logo

trugen jacn
11 Mayıs 2016

ALLAME MUHAMMAD İKBAL’IN DOĞU TÜRKİSTAN’A BAKIŞI VE PAKİSTAN SİYASETİNİN İHANETİ

                           YAZI DİZİ’SİNİN  2.BÖLÜMÜ’NÜN  I.KISMI

ikbal.jpg.jpg görüntüleniyorikbal.jpg.jpg görüntüleniyoriKBAL-kURAN

Mirkamil KAŞGARLI

Malumunuz, dergimizin bir önceki sayısında, Doğu Türkistan’ın büyük mücahit lideri Mehmet Emin Buğra’nın Allame Muhammed İkbal ile Lahor’daki buluşması ve İkbal’i anma töreninde yaptığı konuşmasına yer vermiştik. makalemizin ilk bölümünde gördüğümüz gibi, İslam ile özdeşleşen Türk sevgisi, özellikle ümmetin toplumsal tevhidi ve İslami vahdetini yeniden inşa etmek sevdası ile yanıp tutuşan Üstad Muhammed İkbal’e göre Timur’un evlatları da ve Osmanlının evlatları da İslam dünyasından ibaret aynı ailenin iki kahraman büyük bayraktarlarıdır.
Dolaysıyla Hint kıtası Müslümanları İngiliz istilasına karşı zorlu bir özgürlük mücadelesi surecinden geçerken Allame Muhammed İkbal bir yandan İslam dünyasının batıdaki son kalesi olarak gördüğü Türkiye’nin Çanakkale savaşı için seferber olup, yer yer düzenlediği konferanslar neticesinde 1.5 milyon sterlin yardım toplayıp, Türkiye’ye göndermiş diğer yandan İslam dünyasının doğudaki son kalesi olarak gördüğü Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesi ile yakından ilgileniyordu. Şiirleri ve eserleri ile onlara olan sevgisini ifade ettiği gibi zaman zaman yaptığı açıklamaları ile de Doğu Türkistan’ın geleceği ve bağımsızlığının Ümmete nasıl büyük güç katacağı konusundaki görüşlerini kamuoyu ile paylaşıyordu.
Doğu Türkistan’ın Efsane lideri Mehmet Emin Buğra(Emir Hazretim) 25 Nısan 1958 de Pakistan’ın Sialkot şehrinde düzenlenen İKBALİ ANMA Töreni’ndeki Urduca konuşmasında Üstad İkbal’in Doğu Türkistan’a olan bakışı, tesviyeleri ve nasihatlerini şu şekilde aktarıyordu.(Türkçe tercümesi)
SİALKOTTA AKDEDİLEN İKBALİ ANMA TÖRENİ’NDE SÖYLEDİĞİM  KONUŞMA
Sayın Başkan ve sayın dinleyiciler ! Allame İkbali anma törenine iştirakle sonsuz bir iftihar duymaktayım. Bu kıymetli fırsatı bana bahsetmiş olan dostlarıma samimi teşekkürlerimi sunarım. Allame merhumun herkesçe güneş gibi aşikar olan faziletlerini benim beyan eylememe ihtiyaç yoktur. Ben yalnız şunu arz etmek isterim ki İkbal merhumun ister nazariyeleri ve ister ameli hareketleri hiç bir zaman Hindu-Pakistan kıtası Müslümanlarının menfaati dairesi içerisinde sıkışıp kalmamış ve bu büyük kıta, onun uçsuz bucaksız okyanus gibi imanının içindeki sayısız adalardan bir tanesi idi. İkbalin nazariyesi, İslam dininin bütün İslam dünyası çapında yeniden temiz ve parlak halinin gerçekleşmesinin lüzumu ve yegane kurtuluş çaresinin de bu olduğu merkezinde idi. Onun ameli hareketi ise bütün İslam dünyasının ıslahını ve saadetini hedef tutan kıymetli mefkurelerinin hiç bir vatan ve millet farkı gözetmeksizin bütün Müslüman milletlere takdim etmekten ibaretti. O, dünyanın her köşesindeki Müslüman milletlerin işleriyle meşgul idi ve her bir Müslüman milletin kurtuluşu ve saadeti için en doğru düşüncelere sahip idi.
Benim bu arz ettiğim gerçeğin bir misali olarak Doğu Türkistan’da vuku bulan 1931-1934 inkılabı hususunda Allame merhumun o zaman vermiş olduğu beyanatından bazı parçalar arz etmek isterim:

muhammad alı cinnah.jpg görüntüleniyormuhammad alı cinnah.jpg görüntüleniyorM.İkbal

muhammad alı cinnah.jpg görüntüleniyor
İkbal, beyanatını şöyle başlamıştır: ” Türkistan çok geniş bir memleket olup hâlihazırda üç parçaya bölünmüş bulunmaktadır. Birinci parçası Rus istilası altındadır, ikinci parçası Afganistan’ın hükmü altındadır, üçüncü parçası Çin istilası altındadır. 1912’de Doğu Türkistan’da Çinli hâkimlerin tayin edilmesi ve hükümet tarafından hepsi Müslüman olan ahali üzerine Çin dilini kabul ettirmek için zor kullanılmak istenmesi büyük bir huzursuzluğun yayılışına sebep olmuştur’’
Allame, bu inkılabın sebebini şöyle hülasa etmiştir: ” Bunun asıl sebebinin bir dini taassup olmadığına kaniim, gerçi bu gibi hareketlerde liderler halkın her türlü hissiyatını alevlendirmek ihtiyacını duyarlar fakat hakiki sebebin iktisadi vaziyet olduğu anlaşılmaktadır. ”
Bundan sonra İkbal, Doğu Türkistan inkılabında tutulması lazım gelen hattı hareket hakkındaki düşüncelerini şu cümleler ile açıklamıştır: ” Bugün dünyada her şey koyu milliyetçilik (ırkçılık) etrafında dönmektedir. Bu gibi nazariyeyi ben, asrımızdaki medeniyetin çehresine düşen çirkin bir leke telakki ediyorum. Benim endişem şudur ki Asya’nın her hangi bir yerinde dar milliyetçilik kendini gösterecek olursa bu, çok tehlikeli neticelere sebep olabilir. İslam dünyasının dini himaye etmek maksadıyla her şeyden mühim vazifesi bu meseleyi halletmektir. Eğer Asya memleketlerini hali hazırdaki fena durumdan kurtarmak isteniyorsa, bunun yolu yalnız şudur: ” İslam nazariyelerini kabul etmek, milli (ırkı) üstünlük düşüncesini bir tarafa atmak ve insanlığın umumi menfaatini göz önünde tutmak. Ben, Doğu Türkistan inkılâbının büyük Turancılık hareketi haline sokulmamasını temenni ediyorum. ”
Allame, bu cümleden sonra, Doğu Türkistan inkılâbının Turancılık şeklini aldığı takdirde Afgan Türkistan’ına tesir etmesinden ve bundan doğacak olan fena neticelerden endişesini açıklamıştır.
Sayın Baylar ! Burada bir -arasöz- olarak şunu arz edeyim ki: İkbal merhumun bu tedbirli düşünceleri bizim inkılâp mefkûremizin mühim noktalarından birini teşkil ediyordu. Biz inkılâp hareketine başlarken bu mevzudaki kararlımız şunlardı:
– Dar milliyetçilik (ırkçılık) hissiyatından uzak kalmak,
– İslami bir cumhuriyet kurmak,
– İslam memleketleriyle samimi bir dostluk münasebeti inşa etmek.
İnkılabımızın ikinci yılında Afganistan’a bir heyet yollayarak bütün suizanları yok etmek, kardeşlik iyi komşuluk bağımızı kuvvetlendirmek arzumuzu bildirdik ve biraz hafif silah istedik. Bundan çok iyi bir netice almıştık.
Allame merhum, beyanının sonunda Doğu Türkistan inkılâbının muvaffakiyetini temenni ederek bu muvaffakiyetin faydalarını şu sözleriyle ifade etmiştir: ” Bu hareketin muvaffak olmasında şu faydalar vardır – Ahalisinin takriben %99’u Müslüman olan Doğu Türkistan’da mesut ve kuvvetli bir İslam devleti kurulmuş olacaktır ve bu suretle oradaki Müslümanlar uzun yıllardan beri çektikleri Çinin zulüm ve istibdatlarından kurtulmuş olacaklardır. Doğu Türkistan çok zengin bir ülkedir, fakat Çinlilerin zulüm, istibdat ve nizamsızlıkları yüzünden bu memleketin ancak % 5’i ekilebilmektedir.
”Hindistan, Çin ve Rusya arasında bir İslam devletin kuruluşu ile Çin faşizmi, Bolşevizm, ateistlik ve dinsizlik tehlikeleri gerçi Orta Asya’dan büsbütün süpürülüp gitmezse de Hindistan Müslümanlarının Hududu’ndan daha da uzaklaşmış olacağı muhakkaktır. ”

İkbal_Ot.
Saygıdeğer beyefendiler ! İkbal merhumun bu arzuları suya düşmüş değildir, hala olduğu gibi durmaktadır. Doğu Türkistan Müslümanları, bundan 27 yıl önce başladıkları hürriyet savaşlarını hala devam ettirmektedirler. İkbalin müjdelediği mesut ve kuvvetli bir İslam devletinin kurulmasına Doğu Türkistanlıların imanı tazeliğini muhafaza etmektedir. Şimdiki halde Doğu Türkistan’ı İstilası altına almış olan komünist Çin’in siyasi, iktisadi ve dini baskılarından kurtulmak için o memleketin ahalisi bütün imkânlarıyla mücadele etmektedir. Aynı zamanda Batı Türkistan, İdil-Ural, Kırım ve Kafkas Müslümanları da Bolşevik Rus istilasından kurtulmak mücadelesine devam etmektedirler.
Muhammed İkbal, ” Cengiz, Timur ve Babür’ün vatanı olan bu memleketler şimdi de ala derecede kahraman kumandanları yetiştirebilir ” demiştir.
Evet onun dediği gibi Türkistan Türkleri, Allah’ın yardımıyla dünyayı hayran bırakacak kahramanlık destanları yaratacaktır ve yakın bir günde mukaddes bayrağını şehitlerin mezarları üzerine dikecektir. Allah, İkbal merhuma rahmet ve İslam dünyasına nusret versin»
Doğu Türkistan’ın Efsane lideri Mehmet Emin Buğra’ın İkbal ve görüşleri hakkındaki bu konuşmasından da gördüğümüz gibi İslâm milletinin ihyası, bütün ümmetin birliği ve dirliği için İkbal’in yüreğinde yanan o muazzam ateş, sadece İkbal ile sınırlı kalmamıştı. onun dava arkadaşları ve sonraki Pakistan liderleri de kendi kapasite imkanlarına göre İkbal’in düşünce mirasına sahip çıkarak, ümmetin ayrılmaz bir parçası olan mazlum Uygur Müslümanlarına yakın ilgi göstermiştir
Mesela; Doğu Türkistan’ın Efsane liderinden merhum İsa Yusuf Alptekin Ekim 1938 de bombaya gelir gelmez Muhammed Ali Cinnah tarafından kabul edilmiştir , İsa Yusuf Alptekin’in Doğu Türkistan’dan, yanı o dönemdeki Hindistan’da tanılan adı ile (Çin Türkistanı)dan geldiğini duyunca çok sevinmiş , yanındaki Çin heyetini göstererek ”evet şimdi anlaşıldı siz bunlara benzemiyorsunuz” dimiş ve hemen Doğu Türkistan’daki Müslümanların durumlarını sormuş, Müslümanların Müslüman’dan başka dostu olamadığını talkın etmiştir. İsa beye ne gibi yardımda bulabileceğini sormuş, merhum lider İsa Yusuf Alptekin Hint Müslümanların önde gelen liderleri ile tanışmak istediğini söyleyince Muhammed Ali Cinnah ”bu konuda ben size yardımcı olurum, bir çoğuna mektup yazarım” dimiş ve genel sekreterine ”önde gelen birkaç Müslüman liderlere hitaben İsa beyi takdim eden mektup yazmasını emir etmiş, hatta Laknu’da düzenlenmesi planlanan Müslüman Birliği Partisi’nin (Muslim League) büyük kurultayına İsa Yusuf Alptekin beyi özel davet etmiştir .
Ekim 1938 de yapılan bu görüşme de Muhammed Ali Cinnah Çin-Japon savaşının sonucu hakkında çok ilginç bir öngörüde bulunmuştur. ” Çin milliyetçi hükümeti Japonlar ile savaşmadan meseleyi masada halletmesi gerekiyor. Eğer savaşır ise Çin milliyetçileri kaybedecek ve sonuç olarak da Çin komünistleri ülkeye hakim olacak. En tehlikeli olan da budur” dimiştir . (bir de buradan bakarsak, Uygurlar konusunda adeta Çin komünistlerinin maşalığına soyunmuş şimdiki Pakistan hükümetinin kendi kurucu liderlerinin değerleri ve görüşleri ile ne kadar da büyük çelişki içerisinde olduklarını görebiliyoruz).
Muhammed Ali Cinnah’tan sonraki Pakistan liderleri de mazlum Uygurlara belirli ölçüde ilgi göstermiştir..
Doğu Türkistan’ın Efsane lideri merhum İsa Yusuf Alptekin’in bizzat kendi elleri ile yetiştirdiği oğlu ve bilgi donanımı ile diasporadaki Uygurların en önde gelen liderlerinden Sayın Erkin Alptekin Bey babasının daha sonra Pakistan Başbakanı Muhammed Ali Buğra ve Pakistan Devlet Başkanı General Eyüp Han tarafından da kabul edildiğini şöyle aktarıyor:

Mareşal Eyüp Han
– ” Merhum babam Pakistan Başbakanı Muhammed Ali Buğra ile 1955 yılında Başkent Karaçı’de ve Pakistan Devlet Başkanı Eyüp Han ile 1966 yılında Rawalpindi şehrinde görüştü. Babam Pakistan Başbakanı ve Devlet Başkanlarıyla yaptığı görüşmeler de kurulduğu günden itibaren Pakistan hükümetinin bu ülkeye gelen Uygur muhacirlerine ve Pakistan’da yerleşen göçmenlere gösterdiği ilgi için aynı zamanda onlara sağladıkları kolaylıklar için teşekkür etmiştir. Bildiğiniz gibi, 1930’larda Doğu Türkistan’da patlak veren ayaklanmalardan sonra 1937 yılında Pakistan’ın Peshawur seherine gelip yerleşen Kazak kardeşlerimiz vardı . Bunlar babama 01.07.1952 yılından beri mektup yazarak, Pakistan’daki Çin Büyükelçiliğinin bu ülkede yasayan Uygur ve Kazak kardeşlerimize memlekete dönmeleri için baskı yapmakta olduklarını, bu nedenle bir an önce Türkiye’ye gitmek istediklerini ve bu konuda kendilerine yardımcı olmalarını talep ediyorlardı. Nitekim, Merhum Mehmet Emin Buğra Bey ile babamın hummalı çalışmaları sonunda Pakistan’daki Uygur ve Kazak kardeşlerimiz de Türkiye’ye gelip yerleşmişlerdir. Ayrıca, Doğu Türkistan’daki Çin zulmünü etraflıca anlatarak, Pakistan hükümetinden Çin ile olan dostluk ilişkilerinden faydalanarak, Çin hükümetini Doğu Türkistanlı Müslümanlara daha insancıl davranmaya davet etmesini rica etmiştir. Her iki lider de babama konuyla yakından ilgileneceklerini ifade etmiştir. Hindistan korkusuyla Çin’e sarılan Pakistan’ın babama olağanüstü bir yanıt vermesi de mümkün değildi.”
Sayın Erkin Alptekin Bey’in dediği gibi Pakistan Cumhurbaşkanı general Ayup han yönetiminin ülkesindeki Doğu Türkistan göçmenlerine sağladı kolaylıklar teki 1963 te Çin ile sınır anlaşması imzalayana kadar çok güzel devam etmiştir. Peşavur şehrinde ”Encümen-i Şarki (Doğu) Türkistan Kazak Muhacirin Peşavur Cemiyeti” kurulduğu gibi Karaçi ve Rawalpindi şehirlerinde de dernekler kurulmuş. Çin zulmünden kaçarak, Afganistan ve Keşmir yolları ile Pakistan’a kadar gelen Doğu Türkistanların başka ülkelere gitmelerine kolaylıklar yaratmış, hatta Pakistan devlet radyosunun Türkistan masasında 1962 de tarihçi yazar Muhammed Ruhi Uygur’un çalışmaları ile Uygurca yayınlar başlamıştır. Ama yayın başlayıp 6 ay sonra Çin ve Sovyet’in baskısı ile Uygurca yayın durdurulmuş ve günümüze kadar Özbekçe yayın devam etmektedir. Pakistan idarecilerinin Hindistan korkusuna Doğu Türkistan Müslümanlarını yem etme eğilimi ilk General Ayub han döneminde başlamıştır.
Bir yandan Cemmu ve Keşmir konusunda Hindistan ile giderek kızışan anlaşmazlık, öbür yandan 1962’deki Çin-Hindistan anlaşmazlığı sırasında ABD’nin Hindistan’ı yeniden silahlandırmaya başlaması, General Ayub Han’ı Çin’e itmiş ve kurulan yakın ilişkiler sayesinde Çin’den önemli ölçüde askeri yardım almıştır. Çin ile 13 Ekim 1962 de başlayıp, 2 Mart 1963 te tamamlanan sınır antlaşması dönemin Çin dışişleri bakanı Çen yi ve Pakistan dışişleri bakanı Zulfikar Ali Bhutto tarafından imzalanmıştır. Bu anlaşmaya uyarınca Pakistan, kendi denetimindeki Keşmir bölgesinin bir kısmı olan (Şakisgam vadisini) (shaksgam valley) Hindistan ile Pakistan arasındaki Keşmir meselesi çözüme kavuşana kadar Çin’in denetimi altında tutulması şartı ile Çin Halk Cumhuriyeti’ne teslim etmiştir . Bu sayide Çin Hükümeti, İşgal altındaki Tibet ve Doğu Türkistan bölgelerini birbirlerine karayoluyla bağlama fırsatını elde etmiş ve İşgalini daha da müstahkem hale getirmiştir. Keşmir’e ait olan bu gölgeyi Keşmir halkının referandumuna sunmadan, tek taraflı karar ile Çin’e teslim etmek, aynı zamanda Çinin Doğu Türkistan ve Tibet’teki işgalini güçlendirmesine büyük katkı olmuş ve dolaysıyla mazlum Uygur Müslümanlarına yönelik en şiddetli kardeş tokadı olmuştur. Çin bu bölge’yi elde ettikten sonra Hindistan’a savaş açmış ve tartışmalı ‘Aksayçın’ bölgesini işgal ederek, Doğu Türkistan’daki katliamlarına korkusuzca hız verme fırsatı yakalamıştır. Sınır bölgelerdeki stratejik önemi sahip noktaları her türlü hilyelerle elde ederek, dışarıdan gelebilecek tahditlere karşi kendini koruma altına aldığından iyice emin olan İşgalci Çin hükümeti 1950 dan sonra Doğu Türkistan’ın bütün kapılarını kapatıp, dünyadan tecrit etmek sureti ile takı 1983 te Pakistan sınırı açılıncaya kadar asimle Doğu Türkistan Müslümanlarına yönelik vahşice katliam, soykırım ve dönüştürme siyasetini çok rahat bir şekilde sürdürmüştür.( Yazı’nin 2.bölümünün l.kısmının sonu.Yazı  devam edecek.)

Kaynak : http://www.haberajanda.com.tr/…/ass…/basic-html/page-85.html#

Etiketler: » » » » » » »
Share
1338 Kez Görüntülendi.