logo

trugen jacn
16 Mayıs 2016

ALLAME MUHAMMAD İKBAL’IN DOĞU TÜRKİSTAN’A BAKIŞI VE PAKİSTAN SİYASETİNİN İHANETİ

YAZI DİZİ’SİNİN 2.BÖLÜMÜ’NÜN 2.KISMININ 2.VE SON BÖLÜMÜZiyaulhak

ziyaul hak2.jpg görüntüleniyorMirkamil Kaşgarlı

General Ziya-ül-Hak’ın Doğu Türkistan sevgisi

Çin’in, özellikle Mao’nun aşırı derecede etkisi altında hatta Mao’nun şapkasını takmadan hiçbir toplantıya katılmayan, Pakistan’ı adeta komünist bir ülkeye dönüştürecek kadar ileri giden Zulfikar Ali Bhutto hükümetini 1977 te kansız bir darbe ile deviren General Ziya-ül-Hak 1978’de Pakistan devlet başkanı olduktan sonra, Çin’de Doğu Türkistan’da ayağını denk almaya mecbur kalmış, 1980 de Doğu Türkistanlıların ibadet özgürlüklerine izin vermiş kapatılan camileri açmış hatta 1983 te Pakistan sınırın açılmasıyla Doğu Türkistan Müslümanların Pakistan üzerinden kafileler halinde hacca gitmelerine de izin vermiştir. İşgalden 34 sene sonra ilk defa yurt dışına çıkma ve Hac farzını yerine getirme imkanına sahip olan Uygur hacı adaylarının ilk kafilesi bizzat Pakistan Devlet Başkanı General Ziya-ül-Hak’ın tarafından sınırda karşılanmış, kendisinin özel misafirleri olarak ağırlanmış ve yolcu edilmiştir. Ziya-ül-Hak’ın özel emri ile Mazlum Uygur Müslüman hacı adaylarının Sust sinir kapısından İslamabat’a kadar olan yolculuğu ve oradan da hacca gitmeleri sırasında ücretsiz taşıma, konaklama ve yemek hizmetleri sunulmuştur. Gelmekte olan hacı adaylarının sayısı artınca Ziya-ül-Hak’ın kendi tarifi ile ‘Allah’ın misafirleri ve üstelik ümmetin en ilgisiz kalan mazlumları’ olan Doğu Türkistan Müslümanları için İslamabat ve Rawalpindi şehrinde özel ‘Hacı kampları’ ve sadece Doğu Türkistanlar yanlarında getirdikleri ürünlerini satabilecek ‘hacı marketleri’ kurulmuştur.

M.İkbal
Ziya-ül-Hak’ın hep mazlum Doğu Türkistan Müslümanlarından yana tavır almasında belli ki, efsane lider İsa Yusuf Alptekin’in 1978’de Karaçi’de düzenlenen İslam konferanslarına katılarak, 1980 yılında Mekke’de Dünya İslam Birliği Kurucular Meclisi üyeliğine seçilmisi. Bu toplantı ve konferanslarda Doğu Türkistan’ı temsil ederek Doğu Türkistan lehine kararlar alınmasına vesile olmasının büyük etkisi olmuştur .
Yüreğinde Allame Muhammed İkbal’in ümmet kaygısını taşıyan ve İslami hassasiyeti ve zalime karşı dik duruşu ile İslam dünyasında örnek lider olarak tanınan Ziya-ül-Hak, Çin işgali altında dini eğitimden mahrum bırakılan mazlum Doğu Türkistan çocukları ve gençlerinin Pakistan’da eğitim alması için özel teşvik ve desteklerde bulunmuş, Doğu Türkistanlı 25 çıvarı genci Rawalpindi şehrinden kendisi bizzat minibüsle Lahor’a götürerek Madridsiye yerleşmiştir.
Ziya-ül-Hak’ın Doğu Türkistanlılar için sağladığı eğitim deştiğinden yararlan mazlum Uygurların 3 binden fazla olduğu ve yaklaşık 300 oğrencinin de değişik alanlarda mezun olduğu, aynı zamanda Pakistan’ı bir eğitim güzergâhı olarak yararlanan gençlerin sayısı yaklaşık 5 bin ile ifade ettiği bilinmektedir. Ziya-ül-Hak’ın Doğu Türkistanlılara sağladığı bu güzel hizmetler onun şahadetinden hemen sonra son bulmuş ve hatta Doğu Türkistanlı hacıların mallarına el koyacak, yollarda Pakistan polislere mazlum hacıların paralarını gasp edecek kadar iki yüzlülüklere yol açmıştır.
Ziya-ül-Hak’ın Şahadeti zaten bir entrika idi. Bir şahsa değil Pakistan ve tüm İslam alemine kumpas kurulmuştu. Çünkü Ziyaülhak o dönemde tipki Şuanki Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan gibi İslam ümmetinde bir örnek ve sembol isim olarak ortaya çıkmıştı. Türkiye, İran, Pakistan, Afganistan, Bangladeş ve Orta Asya ile birlikte bir İslam bloğu kurmak rüyasıydı. Bu İslam bloğundan Batılı güçler endişe duyduğu gibi Rus ve Çin komünist hükümeti de çok endişe duymaktaydı. Dolayısıyla önceden planlanmış bir oyunla şehit edildi. Ziya ül Hak, 17 Ağustos 1988’de içinde ABD büyükelçisi Arnold Raphel, Pakistan Genelkurmay Başkanı ile 27 kişinin daha bulunduğu uçağına yapılan sabotaj sonucu düşürülmesiyle şahadete kucak açtı . Uçağının düşürülmesi ile ilgili olarak doğrudan olmamakla beraber ABD, İsrail, Hindistan ve Sovyetler Birliği şüpheli görüldü. Ama Çin yine eskisi gibi Pakistan’ın hiç şüphe duyulmaz kurtarıcı melek sıfatlı dostuna dönüşmeyi devam etti. Ziya-ül-Hak’ın Şahadetinden sonra Pakistan iç siyaseti zayıfladı. Dış siyasette de ikili oynamalar Pakistan’ı yalnızlaştırdı. Özellikle 11 Eylül terör saldırısından sonra Pakistan’ın Taliban’a karşı savaşıyor gibi görünüp, gerçekte ise Taliban güçlerini ABD ve batı ülkülerine karşı bir koz olarak kullanmak için Çin ile iş birliği yürütmesi batının tepkisini çekerek, uzaklaşmasına ve daha çok Çine bağımlı hale gelmesine yol açtı. Neticede Ziya-ül-Hak’ın vefatından sonra iş başına gelen Pakistan Yöneticileri İşgalci Çin’in her dediğini yerine getiren kukla bir yönetim anlayışı sergilemeye başladı. 1997 yılında ise, hakkında Pakistan mahkemesinde dava devam etmekte olan, haklarında mahkeme daha kakar vermeyen 17-23 yaş arası12 Uygur sığınmacı genci Pakistan güvenlik güçleri geçe baskını ile Çine iade etmek sureti ile Pakistan anayasasını bile kendi ayakları altına almıştır. Bu menfur olay Çin’de ziyarette bulunmakta olan Pakistan başbakanı Navaz Şerif’in pekinden telefonla verdiği emirle gerçekleşmiştir. Tarihi ve köklü kardeşlik bağları olan Mazlum Doğu Türkistanlı Müslümanların uğradığı, Pakistan yasaları ile hele hele, İslam ve vicdan ile hiç bağdaşmayan bu haksızlığa karşı Gelgitliler ayağa kalmış ve haftalarca hükümeti protesto etmiştir. Mazlum Uygurlar ise telin etmek yada seccadelerde uh çekerek, Allah’a havale etmek ile yetinmiştir.

Çin-Pakistan Koridor
Bu tür onursuzca yaklaşım Pakistan’ın Çine bağımlı hale gelmesindeki en önemli etken olan Kaşmir meselesini çözmek bir yana dursun, tam aksine daha da derinleştirip, karanlık çıkmaza dönüştürdüğü gibi Pakistan’ın ekonomik büyümesine de kaydı değer bir fayda sağlayamamıştır. Kesintisiz bir şekilde ham kara, ham deniz yolu ile ülkeye gelmekte olan ucuz Çin malları Pakistan’ın küçük ve orta ölçekli işletmeleri ve sanayisini haksiz rekabete sürükleyip, yüzlerce fabrikanın kapanması ya mecburen dönüştürülmesine dolaysıyla yüz binlerce kişinin issiz kalmasına yol açmıştır ve açmaktadır.
Pakistan ekonomisinin ortalama büyüme hızı, Çin ile yaklaşmadan önce 1960’larda %6,8, yakınlaştıktan sonra 1970’lerde %4,8, 1980’lerde %6,5, 1990’larda %4,6, 2000’lerde ise %4,8 olarak gerçekleşmiştir. Ardından 2008 ekonomik krizi nedeniyle bozulan ekonomisi, 2009 yılında Hükümet tarafından izlenen mali politikalar ve IMF ile imzalanan “stand-by” anlaşması sayesinde iyileşme belirtileri göstermeye başlamış. Ancak 2010 Temmuz ayında ülke tarihinin en büyük sel felâketi yaşanmış; toprakların %20’sini sular altında bırakan, 24 milyon kişiyi etkileyen ve yaklaşık 10 milyar Dolar tutarında hasar meydana getiren sel felâketi sonucunda, tarım üretimi ciddi darbe almış, ulaşım ve iletişim altyapısı kayda değer ölçüde zarar görmüş ve 2010-2011 mali yılında ekonomik büyüme ancak %2,4 seviyesinde gerçekleşebilmiştir. 2012-2013 mali yılında %3,6 olarak kayda geçmiştir . 2015 malı yılında da %2.5 kayda geçen büyümesine karşın enflasyon ise yüzde 8’in üzerinde seyretmiştir.
Sonuç olarak Şu bir gerçek ki, Çin – Pakistan dostluğunun kazanını yine hilebaz Çin olmuştur, Pakistan’ın kazanımı ise, sadece Hindistan’a karşı güven duygusu ve ortadaki anlaşmazlıklara çözüm öretmek değil, daha da derinleştirmek ve ekonomik açıdan her geçen gün geriye gitmek olarak geri dönmüştür.
Pakistan’in önde gelen medya organlarından “Pakistan Expres“ gazetesinde yayınlanan habere göre, bu duruma isyan bayrağı çeken Pakistanlı ekonomistler “Çin’in iddia ettiği gibi Pakistan’ın kalkınması için halka balık avlama yöntemlerini öğretmediklerini aksine, Pakistan halkına ölmüş balık yemeye zorlamakta ve alıştırmakta olduğu’’ konusunda görüş birliği içinde olduklarını ifade etmiştir
Özgür Asya radyosu haber portelinde yer alan bilgilere göre; Halen sürmekte olan bu tartışmalarda özellikle bu ekonomik koridor’un en önemli ayaklarından olan Karayolu yapımı ve bu inşaat için Çin Bankalarının verdiği kredi konusu dikkati çekiyor. Bu konuyu değerlendiren Pakistanlı ekonomistler Çin’in verdiği bu kredilerin ileride Pakistan hazinesine büyük zararlar verebileceğini ve bunun ise ileride çok “ Tehlikeli Sonuçlara” sebep olabileceği uyarısında bulunuyorlar. Çin’in tamamını Pakistan’a borç vererek Pakistan topraklarında yapacağı bu koridorun Pakistan ekonomisine hiçbir ekonomik katkısının olmadığını, bu projenin tamamen Çin’in çıkralarına hizmet edeceğini belirtiyorlar. Pakistan yönetiminin kara yolu inşaatını tamamen Çin şirketlerine verdiğini, Pakistan inşaat sektörünün ise, çalışamaz, işsiz ve tamamen felçli hale düşürüldüğünü ifade ediliyor.
Özgür Asya Radyosu’na açıklamada bulunan Pakistanlı bağımsız aktivist ve İnsan Hakları Savunucusu Kayyum Uygur şöyle konuştu;
“ Kaşgar’ı Pakistan’ın Arap denizi kıyısındaki Limana bağlayan Karayolunun uzunluğu 2,2 bin Km.dir. Pakistan bu yolun inşaatı için ihale açıldı. Daha çok Çin şirketleri bu ihaleye iştirak ettirildi. Pakistan’ın önde gelen Karakurum ve National adlı büyük inşaat şirketleri Çin’in itirazı üzerine ihaleye sokulmadı. Pakistan Şirketleri bu yolun inşaatı için 90 milyar rupi teklif vermelerine rağmen ihaleyi Çinli şirketlere 214 milyar Rupiye ye ihale edildi. Bu Navaz Şerif Hükümeti’nin Çin’e yaranmak için Çinli şirketleri açıktan kayırıp desteklemesinden başka bir şey değildir. Üstelik bu inşaata Pakistan’ın Çin’den aldığı Kredi’nin % 90’ı ABD.doları olarak ödenecektir. Çünkü Çin ile kredi anlaşması böyle yapılmıştır. Çin, kredi, yardım ve kalkındırma adı altında Pakistan’ı ekonomik olarak kuşatıyor. Pakistan halkı bunun hala farkında değil. Ancak son zamanlarda yolun yapılacağı güzergahta yaşayan halk uyanmış durumda.Çünkü,Pakistan halktan istimlak ettiği arazilerinin bedelini ödemiyor.Halk Çinli Şirketlerin faaliyetlerini ve davranışlarından bazı şeylerin bilincine varmaktadır.Çin’in ekonomik gücünü kullanarak Pakistan ekonomisini monopol ettiğini görülmektedir.Bu çok tehlikeli bir durum. Çin “İpek yolu Ekonomik Koridorunun canlandırılması” ve benzeri sloganlar altında komşularını özellikle Pakistan’ı ekonomik ablukaya almış durumda.Ben bu durumu ilerisi için çok tehlikeli buluyorum. ”
Yüksek öğrenimi Pakistan’da tamamlayan ve uzun süre bu ülkede kalan İstanbul merkezli Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği başkanı Hidayetullah Oğuzhan Pakistan siyasetçilerin sığınmacı Doğu Türkistanlılara yönelik düşmanca tutumları hakkındaki görüşünü şöyle aktarıyor;
‘‘Pakistan Mayıs 1997’da 12 Uygur Kardeşimizi kanunsuz bir şekilde Çin’e teslim ederken, gece operasyon düzenledi ve bunu Pakistan kamuoyundan gizlemek zorunda kaldı. Şuana kadar yüzlerce kardeşimizi iade etmiştir. hatta BM tarafından mülteci statüsü kazanan ve İsveç’e gönderilmek üzere olduğu Uygur öğrencileri bile Çın’ın direktifi doğrultusunda Çine teslim etmiştir. Şimdilerde ise aşiret bölgelerinde hayatlarını korumaya çalışan sığınmacıları Terörist yaftası ile sorgu sualsiz bombalayarak öldürmektedir. Hükümet bunların arkasındaki gerçekleri Pakistan kamuoyundan gizlemekle kalmayıp, kendi güdümündeki medyayı kullanarak sürekli Çin propagandası yapmakta ve Çin’i halkın gözünde yüceltmeye, şirin göstermeye çalışmaktadır. Pakistan kamuoyu bu nedenle Çin’i yeterince bilmiyor ve tanımıyor. Oysa Pakistanlı Kardeşlerimizin bu konuda Çin’e gerekli tepkiyi göstereceğinden hiçbir zaman şüphemiz yoktur’’

iKBAL-kURAN

Sonuç;
Bende Pakistan’da eğitim gören biri olarak şunu belirtmek isterim. Ben Pakistan’ı değil hükümetini esefle kınıyorum. Pakistan halkı benim İslami kardeşlerimdir, Allame Muhammed İkbal’in ümmet şuurunu taşımakta olan ve nerde bir mazlum Müslüman varsa onların yanında yer almasını en iyi bilen Pakistan halkının eninde sonunda kendi hürmetlerine baskı yaparak bu tür tutumlarını değiştirmeye zorlayacağına inanıyorum.
”Allame Muhammed İkbal’in ‘‘Bir olsun Müslümanlar harem’ı korumak için, Nil sahilinden ta-a Kaşgar topraklarına kadar’’ olarak çizdiği ümmet sınırlarını neden, ‘‘Karaçi sahilinden taa Gilgit topraklarına kadar’’ olarak dar, çıkarcı bir anlayışa değiştirdiniz? ”
Allame Muhammed İkbal ”Hindistan, Çin ve Rusya arasında bir İslam devletin kuruluşu ile Çin faşizmi, Bolşevizm, ateistlik ve dinsizlik tehlikeleri Hindistan Müslümanlarının Hududu’ndan daha da uzaklaşmış olacağı muhakkaktır” derken siz nasıl Çin faşizmin güdümü altına girmeye razı olursunuz?
”Muhammed Ali Cinnah , ‘‘Müslümanın Müslüman’dan başka dostu yoktur’’, ‘‘Çin komünistlerin Çine hakım olması en tehlikelidir’’ derken, siz nasıl oldu da din duşmanlarının dostluğu uğruna 25 milyıon Müslüman kardeşlerimizi ateşe atarsınız? Nasıl oldu da mauvun şapkasını kendiniz giydiniz yetmedi, ülkeye giydirmeye çalışırsınız? ” Diye mutlaka bir gün hesap soracağına inanıyorum.
Ne olur Çin ile olan Çıkarci elişlilerinizde elinize vicdanınıza koyarak, Ümmetin çıkarını olması da Pakistan’ın geleceğini ve halkın menfaatini düşünün, batı ülkülerine karşı Çin ile birlikte nasıl Taliban’ı bir koz olarak kullandıysanız, Doğu Türkistanlıları de hiç olmazsa Çine karşı elinizdeki son koz olarak görmeyi şimdiden başlayın.
Çin ile yapılan görüşmelerde hiç çekinmeden Uygur Müslümanlarıyla İslami kardeşlik ve binlerce yıllık akrabalık bağlarınızın olduğunu yiğitçe ortaya koyun! Doğu Türkistan’da uygulanmakta olduğu asimle politikaların ve İslam düşmanlığının Guwadra Limanı da dahil, İpek yolu projesine büyük zararlar verebileceğini anlatın, onları zülüm ve baskı politikalarından vaz geçirmeye ve ikna etmeye çalışın. Bunun size büyük kazanç olarak geri döneceğini, hiç olmazsa mazlumların ahini üzerenize çekmek yerine, dualarını alacağınızı aklınızdan çıkarmayın.
Son olarak ulu ecdatlarımızın binlerce yil önce bizi uyarmak için miras bıraktığı Kültigin Yazıt’larında kayıtlı şu nasihatlerini Pakistan siyasilerine armağan etmek istiyorum:
Orhun Anıtları arasında bulunan Kültigin Yazıtı’nın, doğu yönündeki yazı şöyledir:
“Çinlilerin sözleri tatlı, ipek kumaşları yumuşaktır, tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak budunu kendilerine yaklaştırırlar. Sonra da içlerine girer, kötülüklerini yaparlar. Çinliler, kendilerinden olmayan bilgili kişileri, kendilerinden olmayan alp kişileri yaşatmazlar. Yanılıp onlara inananlar, kendi soylarına en yakınlarına ve budununa yararlı olmaktan çıkarlar. Çinlilerin tatlı sözlerine, yumuşak ipek kumaşlarına aldanan pek çok Türk yok oldu. Türk budunu sen çoğu kez hep böyle aldanıp öldün.
Kültigin Yazıtı’nın, diğer yönünde ise, “Çin milleti hilekar ve sahtekar olduğu için, aldatıcı olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti ‘İL’ yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş.” diye kayıt düşmüştür.
Müslüman bir ülkenin yöneticileri olarak Paygember Efendimizin u hadisi – şerifini tekrar hatırlamanızda yarar olduğunu düşünüyorum.
“Muminler; birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkat göstermekte tek vücut gibidir. O vücudun bir organı rahatsız olursa, diğer organlar da acı çekip uykusuz kalır.”
(Cem’ul fevaid el Rudani, Edeb, 7820; Buhârî; Muslim)
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” (Hz.Ali)
“Bir kimse, Allah’ın kanunlarını değiştiren, helali haram, haramı helal yapan; İlahi sınırları çiğneyip alt üst eden ve Müslümanların kanını değerli ve kutsal saymayan zalim bir hükümdarın hükümetini görürde, böyle bir durumda sessiz sedasız yerinde oturursa, Allah’ın bu sessiz sedasız oturan kişiyi o zalim hükümdarın yerine, yani cehenneme koyması ve o kişinin ebedi olarak orada kalması ona layıktır. Bu ilahi bir sünnettir, böyle olacağı muhakkaktır.” (Hz.Hüseyin)

Etiketler: » » » » » »

Share
2058 Kez Görüntülendi.