logo

trugen jacn
07 Haziran 2014
Genel

DOĞU TÜRKİSTAN SORUNU

Prof.Dr.Anıl ÇEÇEN
Tarih öncesi dönemden bu yana Orta Asya’da yer alan Türkistan bölgesinin doğu kısmı bugün Çin işgali altındadır ve bu yüzden de dünya siyaset sahnesinde bir Doğu Türkistan sorunu bulunmaktadır. Tarih boyunca Türklerin yaşadığı bir anavatan durumundaki Doğu Türkistan’ın bir ülke tarafından işgal edilmesi ve uzun süredir baskı altında tutulması, günümüz de Türk dünyasının karşı karşıya olduğu ön önemli sorunlardan birisidir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış olan bu sorun, Soğuk Savaş süresince devam ettiği gibi, küreselleşme döneminde de aynı doğrultuda varlığını sürdürmektedir. Türklerin bir araya gelerek eski dönemlerdeki gibi güçlü bir büyük devletin çatısı altında toplanabilmeleri açısından en önemli sorunun, Türkistan’ın doğu kısmının Çin işgali altında tutulması olduğu söylenebilir. Doğu Türkistan sorunu çözüme kavuşturulmadıkça, Türk dünyasının gerçek anlamda özgürlüğe kavuşmasını ileri sürebilmek mümkün olmayacaktır. Türklerin yaşadığı ülke anlamındaki Türkistan, tarihin ilk dönemlerinden bu yana önemli bir bölge olmuştur. Bütün Orta Asya’yı Ural dağlarından Moğolistan’daki Altay dağlarına kadar olan bölgeyi kapsayan Türkistan bölgesi, büyüklüğü nedeniyle dörde bölünür. Kuzey ve güney ile doğu ve batı Türkistan, Türklerin tarihin ilk dönemlerinden bu yana yaşam alanlarıdır. Rusya ile Çin arasında kalan bu uçsuz bucaksız topraklar yakın dönemden itibaren Çin ile Rusya arasındaki hegemonya mücadelesine sahne olmuştur. Yirminci yüzyılda Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla beraber Kızıl Ordu gücünden kaynaklanan bir Rus egemenliğine kadar bütünlüğünü koruyan bu topraklar, Altın Orda İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra çeşitli Türk hakanlıkları arasında paylaşılmış ve daha sonra da Sovyet gücüne dayanan Kızıl Ordu’nun işgaline girmiştir.

Sovyet egemenliğinden sonra Rusya emperyalizmi Türkistan topraklarında yaşayan Türkleri parçalayabilmek amacıyla çeşitli Türk boylarını öne çıkarmışlar ve bunlara dayalı ulus devletler kurdurarak Türkistan’ın günümüzdeki parçalı bir yapıya yönelmesine neden olmuşlardır. Sovyetler Birliği döneminde bütün Türkistan Rus işgali altına girmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Orta Asya’yı bütünüyle Rus egemenliğine bırakmak istemeyen Çin, Doğu Türkistan’ı işgal ederek kendi açısından bir denge sağlamaya çalışmıştır ama bu girişimde Doğu Türkistan’ın bir esir ülke olmasına giden yolu açmıştır. Bugün Orta Asya’da var olan Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan gibi ülkeler bütünüyle Türkistan’ın Rus işgali sırasında ortaya çıkartılan devletlerdir. Doğu Türkistan ise eskiden bu yana var olan bir Uygur Devleti varken, Çin askerî saldırısı ile Uygurlar esir alınmış ve daha sonra da bütün Doğu Türkistan işgal altına alınmıştır. Orta Asya’daki Türkistan bölgesinin batısının Rus işgali, doğusunun Çin işgaline uğraması üzerine Türkler yirminci yüzyıl boyunca esir uluslar arasına sürüklenmişlerdir. Sovyetler Birliği’nin çökmesi üzerine Baltık ve Kafkas Cumhuriyetleri ile beraber Orta Asya devletleri de bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Yirmi birinci yüzyıla girerken, Sovyet Konfederasyonu’nun dağılması üzerine batı Türkistan devletleri özgürlüklerine kavuşurken, Doğu Türkistan’ın daha Çin işgali altında kalması, bütün Türkistan halklarının bir büyük bölgesel yapılanma içerisinde bir araya gelmelerini önlemiştir. Türkistan’ın batısı yetmiş beş yıllık bir esaretten kurtulurken, Doğu Türkistan’da varolan yarım yüzyıllık esaretin 21. yüzyıla girerken de devam etmesi Türk dünyası açısından büyük bir şanssızlık olmuş ve Doğu Türkistan sorunu bu nedenle dünya siyaset sahnesindeki ana sorunlardan birisi olarak kamuoyunun önüne gelmiştir. Dünya Türklerinin ilk anayurtlarından birisi olarak bilinen Doğu Türkistan, iki milyon kilometrekarelik yüzölçümü ile dünyanın önde gelen büyük ülkelerinden birisidir. Çin işgalinden sonra, Çin’in kuzey batı eyaleti konumuna getirilen Doğu Türkistan Kazakistan’dan sonraki en büyük Türk vatanıdır. Çin, Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan Hindistan ve Tibet ile komşu olan Doğu Türkistan, Asya’nın tam orta yerinde uzanıp giden büyük topraklara sâhip bulunan bir ülkedir. Bu ülkedeki Çin işgali 19. yüzyılın sonlarında başlamış ve daha sonra İkinci Dünya Savaşı sonrasında da tamamlanmıştır. Bu ülkede tarihsel süreç içinde birçok Türk hanedanının egemenliğinde birbirini izleyen Türk devletleri kurulmuştur. Uzun süre Moğol imparatorlukları döneminde, Doğu Türkistan Cengiz ve benzeri Moğol hükümdarlarının egemenlik sahaları içinde yer aldı. Moğolistan’ın gerilemesi, Çin’in öne çıkmasıyla beraber Doğu Türkistan toprakları üzerinde yüzyılı aşkın bir süredir Çin egemenliği tırmanarak genişletilmiştir. Coğrafî konumu nedeniyle daha önceleri Moğol işgalinde kalan Doğu Türkistan sonraki dönemlerde Çin tehdidini sürekli olarak yaşamış ve sonunda direnemeyerek Çin işgaline sürüklenmiştir. Denize çıkışı olmayan Doğu Türkistan Orta Asya’nın uçsuz bucaksız toprakları üzerinde bir ülke olarak varlığını sürdürürken, Asya egemenliğine soyunan güçlerin her zaman hedefindeki ülkelerden birisi olmuştur. Çinliler bu ülkeyi ele geçirdikten sonra, Çince yeni işgal edilen bölge anlamında Sincan adını vermişlerdir. Rusya’da sosyalist devrimler olduktan sonra Çin’de aynı yola sonradan girmiş ve bir ideolojik devlet yapılanması içinde Çin’in dışında kalan bölgelere de emperyal gözle bakmaya başlamıştır. Çin’de sosyalist rejimin kurulması bu ülkeyi geleneksel uykusundan uyandırmış ve uyanmaya başlayan Çin etrafına emperyalist gözle bakmaya başladığında gözüne Doğu Türkistan’ı kestirmiştir. Çin eskiden Tibet ve Mançurya’da sürdürdüğü baskı politikalarına işgal sonrasında Doğu Türkistan’da yöneldiği görülmüştür. Türkistan’ın elli milyonluk Uygur asıllı insanını nüfusu içinde eritmek isteyen Çin tam bir asimilasyona yönelmiştir. Çin’in çeşitli bölgelerinden işsiz güçsüz Çinli kitleler getirilerek devlet baskısı ile Doğu Türkistan’daki Türk topraklarına yerleştirilmişler. Bölgede Çinli nüfusu arttırmaya çalışan emperyalist güç aynı zamanda işgale direnen kesimleri de çalışma kamplarına sürmüş ve böylece hızlı bir nüfus değişikliğine yönelmiştir. Uygur Türklerinin ulusal direnişini kırmak isteyen Çin emperyalizmi Doğu Türkistan’da sürekli olarak Türk halkını ezmiş ve direnenleri de öldürmüştür. Bölge halkı sistemli olarak işsizliğe ve açlığa mahkûm edilmiş, baskı ve yıldırma politikaları sonucunda Doğu Türkistan’ın Uygur Türklerinden oluşan halkı yok edilme tehlikesiyle karşılaşmıştır. İşgalden sonraki yıllarda elli milyonluk Uygur Türkü’nün yarısından fazlasının telef olduğu ve insanlık tarihinde en büyük halkı yok etme eyleminin Doğu Türkistan’da gerçekleştirildiğine dair birçok kaynak önemli bilgiler vermektedir. Uygurların Türklüğü ve İslâm’ı savunmaları suç olarak kabul edilmiş, bu doğrultuda hareket eden insanlar hemen idam edilmişlerdir. Çin devleti halkının bir kısmını meydana getiren Han ulusunun temsilcilerini sistemli olarak Doğu Türkistan’a yerleştirmiş ve zaman içerisinde Uygur nüfusunu eritirken, Han sülalesinden gelen Çinli sayısını artırmış ve bugün Doğu Türkistan’ı Çinli nüfusu fazla olan bir ülke konumuna getirmiştir. Zaman içerisinde Türk nüfusu sistemli biçimde eritilerek, azınlık durumuna düşürülmüş ve Çinli nüfusun artışı sağlanarak bu işgal altındaki ülkenin sonraki dönemlerde bir bağımsızlık ya da ulusal kurtuluş savaşı vermesi engellenmiştir. Hâlen Uygur Türkleri Doğu Türkistan’ın kentlerinden kovulurken yerlerine Çinliler yerleştirilmekte, Uygurlar kendi ülkelerinde tarlada çalışan köleler durumuna düşürülmektedir. Çağdaş köleleştirme uygulamalarının en büyüğünü Çin emperyalizmi günümüzde Doğu Türkistan’da Uygur halkı üzerinde denemektedir ve ne yazıktır ki dünya kamuoyu da bu duruma seyirci kalmaktadır. Avrupa ve Amerika merkezli çalışan insan hakları derneklerinin, Batı dünyasının Çin ile iyi geçinme politikaları yüzünden Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine uygulanan vahşi baskı ve insanlık dışı uygulamaları görmezden geldikleri anlaşılmaktadır. Uygurların Türk ve Müslüman olması nedeniyle Hıristiyan emperyalistler Doğu Türkistan’a karşı ilgisiz davranabilmektedirler. Çin devleti geleceğe dönük dünya hegemonyası mücadelesinde bir nükleer güç olarak devreye girmek istediği için, ABD’nin ve Fransa’nın okyanuslarda yaptığı atom bombası deneylerinin benzerini yapmakta ve bu amaçla da Doğu Türkistan’ı kullanmaktadır. Amerika ve Fransa gibi emperyalist devletler geleceğe dönük dünya hegemonyası programlarında atom deneylerini yaparken okyanusları seçerek insanlara zarar vermemeyi düşünürken, Çin’in işgal ettiği topraklardaki Uygur Türklerini yok edecek derecede atom deneylerine kalkışması son derece düşündürücüdür. Çin emperyalizminin, Doğu Türkistan’a yönelen insanlık dışı saldırısı, atom bombaları ile bir ulusun ortadan silinmesine neden olmakta ve uygar Batı dünyası bu duruma seyirci kalarak haksızlığın önüne geçmemektedir. Böylesine bir ters durum, insanlığın geleceği açısından son derece düşündürücüdür. Emperyalist saldırılar Çeçenistan, Bosna ya da Doğu Türkistan gibi Müslüman ülkelere yapılınca uygar Batı dünyası bu duruma seyirci kalmakta, ne var ki işin içine Hıristiyan halklar ya da Yahudiler girince hemen aynı gün içinde müdâhale ederek bu tür bir saldırıyı anında durdurmaktadırlar. Slovenler, Hırvatlar, Sırplar sırf Hıristiyan oldukları için korunmuşlar ama Müslümanlara asla sâhip çıkılmamıştır. Çeçenistan ile beraber Bosna ve Doğu Türkistan bu durumun en açık örnekleri olarak ortadadır. Bosna ve Çeçenistan katliamlarından daha kötüsü yarım yüzyılı aşkın bir süredir Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yapılmaktadır ve bütün bir dünya da bu duruma seyirci kalmaktadır. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, Batı uygarlığının geliştirdiği uluslararası kuruluşların Çin emperyalizmine ve saldırganlığına karşı hiçbir şey yapmaması insanlığın geleceği açısından son derece olumsuz bir durumdur. Her büyük devlette olduğu gibi, Çin’in de Büyük Çin Birliği adı altında genişletilmiş ve bütün komşularının içine alınmış olduğu bir Büyük Çin projesi bulunmaktadır. Bu doğrultuda Tibet ile beraber, Mançurya ve Güney Moğolistan’ı işgal altında tutan Çin, gelecekte bütün Orta Asya’yı da sınırları içine alabilmek doğrultusunda, Batı Türkistan’a yönelik emperyalist işgal plânlarını devreye sokmaya hazırlanmaktadır. Batı Türkistan denilen bugünkü Orta Asya’ya Çin’in bütünüyle egemen olabilmesi için Doğu Türkistan’a iyice yerleşmesi gerekmektedir. Böylesine bir hedef doğrultusunda Doğu Türkistan’ın Türkleri yok edilirken, Çin’in belirli bölgelerdeki fazla nüfusu Doğu Türkistan’a aktarılarak bu ülke Çinleştirilmektedir. Böylece Büyük Okyanustan Hazar’a kadar uzanacak bir Büyük Çin projesi Doğu Türkistan üzerinden gerçekleştirilmek istenmektedir. Yarım yüzyıldır Doğu Türkistan’ın Uygur halkını yok eden Çin emperyalizmi Hazar’a kadar uzanacak Büyük Çin projesi için Doğu Türkistan’da yeniden yapılanmaya yönelmektedir. Hazar’a ulaşacak Çin kendiliğinden hem Hazar havzasını hem de Sibirya bölgesini kontrol altına alma şansını elde edecek hem de Hazar ve Kafkasya üzerinden Ortadoğu’ya inerek dünyanın merkezini de ele geçirme başarısını gösterecektir. Çin’in bu tür hegemonya plânları hem Amerika Birleşik Devletleri’ni hem Avrupa Birliği’ni hem Rusya Federasyonu’nu, hem İslam Dünyası’nı hem de Türk Dünyası’nı kara kara düşündürmektedir. Çin’in Doğu Türkistan’daki baskıcı ve hegemonyacı tutumu nedeniyle, ABD ve müttefikleri bu ülkenin önünü sınır bölgesinde kesebilmek üzere Afganistan’a girmiştir. Afganistan’da iç savaş ve Taliban olgusu Batı emperyalizmi adına ABD ve müttefiklerinin bu ülkeye girebilmeleri için yaratılmıştır. Çin Doğu Türkistan üzerinden Orta Asya’ya girebilmek ve Batı Türkistan’ı da egemenliği altına alabilmek için uğraşırken, ABD ve müttefikleri Afganistan üzerinden Orta Asya’da karşı dengeleri kurabilmenin mücadelesini vermektedirler. ABD Afganistan merkezli terör hareketlerini Orta Asya ülkelerine de taşırken, bu ülkelere de Afganistan gibi müdâhale edebilmenin koşullarını yaratmak istemiştir. Afganistan iç savaşı aslında, Orta Asya’da Çin’in ilerlemesine karşı bir ön savaş olarak Batı emperyalizmi tarafından plânlanmıştır. ABD’nin Afganistan’a gelmesi Çin’in Doğu Türkistan’da daha da sertleşmesine neden olmuş, Çin devleti bu ülkede hem Atom bombası denemelerine devam etmiş hem de işgal altındaki Uygur Türklerinin eritilmesi operasyonları hızlandırılmıştır. İşgal sonrasında Çin Doğu Türkistan’a kendi sınırları içinde bir özerk yönetim statüsünü görünüşte vermiştir, ne var ki uygulamalar bu ülkede bir özerk yönetim değil ama bir sömürge yönetimi olduğunu açıkça gözler önüne sermiştir. Çin politikası Doğu Türkistan kavramını bir ülke olarak siyaset sahnesinden silmeye yönelmiş bu toprakları Çin ülkesinin doğal uzantısı gibi bir ortam yaratılması hedeflenmiştir. İşgal altında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan Uygur Türklerine Çin vatandaşlarına tanınan hak ve özgürlükler verilmemiş, Uygurlar yaşadıkları bölgelere hapsedilmişlerdir. Yeni kazınılmış topraklar anlamında “Sincan” adı Doğu Türkistan için her alanda kullanılmaya başlanmıştır. Baskı, yıldırma ve sindirme politikalarını bir de asimilasyon girişimleri izlemiş ve geri kalan Uygurların da Çinli olduğu ilân edilmiştir. Çok zengin maden ve doğal zenginlikle sâhip olan Doğu Türkistan böylece Çin ülkesinin bir parçası hâline getirilerek işgal durumu görünüşü ortadan kaldırılmak istenmiştir. Çok büyük petrol alanlarına sâhip olan Doğu Türkistan’da yüzün üzerinde önemli maden yatağı belirlenmiş ve bunlar Çin devleti tarafından işletilmeye başlanmıştır. Çin’in gelecekteki enerji gereksinmelerinin Doğu Türkistan’daki kaynaklardan sağlanması gündeme gelmiş, Çin’de giderek artın petrol gereksinimi Doğu Türkistan kaynaklarından karşılanmaya başlanmıştır. Yeni kurulan petrol ve enerji tesislerinde çalıştırılmak üzere yeni Çinli göçleri Doğu Türkistan toprakları üzerinde Çin yönetimi tarafından örgütlenmiştir. Çin dış politikası Doğu Türkistan sorunu sanki yokmuş gibi hareket edilmiş, böylesine bir sorunun varlı kabul edilmek istenmemiştir. Dünya siyaset sahnesinde Doğu Türkistan sorunu ne zaman gündeme gelse, böyle bir sorunun varlığını Çin görmezden gelmiştir. Batılı ülkeler Çin’in üzerine gitme noktasında olaylar gelişince Çin ağırdan alarak, kesinlikle işgal öncesi duruma dönüşe meydan verebilecek herhangi bir gelişmeye karşı mesafeli davranmıştır. Çin ile var olan sorunlarda Doğu Türkistan meselesi hep batı dünyası açısından ikinci plânda kalmıştır. Çin’in giderek dünya piyasalarına bir ekonomi güç olarak girmesi karşısında paniğe kapılan batılı ülkeler Çin’in ekonomik olarak kontrol altına alınabilmesine öncelik vermişler, bir de soğuk savaş döneminden kalma Tayvan sorununu yeni dönemde sâhipsiz bırakmayarak bu ada ülkesini Çin’in kendisine katmasını önlemek istemişlerdir. Çin’i çevreleme siyaseti ile baskı altında tutmak isteyen Batılı ülkeler, bu ülkenin okyanuslarda bir deniz gücü olarak ortaya çıkmasını önlemeye öncelik vermişler ve bu doğrultuda Çin’in bir kara ülkesi olarak Asya’nın iç bölgelerindeki etkinliklerine fazla ses çıkarmamışlardır. Özellikle, Doğu Türkistan konusunda Batılı ülkelerin suskun davranması, Çin’in ilgi alanının kara kıtasında olmasının denizler üzerinden dünya ticaretine egemen olan Batı bloğunun daha çok işine gelmesi nedeniyledir. Çin gibi büyük bir ülkenin bir zamanların Japonyası gibi okyanuslarda egemen olan bir deniz gücüne dönüşmesini hiçbir zaman Batılı ülkeler istememiştir. Çin büyük bir kara ülkesi olarak günümüzde Asya merkezli kara kıtası hegemonyalarına öncelik verdiğinden, Doğu Türkistan Çin’in emperyal genişlemesinde ana merkez alan hâline gelmiştir. Çin uzun yıllar bir korsan ülke olarak dünya ticaretinde kendisine yer aramıştır. Çin’in giderek tırmanan ucuz mal üretme kapasitesi dünya ekonomilerini sarsarken, Batılı ülkeler Çin’in ekonomik saldırısını önlemeye öncelik vermişler ve bu nedenle de Doğu Türkistan ve Tibet gibi işgal ve insan hakları sorunu olan konular hep ikinci plânda kalmıştır. Dünya Ticaret Örgütü’nün korsanları ilân ettiği kara listede sürekli olarak bir numarada yer alan Çin aynı zamanda insan hakları ihlalleri listelerinde en başta yer almıştır. Kara listelerde bulunmayı umursamayan Çin bildiği yolda ilerlerken, Doğu Türkistan’ı yok ederek kendi bünyesi içinde eritme politikalarına her yönden devam etmiştir. Elli yıl içinde ABD’yi geride bırakarak dünyanın en büyük ülkesi olmayı plânlayan Çin işgal ettiği toprakları anavatan ile bütünleştirme doğrultusunda çok hızlı sonuç veren politikalara öncelik vermektedir. Bu yönü ile Doğu Türkistan gibi bir ülkenin gelecekte varlığından ya da kurtulabilmesinden söz edebilmek son derece zor olacaktır. Uygur Türkleri içinde bağımsızlık amaçlı ayrılıkçı hareketler zaman zaman ortaya çıkmıştır ama Çin yönetiminin diktatörlüğe yönelen baskıları bu tür girişimleri sürekli olarak ezmiştir. Çin yönetimi bu tür bağımsızlık hareketlerini kamuoyu önünde gözden düşürmek üzere terörist damgasıyla suçlamıştır. Çin devleti zaman zaman kendi oluşturduğu terörist eylemleri Uygur halkı üzerine atarak, Uygur Türklerinin bağımsızlık mücadelesini ve bu doğrultudaki başkaldırışını mahkûm etmek istemiştir. ABD, Orta Asya ülkelerine müdâhale olanağı veren dinsel görünümlü terör hareketlerine belirli tolerans ile yaklaşırken, Çin bunları kendi güvenliği açısından büyük tehdit olarak görmüş ve sert tavırlarla karşı çıkmıştır. Doğu Türkistan’ın geleceği için bağımsızlıkçı bir İslâmî harekete de Çin katı bir tutumla izin vermemiştir. Çin sınırları içindeki Müslüman toplulukları, komşu ülkelerdeki etkisini artırma yönünde kullanmış, bu topluluklar aracılığı ile kurulan komşuluk köprülerini Çin devleti hegemonya alanını geliştirmede açıkça değerlendirmiştir. Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurların başlıca üç temel istekleri bulunmaktadır. Öncelikle tabiî ki bağımsızlıklarına diğer Orta Asya devletleri gibi kavuşmak istiyorlar. Ayrıca, kendi ülkelerinde azınlığa düşmemek için Çinli göçünün durdurulması için mücadele ediyorlar ve Doğu Türkistan’ın zengin doğal kaynaklarından kendileri de yararlanmak istiyorlar. Bu üç haklı istek doğrultusunda Doğu Türkistan’ın Uygurları hem Çin devletine hem de dünya kamuoyuna yönelik etkinliklerini son yıllarda artırmaktadırlar. Çin emperyalizmi Uygurların bu üç haklı isteğine açıktan karşı çıkarak Doğu Türkistan Çin ülkesinin doğal bir parçası durumuna getirebilmenin arayışı içindedirler. Çin’in Orta Asya ve Rusya ile ilişkilerinde Doğu Türkistan bölgesi bir köprü olarak gündeme gelmekte ve Çin açısından bu bölge daha da önem kazanmaktadır. Şanghay Örgütü ile Orta Asya’da yeni bir egemenlik alanı yaratan Çin, yeni dönemde Batı Türkistan ülkelerine yönelik politikalarını Doğu Türkistan üzerinden yürütecek gibi görünmektedir. Asya ülkelerinin teker teker Şanghay Örgütü’ne katılmaları ve bu kuruluşun zaman içerisinde bir Asya birliğine gidecek derecede önem kazanması, Çin’in etkinlik alanını genişletirken, Doğu Türkistan’ın bağımsızlık emellerini de geride bırakmaktadır. Şanghay Örgütü ile Asya kıtasındaki hegemonyası genişleyen bir Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki haklarından vazgeçmesini beklemek hayal olmanın ötesine gidemeyecektir. Çin’in gelecekte Orta Asya ve Hazar bölgesine yönelen etkinlik girişimlerinde Doğu Türkistan daha fazla bir üs ya da köprü olarak kullanılacaktır. Çin devleti, İkinci Dünya Savaşı sonrasında elde etmiş olduğu bu şansı bırakmak istememektedir. Bu nedenle de Doğu Türkistan’ın bağımsızlık emelleri her geçen gün biraz daha gerilemektedir. Ülkelerinin geleceğinden umudunu kesen Uygurların bir kısmının Orta Asya ülkelerine göçe yönelik arayışlar içine girdikleri görülmektedir. Batı Türklerinin ülkesi olan Türkiye, Doğu Türklerinin ülkesi olan Doğu Türkistan’dan fazlasıyla uzak bir konuma sâhiptir. Arada çok büyük mesafe olmasına rağmen, Türk dünyasının geleceği açısından en önemli sorunlardan birisi olan Doğu Türkistan’a Türkiye hiçbir zaman kayıtsız kalmamıştır. Ne var ki, Çin devletinin baskıları Türkiye’ye karşı da sürmüş ve diğer Türk devletleri ile başlamış olan Türk dünyası ortak girişimlerinde Doğu Türkistan’ın resmen temsil edilmesine karşı Çin baskıları nedeniyle Türkiye gibi diğer Türk ülkeleri de fazla bir şey yapamamıştır. Gelecekte Çin ve Rusya arasında bağımsız bir yapıda yer alacak bir büyük Türk dünyasına Rus emperyalizmi gibi Çin emperyalizmi de karşı çıkmıştır. Rusya ve Çin geleceğe dönük hesaplarında gene kendi emperyal hegemonya düzenlerini Türk dünyası ülkeleri üzerinden geliştirmek ana hedef olarak görülmektedir. Türk devletleri bu gerçeği bilerek bir araya gelmek ve dayanışma içinde kendilerine bir ortak gelecek aramak durumundadırlar. Doğu Türkistan gibi büyük ülkelerdeki Türklerin esaretten kurtulabilmeleri ancak böylesine güçlü bir dayanışma ve örgütlenme ile mümkün olabilecektir. Çin ve Rusya arasındaki iki milyonluk Moğolistan bir bağımsız devlet olabilmiştir. Şimdi sıra Çin işgali altındaki Doğu Türkistan, Tibet ve Mançurya’dadır. Bu ülkeleri işgal altında tutan Çin’in haksız işgallerine karşı bütün dünya ülkeleri tepki gösterdiği zaman, yarın Mançurya ve Tibet ile beraber Doğu Türkistan’da bağımsızlığına kavuşabilecektir. Uygur Türkleri bu gerçeği bilerek hareket ederlerse, Çin’de sürdürdükleri mücadelenin benzerlerini dünya siyaset sahnesinde de gösterirlerse, geleceğin bağımsız devletleri arasında Doğu Türkistan’da yer alabilir. Ondan sonra Doğu Türkistan’ın bir Uygur devleti olarak Büyük Türk Dünyası içinde yer almasına sıra gelecektir. Yeni dünya düzeni halkların ve ulusların var olma haklarına öncelik veriyorsa, Doğu Türkistan gibi işgal altında olan ülkeler de bağımsız devletler ailesi içindeki yerlerini alabilmelidir. Türkiye Çin’i izleyerek Doğu Türkistan sorunu ile daha yakında ilgilenmeli ve başlamış olan Orta Türk Dünyası çalışmalarında yavaş yavaş Doğu Türkistan’a da yer verilmesini sağlamalıdır.

Etiketler: » »
Share
2300 Kez Görüntülendi.

BENZER HABERLER