logo

trugen jacn
24 Haziran 2015

ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSTAN’DA KUTSAL RAMAZAN İLE SAVAŞI

    Çin yönetimi   idaresi altında tuttuğu Doğu Türkistan’da  bu Ramazan   ayı’nda Müslüman Uygurların dini değerlerine karşı “Kutsal Bir Savaş” başlatmış bulunuyor.

K.B.Kanat

Dr.Kılıç Buğra KANAT(ABD.)

Çin ve benzeri  totaliter yönetimlerin  davranışları için bir açıklama bulmak bazen zor olabilir. Bu rejimler, toplum üzerinde mutlak kontrolü sağlamak için çalışırken, bu eylemlerin gerekçelerini açıklamak için uluslararası ilişkiler ve bölgesel siyasetin gözlemcileri için giderek daha zorlu hale gelir. Bu eylemler yerine rejimin güvenlik kaygılarını yatıştırıcı ve baskıcı politikalarını bir spiral olarak denge oluşturur ve her baskıcı rejimin eylem ve koşullarını sekteye uğratır. Aslında, bir ülkede temel özgürlüklere ve temel özgürlüklerin sınırlamaları genellikle baskıcı devlet ve onun yöneticilerinın paranoyaları sonucu gerçekleşir. Bir rejim kendi halkına bu korkunun kaynağına karşı her türlü devlet aygıtını kullanmaya başlar. Korkuyor olduğunda böyle bir bölünme korkusu gibi korkuları, halk protestolarından korku duyar. Yönetimine karşı toplumsal patlama korkusu devlet güvenliğini ön plana çıkarır. Bu nedenle tüm olağan şüpheliler olarak gördükleri vatandaşlarının kişisel niyeti ve motivasyonunu tahmin etmeye çalışır Uzun vadede bu davranış,mantıksız bir tutum olarak görülür ve zamanla bir bumerang etkisi kazanır. Onun toplumsal devlet nizami, Meşruiyeti için önemli bir sorun oluşturur .Güvenlik kuruluşları devlet için korku kaynakları icat ederler. Devlete yabancılaşan fertler,yabancılaşmayı ve devlet yabancılaşma icat ederken devlet tarafından toplumun belli kesimleri kriminalize edilerek özel gruplara ayrıştırılırlar. Bu korkular zamanla, diğer potansiyel kaynaklarına yayılır ve davranış modu olarak olağan hale gelir. Devletin gücü ve uluslararası arenadaki konumu bu davranış sorunu için bir çözüm pek sağlamaz. Otoriter bir devlet daha güçlü ve zengin olduğunu düşünür aslında. Devlet, genellikle siyasi reformların daha az esnek bir biçimde uygulanmasını ister. O da zamanla vatandaşın buna karşı daha dirençli hale gelmesini sağlar. Rejim ülkede olası bir halk tepkisinin bir sonucu olarak kaybetmek için daha fazla şeyler var,diye düşünmeye başlar. Rejimin hükümdarlarının gücünü kavramak, onlar için daha varoluşsal olur. Bu nedenle, bazı durumlarda rejimin gücü, korkular ve endişeler ile birlikte artar. Bu da onun baskıcı gücünü artıracaktır.

    Çin yönetiminin son yıllarda ekonomik olarak güçlendiğini,buna paralel olarak Asya’da siyasi yükselişini de görebiliyoruz. Biz, son zamanlarda Çin hükümetinin davranışlarında bu seti ve davranışı de  müşahede etmiş bulunuyoruz. Çin, küresel sahnede büyük bir ekonomik mucizeye imzasını attığını  ve bunu de siyasi gücünü ve etkisini arttırmak için kullandığını görmekteyiz. Çin’in son yıllarda “barışçıl yükselişi ve beklentilerinn “önemli ölçüde azaldığı kesin olarak görülmektedir. Ekonomisinin büyüklüğüne, tarihi , kültür-medeniyeti ile, demokratik ve özgür Çin dünyada birçok ülke için büyük bir ilham kaynağı olabilir. Yumuşak bir güç olarak,bir çok siyasi karakteri ve insanlar ve toplumlar nezdinde “toplumsal uyum” için  bir model olabilir. Ve kendisi de devlet olarak bunu hedeflemektedir. Başka bir demokratik süper güç olarak, Pekin dünyada demokrasi standartlarının yükselmesine katkıda bulunabilir. Ancak, şimdi Çin’in bu fırsatlardan tüm kayıp ve öngörülebilir gelecekteki hayalllerini bu tutum ve uygulamaları bir “Savaş ve mücadele hükümeti” konumuna itebilecektir. Çin için bu durum bir yol tercihi gibi görünüyor . Aslında, Çin, 1949 yılına kadar Batı emperyalizminin kurbanı olduktan sonra, bu sefer Çin, tersinden kendi emperyalist ve otoriter politikalarının kurbanı haline gelmektedir. Biz Çin’in izlediği mevcut politikalarından, bu yeni yola saptığının işaretlerini görebiliyoruz. Otokratik bir yönetim yerine daha insancıl,daha meşru ve hukuki, meşruiyet içerisinde katılımcılık ve çoğulculuk yolunu benimseyen bir Çin’in, siyasi reformları bir an önce gerçekleştirmek yoluyla , vatandaşlarının sadakatini kazanmasının tek çare olarak görmekteyiz. Çin’in , baskıcı yöntemleri kullanarak gelişmişliğini daha da artırmak istediğini görüyoruz. Kapsamlı gözetim programları, herhangi potansiyel muhalif grubun faaliyetlerinin izlenmesi ve dini ve etnik azınlıklar, etnik ve dini değerler bağlamında devlet kontrolünün kurulması,Çin’in tüm enerji ve güç kaynaklarını bu savaşta heba edecektir. Devlet, toplumun sosyo-kültürel faaliyetlerine karşı mikro düzeyde kontrolünü arttırmış bulunmaktadır. Çin’in  bu basakı  ve kontrölü,  korkular ve endişeler yumağı halinde Doğu Türkistan’da ( Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde) paranoya dönüşmüş bulunmaktadır. Çin’in kuzeybatısındaki bu tarihi topraklarda etnik Türk Uygur azınlığı Çin yönetimi tarafından gün geçtikçe assimile edilmekte ve imha’ya çalışılmaktadır.  Çin bu bölgedeki endişe ve korkularını yatıştırmak için trajikomik yöntem ve mekanizmaları Müslüman Uygur Türklerine karşı bir kez daha adapte etme gayreti içine girmiştir. Böyle bir zaman yolculuğu içerisinde,  dini ve etnik içerikli bir çok kitap, dvd,filim vebenzeri eğitici ve öğretici materyalleri yasaklaması, bunların üretim, dağıtım ve yayılmasını suç haline dönüştürmesi  gibi son yıllarda tuhaf yasakları benimseyerek uygulamaya çalışmaktadır. Çin yönetimi,bu yıl ramazan ayında bu kez ülkede yaşayan Müslüman Uygur Türklerine oruç ve ramazan ibadetlerini yasaklayan bir politika benimsemiştir Geçen yıl, öğrencilerin oruç yiyen fotoğrafları sosyal medya’da çokça görülübilirdi. Bu fotoğraf ve görüntüler bir şekilde ülkeden başarı ile sızdırılmıştı.Buna göre öğrenciler sınıflarına derslerine  girmeden önce su içmek zorunda bırakılıyordu. Bu uygulama ise, uluslararası toplum tarafından büyük bir tepki ile karşılandı. Bu yıl, de ramazan ayında bu yasaklar daha da sıkı bir şekilde sürdürülmektedir.Bu yıl Çin yönetimi öğrenciler, öğretmenler ve memurların oruç tutmalarını ve ramazan ibadetine katılmamalarını resmen yasaklayan bir genelge yayınladı. Ramazan yasakları bu yıl daha resmi ve daha kurumsallaşmış bir şekilde yürürlüğe konmuştur. Çin yönetimi Müslüman Uygurların Ramazan ve orucu ile büyük bir savaş içerisine girmiş bulunmaktadır. Bu mücadele büyük bir olasılıkla bölgedeki dini özgürlükler bazında belirleyici ve açık bazı sınırlamalar içerecektir. Çin hükümeti bu yıl da Ramazan’ı kapsayan bir ay  içerisinde islam  dinine karşı bir savaş başlatmıştır ve bu savaşı de ve dini pratiğe dönüştürmüştür. Bunu da ısrar ile  sürdürmeye  için çalışıyor.Ancak,bu savaşın sonucunu şimdiden kestirmek öyle çok kolay değildir. Çin Hükümeti’nin güvenlik kuruluşlarından oluşturulan bir “ Hayalet Ordusu “nu kullanarak Ramazan ile  mücadele etmeye çalıştığını  görüyoruz.  Çin yönetimi,uygulamaya koyduğu  böyle bir yasağın sosyal sonuçlarına ve dünyadaki imajına olumsuz etkilerinin farkında olmayabilir. Ancak, bu uygulamalar  diktatörlükler  hakkında bir komedi filmi veya bu  tür filmlere ait  bir film sahnesi  olarak ta görülebilir . Müslüman Uygur öğrencilerin oruçlarını bozmak için  onlara  zor kullanıldığı  hepimizin şahit olduğu bir gerçek.  Çin süper bir güç olarak, önümüzdeki yıllarda uluslararası sistemin şekillendiricilerinden  biri olmak iddiasındadır: Ama Çin’in ekonomik cesareti, askeri ve diplomatik gücü bu iddiasını  gerçekeleştirmesi için kafi gelmeyebilir. Öğrencilere Sınıflarına girmeden önce oruçlarını bozdurmak için zorla su içiren ve bunu   yaparken de , aşırı güç kullanan bir yönetimin bu kötü görüntüsünü düzeltmesi çok da kolay olmayacaktır. Çin,bu kötü imajini düzeltmek için de şimdiye kadar  her hangi bir çaba göstermemektedir ve düzeltmesi de de şu andaki davranışları ele alındığında.  mümkün görülmemektedir. Dünyada birçok insan için, bu sahne zaman ve güç ısrafından başka bir şey  olmadığı gibi,  hiç te insanı değildir de.

Kaynak : sabah.com.tr/ İngilizce

Etiketler: » » » » » »
Share
2234 Kez Görüntülendi.