logo

trugen jacn

TALİHSİZ VE KARA BAHTLI DOĞU TÜRKİSTAN

Fotoğraf açıklaması yok.

Furkan DAYIOĞLU

Doğu Türkistan’ı dünya’dan farklı kılan özelliği, kronik talihsizliğidir. Dünyanın şekillenmeye başladığı 19. Yüzyıl’da bir devlet kurdular ama iç ve dış entrikalara kurban gitti. 20. Yüzyıl’da II. Dünya savaşı vesilesiyle Japon-Çin savaşından müttefiklerin Çin’den yana tavır koyması sebebiyle yararlanamadılar. Soğuk savaş döneminde 2 kızıl gücü (Çin, Sovyetler) birbirine kırdırmak isteyen NATO, desteğini Çin’e verince yine bunun zararını Doğu Türkistan çekti.

ABD’nin hiç haketmediği halde üstün diplomatik bir çabayla Çin’i BMGK (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi) daimi üyesi yapmasıyla Doğu Türkistan, Birleşmiş Milletlerce dokunulmaz kılınan Çin’in karşısında çok daha zayıf bir pozisyona düştü.

Soğuk savaşın bitimiyle Asya bölgesindeki demokrasi ve özgürlük havasından yine Batı’nın “Çin’de üret ucuza imal et pahalıya pazarla” stratejisi nedeniyle yararlanıp seslerini duyuramadılar. Birden bir Çin rüyası başladı. Hollywood’da Çinli aktörler, Çin temalı filmler, Çin yemekleri, Çin dansları popülerleşti. Yeni keşfedilmiş bir kıta gibi Çin dünyaya açıldı. Daha doğrusu açtılar. Batı dünyası’nın “Çin’de 1 dolara ürettiğim malı 10 dolara satıyorum, keyfime bakıyorum” rüyasından Çin’in ekonomik ve siyasi yayılmacılığı artık rahatsız edici bir boyuta ulaştığında uyandı. Acilen Çin’e karşı tavır alındı çünkü mevcut düzen ve en önemlisi kurmayı planladıkları yeni dünya düzeni Çin’in Avrasya ve Bir kuşak bir yol projesi tarafından pasifize edilme riski taşıyordu.

Çin’i BMGK daimi üyesi yaptıklarından ötürü askeri bir seçenekleri yok. Bir daimi üyeye karşı BM güvenlik gücü harekete geçemez. NATO ülkeleri’de askeri seçeneğe sıcak bakmıyor, çünkü Çin stratejik füze ve nükleer teknolojiye sahip durumda ve NATO ülkeleri birbirine güvenmiyor. Batı ticari olarak zor durumda çünkü Batı’nın işadamları Çin’de 1’e Batı’da 10’a felsefesinden vazgeçmeye niyetli değil. Batı öyle bir ticari sistem kurdu ki kördüğüm olan bu sistemi çözmekte yetersiz kaldı. Çin’in karşı hamlesi ise kabul edilemez bir durum.

Çin, küresel finans sisteminde satın alma gücü olan ama gerçekte bir kağıt parçasından ibaret olan döviz ve tahvil rezervlerini Afrika, Asya, Ortadoğu ve Latin Amerika’da hızla yatırıma çeviriyor. Maden’leri o madeni işleyen fabrikalarla birlikte satın alıyor. Ülkelere maden, liman, fabrika ipoteği seçenekleri ile düşük faizli borçlar dağıtıyor. Batı’daki teknoloji şirketlerinden ya hisse alıyor ya tamamını satın alıyor. Hem sürekliliği olan yatırımlar elde ediyor hemde teknoloji çalıyor. Mercedes, Volvo ve Sanayi üretiminde yapay zeka ve robotik sistemler üreten Alman Kuka şirketi buna örnek gösterilebilir. Döviz ve tahvilleri eriyor ama aslında olan kağıt parçalarından kurtularak yayılımını arttırması. Ve bütün bunları yaparken şirinliğide elden bırakmadan yapıyor.

Batı bir ülkeye girdiğinde 10 paydan 9’unu kendine ayırırken Çin 10 paydan 5’ine veya 4’üne razı oluyor. Verdiği mesaj ise şu: “Onlar sömürür, ben paylaşırım”. Böylece Batı’dan bıkmış ülkelere Çin daha cazip geliyor. Ama aslında bu bir paylaşımcı yaklaşım değil. Küçük küçük payların birleşimi ile büyüyen bir kral sofrasıyla Çin’i güçlü tutma projesi. İşte tüm bu yaşanan çekişme ve oyun içerinde Batı dünyası Çin’e karşı Çin’in gerçek yüzünü siyasi bir mücadele yoluna girerek anlatmaya başladı. Çin’in işgal ettiği yerlerdeki (Doğu Türkistan, Tibet) ve ilhak etmek istediği yerlerdeki (Taiwan, Hong Kong) faliyetlerini dünya basına servis etmeye başladı. Bu gerçekleri (soykırım, insanlık suçu) servis ederken kullandığı isimler ve kurumlar sebebiyle Çin ile yakınlaşmakta olan ülkeler bir anda dünya kamuoyunun gündemine oturan bu gerçekleri CIA’in ve yan kuruluşlarının yalanları olarak algıladı ve algılamaya devam ediyor.

Çünkü Türkiye, Ortadoğu, Asya ülkelerinin bir kısmı bu kurumların faliyetleri sebebiyle ülkelerinde terör, ekonomik ve siyasi sorunlarla onlarca yıl boğuşmak zorunda kaldı. (Bazıları: National Endowment for Democracy, Unrepresented Nations and Peoples Organisation, Stratfor, Radio Free Europe, Radio Liberty, International RepublicanInstitute, Freedom House) İşte buda Doğu Türkistan’ın 2010 yılı sonraki yaşadığı talihsizliği. Yaşadığı zulmü, işkence ve soykırımı dünyaya anlatacak bir fırsat doğdu ancak konunun muhatapları olan ülkeler konuşanın konuştuğundan çok konuştuğu mikrofonu konuşur oldu.

Evet biz bu mikrofonları (Kurumları) soğuk savaştan beri tanıyoruz. Ne derece tehlikeli kurumlar olduklarını biliyoruz. Yalancı çoban olduklarını biliyoruz. Ancak Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki baskısı ve şiddeti bu kurumların kuruluşundan en az 60 yıl önce başladı.

Bu son talihsizliğin kırılması için Türkiye büyük bir potansiyel taşıyor. Bu konuda bir lider olabilir. Gerek Asya gerek başlıca müslüman ülkelere (Pakistan, Malezya, Endonezya, Afrika ülkeleri) Doğu Türkistan’daki yaşanan dramın 100 yıldan fazla bir geçmişi olduğunu ve Batılı ülkelerin bu konuyu kendi amaçları doğrultusunda kullanmalarının bu gerçeği değiştirmeyeceğini açıklayabilir. Doğu Türkistan gerçeklerini tüm çıplaklığı ile ortaya koyabilir.

Yurtdışındaki dağınık haldeki Uygur’ları birilerinin amaçları uğruna değil Doğu Türkistan’ın menfaatleri doğrultusunda örgütleyebilir ve en önemlisi bu talihsizlik zincirini kökünden koparabilir. Bu konuda halkımıza büyük iş düşüyor. İktidar’lar halkın iteklemesiyle çalışan mekanizmalardır.

Hepimiz bu sessiz çığlığa ses olalım. Beton yığınlarından oluşan çılgın projeler yerine Türkiye’nin en çılgın projesi Doğu Türkistan olsun, bu zulm son bulsun.

KAYNAK : Sayın Furkan Dayıoğlu’nun Sosyal Medya Hesabi

Etiketler: » » » » » » » » » »
Share
1374 Kez Görüntülendi.