logo

trugen jacn
15 Temmuz 2015

UYGUR TÜRKLERİ,YALANLAR VE HAKİKATLAR

Son günlerde işittiğim ve yerine cuk diye oturan güzel söz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan geldi.

 fuat.ugur@2x

Fuat Uğur

Türkiye birkaç yıldır bu sözün test edilip kanıtlandığı bir laboratuvar oldu.
“Doğru belini doğrultana kadar, yalan dünyayı dolaşırmış”
Türkiye’yi ve yönetenleri ilgilendiren her konuda çıkarılan yalanlarla boğuşarak, yalanı çürütmek için sürekli çabalayarak hayli enerji tüketildi.
Dünya çapında bir yalan mekanizması, internet çağının ve sosyal medyanın da yardımıyla tüm yeryüzünü saniyesinde dolaşıp gerekli etkiyi oluşturdu. Sonra durumu toparlayıp, söylenenin yalan olduğunu ispat edene kadar akla karayı seçtiler. Ama çoğu kez ortaya çıkan zarar büyük oldu.
Yakın geçmişimizi şöyle bir kurcalayın, yüzlerce örnek bulursunuz. Onu bırakın bugünkü cemaat gazetelerine ya da kendine muhalif adını takan medyaya bir bakın, en azından 5-10 yalan haber vardır her birinde.
Yalan bazen çok hassas olduğumuz konularda yakınlarımızdan da geliyor. Onlar da bilerek ya da bilmeyerek, bir haksızlığa dikkat çekmek, bir zulmü sonlandırmak için sürüme sokulan yalanları, ötesini berisini düşünmeden servis edebiliyorlar. Sonra da gerçek ile yalanı birbirinden ayırıp doğru politika belirlenene kadar epey vakit kaybediliyor. Eğer strateji yoksa iş daha da zor tabii.
Uygur Türkleriyle ilgili çıkan haberler, Çin’i protesto gösterilerinde yaşananlar bu hassas meselede de ne kadar hazırlıksız olunduğunu bir kez daha kanıtladı. Hükümet yetkilileri bile ortalama açıklamalarla idare edip durumu kurtarmaya çalışıyor. Oysa bu arada gerçek mi yalan mı belli olmayan manipülatif haberler, sosyal medyada dolaşıma sokulan ve korkunç görüntülerden oluşan videolar, hakikatlerin ortaya çıkmasını geciktirip istifhamlara sebep oluyor.
Önceki gece Türkistan Forumu’nun Emirgan Beyaz Köşk’te düzenlediği iftarda Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’la birlikteydik. Yüzlerce Uygur, Özbek, Kazak oradaydı ve ağır bir atmosfer vardı. Herkes üzgün, endişeli ve tedirgindi.
Kafamda sorular vardı. Gerçek, ne kadar gerçekti? Çin yönetimi neyi yapıyor, neyi yapmıyordu? Uygurlarla ilgili olarak aniden yoğunlaşan bu kampanyanın uluslararası bir arka planı var mıydı?
Avrupa’da Gündem programında Uygur Türkleriyle ilgili defalarca haber yaptığım, hatta programa Uygur Türkleri Dünya Kongresi lideri Rabia Kadir’e varıncaya dek pek çok canlı yayın konuğu alarak meseleyi masaya yatırdığım zamanlarda da durum hayli ciddiydi ama son günlerdeki kampanyayı hareketlendirenler ortada yoktu.

ÇİN UZMANI DEVLET GÖREVLİSİNİN ANLATTIKLARI
Bu yüzden iftarda “neler oluyor?” sorusuna yanıt verecek birini aradım ve buldum. Yıllarca öğrenim gördüğü Çin’e şimdi de sık sık giden, Sincan-Uygur bölgesinde kalmış, hâlâ ziyaret edip gözlemler yapabilen ve devlette çalışan genç bir uzmanla tanıştım. Ondan gerçeği istedim.
İşte sorularım ve yanıtları:
Neler oluyor orada?
Çin kapitalist yöntemleri kullanıyor olmasına rağmen komünist partinin tek hâkim olduğu bir ülke. Bunu yeniden hatırlayalım. Baskı ve zulüm Çin’de yaşayan herkes için geçerli. Kaldı ki bugün yaşananlar Mao döneminde yaşananların yanında devede kulak. Tek tip kıyafetten, burjuva özentisi sayılıp hapse ve ölüme gönderilmekten, ölüm tarlalarında çalışmaktan bugünlere gelindi. Şimdi de baskı var ama bu daha usturuplu. Ama bu baskıyı başkent Pekin’de daha ılımlı hissedersiniz, Sincan-Uygur bölgesinde ise kimi özellikleri nedeniyle daha yoğun.
Bu özellikleri Uygurların Müslüman oluşu mu?
O en önemli etken. Sincan-Uygur bölgesinde tek çocuk politikası “iki çocuk” olarak uygulanıyor. Sebebi Müslüman Uygurları asimile etmeye yönelik olarak bölgeye yerleştirilen Çinli nüfusu teşvik etmek.
Peki Uygurlar için geçerli değil mi iki çocuk?
Onlar için de geçerli ama Uygurlar daha fazla çocuk sahibi oluyorlar.
Nasıl oluyor bu?
Resmen kayda geçmeyen çocuklar bunlar. Zaten Çin yönetiminin verdiği resmi istatistiklerdeki Uygur nüfusu ile gerçek Uygur nüfusunun farklı olmasının nedeni bu. Bu kayıt dışı Uygurlar ne işe girebiliyorlar, ne de çalışabiliyorlar. Birçoğu medrese denilen yerlerde dini eğitim alıyorlar. Tabii onlarda da “Madem bizim için burada hayat yok, Çin yönetimini devirmek için mücadele başlatalım” anlayışı ortaya çıkıyor.
Çin bazı terörist grupların Çinlilere yönelik saldırılarda bulunduğunu açıklıyor ve El Kaide bağlantılı olduklarını iddia ediyor. Bu sözünü ettiğiniz kayıt dışı Uygurlar mı onlar?
Bir kere bölgede terörist grup filan yok. Ancak Çin polisi ve askerlerinin ev baskınları ya da halkın mahremine girip kötü ve barbarca muamelesi karşısında çeşitli karakol baskınlarının ve ölümlerin olduğu da gerçek.
Merkezi Çin yönetimi ile bölgedeki yönetim arasında kopukluk olabilir mi?
Bu doğru, çünkü Sincan-Uygur bölgesindeki parti yetkilileri bölge koşullarını kendilerinden daha iyi anlayamayacaklarını ve çözümleyemeyeceklerini düşünerek merkezden bağımsız ve daha sert davranabiliyorlar. Misal ben yıllarca Çin’de okudum ama bir gezim sırasında bölgede tutuklandım. Beni tutuklayan da Uygur Türkleriydi. Yani yönetimdeki ve istihbarat servisindeki Uygur Türkleri. Misal Siz Şanghay ya da Pekin’e gitme konusunda sıkıntı çekmezsiniz ama Sincan-Uygur bölgesine girmeniz bir dert, çıkmanız bir derttir. Adım adım takip edilirsiniz radar sistemiyle.
Asıl baskı ve zulüm haberleri ramazan ayının gelmesiyle birlikte başladı. Oruç tutmanın yasaklandığı, hatta bu konuda kurallara uymayanların hapse atıldığı, direnenlerin öldürüldüğü yolunda. Çin yönetimi ise “Biz sadece parti üyelerinin oruç tutmalarını yasakladık” diyor. Doğru nerede burada?
Her ikisi de eksik ve yanlış. İşte bu tür haberlerle sapla saman birbirine karışıyor. Bir kere genel olarak oruç ve namaz yasak değil. Ben biliyorum ezan okunuyor, insanlar namaza gidiyor ve oruç tutuyor. Urumçi’ye gidenler camilerin dolup taştığını, toplu iftarlar yapıldığını bilir. Ancak madalyonun öteki yüzünde ise bir başka gerçek var. Sadece parti üyeleri değil, devlet memurları ve öğrencilerin de oruç tutması yasak. Eh kalanlar ne kadarsa onlar oruç tutup namaz kılabiliyor. Bu bir baskı evet. Uymayanları da cezalandırıyorlar ama öldürdükleri yalan. Bu arada dediğim gibi baskıyı Pekin ya da Şanghay’da daha az hissedersiniz. Mesela oralarda yüzbinlerce Müslüman var ve topluca camilerinde namaz kılarlar kimse karışmaz onlara.
Başörtüsü yasakları da varmış.
Evet var. Kamuda başörtüsü takmak yasak. Okullarda yasak. Sincan-Uygur’da kamu araçlarına binmek de yasak başörtüyle. Hatırlayın aynı baskının benzeri altı-yedi yıl öncesine dek Türkiye’de de yaşandı.
Peki şu yayınlanan videolar ne?
Baş kesme, Uygur çocuklarını yiyen Çinliler, bir Uygur çocuğu dövüp üzerinde sigara söndüren iki Çinli çocuk gibi video paylaşımları Uygur Türkleriyle alakalı değil. Hatta üzerinde sigara söndürülen Uygur çocuğu diye lanse edilen video Şanghay’da yaşanan bir olay ve çocukların hepsi Çinli ve o vahşi çocuklar ceza aldılar, Çin basınında çıktı bu. Bu arada mideniz kalkabilir, Çinlilerin ölü cenin yedikleri doğru ama Uygur çocuklarını yediklerine ilişkin görüntüler de yalan. Ama aralarında bazıları da doğru. Örneğin, Çinli polise karşı kucağındaki çocuğuna siper olan Uygur baba… Sonuçta doğruyla yalan birbirine karışıyor.
Çin tıpkı ABD gibi kendine tehdit oluşturan dış istihbarat mekanizmalarına ve onların yerel örgütlenmelerine karşı baskı uyguluyor. Rabia Kader ve ABD tarafından fonlanan örgütler baskı görüyorlar.
O halde sizce bu yalan ve kışkırtıcı haberler neden çıkarılıyor?
Türkiye’yi bir işin içine çekmek gibi niyet seziyorum ben burada.
Ama siz de söylüyorsunuz, baskı var diye. Türkiye sessiz mi kalmalı?
Bu baskı hep vardı. Eskisinden daha çok değil. Türkiye daha soğukkanlı bir politika izlemeli. Örneğin Tayyip Erdoğan Başbakan olduğu sırada yaşanan iç karışıklık sırasında Çin polisinin barbarca şiddet uygulaması karşısında “Bu bir soykırımdır” demiş ve bu çok etkili olmuştu Çin nezdinde. O tarihten sonra Sincan-Uygur bölgesinde Türk şirketlerine organize sanayi bölgeleri açıldı. Pek çok şirket oraya gitti. Ama bugün çıkan haberler nedeniyle gitmiyorlar. Bir de Çin yatırımlarının çok arttığı ve Çin’in Industrial and Commercial Bank of China adlı şirketinin bir bankamızın yüzde 75,5’unu satın alıp Türkiye’ye yöneldiği, Çince yayın yapan Türk radyolarının faaliyete geçtiği, Çinlilerin yatırım yaptığı bazı maden bölgelerinde Çinlilerin yaşadığı köylerin kurulduğu ülkemizde, yine Çin’le silah anlaşmaları yapma arefesinde tüm bunlar oluyorsa biraz daha düşünmek gerekir. Türkiye’de bu işi sokaklara taşırıp, Çinlilerin ülkemize gelmesini engellemek, anlaşmaları feshettirmek isteyenlerin bir amaçlarının olduğunu seziyorum. Buna karşı Türkiye hükümetinin yüksek perdeden durumun şeffaflaşmasını talep etmesi ve daha atak bir diplomasi izlemesi yeterli bana göre.

Kaynak : Türkiye Gazetesi 09.07.2015

Etiketler: » » » » » » »

Share
1342 Kez Görüntülendi.