logo

trugen jacn

KAZAK TÜRKÜ GÜLFİYE, DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ ACIMASIZ ÇİN ZULMÜNÜ ANLATIYOR

Bir gün işten eve dönerken  telefonla derhal ofise dönmem istendi.  Doğum Kontrol ve Yasaklama Merkesi’ne geldim ve herkes orada idi. Derhal toplantıya başlandı. Çinli Müdür  bana  ve diğer  arkadaşlarıma  görevli olduğumuz mahalleden  10 Müslüman aileyi toplamamızı ve buraya getirmemizi talımatlandırdı.  Ancak o geceki  talimatları  öncekilerden oldukça farklıydı.

Merkeze getirdiğimiz insanların Ayakkabı bağlarını, kemerlerini, düğmelerini çözmemiz   söylendi. Daha sonra Çinli Polisler onların ellerini arkadan bağladılar ve başlarına siyah torbalar geçirdiler ve bizim refakatemizde onları bu şekilde Otobüslere bindirdiler.  Kimse nereye gittiklerimizi  bilmiyordu. Ölüme mi gidiyorlardı yoksa ‘yeniden eğitim’ kampında sözde  okumaya mi gidiyordu(Çin tipi Toplama Kampları uygulaması) ? Onlar   evlerine ve ailelerine geri mi dönecekler, yoksa ortadan kaybolacaklar mıydı ?”

Tarih Mart/2019’du ve Çin’in Uygurlara, Kazaklara ve başta Müslüman olan diğer etnik gruplara yönelik kapsamlı baskısının yasal olarak genel uygulamalarının başladığına 2 yıl olmuştu.  insanlar bu şekilde geceleri topluca tutuklanıyor ve bir daha kendilerinden haber alınamıyordu.  İnsanlar bu şekilde gizlice tutuklanması  onların  ortadan kaybolması anlamına geliyordu. Ailelerin çoğu zaman sevdiklerinin nereye gönderildikleri, hatta hayatta olup olmadıkları hakkında hiçbir fikirleri yoktu.

Gulfiye Kazıbek   Artık Çin’in Uygurlar ve Kazaklara Yönelik Yeni Baskılarının Uygulayıcı idi

Hiç kimse elbette böylesi insanlık dışı baskı ve zulmün uygulayıcısı olmak istemezdi. Ama bizler çaresizdik ve  bunu  zorla yapmaktan başka  seçeneğimiz yoktu. Bizim için en ağır  olanı ise   bunu kendi insanlarımıza öz  kardeşlerimize  mecburi olarak yapmak zorunda  olmamızdı. Ben artık  bağımsız Kazakibtan’daydım ve gördüklerimi tanık olduklarımı elbette  kamuoyu ile paylaşmak ve  açıklamak durumunda idim. Çin  işgal yönetiminin  2017- 2020 yılları arasında  Doğu Türkistan’da yaşayan Türklerden en az  bir milyondan fazla insanı “yeniden  mesleki eğitim merkezleri adı ile gizlediği Çin tipi Toplama Kamplarına hapsetmişti ve bu tutuklulara yapılan baskı ve işkenceler korkunçtu ve   tüyler ürpertici yeni ayrıntılar  kulaktan kulağa anlatılıyordu.

2017 yılında Doğu Türkistan genelinde  gece gizlice yapılan kitlesel gözaltı uygulamaları  ve Toplama kampları uygulamaları başladı. Bu uygulamalardan sonra benim için  daha zor ve ağır yeni sorumluluklar yüklendi. Yeni  sorumluluklarım arasında   ” Aşırılık ve  terörizmle mücadele – Yeniden Sert  Darbeler Vurma” kampanyasında da aktif olarak rol almak da vardı. Bunlara ek olarak  60  Türk aileyi  izleme ve bu ailelerin evlerinde  dini içerikli  materyallerın olup olmadığını kontrol etme, Kurani kerim ve dini kitapların yanında  Uygur veya Kazak tarihi ve  edebiyatına  ait eserler veya yabancı ülkelerden gelen mallara(her türlü nesnelere) sahip olup olmadıkları da dahil olmak üzere  bu 60 aile hakkında belirli bilgileri tesbit ederek raporlamam ve yönetime  bildirmem  emredildi. Bu yasaklamalar arasında şu objeler de vardı : Çin dışından gelen ve Çin malı olmayan  temizlik malzemeleri, sabunlar ve   çikolata gibi yiyecekler .Dış dünyayla bağlantısı olan herkes “terörist” olarak tutuklanabiliyordu .Çin yönetiminin verdiği bu listeye göre evlerini arıyor ve kontrol ediyorduk .Hazırladığımız liste ve tutanakları yönetime bildiriyorduk. Ancak,bizim bu kontrol ve listeleme işlemlerimizden sonra   bu evlerdeki insanlar kaybolmaya başlayınca bir şeylerin ters gittiğini fark etmeye başladım. Neden bu listeyi yapmam gerektiğinin farkına vardım. Çin yönetimi bizim kendilerine ilettiğimiz ve bildirdiğimiz  bu tür bilgilere dayanarak bu insanlara ne yapılacağı konusunda daha üst düzeyde bir karar verileceğini anladım. Bunların tutuklanmasına sebep olduğum için  vicdan azabı çekiyor ve kahroluyordum.

İnsanlar Benden Çok Korkuyordu

Benim yetkili olduğum ve kontrol ettiğim mahallediki 60 aile bireyleri benden çok çekiniyor ve  çok korkuyorlardı. Çünkü onları  kontrol zincirine ihbar edersem  işleri biterdi. Ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu ve çaresizdim. Ben ülkemde yaşayabilmek için bunları yapmaya mecbur bırakılmıştım. Tutuklananların  ailelerine  hapis cezalarını bildirmekle görevlendirilmiştim. Bazen Çin Polislerinin insanları evlerinde döverek ve  sürükleyerek götürdüklerine tanık olmam zorunda idim. Çünkü ben bu mahallenin sorumlusu idim. Çin yönetiminin kendi  emirlere uymayı reddeden ya da hükümetin baskılarına karşı çıkan herkesi gizlice tutukluyordu. Bunların akibetleri hakkında bilgi istemek suçtu. Bunların bir çoğunun  daha sonra  çeşitli şekilde öldürüldüklerine dair duyumlar alıyorduk.  Tutuklularının bazıları  ağır işlerde  köle/İşçi olarak çalıştırılırken, ölüyordu ve kimse de  nedenini bilmiyordu. Bunu sorgulamanması dahi yasaktı.  Hepimiz iyi biliyorduk ki  tutuklanan ve  kamplara hapsedilen  bu insanlar  Çin’in kanunları gerçekten ihlal etmemişlerdi. Ya  çok yaşlı olanlar ? Onlar nasıl gerçekten suç işliyor olabilirler ki ?” Onların tutuklandığını görünce benim de  ileride tutuklanma ihtimalim olduğunu düşünmemeye başladım. Bir kadın olarak bana  Toplama kampları ve  cezaevindeyken biri bana tecavüz ederse ya da saldırırsa ne yapardım ? Çocuklarım ne olacaktı? Bir keresinde polisin 20’li yaşlarındaki genci  tartaklayarak tutuklamasını izlerken gözyaşlarını tutamadım. Daha sonraları ben ve diğer  meslektaşlarım  kontrolünden  sorumlu olduğumuz 60 ailenin tutuklu üyelerini kontrol etmek için onların hapiste tutulduğu sözde  “Yeniden eğitim” merkezleri olarak tanımlanan   Toplama kamplarına girmek zorunda kaldık.  Han Çinlisi olan Amirimizin dahi  Çinli olmasına rağmen Toplama Kamplarına giderken çok tedirgin olduğunu ve  gitmekten çok korktuğunu görebiliyordum.

Tutukluların eşleri ve  çocukları  babaları    hakkında bir haber almak için Toplama Kampı Yetkililerine  Yalvarıyorlardı. Buna dayanmak çok zordu. En sonunda  artık kendimi kontrol edemedim. Ağlamak, onlara sarılmak ve  kucaklamak istedim çünkü ben de bir anneydim. Ama  ne yazık ki onların önünde bu şekilde ağlamama  asla izin verilmezdi ve ben de onlar gibi hapsedilebilirdim. Kendimi zor zaptettim.

Pekin’deki  ÇKP merkezi Hükümet yetkilileri  benim  ve diğerlerinin yaptığımız   aileleri izleme ve kontrol çalışmalarını  izlemek için yaklaşık üç ayda bir Doğu Türkistan’ı ziyaret ediyordu.  iktidardaki Komünist Partinin en üst kademesi Doğu Türkistan’da olanları tam olarak çok iyi  bildiğini ve  Müslümanlara yapılan baskı ve zulmü, etnik soykırım uygulamalarını  talimatlandırdığını ve  bu acımasız uygulamaları  yakından ve tam olarak  desteklediğini kanıtları ile  çok iyi biliyorum.

ÇKP yönetimi bir süredir   Çin propagandası ile , Doğu Türkistan’daki  baskı zulüm ve etnik soykırım uygulamaları ile toplama kamplarını inkar ediyor. Doğu Türkistan’daki yerel işgal  yetkililerin işleri çok ileri götürdüğünü ve   merkezi hükümetin işleri tam  kontrol altında  tuttuğunu  iddia etti. Doğu Türkistan’daki Çin baskı ve zulmüne ve etnik soykırım uygulamalarına küresel  düzeyde tepkiler ve kınamalar  arttıkça  sözde Bölgesel ÇKP yetkililerini hemen  görevlerinden alıyor ve onları günah keçisi ilan etme  yolu ile tüm sorumluluğu onların üzerlerine yıkıkaram sorumluluklarından kurtulmaya çalışıyorlar.

Çin Annem  Anarhan’ı  de Tutukluyor  ve İşkence Ediyor. 

2019  yılının  sonunda, Annem  Anarhan Kanetbek, bir akrabamızın düğününde iken, düğün evine gelen  üç polis memuru tarafından tutuklandı ve bir  polis  bir arabasına  bindirildikten sonra ortadan kayboldu ve kendisinden uzun süre  haber alamadık. Annemin neden gözaltına alındığını ya da nereye götürüldüğünü bilmiyorduk, Annem hakkında bunları  sormaya bile hakkımız yoktu. Çünkü yasaktı. Kardeşlerimin çoğu da devlet memuru  idiler. Tahminime göre  Çin yönetimi  bizi kontrol etmek, bize baskı  altında bu işleri zorla yaptırmak için yapmak için annemizi  hapsetmişlerdi.  Annem tutuklandıktan 8  ay sonra benim  aniden hastaneye gitmem istenen bir telefon haberi aldım.  Hastanede  yaşlı annemin ellerinin  kelepçelenmiş ve  ayaklarının yatağa zincirlenmiş halde buldum. Kahroldum ve kendimi tutamadım ve  çok ağladım.   Anneme tutuklanmadan önce beyin tümörü teşhisi konmuştu ve sağlığı  zaten kötü idi.Şimdi ise daha da kötüye gidiyordu. Bana   annemle  konuşma fırsatı verilmedi. Beni neden çağırdıklarını ve annemi ziyaret izni verdiklerini şimdi daha iyi anladım. Çünkü  Çinli Hastane  yetkililer  benden Anneme yaptıkları tedavi için  tıbbi tedavi masraflarını karşılamamı istiyorlardı.  Annemle vedalaşırken  kulağıma şöyle fısıldadı:  ” Kurtar beni çocuğum, kurtar beni; beni  çok dövdüler ve çok işkence ettiler.” Bunları anlatırken gözlerinden damlalar dökülüyordu. Annem  O kadar çaresiz görünüyordu ki tıpkı bir çocuk gibi ağlıyordu. Bu  benim sevgili Annemi son görüşüm oldu.  Ertesi yıl aniden  kardeşim beni  aradı. Mahkeme’nin  annemin  namaz kıldığı için 12 yıl hapis cezasına çarptırıldığını söylemediğini ve kendisini ziyaret etmesini bildirmişti. Benim için bu  çok üzücü ve yürek parçalayıcı  bu olaylar  beni kahretmiş ve çok üzmüştü.

  Toplama Kamplarındaki Tutuklular Akıl Sağlıklarını Yitiriyorlardı

Çin yönetimi bu Kampların Eğitim Merkezleri olduğunu söyleyerek dünyayı kandırıyor ve zulümlerini gizlemeye çalışıyorlar. Bu Kamplar gerçekten normal  ve düzenli eğitim   merkezleri  nlar  merkezleri olsaydı insanlar akıl sağlığını yitirirler  miydi?  İnsanlar  genç yaşta hayatını kaybederler miydi ? Kamplardaki tutuklu kadınlara  insanlık dışı sistematik taciz ve tecavüz  olmamış olsaydi, Genç kadınlar hamile kalır mı ?

Toplu Tutuklamalar  ve Toplama Kamplarına Hapsetmenin Sebepleri 

Batılı bilişim uzmanları(Hackerlerce) sızdırılan  Çin polis kayıtlarına,  kamplardan kurtulan eski tutuklularla yapılan röportaja ve  Gulfiye Kazıbak gibi  şahitlerin anlattıkları korkunçtu.  Bir insanın normal hayatından birer parça olan  normal fiil ve davranışlar  ve diğer bir çok olağan eylemler Sudan sebeplerle  suç kapsamına alınıyor ve insanlar yıllarca kamplarda baskı, zulüm ve işkencelerle  zorla tutuluyorlardı. Çin’in  tutuklama ve kamplara hapsetmesi için öne sürdükleri suçlar başlıklar halinde şöyle idi ;

  1. Dini inançları gereği  Namaz kılmak, dua etmek, oruç tutmak
  2. Geçmişte(2017’den sonra yurt dışı siyahatlar zaten yasaklanmıştır) yurt dışına seyahat etmek
  3. Kurani kerim başta olmak üzere Dini kitaplar ve azınlıkların kendi tarihlerini anlatan tarih ve edebiyata ait kitapları okumak ve bulundurmak
  4. veya çok fazla tarih kitabına sahip olmak gibi suçlar nedeniyle uzun hapis cezalarına çarptırıldı. Kayıplar ve tutuklamalar bugün de devam ediyor.
Gulfiye Kazıbek :  Kazakistan’a Gitmeye Karar Veriyor 

ÇKP yönetiminin Doğu Türkistan’daki baskı ve zulmünün etnik soykırım uygulamalarının ve yasaklamalarının sona ereceğine dair hiç bir işaret veya ümit görmediğim e kanaat getirdikten sonra  kendimin ve  ailemin  Çin’den kaçmaktan başka seçeneği kalmadığına karar veriyorum. Kazakistan’da tıbbi tedavi görmek istediğini söyleyerek Çin hükümetine pasaport başvurusunda bulundum. Bu  sebep bir bakıma  doğruydu; Çünkü,  geçmişte kalp sorunları yaşamış ve hastanede  bir süre tedavi görmüştüm.

Ancak pasaport talep etme eyleminin bile suç olarak kabul edilebileceği ve yurt dışına seyahat  talebinin  cezasının  “ Toplama kampına ” atılmakla  cezalandırılacaktı. Ayrıca, İşgal  yetkilileri tarafından  bu talebim yine “terörist” davranışın bir işareti olarak değerlendirilebilirdi. Bunları düşünürken,bana  eşime ve çocuklarıma pasaport verilip verilmediğini öğrenmek için devlet dairesine çağrıldığım gün, gerçekten tutuklanırsam intihar etmek  için   yanıma ağrı kesici  haplar da alarak Pasaport Merkezine gittim.  Ancak, korktuğum başıma gelmedi ve Sonunda yetkililer pasaport talebimi  onayladılar. Ancak, pasaport alabilmemin bir şartı olarak   Doğu Türkistan’da  yaşadıklarımı ve gördüklerimi  Kazakistan’a  gittikten sonra  kimseye anlatmayacağına dair bir  Taahhütname/deklarasyon imzalattılar.  O tarihlerde Çin’in “yeniden eğitim” adı ile gizlemeye çalıştığı Toplama  kampları nedeniyle Çin’e karşı uluslararası baskı artıyordu. Hükümet, benim  ve diğer Pasaport talep eden insanların bildiklerim konusunda sessiz kalma sözü verdikten sonra  Pasaport taleplerimizi onayladılar. Bazı Tutuklu insanları serbest bırakarak ve bazılarının  ülkeyi terk etmelerine izin vererek  Doğu Türkistan’daki bu acımasız dehşeti örtbas etmeye çalışmak istiyorlardı. Mayıs 2019’da  ailem ile birlikte  çok erken saatlerde s Kazakistan sınırına doğru yola çıktık. Fakat, tüm yol boyunca korku içindeydim. Polisin peşimden geleceğini ve beni geri dönmeye zorlayacağından  korkuyor ve Sınırı geçene kadar çok endişeliydim. Kazakistan’a ayak bastığı anda  sevinç gözyaşlarım akmaya başladı. Geride  Annesini ve Kardeşlerini ve yakınlarını  ve bu kadar çok şey bırakmış olmama rağmen (annem hâlâ hapisteydi ve kardeşlerim ile çocukları yeğenlerim Doğu Türkistan’da kalmıştı.), uzun yıllardan sonra ilk kez sonunda kendini güvende hissediyordum.  Geleceğin bana  ne getireceğini bilmiyordum ama burada (Kazakistan’da) olmaktan çok mutluydum. Kazakistan’da tutuklanmadığı  küçük çocuklarının yanında olmasından dolayı çok mutlu idim. Korku ve endişelerden kurtulmak  beni ve ailemi çok  rahatlatıyordu.

Ülkemde Gördüklerimi Hatırladıkça çok Üzülüyor ve  Ağlıyorum

Kazakistan’a ilk geldiğimiz günlerde  Doğu Türkistan’da yaşadıklarımı hatırladıkça  dehşet içinde kalıyor ve  uyuyamıyordum. Orada yaşayan insanların nasıl  acı çektiğini ve  nasıl feryat ederek ağladıklarımı ve tanık olduklarım her şey bir filim şxeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. Ben şu anda  Kazakistan’ın en büyük şehri Almatı’nın eteklerinde küçük bir çay dükkanı işletiyor ve Çin hükümetinin yaşlı annemi  serbest bırakması için durmaksızın kampanya yürütüyorum. Kazakistan hükümetine  Annemin serbest bırakılması ve Kazakistan’a gelebilmesi için dafalarca baş vuruda bulundum

Çin’in Doğu Türkistan’daki Toplama Kamaplarından kurtulan veya Toplama Kamplarındaki tutukluların  aile ve yakınlarından oluşan  bir avuç direnişçiyle birlikte, akrabalarının serbest bırakılmasını talep ederek  Çin konsolosluğunun önünde  düzenli olarak protesto eylemleri  düzenlemekteyiz.

Çin Hala Benim Peşimde ve Beni Kokutarak   Sessiz  Kalmama Zorlamak İstiyor  

Çinli Yetkililer neredeyse her gün Çin’deki kardeşlerini ziyaret ediyor ve beni kaçırıp Çin’e geri getirmekle tehdit ediyor. Onlardan  benim Çin’in  baskı ve zulmünü anlatmamak  konusunda  benim susturmasını istiyorlar.  Hatta Çinliler beni   kardeşlerimle  Kazakistan ile Çin arasında bulunan özel bir ekonomik bölge olan Korgos’ta buluşmamı bile önerdiler. Bunun bir tuzak olduğunu  çok iyi biliyorum. Kabul etmedim ve bundan sonra da asla kabul  etmem . Daha önce bu şekilde görüşme tuzağı ile Çinliler bir çok insanı kaçırarak yok ettiğini çok iyi biliyorum.

Bazı insanlar  “ Benim neden  Çin zulmündeki insanları kurtarmaya çalışmamı  merak ediyorlar ve sebebini soruyorlar. Düşünce ve Politik görüş olarak aynı olmasak daa onlara şunları söylemek istiyorum :  “  Mazlumlara sahip çıkmak ahlaki ve insanı bir sorumluluktur. Eğer  bugün siz de  mazlumlara  sahip çıkarsanız, siz yarın mazlum duruma düşünce Birilerinin Size Sahip çıkacak ve kurtaracağını   unutmayınız !”   

Kaynak: The Telegraph (İngiltere’de yayınlanan İngilizce Gazete)

Share
525 Kez Görüntülendi.