logo

trugen jacn
08 Ocak 2017

OSMANLI DEVLETİNDE DIŞ TÜRKLER MESELESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE GELİŞMELER(2.BÖLÜM)

19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Osmanlı Devleti’nde çeşitli faktörlerin etkisi ile adım adım ortay çıkan dış Türkler meselesi, Türk tarih yazımında ilgi çekmiş bir konudur. Dış Türkler meselesinin doğuşu, bir alt başlık olarak, Türkçülük fikrinin doğuşu ana başlığı altında, hem konunun içinde bulunan kişiler, hem de yerli ve yabancı akademisyenler tarafından ele alınıp incelenmiştir.

Yücel-Tanay (Gazeteci-Yazar)

Siyasi alanda İngiltere ve Almanya’nın faaliyetleri dışında Osmanlı Devleti’nde etkili olan bir başka faktör batıda yapılan Türkoloji çalışmalarıydı ki, bu çalışmalır siyasi gelişmelerle paralel seyrediyordu. Türk tarih, dili, edebiyatı üzerine batılı müsteşriklenin yaptıkları çalışmalar, Osmanlı aydınları ve devlet adamları üzerinde olumlu etkiler yapıyordu. Batı karşısında uzun yıllardır yenilen ve toprak kayıplarına uğrayan Osmanlı Devleti aydınları ve devlet adamları bu çalışmalarla ortaya çıkan Türklerin dil ve edebiyat ürünleri ve batılı devletlerden daha uzun bir maziye sahip oldukları bilgisi ile başarısızlık duygularını yenmeye çabalıyordu.

Kısacası batıda başlatılan tarih ve dil çalışmaları Osmanlı aydını üzerinde derin etki oluşturmuştu. Tarih alanında, Osmanlı tarihi dışında, ondan çok daha geriler e uzanan bir Türk tarihi olduğu fikri siyasi alanda arayış içinde olanlara bir yeni duygu aşılıyordu. Keza, dil alanında da Osmanlıca’dan başka bir dil olarak Türk dilinin çok eski zamanlarda kullanılıyor olduğunu gösteren Orhun Anıtları’nın meydana çıkarılması ve okunması Türk benliğini geliştirmek isteyenlere umut ve güç veriyordu.

Çarlık Rusyası’nda yaşayan Türklerin siyasi, dini ve kültürel baskı altında kalmaları onların daha çaabuk milli benliğe ulaşmalarına sebep olmuştu. Türkçülük duygusunun öncelikle Çarlık Rusyası’nda ortaya çıkmasının sebeplerinden biride buydu.

Çarlık Rusyası’nda Türkçülük ile ilgili olarak yapılan çalışmalar Osmanlı Devleti’ndeki aydınlar üzerinde çok yönlü etki yapmıştı. Bu çalışmalar Osmanlı aydınlarına çalışacakları konuları gösterme yanında sınırlar dışında soy, dil, din , kültür açısından kendileerine benzeyen tarihin uzak devirlerinde de ortak maziye sahip olunan toplumların yaşadığını ve bu taplumlarında kendilerine yönelik ilgi ve beklentilerinin bulunduğunu gösteriyordu.

Osmanlı Türkçüleri ile Çarlık Rusyası’nda faaliyet gösteren Türkçüler arasındaki yakınlık zamanla işbirliğine dönüşecekti. Çarlık Rusyası’nda faaliyet gösteren Türkçüler kitap, mecmua ve gazeteleri dışında bizzat Osmanlı Devletine gelerek Osmanlı Türkçüleri ile işbirliği yapacaklar ve hatta bunlardan çoğu Rusya’ya geri dönmeyeceklerdi. Çarlık Rusyası’nın 19.yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başlarında yaşadığı çalkantılı dönem,her ne kadar bazı kısa dönemlerde Türkçülerin üzerindeki baskıları nisbeten azaltmışsa da genelde Rusya’da görülen baskılar Türkçü aydınları Osmanlı başkentine yöneltmişti. Aynı dönemde Osmanlı Devleti de karışıklıklar içindeydi, ancak Türkçü aydınlar için İstanbul Rusya’ya göre daha rahat bir çalışma ortamı sunuyordu.

Şehabedddin Mercani,İsmail Gaspıralı, Zerdabi Hasan Bey(1832-1907), Mirza Feth Ali Ahundzade, Yusuf Akçura, Ahmed Ağaoğlu, Hüseyinzâde Ali Turan devrin en tanınmış Türkçü aydınlar idi ve hepsi de Çarlık Rusyası’nda doğup büyümüşlerdi. Hepsinin de Osmanlı Devleti’ndeki Türkçülük fikir ve hareketinin dolayısı ile dış Türkler meselesinin ortaya çıkmasında ve gelişmesinde büyük katkıları vardı.

Osmanlı Devleti’nde dış Türkler meselesinin ortaya çıkmasında etkili faktörlerden olan dış politika uygulamaları 2. Abdulhamid döneminden itibaren kendisini göstermişti. İktidar çevrelerinde etkili olarak iktidarın gücünü paylaşabilecek aydınlar ile iktidarın gücünü paylaşabilecek aydınlar ile ikti hakimiyet alanını parçalayabilecek azınlık grupları üzerinde denetim kurarak hakimiyetini 1908 yılına kadar devam ettiren 2. Abdülhamid, o zamana kadar Osmanlı Devleti’nin pek üzerinde durmadığı “İslam” faktörünü bir dış politika aracı olarak ön plana çıkarmak istedi.

2. Abdülhamid, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nden itibaren İslam faktörünü kendi devletinin çıkarları için kullanmaya çabaladı. Ancak, bu çabalar, dış politikada önemli sonuçlar vermeyecekti. Panislamist çağrılar İslam dünyasında pek yankı bulmamıştı.İngiltere ve Fransa gibi devletler de 2. Abdülhamid’in bu çağrılarından etkilenip Osmanlı Devleti’ne yönelik politikalarını yumuşatmamışlardı

Her ne kadar dış politika aracı olarak istenilen sonuçları vermese de panislamist çağrılar, Osmanlı Devleti’inde Osmanlı sınırları dışında yaşayan ve Osmanlılar ile o dönem için dini açıdan benzer özellikler taşıyan unsurların varlığını ve bunların Osmanlı dış politikasında bir yer tutması gerekitğini zihinlere yerleştirmesi bakımından önemli oldu. Milliyetçi akımın etkisi altındaki azınlık gruplarının duyguları ve bu azınlıkları destekleyen, kışkırtan devletlerin Osmanlı Devleti’nin herhangi bir unsurunun ön plana çıkarılmasına engel teşkil ediyordu.Bu yüzden, dış ve iç politikada milli unsurların varlığı yadsınıyor, o unsurun üzerine politika inşa edilmiyordu. Osmanlı Devleti, dışarda ve içerde Osmanlı tebasının bir bütün olduğunu, aralarında fark olmadığını savunarak parçalanmaya ideolojik çare ararken, her hangi bir bir unsurun öne çıkarılması zatan çelişki olurdu.Bu yüzden, 2. Abdülhamid iktidarı, bilinçli bir şekilde,Müslümanlık dışında bir unsurun ön plana çıkmasına engel olmaya çalıştı. Fakat, dış politikadaki panislamist çağrılar, iç politikadki İslamcı uygulamalr Osmanlı sınırları içinde İslami duyguların yanında Türklük duygularının da gelişmesine yol açtı. İslamcı çağrılar, dışardan çok içerde yankı yaptı ve Osmanlı Müslümanları, özellikle de Anadolu halkı ortak bir duygu çevresinde bütünleşmeye başladı. Bu duygu çevresinde bütünleşmeye başladı. Bu duygulardaki gelişmenin din çerçevesinden taşıp soy, dil, kültür gibi “milli” bir çerçeveye uzanması o gün için amaç olmasa da, geleceğe yönelik ipuçlarını içinde taşıyordu.2.Abdülhamid, dış ve iç politika da İslamcılığı bir araç olarak kullanarak bütün yetkileri elinde tutup, kendi iradesi yönünde uygulamalar peşindeydi. Devletin varlığının, toplumun genel yararlarının bu şekilde devam edeceğine inanıyordu. Ancak, 19.yüzyıl sonlarında ülkede hem muhalefet gelişti, hem de bir takım fikir akımları iktidar çevrelerinin uygulamalarının dışında çözümler olduğunu savunmaya başladı.Osmanlı Devleti’nde “Türk” ve ilişkili kavramlar 19. yüzyıl ortalarından itibaren gündemde dana msık yer almaya başladı. Edebiyat alanında Türk dilinin kullanılması Şinasi ve Ziya Paşa ile başlayıp gittikçe gelişen ve yayılan bir hareket haline geldi. Dilde Türkçülük hareketi “Türk” kavramının anlam bulmasına ve yerleşmesine hizmet etti. Böylece bir milletin en önemli ayırıcı özelliklerinden biri olan dil ile beraber fiili olarak bu ayrı dile bağlı bir milletin varlığı da vurgulanmış oluyordu. 19. yüzyıl ikinci yarısında edebiyat-sanat çevrelerinin gündeminde yer bulan “Türk” ve ilişkili kavramlar, zamanla dış ve iç politik gelişmelerin etkisi altında kalarak, edebiyat sanat alanının dışına taşımaya başladı. Örneğin Mehmed Atıf, 1885’de Kaşgar Hükündarlığı ve Yakup Han ile ilgili Kaşgar Tarihi adlı kitabını basıyordu ki, bu kitap, dış Türklerle ilgili olarak yayınlanan ve sonraki nesli ve eserleri etkileyerek olan derli toplu ilk eser özelliğindeydi. Dış politikada sınırlar dışında müttefik bulma kaygısındaki Osmanlı Devleti, Müslüman toplumlara ilgi gösterirken, doğal olarak, bu dine mensup olan Türk topluluklarına da yaklaştı. Ancak bu yaklaşım, ırk-soy birliğini öne alan bir yaklaşım değil din benzerliğinden yararlanmayı ümit eden bir yaklaşımdı.Osmanlı Devleti’nde dış Türkler meslesinin ortaya çıkmasında etkili olan faktörlerden birisi de Osmanlı toplum yapısının değişmesi idi. Osmanlı Devleti’nini kozmopolit (çok milletli) yapısı, 187-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan itibaren değişmeye başladı. Savaş sırasında ve savaş sonunda, kaybedilen topraklardan Osmanlı Devleti’ne doğru büyük göçler meydana gelmişti. Bu göçler, göç eden iinsanları ve onların içinde bulundukları durumu gören Osmanlıların düşünce dünyasına etkileri kadar, hatta belki de ondan daha fazla olarak Osmanlı sosyal yapısında meydana getirdikleri değişiklikler açısından önemliydi. Göçler sonucunda özellikle Anadolu’da Türk ve müslümün nüfusun artması zaten çoğunluğu oluşturan Türk nüfusun üstünlüğünün pekiştirilmesi, gelecekte üzerine siyaset bina edilebilmesi için gerekli olan şarlardan birinin kendiliğinden ortaya çıkması demekti.1897 Türk-Yunan Savaşı toplumsal değişim sürecini daha da hızlandırdı, ülkedeki fikir akımlarını daha çok etkiledi. Osmanlı ordusu galip gelmiş zafer kazanmanın gururu özellikle Türklük duygusunun gelişmesi üzerinde etkili olmuştu. Savaş meydanında elde edilen galibiyetin yeni yeni filizlenmekte olan Türklük duygusuna yansıması olumlu idi. Edebiyat ve sanat çevrelerinden siyasallaşmaya giden bir eğilim yaşanıyordu ve Türk-Yunan Savaşı bu eğilimi hem güçlendirmiş, yansımamasının yarattığı hayal kırıklığı da yine özellikle Türkçü duyguları güçlendiriyordu. 19. yüzyılın sonlarına kadar ki dönemi kapsayan yukarıdaki değerlendirmeler göstermektedir ki, bu dönemde Osmanlı Devleti’nde bir dış Türkler meselesi henüz yoktu. Sınırlar dışında arayış içinde olmak bir yan, Osmanlı Devleti, kendi sınırlarını koruma kavgası veriyoru. Bu dönemde sınırlar dışında benzerlik ve işbirliği aranan kesim ancak din benzerliği taşıyan Müslüman toplumlar olabilirdi. 2. Abdülhamid’in genel iç ve dış politkasının da İslamcı bir çizgiye oturması, Osmanlı Devleti’nde dış Türklere değil, din açısından benzerlik taşıyan toplumlarla igilenme anlayışını ön plana çıkarmıştı.Dış Türkler meselenin ortaya çıkması için ön şart olan “Türk” adının tam olarak ortaya çıkması için gerekli olan tarih, dil ve edebiyat çalışmaları başlamış, ancak tam olarak tarih, dil ve edebiyat çalışmaları başlamış ancak tam olarak olgunlaşmamıştı.”Türkçülük” ileride kazanacağı siyasi kimliğe henüz ulaşmamıştı. Osmanlı toplum yapısında savaşlar sonunda görülen değişim, fikir alanına henüz yansımamıştı. “Türk” adının, Türkçülük fikrinin temeleri atılmıştı, fakat dış Türkler meslesinin ortaya çıkması için gereken siyasi şartlar oluşmamıştır.Osmanlı Devleti’inde dış Türkler meselesinin ortaya çıkması için gereken temeller atılmıştı. Şimdi bunun belli bir formüle, bir siyasi kimliğe kavuşturulmasına sıra gelmişti. O güne kadar Osmanlı Devleti’nde görülen belli başlı fikir akımlarını özetleyip değerlendiren Yusuf Akçura, “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesiyle, Osmanlı Devleti sınırları içinde, dış Türkler meselesini “ Türkçülük” adı ile siyasallaştırmanın temellerini attı. O zamana kadtar genel olarak edebiyat-sanat çevrelerinde yankılanan siyasi alanda ise pek az tartışılan dış Türkler meselesi artık kapsamlı bir şekilde ortay konmuş oluyordu.Yusuf Akçura, bu yazısında, Çarlık Rusyası’ndaki güncel gelişmelerle Osmanlı Devleti’nin problemlerinin ışığında Osmanlı Devleti’ni kurtarma formülleri olarak ortaya atılan fikir akımları üzerinde durmuştu. Yusuf Akçura maklesinde “üç meslek-i siiyasi” dediği üç fikir akımının tahlilini yapmış ve birbirleriyle karşılaştırıp, bunların uygulana birliği üzerinde de değerlendirmelerde bulunmuştu.Akçura “Osmanlı milleti vücuda getirmek arzusu” (Osmanlıcılık) bunun başarısız olmasından sonra ise “İslamiyet politikası”nın (Panislamizm) ortaya atıldığını, ancak bunun da başarılı olamayacağının görüldüğünü söyleyerek, pek yeni olduğunu belirttiği “ırk üzerine müstenit bir siyasi milliyeti husule getirmek fikri”nin (Türklük) üzerinde durmaktaydı. Akçura, Türk birliği sağlanmasının faydalarını Osmanlı sınırları içinde Türkleşmeye yol açacağı için faydalı görüyordu. Bunun yanında, Osmanlı Devleti’nin mühim rol oynayacağı bir Türk birliği Asya kıtasında Japonların yaptıklarını örnek alacak ve “beyazlar ve sarılar alemi arasında bir Türklük cihanı husule gelecekti”. Buna karşılık Osmanlı ülkesinde , Türkleştirilmesi mümkün olmayan unsurların ayrılması tehlikesi vardı. Akçura, Türkleri birleştirme siyasetinin Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde ve dışında birçok engellerle karşı karşıya bulunduğunu da belirterek, İslamcılık ve Türklük siyasetlerinden hangisinin “Osmanlı Devleti için daha yararlı ve kabil-i tatbik” olduğu sorusunu kendi kendisine sorarak maklesin sona erdiriyordu. Aslında, bu soruya rağmen Yusuf Akçura, Türkleri birleştirme siyasetini benimsediğini makalesinin içinde belli etmişti.19. yüzyıl Osmanlı aydınları arasında belirli bir yer tutan dilde sadeleşme (dilde Türkçülük) hareketi 20. yüyıl başlarında kültürde Türkçülüğe, “ bütün Türkçülüğe” ve nihayet siyasi Türkçülüğe varmıştı. Dış Türkler meselesinin tartışılması da bu çerçevede gerçekleşecekti. Dil bağları, kültür bağları Türkleri birbirine tanıtırken siyasi, Türkçülüğün (dış Türklerin bağımsızlığı veya bir bayrak altında toplanmaları temelleri de atılıyordu.) Osmanlı Devleti sınırları içinde dış Türkler meselesinin tam bir siyasi mesele haline gelmesi, 2.Meşrutiyet’in ilanı ve ertesinde gelişen olaylarla mümkün oldu. 2. Abdülhamid döneminin sıkı idaresinden sonra ortaya çıkan hürriyet ortamı, dış Türkler meselesinin de bütün yönleriyle kamuoyu önüne çıkmasına, açıkça tartışılmasına zemin olacak gibi görünüyordu. Özellikle Çarlık Rusyası’ndaki 1905 inkılâbının nisbi hürriyet ortamı kaybolmaya yüz tutmuştu ve Çarlık Rusya’sında faaliyet gösteren Türkçüler için İstanbul artık fikirlerini açıklayıp geliştirebilecekleri, yayabilecekleri bir ortamı onlara sunuyordu. Belirli ölçülerde dış Türkler meselesiyle ilgilenen ve Çarlık Rusyası’nda faaliyet gösteren Türkçü aydınlar İstanbul’a gelmeye başlamışlar ve İstanbul dış Türkler meslesinin en yoğun tartışıldığı merkezlerdden bir haline gelmeye başlamıştı.Türkçülük de içinde olmak üzere İstanbul’da her türlü fikir akımı açığa çıkmasına rağmen iktidar çevrelerinin ilk günlerdeki hareket belirsizliği yavaş yavaş kayboldu ve iktidarı dolaylı olarak kontrol eden ittihaçıların devletin dağılması tehlikesine karşı Osmanlıcılık adı verilen fikir akımını destekledikleri/benimsedikleri ortaya çıkmaya başladı. Perde gerisinden de olsa iktidarı paylaşan ittihatçılar devlet yönetmenin tehlike karşısında unsurları bir arda tutmayı düşünmeye başlamışlardı.Gerek Çarlık Rusyası’ndan gellen gerekse Meşrutiyet’in ilanına kadar açıkça ortaya çıkamayan, Osmanlı sınırları içinde olsa da çeşitli şehirlerde dağınık olarak yaşayan Türkçülerin İstanbul’a gelmeleri, bu şehri Türkçülük tartışmalarının merkezi yapmıştı. Yusuf Akçura, Ahmed Ağaoğlu, Ziya Gökalp, baştaolmak üzere Türkçüler, İstanbul’da canlı bir tartışma ortamı bulmuşlardı. İsmail Gaspıralı’nın Hüseyinzâde Ali Turan’ın ve diğer öncü Türkçülerin etkisi altında Türkçülük fikri, dolayısıyla dış Türkler fikri, fikir alanında teşkilatlanma alanına doğru ilerliyordu. Türkçülük akımını savunanlar hem yayınlarının sayılarını arttırmışlar, hem de teşkilatlanmaya başlamışlardı.2.Meşrutiyet döneminde kurulan pek çok dernek arasında Türkçülük fikrini savunmayı, geliştirmeyi amaçlayan dernekler de vardı. Türk Derneği Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Ocakları dönemin Türkçü dernekleri idi. Ancak bunlardan sadece Türk Ocakları uzun bir ömre ve o oranda da geniş bir etki alanına sahip olmuştu. Türk Ocakları, yayınları, yurt içindeki ve dışındaki şubeleri ve üyeleri, konferansları, siyasi kurum ve kuruluşlarla ilişklileri ile bir dönemin özelliklerini yansıtmış bir ölçüde damgasını da vurmuştu. Ocak kurucuları ve önde gelenleri devrin ileri gelen Türkçüleri idi.Türk Ocağı, dış Türkler tartışmasını Ocak dışındakilerden çok Ocak içindekilerle yapıyordu. Türk’ün tanımı ile başlayan tartışmalar, Ocak tarihi boyunca çeşitlenerek sürüp gidecekti. 2. Meşrutiyet döneminde Ocağa üye olabilmek için “Türk” olmak şart olmasına rağmen “Türk”ün tarifi yapılmamıştı. İyi hali görülen ve 20 yaşını dolduran “her Türk, Ocağa aza kayd olunabilirdi.”Türk Ocakları, Balkan Savaşları sonrasında Türk aydınlarının bazı ortak noktalarda buluşabildikleri yer olmuştu. Dış Türklerle ilgili kültür bağları kurulması gibi fikirler dışında fiili bağların kurulmasına da hizmet etmiş, özellikle yurt dışından gelen Türklerle çalışmalar yapmıştı. Özellikle göze çarpan çalışmaları ise sosyal ve kültürel alandaki çalışmalarıydı. Şubelerinin yaygınlığı ve yayıldığı yerler faaliyet alanının Türklerin yaşadığı yerel olarak belirlendiğini göstermekteydi.

(2.bölümün sonu.Yazı devam edecek)

Kaynak :  Ursad.org

Etiketler:
Share
854 Kez Görüntülendi.