logo

trugen jacn

ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSAN’DAKİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ VE SOYKIRIM UYGULAMALARI

 İstanbul Merkezli Yetim Vakfı,Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Murat Yılmaz’ın başkanlığında   İnsan hakları Uzmanları ve  Hukukçulardan oluşan bir  gönüllüler gurubu ile   Toplama Kamplarından bir şekilde kurtulan Toplama Kampı mağdur ve tanıklarının  çok çarpıcı  ifadeleri ve  bu ülkedeki   son  durum ve gelişmeleri içeren  bilgiler ve kanıtlarla ” Doğu Türkistan’da İnsan Hakları ihlalleri ve Soykırım Raporu” hazırlayarak kamu oyu ile paylaşmıştır.  Yetim Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Murat Yılmaz başta olmak üzere emeğe geçen herkese  teşekkürlerimizi sunar ve Raporu aşağıda bilgilerinize sunuyoruz.(UYHAM)

UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM)

GİRİŞ 

Çin işgal yönetimi  Mart/2017’de çıkardığı Sözde “Aşırılıkçılar  ve Terörcülere  Karşı Savaş ” yasası ile  Nisan ayından  itibaren Doğu Türkistan genelinde başlayan yoğun bir   toplu tutuklamalar yapmaya  sayıları 1.200 olarak  belirtilen  Çin tipi Toplama Kamplarına hapsetmeye başladı. Bu toplu gözaltı ve tutuklama kampanyanın başlatılmasından sonra toplama kampları ve Çin Hapishanelerinde    tutulan Uygur, Kazak ve diğer Müslüman Türk halklarının  sayılarının  3-8 milyon insan olduğu ve bunlar ile ilgili  en az bir o kadar da  acı hikâyeleri olan aileler  vardır. Evlerinden, çocuk ve eşlerinden, anne-babalarından, akraba ve arkadaşlarından, işlerinden, okullarından hasılı en sevdiklerinden kopartılan ve dört duvar arasına sıkıştırılan, dünyanın en ağır işkence ve mahrumiyetlerini yaşayan milyonlarca Doğu Türkistanlı…

Dayak yiyen, tecavüze ve cinsel şiddete uğrayan, aç, susuz ve uykusuz bırakılan, çöl ortasındaki kamplarda yazın sıcağında, bazen de kışın soğuğunda çırılçıplak hâlde bekletilen, inanç ve değerlerini inkâra zorlanan, domuz eti yedirilip içki içirilen, psikolojik ve moral değerleri yerle bir edilen, umutları, yarınları ellerinden alınan, geride bıraktığı aile ve yakınlarıyla bağları kopartılan, çocukları kreş ve yatılı okullara kapatıldığı için aklı hep onlarda kalan, inanmadıkları Çin Komünist Partisi (ÇKP) ideolojisinin söylevlerini, marş ve şiirlerini ezberlemek zorunda bırakılan, bir dinmişçesine partinin liderlerine tazime zorlanan…

Kısacası, bir insanın sırf insan olması hasebiyle sahip olduğu tüm hakları gasp edilen ve bütün bu muamelelere hiçbir suçu olmadan ve çoğunlukla hiçbir mahkemede yargılanmadan maruz kalan, dahası bu işkencehanelerden ne zaman çıkacaklarını dahi bilmeyen milyonlarca insan…

Bu insanlarla aynı gökyüzünün altında bulunmak ve onların acı ve ıstıraplarına, yürek yangınlarına, kalp kırıklıklarına uzaktan da olsa şahitlik etmek ise bizleri yaşadığımız çağın adaletten uzak düzeninde insanlığımızdan utandırıyor. Kızgınlığımızın en önemli sebebi ise tüm dünyanın gözleri önünde bu kadar zulüm, hak-hukuk ihlali yapılırken devletlerin, resmî-sivil bütün kurum ve kuruluşların kör, sağır, dilsiz ve yüreksiz oluşlarıdır ! Hotenli Adil Awut’un şu sözleri Çin kamplarında yaşananları özetliyor âdeta: “Lop’takı bir  Çin tipi toplama kampına girerseniz asla dışarı çıkamazsınız.” Adil’e ve onun gibi nicelerine bunları yaşatan bir dünya ne kadar mutluluk verebilir ki insana?

Peygamber Efendimiz (sav) “Kim bir kötülük görürse eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” buyurmaktadır. (Müslim, Îmân 78; Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17.)

Bu çerçevede Doğu Türkistan’da Uygur’u, Kazak’ı, Kırgız’ı ve  Müslüman Çinliler Hui’lerle   İslam inancına mensup insanları görünüşte ideolojik ve inanış olarak yok etmeyi ve fakat uygulanan yol ve yöntemlere bakıldığında ise bunun da ötesinde ırkçı bir yaklaşımla topyekûn ortadan kaldırmayı amaçlayan Çin’in insan hakları ihlalleri ve soykırım içeren bu uygulamalarından vazgeçmesi adına elimizden gelen her şeyi yapmak gibi bir ödevimiz bulunuyor.

YENİ NESİL GULAGLAR

  • Toplama kampı, karşı durulması gereken her şeyin simgesidir: keyfî güç kullanımı, özgürlüğün sistematik olarak kaldırılması, kültür ve inançların tahkiri, ideolojik baskılama, insanlıktan çıkarma, taciz, işkence, cinayet ve soykırım… Kısacası kamplar, tüm insan haklarının ihlal edildiği yerlerdir.
  • Tüm bölgede 1200 civarı kamptan bahsedilirken, bazılarında 50,000 kadar kişinin ve toplamda bu merkezlerin tamamında ise 3 – 8 milyon kişinin olabileceği tahmin edilmektedir.
  • Kamplar, son teknoloji dijital gözetleme yöntemleri ile desteklenmektedir. Tüm bölgede QR kodlarından, biyometrik verilerden, yapay zekâdan, casus telefon yazılımlarından ve büyük veri tabanlarından yararlanan, yüksek teknoloji ürünü takip ve gözetim sistemleri kullanılmaktadır. 2009 Urumçi olayları sonrasında bölgede faaliyet yürüten özel güvenlik şirketlerinin sayısı ise 1.400’ü aşmıştır.

 KAMPLARIN AÇILIŞ GEREKÇELERİ

  • Çin, tutuklamaları suçu önceden önleme prensibi(!) çerçevesinde gerçekleştirdiğini söylerken, toplama kamplarına alınan Uygurların tamamına yakınının aslında hiçbir suç işlemediği anlaşılmaktadır. Bu durum aynı zamanda hukukun temel kaidesi olan masumiyet karinesini ayaklar altına almaktadır.
  • Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 2014’te “aşırı dincilik zehrinin” ortadan kaldırılması için baskı siyasetinin uygulanması gerektiğini savunarak keyfî tutuklamalara zemin hazırlamıştır. Mayıs 2014’te “Teröre Karşı Sert Darbe Kampanyası” başlatılmış, yayımlanan “75 aşırılık belirtisi” gösterenlerin ihbar edilmeleri istenmiştir. 2015’te ÇKP Sekreteri Zhang Chunxian’ın, “vuran elin ve eğitim elinin sert olması gerektiği” şeklindeki sözleri, kamplarının temel mantığını oluşturmuştur.
  • 1 Ocak 2016 Terörle Mücadele Yasası ve 29 Mart 2017 Sincan’daki Aşırılığı Yok Etme Yönetmelikleri’nin yürürlüğe girmesi ile ilgili hükümet birimlerine sadece silahlı operasyonları değil, eğitim ve propaganda çalışmaları konusunda da faaliyetleri arttırma direktifi verilmiştir. Böylelikle Doğu Türkistan’daki her olay terörle irtibatlandırılarak cezalandırılabilir, olaylara müdahale sırasında polisler serbestçe ateş edebilir, gece baskınlarıyla tutuklama yapabilir, mahkeme kararı olmadan hapsedebilir hâle gelmiştir.
  • Bu süreçte Doğu Türkistanlılar açık hedef yapılırken Müslüman halka topyekûn ‘terörist’ muamelesi yapılmaya başlanmıştır.
  • Keyfî tutuklamalar, 2016 yılında bölgeye atanan Sincan ÇKP Sekreteri Chen Quanguo ile birlikte artış göstermiştir. Quanguo, Doğu Türkistan’da ‘güvenlik önlemlerini’ arttırarak bölge yetkililerine “toplanması gereken herkesi toplayın” talimatı vermiştir. Devlet Başkanı Xi Jinping’in toplama kampları ile ilgili yayınladığı ve basına sızan 403 sayfalık yönergenin anafikri de ‘asla merhamet etmeyin’
  • 2016 yılı Ağustos ayında Chen Quanguo’nun bölgeye atanmasıyla birlikte Temmuz 2017’ye kadar, bir yıldan az bir sürede, 866 polis alımı yapılmıştır. Bu yoğun güvenlik personeli alım hareketi, yeni kurulan 7.500 polis karakolu için gerekli olan istihdam sebebiyledir.

ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSAN’DAKİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ VE SOYKIRIM UYGULAMALARI

 KAMPLARA KİMLER ALINIYOR?

  • Bir çadıra ya da pusulaya sahip olmak,
  • Mutfağında birden fazla bıçağı olmak,
  • Pasaportu olmak, yurt dışına çıkmak ya da yurt dışına çıkan birisiyle konuşmak,
  • Başkalarına günah işlememesini söylemek,
  • Fazladan yiyeceğe sahip olmak,
  • Kahvaltıyı güneş doğmadan önce yapmak,
  • Alkol ve sigara kullanmaktan kaçınmak,
  • Sakalı olmak ya da başörtüsü takmak,
  • Camiye gitmek, namaz kılmak, oruç tutmak,
  • DNA örneği alınmasına izin vermemek,
  • Bazı sosyal medya uygulamaları kullanmak,
  • Okulda ve resmi dairelerde ana dili kullanmak,
  • Üzerinde ay yıldız olan tişört giyinmek ya da bu sembolleri bir şekilde kullanmak.
  • Kamplarda hemen her iş ve meslek grubundan insanın bulunduğu bilinmektedir: öğrenci, çiftçi, esnaf, iş adamı, âlim, din adamı, akademisyen, yerel yönetim çalışanları, memurlar, işçiler, sanatçı ve sporcular; kadın, erkek, çocuk, genç ve yaşlılar. Uygur, Kazak ve Kırgız Müslümanlar, olabilecek en geniş şekilde kamplara alınmıştır.
  • 2017 bahar ayları başında, yurt dışında öğrenim gören Uygur öğrencilere bulundukları ülkelerdeki Çin yetkilileriyle temasa geçerek 20 Mayıs 2017’ye kadar “siyasi değerlendirme” için geri dönmeleri çağrısında bulunulmuştur. Bu şekilde Mısır diktatörü Sisi ile Çin’in birlikte yaptığı operasyonda yüzlerce Uygur öğrenci zorla getirilerek kamplara alınmıştır.

 YER GÖK TOPLAMA KAMPI

  • Toplama kampları Doğu Türkistan’ın tamamına yayılmıştır.
  • İnsanlar kendilerine isnat edilen suçların yazıldığı bir itirafnameye zorla imza attırılmakta, sonrasında mahkeme kararı olmaksızın süreç yasallaşmaktadır! Hatta bazılarına uzun bir suç listesi verilerek, “kendilerine suç beğenmeleri” istenmektedir!
  • Bir kamp toplamda 000-1.200 civarında koğuş ve 60’tan fazla binadan oluşmakta ve 16 m2’lik bir koğuşa 20 insan sığdırılmaktadır. Bu şekilde bir kamptaki ortalama insan sayısı 20-24 bini bulmaktadır!
  • Çin, kampların varlığını 2018 Ekim ayına kadar saklamış, kampların varlığı uydu görüntüleri, kamplardan çıkmayı başaranların tanıklıkları, polis, işçi ilanlarıyla da kanıtlanınca kabul etmek zorunda kalmıştır. Bunda vatandaşları hapsedilen Kazakistan’ın ve burada bulunan Atajurt gibi insan hakları örgütlerinin katkısı büyük olmuştur.
  • Kamplar dikenli tellerle çevrili, kat kat güvenlik sistemleriyle güçlendirilmiş duvarlarla örülü izleme kuleleri, onlarca polis ve asker tarafından korunmaktadır ve insanlar bu işkencehanelerden asla ne zaman çıkacaklarını bilememektedir.
  • İnsanlar ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite gibi eğitim merkezlerinde, hastane, depo, hangar, gar ve fabrikalarda, yer altı zindanlarında ve bazen çöllerde bazen mahallelerde kurulan toplama kamplarında tutulmaktadır ve bu kamplar sürekli olarak genişletilmektedir.
  • Zoraki mahkumlara işkence ve asimilasyon programları uygulanmakta, bu kişilerin haklarının yakınları tarafından takibine dahi izin verilmemekte, nerede tutuldukları bildirilmemekte, hatta çoğu zaman yaşayıp yaşamadıkları bilgisi bile verilmemektedir. Nitekim dört yıldır aileleriyle görüşemeyen insanlar bulunmaktadır.
  • Tüm Dinlerin ve İnançların Çinlileştirilmesi siyasetinin 2017 Eylülünde ilanı ile etnik grup ve kültürlerin bir ehemmiyeti kalmamıştır. “Tüm etnik guruplar tek bir ailedir!” propagandası ile “beş görüş” adı verilen Çin devletini, Çin ulusunu, Çin kültürünü, Çin Komünist Partisini ve Çince sosyalizmi tanımak adı altında alenen Çinlileştirme faaliyetleri yürütülmektedir.

 TOPLAMA KAMPLARINDA HAK İHLALLERİ

  • Dinî ve kültürel yaşam tarzını “aşırılık” olarak nitelendiren Çin hükümeti ve medyası; İslam dinini aşağılayan bir dil kullanmakta, Uygurların “sağlıklı olmayan düşüncelerle enfekte olduklarını” ve toplama kamplarının “bu virüsten kurtulmak için” açılmış karantina merkezleri olduğunu savunmaktadır.
  • Toplama kampları her türlü insan hakları ihlalinin ve baskının uygulandığı, ideolojik ve davranışsal eğitim verilerek kültürel ve dinî asimilasyon yapılan merkezlerdir. İnsanlar durumlarına göre farklı zorluklardaki kamplara gönderilmekte, en ağır süreçleri dindar olanlar yaşamaktadır.
  • Doğu Türkistanlılar hiçbir suç isnat edilmeden ve yargılanmadan tutuklanıyorlar.
  • Kamplarda kalanların akıbeti hakkında ailelere bilgi verilmiyor.
  • Siyasi beyin yıkamaya (endoktrinasyon) maruz bırakılıyorlar.
  • Kamplarda kalma süreleri bildirilmiyor.
  • Tutuklulardan aile ya da arkadaşlarını rapor etmeleri ya da fişlemeleri isteniyor.
  • Kamplarda tutuklu olanların çocukları alınarak izleri kaybettiriliyor.
  • Kamplarda yoğun işkence ve tecavüz suçları işleniyor.
  • İnsanlar zorunlu işçiler olarak köle gibi çalıştırılıyor.
  • İnsanların organları çalınıyor.
  • Coronavirüs(Covid-19) gibi süreçlerle ilgili hiçbir  resmi açıklama veya bilgi  bulunmuyor.

 KAMPTA SIRADAN BİR GÜN

  • 00-07.00: Kahvaltı
  • 00-11.00: ÇKP sloganları içeren siyasi beyin yıkama dersleri yapılarak “Ben Çinliyim, Çinli olmaktan övünç duyuyorum, yaşasın ÇKP” gibi sözleri olan marşlar söyletilir.
  • 00-12.00: Mahkûmlardan “Hayatımı ÇKP için feda ederim” tarzı sloganları tekrar tekrar söylemeleri ve ezberlemeleri istenir.
  • 00-14.00: Sabah kahvaltısı ile aynı olan öğlen yemeği verilir.
  • 00-16.00: “Eğer ÇKP olmasaydı yeni Çin olmazdı” gibi marşlar söyletilir.
  • 00-18.00: Suçunu itiraf etme oturumu gerçekleştirilir.
  • 00-20.00: Kahvaltı ve öğlen yemeği ile aynı yemekten oluşan akşam yemeği verilir.
  • 00-22.00: Kollar yukarıda, yüz duvara dönük olarak hatalarını düşünme talimatı verilir.
  • 00-00.00: Tekrar öz değerlendirme yaptırılır.
  • 00-01.00: Ayakta düz bir şekilde bekleme.
  • 00-06.00 Sağ taraf üzerine uyuma.

 KAMPLARDA FİZİKİ VE PSİKOLOJİK İŞKENCELER

  • Yaz aylarında sadece iç çamaşırıyla sıcak taş üzerinde; kış aylarında da çıplak ayak buz üzerinde bekletme
  • Dayak
  • Elektrik şoku verme
  • Hastalık durumlarında müdahale etmeme
  • Uykusuz bırakma
  • Uzun süre hücre hapsinde tutma
  • Uzun süre kelepçe ile bırakma
  • Uzun süre kafasında siyah çuval olduğu hâlde bekletme
  • Tuvalet ihtiyaçlarının giderilmesini kısıtlama
  • Aşırı kalabalık odalarda tutma
  • Aç ve susuz bırakma ya da yeterli yiyecek vermeme
  • Su tanklarına daldırma ya da soğukta üzerine soğuk su dökme
  • Kadın tutukluların yüzlerinde ve vücutlarında sigara söndürme
  • Bileklerinden asılan tutukluları bu hâldeyken copla dövme, elektrik verme, değişik acı verici nesnelerle dövme ve eziyet etme
  • Soğukta bekletme
  • Yoğun ve parlak ışıkla körleştirme
  • Uzun süre gergin pozisyonda tutma
  • Günlerce hareketsiz bir şekilde kaplan koltuğu denen koltuklarda oturtma
  • Elleri kelepçeli ve ayakları prangalı olarak dolaştırılma
  • Düzenli olarak verilen içeriği bilinmeyen ilaçlarla güçten düşürme ve itaate zorlama
  • Zoraki kürtaj ve doğum kontrol uygulamaları, erkeklerin kısırlaştırılması
  • Tecavüze uğrayan birini izlemeye zorlama
  • Toplu tecavüz

MAHKUMLARIN ORGANLARI ÇALINIYOR!

  • 2017’den itibaren 12 ila 65 yaş arası neredeyse bütün Müslümanlar, yüzlerinden ve vücutlarından çeşitli açılardan çekilen fotoğrafların yanı sıra kan testleri, parmak izleri, retina taramaları, saç örnekleri ve ses kayıtları da dâhil olmak üzere kapsamlı biyometrik görüntüleme ve DNA testlerinden geçirilmiştir.
  • Çin Mahkemesi isimli STK’ya göre toplama kamplarında tutulan birçok mahkûmun kalp, akciğer, kornea, karaciğer gibi organları alınmaktadır.
  • Yasa dışı organ satışının devlet eliyle yapıldığı Çin’de, yıllık nakil sayısının 000’i bulduğu ve Çin’in yıllık 1-4 milyar dolar gelir sağladığı belirtiliyor.
  • Çalınan organlar için “organ bağışı” olarak kayıt açılıyor.
  • Avrupa Parlamentosu Halk Sağlığı Komitesi ve İnsan Hakları Alt Komitesi’ne göre her bir böbrek ve karaciğer 000 avroya kadar alıcı bulabiliyor.
  • Enver Tohti isimli bir doktor 2012-2014 yılları arasında bu organların özellikle Arap ülkelerinde “Helal organ” adı altında satıldığını da iddia etmiştir.

 KAMPLARDA İŞÇİLİK: YENİ NESİL KÖLELİK

  • Doğu Türkistan, Çin genelinde Çin hükümetinin “zorunlu çalıştırma” politikasının uygulandığı tek bölgedir.
  • Uygurların angaryaya tabii tutulması yeni bir uygulama değildir. İleriye Doğru Büyük Atılım (1958-1962) döneminde, Kültür Devrimi (1966-1976) boyunca Çin’in geri kalanında olduğu gibi, Doğu Türkistan’da başta toplumun aydınları olmak üzere insanlar çalışma kamplarına gönderilmiştir.
  • Doğu Türkistanlılar  Çin ülkesinde çok eski zamanlardan beri  mevcut ve   insanların  süreli olarak zorla çalıştırılması uygulaması olan Haşar sistemiyle aile fertlerinden bir kişiyi yılın belirli zamanlarında 2-3 hafta süreyle tarım, altyapı çalışmaları ya da diğer kamu alanlarında çalışmak üzere Çin içlerine göndermek zorundadır.
  • Haşardan farklı bir uygulama olarak 2002’de başlatılan “İşçi İhraç Programı” kapsamında14-25 yaş arası genç kızlar ve erkekler, zor kullanılarak Çin’in iç ve doğu bölgelerine çalışmaya gönderilmektedir. Bu şekilde gönderilenlerin sayısının 2,8 milyonu aştığı belirtilmektedir.
  • Dünya pamuk üretiminin %22’sini karşılayan Çin, bu üretimin %84’ünü Doğu Türkistan’dan sağlamaktadır. Tahminlere göre bu tarlalarda 500 binin üzerinde köle işçi çalıştırılmaktadır.
  • Çin yönetimi, Doğu Türkistan’daki geniş kamp ağındaki mahkumlara mesleki eğitim sağlandığını ve tutukluların radikal İslam’ın olumsuz etkilerine karşı üretim tezgâhlarına yönlendirilerek kurtarılmaya çalışıldığını iddia etmektedir.
  • Fiziki ve psikolojik türlü baskılara maruz kalan insanlar, aylarca, bazen yıllarca çalışma kampına alınarak “iş eğitimine” ve asimilasyon programlarına tabi tutulmaktadır.
  • Kamplardan çalışmak için gönderilen kişilerin sayısının 500 bin – 1 milyon arası olabileceği tahmin edilmektedir. Çin’in 2023 planı ise tekstil ve hazır giyim endüstrilerinde Doğu Türkistan’dan daha fazla kişinin çalıştırılmasıdır.

 GERİDE KALANLAR

  • Doğu Türkistan’da bulunan tüm yetim çocukların 2020 yılına kadar kurumlara yerleştirilmeleri talimatı verilmiştir. Bu talimata göre, mevcut yetimhane ve çocuk bakım merkezlerinde boş kontenjan bırakılmayacak ve yeni kurulacak merkezlerle mevcutların kapasitesi arttırılacaktır.
  • Çin Sivil İşler Bakanlığı tarafından kurulan yetimhanelerin yetimlere bakmakla yükümlü olduğunu söyleyen Çocukları Koruma Yasası’nın 43. maddesi, çocukların devlet bakımı için akrabalarından zorla alınmasına yetki Bu konuyla ilgili başkaca herhangi bir yasal prosedür bulunmamaktadır.
  • Doğu Türkistan’ın güneyinde bir yetimhanede görevli bir Uygur çalışan, tesisin aşırı kalabalık ve koşullarının korkunç olduğunu, çocukların burada âdeta çiftlik hayvanları gibi kilitlendiklerini anlatmıştır.
  • Kamplarından serbest bırakılsalar bile ebeveynlerin çocuklarını yetimhanelerde bulabilmeleri neredeyse imkânsızdır.
  • Yetimhane ve yatılı okullar çocukları din ve kültürlerinden sistematik olarak uzaklaştırma çabalarının bir parçası olarak kullanılmaktadır.
  • Yalnızca 2017 yılına ait verilerde, Doğu Türkistan’da anaokuluna başlayan çocukların sayısı önceki yıla göre 500 binden fazla artmıştır. Bu sayının %90’ını Müslüman ailelerin çocukları oluşturmaktadır.
  • 2019 Nisan tarihli bir veriye göre Doğu Türkistan’da toplam 778 Çocuk Yetiştirme Merkezi vardır. Bu merkezlerin eğitmenler dâhil tüm kadrosu toplam 92.200’dür. Ayrıca “Özel Görevli” statüsüyle 59.400 kişi daha istihdam edilmektedir.
  • Bu merkezlerde tutulan çocuk sayısının yaklaşık 2 milyon olduğu tahmin edilmektedir.
  • Dikenli teller, çitler ve kameralarla çevrili olan bu okulların çocukların güvenliklerinin sağlanmasından ziyade bir gözaltı merkezini andırdığı dahası “çocuk kampı” olarak değerlendirilebileceği belirtilmiştir.
  • Okullarda Çin diline, vatanseverlik ve ÇKP’ye sadakat konularına ağırlık verilmektedir. Programda din konusunun çocuklar üzerinde “zehirleyici etkisi olan bir olgu” olarak anlatılmaktadır.
  • 2017 tarihli bir belgeye göre, Doğu Türkistan’da tüm ortaokul öğrencilerinin %40’ını oluşturan 800 öğrenci yatılı okullara yerleştirilmiştir.
  • Doğu Türkistan’da Çince, Uygur Türkçesinin yerini almıştır. Her ne kadar kağıt üzerinde iki dilli eğitim olarak ifade edilse de ilk ve orta dereceli okullarda Çince eğitim zorunlu hâle getirilmiştir. Uygurca, Kazakça ya da başkaca yerel dilleri kullanmak kesinlikle yasaktır.

 AİLE OLMAK!: AİLE VE MAHREMİYETİN ÖLÜMÜ

  • Çin yönetimi, Doğu Türkistanlılara yönelik yürüttüğü asimilasyon programı çerçevesinde toplama kamplarının hazırlıklarının devam ettiği 16 Ekim 2016’dan itibaren “Aile Olmak” adıyla bir proje başlatmış ve Aralık 2017’den itibaren bu program genişletilmiştir. Buna göre, erkek bireyleri toplama kamplarına gönderilen ailelerin yanına Çin’in farklı bölgelerinden bir ÇKP üyesi ailenin rızası aranmadan zorla yerleştirilmektedir.
  • Çin rejimi, mahremiyetin ayaklar altına alındığı etik olmayan bu uygulamanın amacını; “Uygurların yaşam koşullarını iyileştirmek, Han-Uygur halkları arasında iletişimi arttırmak” şeklinde açıklamaktadır! Proje ile Uygurların aile bağlarını dejenerasyona uğratmak ve tüm aileler üzerinde kontrolü sağlamak amaçlanmaktadır.
  • Çin yönetimi ayrıca evlerin girişlerine QR kodları yükleyerek o hanede yaşayan insanların kişisel bilgilerine de erişim sağlamaktadır. Evlere girenlerin mobil cihazlarla tarandığı “akıllı kapı” uygulamasıyla hane halkı, gelen misafirler ve evde yapılanlar izlenebilmektedir.
  • Proje daha önce de benzer versiyonlarla uygulanmıştır. 2014-2015’de devlet işletmelerinden ve kamu kurumlarından 000, 2016’da ise 110.000 kişi köylere kadar Müslüman ailelerin evlerine yerleştirilmiştir. Bu şekilde aileler düzenli olarak takip edilmeye başlanmıştır.
  • ÇKP üyeleri, hane halkının kaydı olup olmadığı, ailenin göçmen olup olmadığı, siyasi görüşleri, dinî inanışları ve evde hangi dili konuştukları gibi hususlarda bilgi toplamak veya mevcut bilgileri güncellemekle görevlidir. Bu kişiler herhangi bir “sorun veya olağan dışı durumu” gözlemleyip raporlamaktadır. Görevliler ayrıca, “Xi Jinping idealini” tanıtmak da dâhil olmak üzere siyasi propaganda çalışmaları da yapmaktadır. Ayrıca insanları Pan-İslamcılık, Pan-Türkizm ve Pan-Kazaklık gibi hükümetin sakıncalı bulduğu ideoloji ve kimliklerin tehlikelerine karşı uyaran ‘samimi’ sohbetler yapmaktadırlar!
  • Uygur aileler ve Han çoğunluk arasında “etnik bir birlik duygusu” oluşturmakla görevlendirilen bu kadrolar; Çin millî marşını ve ÇKP’yi öven marşları söylettirmek, ailelerin haftalık ulusal bayrak çekme töreni ve Çin yeni yılı şenlikleri, grup oyunları, dans ve spor gibi etkinliklere katılmalarını sağlamaktan sorumludur.
  • 2018 Eylül ayı sonuna kadar 120.000 ÇKP üyesi Çinlinin, 1.690.000’den fazla hane sakiniyle eşleştiği ve her iki ayda bir hafta, birlikte vakit geçirdikleri belirtilmektedir. Kendilerini kaldıkları ailelerin “akrabaları” olarak tanımlayan görevlilere, gerektiğinde kendilerini korumaları için özel yetkiler de verilmiştir.
  • Uygulama ile birçok ailede taciz ve tecavüz vakaları da kaydedilmektedir. Ailelerin yetkili makamlara şikayetleri ‘misafirlerinin gönlünü hoş tutma’ tavsiyeleriyle geri çevrilmektedir!

 ULUSLARARASI TEPKİLER

  • Çin Ceza Yasası’nın 103. maddesi “açık bir biçimde ayrılıkçılığı kışkırttığı, ülkeyi bölmeye çalıştığı” düşünülen her türlü faaliyetin cezalandırılmasını öngörmektedir. Bu bağlamda Çin, insan hakları kuruluşlarının Doğu Türkistan, Tibet ve İç Moğolistan’a girişleri yasaklanmıştır. Gazeteciler, aktivistler, STK’lar ve bağımsız heyetler kamplara katiyetle girememektedir.
  • Çin, göstermelik programlarla önceden hazırlanmış merkezlere bazı grupları götürmekte, fakat bu ziyaretlerin inandırıcılığı bulunmamaktadır.
  • BMGK’da veto yetkisi olması, başta İslam ülkeleri olmak üzere verdiği kredi ve ekonomik sarmalamalar, Çin’e karşı adım atılmasını engellemektedir.
  • Uluslararası konumunu, bu hukuksuzluklarını kapatmak için kullanan ve bugün BM’nin 15 ajansından dördüne başkanlık eden Çin, 115 görevli ile BM’de en çok istihdam sağlayan ülke konumundadır!
  • AP, Çin’e 21 Nisan 2019’da Uygur, Kazak ve Tibetlilere yönelik keyfî tutuklamalarına son verme ve tüm toplama kamplarını kapatma çağrısında bulunmuştur. Çin’i keyfî tutuklamalara son vermeye çağıran karar, 18’e karşı 505 oyla alınmıştır.
  • 8 Temmuz 2019 tarihinde çoğunluğunu Batılı 22 ülke, BM İnsan Hakları Komisyonu’na ortak bir mektup göndererek toplama kamplarında tutulan Uygurların derhâl serbest bırakılması için çağrı yapmıştır.
  • Toplama kampları konusunda bir ilk olan bu mektubun imzacısı olan devletler şunlardır: Almanya, Avustralya, Avusturya, Belçika, Danimarka, Estonya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İzlanda, Japonya, Kanada, Kuzey İrlanda, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Norveç ve Yeni Zelanda.
  • 4 gün sonra 12 Temmuz 2019’da aralarında İslam ülkelerinin de bulunduğu, çoğu ekonomik anlamda baskılanan 37 ülkenin imzasının yer aldığı Çin’i destekleyen bir mektup gönderilmiştir.
  • Çin’i Doğu Türkistan politikası çerçevesinde destekleyen ülke sayısı 2019 Kasım’ında 54’e yükselmiştir: Angola, Antigua ve Barbuda, Bangladeş, Belarus, BAE, Bolivya, Burkina Faso, Burundi, Kamboçya, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Komor Adaları, Kongo, Küba, Kuzey Kore, Kongo Dem. Cumhuriyeti, Cibuti, Mısır, Ekvator Ginesi, Eritre, Gabon, Gine, Gine Bissau, Irak, İran, Laos, Moritanya, Mozambik, Myanmar, Nepal, Nikaragua, Nijer, Nijerya, Umman, Pakistan, Filistin, Filipinler, Rusya, Sırbistan, Sierra Leone, Solomon Adaları, Güney Sudan, Sri Lanka, Sudan, Surinam, Suriye, Togo, Uganda, Tanzanya, Venezuela, Zambiya, Zimbabve.
  • Çin, 28-30 Aralık 2018’de Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Hindistan, Pakistan, Endonezya, Malezya, Afganistan, Tayland ve Kuveytli diplomatların katıldığı bir program gerçekleştirmiştir. Programda küçük bir grup yabancı muhabir için üç kamp ziyareti de yapılmıştır.
  • AB heyeti 11-13 Ocak 2019’de üç günlük bir programla bölgedeki hak ihlallerine ilişkin bilgiler toplamaya çalışmıştır. Programa katılanlar merkezlerin yeni boyanmış, gözetleme kameralarının da kaldırılmış olduğunu, ayrıca konuştukları kişilerin cevaplarının önceden hazırlanmış olduğu izlenimine kapıldıklarını belirtmişlerdir. Bu, Pekin’in kampların varlığını kabul etmesi akabinde, AB gibi çok uluslu bir organ tarafından bölgeye yapılan ilk ziyarettir.
  • ABD Senatosu, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygur Türklerine yönelik baskı politikalarından dolayı Çinli yetkililere yaptırım uygulanmasını öngören yasa tasarısını 14 Mayıs 2020 tarihinde onaylamıştır.
  • BM’den sonra dünyanın en büyük çatı örgütü olan ve 1,8 milyarlık, 57 üyeli İİT, Doğu Türkistan’la ilgili olarak genellikle pasif bir tutum takınmaktadır. Bölgeyle ilgili yapılan açıklamalar suya sabuna dokunmayan, iyi niyet temennileridir. Bu durum, İİT’nin İslam dünyasını temsil edip etmediğinin sorgulanmasına sebep olmuştur.
  • 2019 Mart’ında BAE’nin başkenti Abu Dabi’de gerçekleştirilen 46. İİT Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda, Müslüman toplulukların ve azınlıkların haklarının ve kimliklerin korunmasının bu ülkelerin başlıca sorumluluğu olduğu ifade edilmiştir. Ancak aynı toplantıda ilginç bir şekilde, Çin’in Müslüman vatandaşlarına “özen gösterme” çabalarına da övgüde bulunulmuştur!
  • Doğu Türkistan konusunda 2021 yılında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Önce ABD sonra Kanada ve Hollanda Doğu Türkistan’daki toplama kampı uygulamalarının bir soykırım uygulaması olduğunu ilan etmişlerdir. Bu ülkeleri diğer AB ülkelerinin takip etmesi beklenmektedir.

 ADIM ADIM SOYKIRIM

  • 10 Aralık 1948’de   BM Genel Kurulu, “Evrensel İnsan Hakları Bildirisi”ni kabul etmiştir. Ayrıca, 1950 yılında Avrupa Konseyi de “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”ni onaylamıştır. 10 Aralık 1948 tarihli BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin bazı maddelerinde şöyle denmektedir:
  • Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
  • Madde 3- Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.
  • Madde 4- Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır.
  • Madde 5- Hiç kimseye işkence yapılamaz; zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.
  • Madde 6- Herkes, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkına sahiptir.
  • Madde 7- Kanun önünde herkes eşittir ve ayrım gözetilmeksizin kanunun korumasından eşit olarak yararlanma hakkı vardır.
  • Madde 8- Herkesin anayasa veya kanunla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı vardır.
  • Madde 9- Hiç kimse keyfî olarak tutuklanamaz, alıkonulamaz veya sürgün edilemez.
  • Madde 11/1- Bir suç işlemekten sanık herkes, savunması için gerekli olan bütün güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonucu kanunen suçlu olduğu tespit edilmedikçe masum sayılır.
  • Madde 18- Herkesin düşünce, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır. Bu hak, din veya kanaat değiştirmek özgürlüğünü, dinini veya kanaatini tek başına yahut topluca, açık olarak veya özel şekilde öğretim, uygulama, ibadet ve dinî törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir.
  • Madde 19- Herkesin düşünce ve düşüncelerini ifade özgürlüğüne hakkı vardır.
  • Soykırım; ırka, dine, siyasi görüşe veya etnik kökene bağlı özelliklere dayanan bir grubun bilerek ve isteyerek düzenli bir biçimde ortadan kaldırılmasıdır ki, bu tüm hak ihlallerinin bir arada gerçekleştirildiği insanlık dışı bir hadisedir. Soykırım, uluslararası kriterler bakımından teknik olarak değerlendirilen ve uluslararası insancıl hukuk kuralları içinde en ağır ihlallerin başında gelen önemli ve nitelikli bir suçtur.
  • Soykırım, 9 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen ve 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”nin maddesinde, Roma Statüsü’nün 6. maddesinde, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün 4. maddesinde ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün 2. maddesinde aynı şekilde tanımlanmıştır. Tanımlardaki tek fark, birinde “sözleşme” denirken, diğerlerinde “statü” teriminin kullanılmasıdır.

Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesine göre soykırım; millî, etnik, ırki veya dinî bir grubu, sırf bu niteliği nedeniyle kısmen veya tamamen yok etmek kastıyla aşağıda sayılan fiillerin işlenmesidir:

  • Grup üyelerini öldürmek
  • Grup üyelerine ciddi biçimde bedensel veya zihinsel zarar vermek
  • Grubun fiziksel varlığını tamamen veya kısmen ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasıtlı olarak değiştirmek
  • Grup içinde doğumları bilinçli olarak önlemeye yönelik tedbirler dayatmak
  • Gruba ait çocukları bir başka gruba zorla nakletmek

Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’nün 7. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen “İnsanlığa Karşı Suçlar”, herhangi bir sivil nüfusa karşı yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak işlenen aşağıdaki eylemleri kapsamaktadır:

  • Öldürme
  • Toplu yok etme
  • Köleleştirme
  • Nüfusun sürgün edilmesi veya zorla nakli
  • Uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal ederek hapsetme veya fiziksel özgürlükten başka biçimlerde mahrum etme
  • İşkence
  • Irza geçme, cinsel kölelik, fuhşa zorlama, zorla hamile bırakma, zorla kısırlaştırma veya benzer ağırlıkla diğer cinsel şiddet şekilleri
  • Herhangi bir tanımlanabilir grup veya topluluğa karşı, herhangi bir eylemle veya mahkemenin yetki alanındaki herhangi bir suçla bağlantılı olarak siyasi, ırki, ulusal, etnik, kültürel, dinî, cinsel veya evrensel olarak uluslararası hukukta kabul edilemez diğer nedenlere dayalı zulüm
  • Zoraki kayıplar
  • Irk ayrımcılığı (apartheid)
  • Kasıtlı olarak ciddi ızdıraplara ya da bedensel, zihinsel veya fiziksel sağlıkta ciddi hasara neden olan benzer nitelikteki diğer insanlık dışı eylemler.
  • Doğu Türkistan’da yaşananların bir soykırım olduğuyla ilgili hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Fakat soykırımın ispatlanması gerekmektedir ki bunun için BM İnsan Hakları Komisyonu ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soruşturmaların başlatılması gerekmektedir. Bu kadar tanıklık ve deliller bulunurken bu soruşturmaların başlatılmaması da ayrıca bir muammadır!

 KÜLTÜREL SOYKIRIM

  • “Kültürel soykırım” bir toplumla bütünleşmiş ya da toplum tarafından uzun yıllardır yaşatılagelen gelenek, görenek, din ve inanışlarından mütevellit değer ve pratiklerin, hâkim güç ya da güçler tarafından zarara uğratılması, değiştirilmesi ya da toptan yok edilmesi için askerî gücün de kullanıldığı bir soykırım türüdür. Temelde amaç, hâkim güce ait kültürün soykırım yapılan coğrafya ve etnik-dinî gruba benimsetilmesi ya da dayatılmasıdır.
  • Kültürel soykırım kapsamına giren eylemler arasında diğer etnik dillerin yok edilmeye çalışılması, diğer etnik gruplara ait tarihî kalıntıların, mezarlıkların tahrip edilmesi, psikolojik olarak aşağılık kompleksi aşılama, tarihi saptırma gibi faaliyetler sayılabilir.
  • Kültürel soykırımda amaç, bir milletin millî duygularını yıkmak, halkını aşağılık kompleksine sokmak; tarihî, kültürel ve sosyal iç dinamiklerini bozmak ve bu doğrultuda kendi etnik grubuna katılmasını sağlamaktır. Kültürel soykırım bağlamındaki uygulamalardan bazıları şu şekildedir:
  • Doğu Türkistanlı Müslüman kimliğinin yok edilmesine dair beyin yıkama faaliyetleri
  • “Tüm etnik guruplar tek bir ailedir” propagandası ile “beş görüş” adı verilen Çin devletini, Çin ulusunu, Çin kültürünü, Çin Komünist Partisini ve Çince sosyalizmi tanımak adı altında alenen Çinlileştirme faaliyetlerinin yürütülmesi
  • Çocukların anaokulu, ilk ve orta öğretimde zorunlu yatılı olarak alıkonulup beyinlerinin yıkanması
  • Aile Olmak projesiyle Uygur aile yapısı ve mahremiyetine yapılan saldırılar ve evlere yerleştirilen ÇKP üyesi memurlar marifetiyle mevcut din ve kültürden uzaklaştırma ve beyin yıkama faaliyetleri
  • “Bulaşıcı bir hastalık” olarak görülen dinî değerlerin tamamına yönelik saldırılılar
  • Doppa adı verilen şapka dâhil Doğu Türkistan kültürünü temsil eden tüm kılık kıyafetin yasaklanması
  • Doğu Türkistan’ın ve İslam kültürünün sembollerinin yasaklanması
  • Kur’an-ı Kerim’in değiştirilmesi hareketleri
  • Cami, medrese ve İslam kültür öğesi eserlerin yıkılması; ahır, diskotek ve bar olarak amaç dışı kullanımları dâhil olmak üzere yapılan saldırılar
  • Bir Kuşak Bir Yol projesi güzergâhında bulunan Müslümanlara ait köy ve kasabaların tüm kültürel ve tarihî dokularıyla birlikte yerle bir edilmesi ve bu yerlerin ahalisinin farklı bölgelere sürgün edilmesi
  • 18 yaşından küçüklerin, memur, işçi, ÇKP üyeleri, öğrenci ve emeklilerin ibadet yerlerine girmesi ve ibadet etmesinin yasaklanması, bu yerlere gittiği, ibadet ettiği tespit edilenlerin cezalandırılması
  • Ramazan ayında oruç tutmanın yasaklanması ve insanların oruç tutmadıklarından emin olmak için okul ve iş yerlerinde bir şeyler yiyip içmeye zorlanması
  • Hac ve umreye gidişlerin sınırlandırılması ve yasaklanması
  • Müslümanlara ait mezarlıkların yok edilmesi ya da taşınması
  • Müslüman ahaliye domuz eti yedirme ve alkol kullandırma
  • Çocukların sünnet ettirilmesinin yasaklanması
  • Uygur esnafa dükkânlarında zorla alkol satışı yaptırma
  • Evlilik ve cenaze törenlerinin örfe uygun yapılmasının yasaklanması
  • Müslüman memurlara ölümleri sonrasında naaşlarının yakılması için belge imzalatılması ve ahalinin cenazelerinin yakılması
  • Türk kızlarının Çinli erkeklerle evlendirilmesi
  • Toplumun lider ve aydınlarının, akademisyenlerin toplama kamplarına kapatılmak suretiyle topluma yön verecek isimlerden toplumun mahrum bırakılması
  • Dinî ve millî bayramların yasaklanması
  • Ürünlerin “helal” olarak etiketlenmesinin yasaklanması ve helal etin Müslümanların yemesi haram olan domuz etiyle birlikte satılması
  • Çin Anayasası’nda Uygurlara verilmiş anadilde eğitim hakkının yasaklanması ve Çincenin tüm okullarda zorunlu dil hâline getirilmesi
  • Alfabesinin sürekli olarak değiştirilerek okuryazar oranının düşürülmesi
  • Uygurca dinî ve millî eserlerin, Kur’an-ı Kerimlerin toplanarak yakılması, bu eserleri okumanın ve bulundurmanın yasaklanması, buna mugayir davrananların hapis cezasına çarptırılması
  • Doğu Türkistanlılara ait medya organlarının kapatılması, yurt dışından yayın yapan medya organlarına erişimin yasaklanması
  • Uygurca eserlerin bulunduğu kütüphanelerin kapatılması
  • Millî ve dinî kimliği çağrıştıracak isim ve sembol kullanımlarının yasaklanması
  • Üniversitelerde fırsat eşitsizliği uygulaması ve ayrıca yurt dışında eğitim gören Doğu Türkistanlı gençlerin zorunlu olarak toplama kamplarına alınması
  • Toplama kampına alınan Müslümanların tek tip hapishane kıyafetleri içerisinde, saçları kazınmış ve elleri kelepçeli olarak tren garlarında, otobüs terminallerinde teşhir edilerek alenen tahkir edilmesi ve aşağılanması

 ŞAHİTLİKLER

  • “20 mahkûm küçük bir odada yaşıyorduk. Bileklerimizde kelepçe, başlarımız kazınmış. Her hareketimiz kamerayla izleniyordu. Odanın köşesinde tuvalet olarak kullandığımız bir kova vardı. Günlük rutinimiz sabah 06.00’da başlıyordu. Çince öğreniyor, ÇKP marşları ezberliyor ve kabahatlerimizi itiraf ediyorduk. Aramızda çok genç olanlar da vardı, yaşlılar da. Yemekler çok az ve hep aynıydı: çorba ve bir dilim ekmek.

Burada işkence için bolca malzeme vardı: tırnaklarımıza çaktıkları çiviler, tırnaklarımızı çekmek için kerpetenler… Bir de elektrik verdikleri karanlık bir oda vardı… Biz oraya kara oda diyorduk.

Hiçbirimiz mahkeme edilmemiştik ama cezamız sabitti. Sürekli hap veriyor, iğne vuruyorlardı. Bunun hastalıkların önlenmesi için olduğunu söylüyorlardı ama biz içten içe ellerinde bir kobay olduğumuzu biliyorduk. Belli ki, tıbbi deneylerini üzerimizde yapıyorlardı. Şuurumuzu yitiriyorduk. İyice unutkan olmuştuk. Bazı erkekler aldıkları ilaçların tesiriyle iktidarsız hâle gelmişti. Kadınlar rutin tecavüze uğruyorlardı.”                            Sayragul Sawutbay

  • “Orada kaldığım süre içerisinde birçok şey gördüm. Yeni doğum yapan bir kadın getirdiler, çocuğunu elinden almışlardı. Bayılan kadınları alıp bilmediğimiz yerlere götürüyorlardı. Uygurca konuşmak yasaktı, konuşanı fark ederlerse karanlık bir koğuşa koyuyorlardı. Lağımların aktığı ve fareler olan koğuşlar vardı. Bu tip yerlere atılan kadınlar gördüm. Bu yüzden aklını kaybeden çok kişi vardı. Kamp hayatı korkunçtu.

“Yemekten 10 dakika önce Komünist marşını söylüyorduk. Marşı söylemeyene yemek yoktu. Cuma günleri 20 dakika televizyon izlettiriyorlardı. Orada da sadece Xi Jinping’in konuşmaları olurdu. Cumartesi ve pazar günleri bize pişmanlıklarımıza dair yazı yazdırıyorlardı. Üç ay sonra beni sorgu için götürdüler. Başıma çuval geçirip demir bir sandalyeye oturttular. 24 saat boyunca öyle oturdum. Bir kampın içinde bir de kampın dışında sorgulama yeri vardı. Tacize uğramak, cinsel istismara uğramak sıradan bir şeydi. Çin polisi istediğini yapmakta serbestti.”                                                                                                          Gülbahar Jelilova

  • “Attıkları dayak yüzünden ellerim kanardı, her elektrik verişlerinde tüm bedenim şiddetle sallanır, acıyı damarlarımda hissederdim. Bu dayanılmaz işkence yerine beni öldürmeleri için onlara yalvarırdım.

“Bir gün, el ve ayakların sabitlenip kilitlendiği “Yolbars Orunduk( Kaplan koltuğu) adı verilen bir sandalyeye yerleştirildim. Kafama kask benzeri bir şey takıp elektrik verdiklerinde tüm vücudum şiddetli bir şekilde sarsıldı. Sonra ağzımdan beyaz bir köpük geldi ve bilincimi kaybetmeye başladım. Bayılmadan önce duyduğum son söz Uygur olmamın bir suç olduğuydu.”                                                                                                            Mihrigül Tursun

“İslam’a kesinlikle inanmamam gerektiği söylendi. Boyun eğmek zorunda kaldım. Bir de Allah’a inanmadığımı ve dini reddettiğimi belirten bir belge imzaladım. Eğer bunu yapmasaydım şartlar çok daha ağır hâle gelecekti. Tüm Müslümanları, dini inkâr ettiklerini beyan eden bir belge imzalamaya mecbur ediyorlardı.”                                           Gülziya Mogdunkyzy 

Share
538 Kez Görüntülendi.