logo

trugen jacn

” BÜYÜK OYUN ” ‘UN TÜRKİSTAN’A DÖNÜŞÜ VE RUSYA

Prof.Dr.Mehmet Seyfettin EROL

Prof.Dr.Mehmet Seyfettin EROL
Rusya oyuna gelmiştir ve bunun tek çıkış yolu ise Suriye krizini Ortadoğu’nun diğer sıcak bölgelerine taşımak ve Afganistan’a kadar uzanan bir hatta derinleştirmekten geçmektedir. Bunun böyle olacağına yönelik son iki gelişme Yemen ve Tacikistan bağlamında kendisini göstermektedir.
Rusya’nın mevcut şartlar altında Suriye’den tamamıyla çekilmesi mümkün değildir. Bunu yaptığı an prestijinin yerle bir olacağının farkındadır. Daha da ötesi, başta İran olmak üzere kendisine inanan ülkeleri, liderleri bundan sonra yanında bulamayacağı gibi, yakın çevresi üzerinde oluşturduğu tehdide/korkuya dayalı etkisini de büyük ölçüde kaybedecektir.

Rusya, şu an için Ortadoğu’daki askeri varlığı ile üzerindeki baskıyı dağıtmak ve nefes almaya çalışmaktadır. Bunun dışında Suriye’ye yerleşmek suretiyle eski Doğu Bloku üyesi ülkelere ve SSCB alanına NATO’ya ve Türkiye’ye güvenmeyin, onlar sizi koruyamaz mesajını vermeye çalışmaktadır. NATO ve Türkiye’ye meydan okumasının ve Ankara ile başlattığı krizin arkasında bu husus yatmaktadır.

Türkistan’a Açılan Yol : Suriye

Rusya, tarihinde “Güneye Doğru” politikasında çok önemli fırsatlardan birini daha yakalamış görünmektedir. Nitekim Ortadoğu’da Suriye merkezli yaşanan gelişmelerin Rusya’ya sağladığı en büyük avantajlardan birisi de, Avrasya Birliği projesini daha az bir maliyetle, kısa sürede sağlayabilme imkânı olarak karşımıza çıkmaktadır. Suriye’ye IŞİD tehdidini gerekçe göstererek ve bu terör örgütüyle mücadele edeceğini söyleyerek giren Rusya, aynı oyunu Orta Asya devletleri ve hatta Afganistan üzerinde de oynamaktadır.

Eski Sovyet İmparatorluğu’nu terör tehdidi üzerinden yeniden inşa etmeye çalışan Moskova’nın, Suriye’ye götürdüğü Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne üyelik teklifi, Rusya’nın asıl niyetini, hedefini ortaya koyması açısından önemlidir.

Ortadoğu’da İran, Suriye ve Hizbullah üçlüsünü etkin bir şekilde kullanan ve buna yeni müdahale alanları olarak Irak ve Yemen’i de dâhil etmeye çalışan Rusya’nın son dönemde bölge Kürtlüğünü de “Suriye Kürdistan”ı üzerinden bu zincire dâhil etmeye çalışması, meselenin IŞİD’i aştığını, bilakis bu terör örgütü üzerinden bölgede yeni bir hegemonya tesisi peşinde olduğunu göstermektedir.

Rusya’nın “Güneye Doğru” Politikasında Türkistan

Avrasya’dan güneye inişteki üç geçiş yolu üzerinde yoğun bir güç mücadelesinin yaşandığı bir dönemde Rusya’nın her geçen gün elini güçlendirdiği görülmektedir. Bu bağlamda Kırım’da elde ettiği stratejik inisiyatif ve Moldova-Kosova üzerinden Balkanlar üzerinde hissettirdiği tehdit oldukça önemlidir.

Rusya’nın güneye doğru politikasında ön plana çıkan iki adres Afganistan ve Orta Asya’dır. Bu bağlamda Moskova, “Rusya NATO’su” olarak da adlandırılan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü üzerinden Orta Asya devletleri ile olan ilişkilerini askeri-siyasi boyuta taşımak istemektedir. Afganistan üzerinden IŞİD tehdidini gerekçe göstererek bu devletleri “sınır güvenliği” adı altında tek bir güvenlik çatısı altında toplamaya çalışan Rusya’nın bölgedeki iki önemli hedef ülkesi ise Özbekistan ve Türkmenistan’dır.

Bu ülkelerden özellikle de Türkmenistan’ın daimi tarafsızlık statüsüne yönelik takındığı de facto tavır dikkat çekici bir boyut kazanmaya başlamıştır. Bölgedeki IŞİD tehdidini ön plana çıkartan Moskova yönetimi, Türkmenistan’ın daimi tarafsızlık statüsünü de facto olarak tanımadığını ortaya koyarak (eğer böyle olmamış olsaydı, daimi tarafsızlık statüsüne sahip bir ülkeye askeri ittifaka dâhil olması yönünde baskı uygulamazdı), önümüzdeki sürece yönelik olası bir müdahalenin sinyallerini vermektedir.

Rusya’nın bölge politikalarına yönelik enstrüman değişikliği de bu bağlamda niçin IŞİD vb. terör örgütlerinin Moskova açısından önemini ön plana çıkarttığının önemli bir göstergesidir. Rusya’nın Suriye’de niçin IŞİD’e karşı etkin bir mücadele yürütmediği, buna karşılık bölgede başta Türkmenler olmak üzere, diğer muhalif örgütleri, yapıları hedef aldığı şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla Rusya, başta yakın çevresinde olmak üzere, bölgesel-uluslararası alanda elini kuvvetlendiren bir örgütü niçin tasfiye etmek istesin? 11 Eylül sonrası ABD’nin Afganistan’a müdahalesi ile birlikte etkisi kırılan ve bitme aşamasına gelen Özbekistan İslami Hareketi (ÖİH)’nin tekrar ortaya çıkışı ve IŞİD’e biat etmesi bu açıdan da fazlasıyla düşündürücü bulunmaktadır. IŞİD ile birlikte ÖİH’nin yeniden ortaya çıkışı, Rusya açısından bir tehdit olmanın ötesinde, daha çok değerlendirmesi gereken bir fırsat olarak görülmektedir.

Rusya’nın Türkistan Politikasında İran ve Tacikistan

Rusya’nın Orta Asya-Güney Asya’ya yönelik politikalarında özellikle de iki ülkeyle ilişkilerini derinleştirme eğilimi içinde olduğu da görülmektedir. Bu ülkeler İran ve Tacikistan’dır. Bu iki ülkenin önemli bir özelliği de, Fars dili-kültürü üzerinden Afganistan üzerinde etki sağlayabilmesidir. Bunun bir diğer anlamı ise, özellikle Afganistan’ın kuzeyinde etkili olan Türkiye’yi ve onun bölgedeki en önemli partneri olan Pakistan’ın bölgedeki etkinlik arayışlarını sınırlama ve bölgedeki faaliyetlerine darbe vurmadır.

Rusya’nın bölge ülkelerini, özellikle de Tacikistan’ı İran ile işbirliğine sevk etmesi ve Türkiye yerine bir çıkış kapısı olarak İran’ı lanse etmesi de bu noktada dikkatlerden kaçmamaktadır. Burada, öneriden ziyade bir tehdit söz konusudur. Rusya, bu ülkeleri medya üzerinden üstü örtülü bir şekilde tehdit etmektedir.

Yazımıza “Avrasyacılık” mı? “Panslavizm” mi? başlığıyla devam edeceğiz

Kaynak : Milli Gazete.com.tr.  07.04.2016

Etiketler: » » » » » »
Share
2171 Kez Görüntülendi.