üyeden biridir.
Proletarya Diktatörlüğü şimdilerde yerini Halkın Demokratik Diktatörlüğü denen Kapitalizm ve Han / Çin Milliyetçiliği karışımı  ahlak dışı faşist bir rejime bırakmıştır. Sanki bir diktatör demokrat olabilirmiş gibi. Ya da demokrasi, diktatörlüğü tolere edebilirmiş gibi. Bir insan ya biridir ya diğeri. İkisi birden olamaz! Terminoloji değişmiştir, ama hedefler hep aynıdır. 60’ların başında yaşanan ve 20 milyon insanın hayatını kaybetmesi ile neticelenen kıtlık da resmi olarak hep üç yıl boyunca süren ekonomik zorluklar olarak anılmıştır.  1958’de  büyük propaganda ve gürültülerle başlatılan “Demir-Çelik Üretiminde İngiltere’yi Geçerek ABD.’ye Yetişmek” olarak lanse edilen  Büyük Atılım projesinin kurbanlarından bir kere bile bahsedilmemiştir. Tam tersine bu durum, çok  iyi ve harika olarak tarif edilmiştir.

Kaynak : Radikalblog.com.tr

Etiketler: » » » » » » »
Share
1286 Kez Görüntülendi.