logo

trugen jacn
22 Şubat 2016

Dr. KAYAALP PINARER : KİMLİK ALGISI JEOPOLİTİĞİN ÖNEMLİ BİR PARÇASIDIR

Jeopiturk21  Şubat 2016 tarihinden itibaren Jeopoliturk.com adı ile yeni bir internet  Haber ve Düşünce portalı yayın hayatına başlamıştır.

Jeopolitik Uzmanı sayın Dr.Kayaalp Pınarer yönetimindeki bu Haber ve strateji fikir portalının hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor ve hoş geldiniz,diyoruz.

Bu yeni Sitemizin günümüz bilgi ve aydınlanma çağında,Türk  kültürü,tarihi ile fikir ve düşünce hayatına, Türk dünyasına ve Doğu Türkistan,Türkmeneli,Bayır-Bucak,Karabağ başta olmak üzere bütün mazlum Türk İslam coğrafyalarının  bağımsızlık ve kurtuluş mücadelelerinin   tanıtıma,takip ederek aydınlatma, gündeme getirme ve desteklenmesi  noktasında   çok önemli katkılar ve   hizmetler yapacağı inancımızı belirtir,başarılarının devamlı olmasını   niyaz ederiz.

Uygur Haber ve Araştırma Merkezi(UYHAM)

———————————————————————————

Pınarer

Dr. Ataalp PINARER (jeopoliturk.com Genel  Yayın Yönetmeni)

İnsanların ve toplumların “ben kimim” sorusuna yönelik arayışları ve bu soruya verdikleri cevaplar Jeopolitik bir konudur. Çünkü toplumlar aynı zamanda üzerinde yaşadıkları coğrafyanın bir parçasıdırlar. Bireyler de bulundukları coğrafya üzerinde var olan toplumun bir en küçük yapı taşıdırlar.

Sosyal bir canlı olan insan, aynı zamanda sosyal çevresinin bir ürünüdür. İnsanlar yaşadıkları toplumla aile, akrabalar, yakın çevre, arkadaşlar, okul, okudukları kitaplar, radyo ve televizyon ile internet ve sosyal medya kanalıyla karşılıklı bir iletişim halindedirler. Bu iletişim sonucu geçmişe yönelik bilgiler bireylere geçer. Bu bilgiler zaman içinde benimsenerek içselleştirilir. “Anlam” ancak dile dayalı, sosyal bir iletişim sayesinde mümkün olur. Kişinin toplumdaki söylemlerle etkileşimli ilişkisi sonucu kimlik algısı şekillenir. Şahısların ve daha genelde toplumların bu ilişki sayesinde kim olduklarına ilişkin içselleştirdikleri cevap, o coğrafya üzerinde beşeri faaliyetleri etkiler ve yazılmakta olan tarihin gidişatını değiştirebilecek bir hüviyet kazanır.

20160222_120645.jpg görüntüleniyor20160222_120645.jpg görüntüleniyorDescart’ın meşhur “ben kimim” sorusuna verdiği cevap “düşünüyorum, öyleyse o benim” olmuştur. Buradaki düşünme zamanın bir evresindeki bilinç halidir. Freud’un literatüre kazandırdığı bilinçli haldeki “ben” olan “Ego” ve bilinçaltındaki “İde”nin bilinçsiz etkilerini de hesaba katmak gerekir. Ama özellikle popüler jeopolitik açısından, “ben kimim” sorusunun cevabı sadece bilinçli bir düşünmenin ürünü olamaz.

Bu konuda akıl yürüterek bir deney yaptığımızı kabul edelim. Sağlıklı, akli melekeleri yerinde bir insanın küçük yaşlardan itibaren yaşaması için gerekli şartlar karşılanarak “A” adasında tek başına büyütüldüğünü ve yaşadığını düşünelim. Bu insan kendini “A” adasında yaşayan insan olarak tanımlayacaktır. Bu cevap doğrudur ama gerçeği ifade etmez. Bu deneyi bir insan topluluğu üzerinde yaptığımızı farz edelim. Geçmişlerine yönelik gerek aileleri gerekse yakın çevreleri ve toplum tarafından hiçbir bilgi verilmeden büyütülmüş olan “B” adasında yaşayan, “X” grubu üyesi bir insan grubunu (Y Grubu) “A” adasına koyalım ve bu grup burada yaşasın, çoğalsın ve aradan birkaç nesil geçsin. Daha sonra bu insan topluluğunu gerçekte ait oldukları “X” grubu ile bir araya getirelim ne gözlemleriz? “Y” grubundaki izole toplumun dilinde “X” grubunun dilinde var olan birçok kelimenin olmaması, birçok kelimenin de farklı telaffuz edilmesine rağmen her iki toplum anlaşabildiğini görecektir. “X” toplumundaki bazı düşünürler “Y” toplumunun kendileri ile olan bağını fark edebilecek ve onların aslında “X” toplumunun belirlenemeyen bir nedenle ayrı düşmüş bir parçası olduğunu iddia edebileceklerdir. “X” toplumunun geçmişe yönelik bilgileri binlerce yıl önceye gitmekte ancak “Y” toplumu sadece birkaç nesildir yaratılıp aktarılan bir bilgiye sahiptir. İzole edilmiş “Y” toplumu buna rağmen kendilerinin “A” adasına özgü ayrı bir grup olduğunu da iddia edebilecektir. Buradan; asli toplumları ile iletişim kanalları kopuk olarak yaşayıp çoğalan grupların farklılaşabileceği ve farklı kimlikler benimseyebileceği sonucuna ulaşmak mümkündür. İnsan ve toplumun yaşadıkları sosyal çevrenin ürünü olduğunu bu deney sonucu ispatlayabiliriz.

İnsanlar, ana babalarından aktarılan ninniler, hikâyeler, aile geçmişi ve atalara ait bilgiler, yakın akrabaların, komşuların, arkadaşların, öğretmenlerin aktardıkları bilgiler, okudukları kitaplar, izledikleri filmler, dinledikleri radyo ve televizyon programları ve hatta günümüzdeki yaygın sosyal medya kanalları ile içinde yaşadıkları toplumla karşılıklı bir iletişim halindedirler. Düşünsel süreçlerimiz çocukluktan itibaren maruz kaldığımız kültürel, duygusal etkilerin altındadır. Bu iletişim ve etkiler kişinin “ben kimim” sorusuna verdiği cevabı yarattığı gibi; başkalarının da kimlik algısının oluşmasına katkıda bulunacaktır.

Bu bilgiler ışığında; asırlar boyunca birbirlerinden ayrı kalmış, Rus ve Çin işgaline uğramış, emperyalist ve baskıcı rejimler altında geçmişi, tarihi, kültürü ve milli bilinci silinmeye çalışılmış olan Türk Topluluklarının aralarındaki iletişimin güçlendirilmesinin ne kadar önemli olduğunu anlamamız zor olmayacaktır.

Kaynak : jeopoliturk.com

Etiketler: » » » »
Share
1508 Kez Görüntülendi.