logo

trugen jacn
10 Nisan 2015

GİZEMLİ İLÇE : ZEYTİNBURNU

Sezai

                                           Sezai ŞİNGÖNÜL

Çok gerilere gitmeye gerek yok… Şöyle, 5-6 yıl öncesinden başlayalım… 2009 ve 2011 yıllarında düzenlenen suikastlarda, Çeçen cihadının önemli isimlerinden epeyce kişi Türkiye’de suikast sonucu öldürüldü. Hatırlarsınız, ilk olarak Zeytinburnu’nda 26 Şubat 2009 tarihinde Kafkasya direnişçilerinin yurtdışı temsilcisi Ali Osaev de öldürüldü. 16 Eylül 2011 tarihinde ise yine Zeytinburnu’nda Osaev’in yerine geçen Berg-Khazh Musaev ile yardımcısı Rüstem Altemirov ve koruması Zaurbek Amriev cinayete kurban gitti. Ardından, Ankara’da Çeçenistan İçkerya Cumhuriyeti Fahri Konsolosu Medet Ünlü’nün öldürülmesi, akabinde Zeytinburnu’nda “Özbek Hoca” lakaplı Abdullah Buhari, son olarak da geçtiğimiz hafta Fındıkzade de yine bir Tacik liderin eşi ve çocuklarının gözü önünde bir suikasta maruz kalması… Tabii Allah rahmet eylesin, bu insanlar artık sağ olmasalar da yine de sevindirici olan bir durum var. O da; bu son iki suikastın faillerinin İstanbul’da; Terörle Mücadele ekipleri tarafından, olayın ardından kısa denilebilecek bir süre zarfında yakalanmış olmaları. Geçmişte işlenen birçok suikastın failleri günümüze değin halen yakalanamamışken, bu büyük bir başarı sayılır. Darısı, yakalanamayan diğer faillerin başına…

Amma velakin gönül istiyor ki; ülkemize sığınan ve bir şekilde bu milletle bağları bulunan bu insanların can güvenlikleri hususunda; daha ciddi tedbirlerin alınması yolunda bir takım daha titiz çalışmalar yapılsın ve bunlar bir an önce hayata geçirilsin… Öldürülmeleri de engellensin… Neden, bu ülke de bu tür suikastlar bu kadar kolay işlenebiliyor? Temelinde ne yatıyor. Bu kadar suikastçı bu ülkeye nasıl ve hangi yollarla elini kolunu sallayarak girip bu işleri yapabiliyor?

Zeytinburnu… Hani derler ya; “kim kime, domdoma” diye, işte aynen öyle bir yer. Türki Cumhuriyetlerinden gelen insanların merkez üssü burası. Acaip acaip insanlar dolaşıyor burada. Burasının artık daha fazla geç kalınmadan iyice mercek altına alınması ve buraya özel bir çalışma yapılması gerekiyor bana kalırsa. Kazaklar, Uygurlar, Özbekler, Afganistanlılar burada yoğun şekilde yaşıyorlar. Hatta kocaman bloklar halinde kazak ve Uygur Mahalleleri oluşmuş durumda… İstatistiklere göre Zeytinburnu ilçe nüfusunun %50’sinden fazlası Türki Cumhuriyetlerinden ve Doğu Türkistan’dan gelen insanlardan oluşuyor.

Yakalanan suikastçilerin profiline şöyle bir bakıldığında; hemen hemen hepsinin, bu cumhuriyetlere mensup, oralardan gelen insanlardan olduğunu görüyoruz (Doğu Türkistanlılar hariç). Sultanahmet bombacısı da dahil… Haliyle, Zeytinburnu epeyce gizemli bir yer… Kimbilir, daha ne gizemleri de içinde barındırıyor!

Bana kalırsa Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları (Göç İdaresi Başkanlığı vb) gibi bir kurumla ve buranın eksik-gedik sitemiyle bu işin altından kalkılması mümkün değil gibi gözüküyor. Bir kere burada çalışan insanların kaçta kaçı bu Türki Cumhuriyetlerinin dillerine vakıf. Kültürlerine vakıf, coğrafyalarına, inançlarına, kültürlerine, geleneklerine vakıf. Öyle ya bu iş sadece dil bilmeyle olacak bir şey değil. Oraları (Türki Cumhuriyetlerini) iyi bilen, aileleri tanıyan, oralarda yaşamış, oranın kültürünü bilen ve T.C vatandaşı olan iyi yetişmiş bazı vasıflara haiz insanları siz orada istihdam ederseniz ancak öyle yol alabilirsiniz. Ya da alır, bazı konularda özel eğitirsiniz… Özellikle belli başlı şehirlerde (İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Kayseri, Gaziantep vb.) bu insanlarla ilgili, onların işlemlerinin daha hızlı ve seri olarak yürütülmesi konusunda daha özel birimler kurulmalı. Ve bu insanları işleri güçleri sadece bu insanlarla ilgilenmek olmalı.

Gerekirse, bazı kurumların ve istihbarat birimlerinin, hatta yukarıda saydığım iller de, İl Emniyet Müdürlükleri bünyesindeki; Yabancılar Şubesi birimlerin de bu insanları temsilen, oralı ve kalifiye elemanlar resmi olarak istihdam edilmeli… Yabancılar Şubesi’nde sadece problem çıkması halinde bir tane tercüman ya da avukatla müdahil olabilecek türden bir şey değil bu işler. Özellikle son 1 yıldır Suriye-Türkiye sınırından geçerken sınırdan geçerken yakalanan Uygurlar var. Hepsi İstanbul üzerinden oraya gidiyorlar? Bu insanlar nereye gidiyorlar, ne için gidiyorlar. Bu işlerin önünün arkasının iyi araştırılması lazım. Ve de gerekli tedbirlerin alınması. Yarın bir gün, Uygur Türklerine olmadık gayri insani muameleleri reva gören Çin Hükümeti’nin Ortadoğu’daki terör örgütlerinin yüzlerindeki maskeler düşürüldüğünde ne diyecek sanıyorsunuz; “Ey dünya, bakın ben size ha bire söylüyorum, bana inanmıyordunuz. Bakın bakın görün, Ortadoğu’da şu şu terör örgütleri içinde kaç tane Uygur çıktı, gördünüz mü, siz bunları koruyorsunuz, sizin ülkenizden oralara gitmişler ” demeyeceği ne malum! Ardından da bunu bahane göstererek daha rahat ve herkesin gözü önünde oradaki masum Uygurları katletmeyeceğini! Onun için şimdiden bu işleri hesap etmek lazım. Ayrıca Türkiye’de töhmet altında kalır böyle bir durumda. Ayrıca başka başka ülkelerde yaşayan dünyadaki diğer Uygurlar da zarar görür bu işten!

2010’lu yıllara kadar Türki Cumhuriyetlerinden olsun, Uygur Türklerinden olsun ilk girişleri sırasında Türkiye’ye geldiklerinde bir-iki referans istenirmiş; “Türkiye de kimin yanına geldiniz, kimleri tanıyorsunuz” minvalinde bazı sorulara da muhatap olurlarmış. Bu tarihten sonra bu iş her nedense ortadan kalkmış. Neden kalkmış, bunun gerekçesi ne, onu da açıkçası bilmiyorum… Herkes, elini-kolunu sallayarak, belki de bu yüzden çok rahatça girme cüretini gösterebiliyor bu ülkeye…

           Gözlemliyorsunuzdur… Çin-Türkiye ilişkileri de son 5 yıldır iyice yoğunlaşmaya başladı;ve acayip acaip yerlerde Çin restoranlarının açılmaya başladığını bende görüyorum. Ve hatta yol güzergahımda, gelip-giderken gördüklerim dahi var. Artı, bazı Uygurlardan da duyuyorum, diyorlar ki; “Sezai Bey; Çinliler son 2 yıldır çok lokanta açmaya başladı. İyi güzel de turizm vesaire açısından… Ama bir yandan da biz bu durumdan endişe duyuyoruz. Hem de lüks lokantalar bunlar, ama gidin bakın; içi sürekli boş, arada bir iki masa ya var, ya yok. Yani müşterileri hiç yok gibi. Bir iki tane lokanta olsa, neyse dersiniz kültürleri yahu, İstanbul’da da vatandaşları var, onlar için veya kültürlerini yaymak için açarlar dersiniz… Boşta olsa, bir tane öyle kalabilir ve iyi kötü iş yapar yapmaz önemli değil, devlet desteklidir zaten. Kar-zarar endişesi de taşımazlar. Zaten eskiden beri bazı yerleri var… Ama bazı restoranlar İstanbul içinde gezinirken bile görünüyor; bomboş içleri. Peki o zaman insanın aklına geliyor, bir işletme kar etmez ise neden uzun süre bu kadar açık bekler? Ne amaçla? Bunlardan endişe etme sebebimiz asıl işleri dışında başkaca alanlarda faaliyetlere kalkışma ihtimalleri (!) Biliyorsunuz biz Uygurların en çok yaşadığı yer Türkiye, az da olsa; düşünen, Doğu Türkistan meselemiz için birşeyler yapmaya çalışan dava adamlarımız var, korkarım ki bazı durumlar şimdiden mercek altına alınıp, tedbirler alınmaz ise, ileri de bizim dava adamlarımızın sonu da diğer Çeçen ve Tacik muhalif liderlerin kaderiyle aynı olacak, onlarda burada suikastlara kurban gidebilirler” diyorlar. Aslında bu konu da benim de epeyce endişelerim var!

Keza Çinlilerle ortak iş/işyeri açan, iş yapan bu minvalde bazı şaibeli destekleri el altından alan, Uygur işletmeleri içinde aynı minvalde bazı iddialar ortalarda dolaşıyor. Ortada yaptıkları hiç bir iş görünmemesine rağmen aylardır, yıllardır her gün 9-17.00 saatleri arası hiç aksatmadan mesailerini yaptıkları yönünde! Hatta hatta fazla mesai yaptıkları yönünde (!)… Sağlıcakla kalın…

Kaynak : Yazargah.com.tr

Etiketler: » » »
Share
1706 Kez Görüntülendi.