logo

trugen jacn

TÜRKLERİN YURDUNUN ADI ” TURAN”Mİ? VEYA “TÜRKİSTAN” Mİ ?

SAMARKAND, UZBEKISTAN - SEPTEMBER 14, 2022: Monument to Tamerlane (Amir Timur) close-up on a sunny September day
Musacan BABACANOV( Tarihçi- Yazar Özbekistan)
TURAN Mİ,TÜRKİSTAN Mİ ? 
Emir Timur’un, Türk yurdu için  iki tarihi yer adı  “Turan” ve “Türkistan”ın aynı anda  kullandığı  meşhur bir sözü vardır: – ” Biz, Turan’ın Beyi, Türkistan’ın Emiriyiz! Biz, Milletlerin en  kadimi ve en büyüğü ve  Türklerin asli halkasıyız. (Emir Timur Guregan) )
Bu tarihsel kelimeleri bilimsel olarak incelediğimizde, “Melik Turan”ın “Turan Sultanı”, “Emir Türkistan”ın ise “Türkistan Emiri” anlamına geldiği, “Han” olmadığı  anlaşılmaktadır.  Bu noktada, okuyucularıma bir diğer önemli yer adı terimi olan “Maveraunnehir= Nehrin   Karşısındaki topraklar”  tanımından kısaca bahsetmenin uygun olacağını düşünüyorum. Çünkü Maveraunnehir  toprakları, aslında Emir Timur’un kendisini “Sultan” olarak seçtiği Turan devletinin  tam tamına eşit bir yarısıydı; Büyük Turan devletinin geri kalan yarısı ise Horasan (günümüzde Afganistan ve İran’ın bazı toprakları) adı verilen siyasi coğrafi bölgelerden oluşuyordu.
Örneğin, Emir Timur iktidara geldiğinde, o zamanlar Moğolistan olarak adlandırılan Doğu Türkistan, yani Çagatay ulusu, hanlarının kontrolü altında yerleşik bir idari bölgeydi ve Turan’ın tamamı, özellikle de yarısını oluşturan Maveraünnehir toprakları, neredeyse sürekli yağma ve yıkımın yaşandığı,  sürekli savaşlar ve karışıklıkların yaşandığı  bir alan haline gelmişti. Ancak hem Doğu Türkistan (yani Batı Moğolistan olarak tanımlanan ve  o devirde  Cungarların   hakim olduğu toprakları) hem de Turan topraklarının tamamı, Cengiz Han’ın ikinci oğlu Çağatay Han’a babası tarafından hediye edilmiş topraklardı: –  Batı Türkistan,  Doğu Türkistan ile birlikte Çağatay Hanlığının egemenliği altında idi.  Emir Timur’un ataları da çoğunlukla bu ulusta (yani Kıpçak Bozkırlarında ) yaşamıştır.  Bu konuda   “Emir Timur’un Ataları adlı serin “Giriş” bölümünde  çok değerli bilgiler yer almaktadır. (Emir Timur’un Ataları bölümü Özbekistan  Ansiklopedisi Genel Yayın Yönetmenliği. Taşkent-1992. s. 17 ve 18).
Cengiz Han’ın çıkardığı ve Tumana Han tarafından hazırlanan ve ikiz oğulları Kabil Han ve Koçuvlu Bahadır’a ait olan eski vasiyetname de dahil olmak üzere Yaso kanunlarına göre, Cengiz Han’ın “han”, Timurlular’ın ise “emir” unvanını taşıyacakları hükmedilmişti. Bu nedenle, Emir Timur, Cete toprakları sayılan Doğu Türkistan’ı tamamen boyunduruk altına aldıktan sonra (mücadele 1371-1389 yılları arasında 18 yıl sürdü), kendisini bu toprakların hükümdarı olarak “Türkistan emiri”, yani “Türkistan emiri” olarak adlandırdı. Çünkü eski vasiyetnameye göre Emir Timur’un bu yerlerin “han”ı veya “sultanı” olma hakkı yoktu: -Türkistan, Timurlular döneminin yazılı kaynaklarında belirli bir idari birimin adı olarak kaydedilmemiştir. (s. 22). Ancak o dönemin kaynaklarında Türkistan, Türkistan dağları, Türkistan toprakları (bölgesi), Türkistan nüfusu denildiğinde, esas olarak Fergana Vadisi’nin güneydoğu, doğu ve kuzeydoğu kesimleri ile çevresindeki dağlık bölgeler ve bu topraklarda yaşayan Türk halkları kastediliyordu. Ancak bazen “Türkistan” dendiğinde, Sir Derya’nın aşağı havzasındaki kuzey toprakları da kastediliyordu. Örneğin: – Emir Musa… Türkistan’a kaçtı… Oradan, Yangi’den (günümüzde Taraz şehri) yukarı çıktı, meraları ve dağları aşarak Ceyhun Nehri’ni aştı ve Şibergon’a, yani Zindaheşim’e gitti… kaşık. Şerafeddin Ali Yezdi, “Zafarname” adlı eserinde, günümüz Moğolistan toprakları da dahil olmak üzere, Maveraünnehir’in doğusundaki toprakları, eski çağlardaki “Türkistan” kavramına dahil eder. Örneğin: – Türkistan topraklarında Tumana Han’dan daha güçlü bir kral yoktu. (61, 24 a sayfa). Yine bu eserde, 12.-14. yüzyıllardaki (Karahanlılar, Karahitanlar ve Moğollar dönemi) tarihi olayların tasvirinde “Movarounnahr ve Türkistan” veya “Türkistan ve Movarounnahr ülkeleri” biçimleri, yani iki ismin bir arada yer aldığı görülmektedir. Örneğin: – Kazan Sultan Han’ın (1332-1346) Movarounnahr ve Türkistan’daki (yani Çigatai ulusunda) saltanatı on dört güneş yılıdır. (61, 91 b yaprak). (Amonullo Buriev. Timurlular dönemi yazılı kaynaklarında Orta Asya. “Özbekistan”. T-1997. s. 136-137).
Yukarıdaki tarihi kaynaktan, tarihçi Şerafeddin Ali Yezdi’nin, modern Moğolistan’ın aynı zamanda “Türkistan” olduğunu belirterek, Emir Timur ve atalarının, Cengiz Han gibi, modern Moğolistan topraklarından geldiğine ve bir kez daha Cengiz Han ve Emir Timur’un büyük büyükbabası olarak kabul edilen Tumana Han’a atıfta bulunduğu bilinmektedir. Emir Timur’un Semerkant’taki iki alt mermer ve üst yeşim (kaştoş) mezar taşına oğulları Şahurukhmirza ve Mirzo Ulugbek tarafından oyulmuş olan torunlarının soyağacı, bunun canlı bir tanığıdır: – Onlar (yani Kabil Han ve Koçuvli-Bahodir Tumana Han) babalarının huzurunda birbirlerine söz verdiler: – Hanlık tahtı Kabil Han’a, kılıç ve yönetim (yani emirlik) Koçuvli’ye verilmeliydi. Bunu çocuklarımıza miras bırakıyoruz ve nesilden nesile bu kuralı uygulasınlar, dediler. Bu konudaki kararı “Uygur yazısıyla” yazdılar, ikisi de imzaladı, baba da aile mührünü bastı ve hanın haznedarına teslim etti. Tumanahan’ın ölümü üzerine, hanlık tahtına Kabülhan çıktı. Kaçuvali ise onunla birlik ve uyum içindeydi… (bkz. Emir Timur’un Ataları. Ansiklopedi Genel Yayın Yönetmeni. Taşkent-1992. s. 17).
Şimdi Emir Timur’un kendisine “Melik Turan” – “Turan Sultanı” demesinin bilimsel açıklamasına bakalım: – Ben, Melik Turan, Emir Türkistan Timurbey, Turan Sultanı olarak, 300 bin askerle Toktamış Han’a karşı yürüyorum. Buraya gelenler bizi dualarla ansınlar. (Karaganda şehri yakınlarındaki Ulug-Tag kayasına Uygur yazısıyla oyulmuş Timur yazıtı, 1391).
Yukarıdaki Türkçe yazıt şu anda St. Petersburg’daki Ermitaj Müzesi’nde muhafaza edilmektedir. Buradan, Emir Timur’un kendisini açıkça “Turan Sultanı” ilan ettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, büyükbabamız Emir Timur “Turan” derken, tüm Maveraünnehir ve Horasan’ı (yani günümüz Afganistan ve İran topraklarının belirli bölgelerini) kastetmiştir: – 1370 yılında, Emir Timur, Belh’te (Horasan) Emir Hüseyin’e saldırdığında, Suyurgatmış Han-oğlan’ı han ilan etti ve Belh’i ele geçirdikten sonra Adil Sultan’ı idam ettirdi. Suyurgatmış Han öldüğünde (1388), oğlu Sultan Mahmud’u hanlığa atadı. (O. Buriev. Timur Dönemi Yazılı Kaynaklarında Orta Asya. “Özbekistan” Yayınevi. Taşkent-1997. s. 17).
Tarihçiler, Cengiz Han’ın ikinci oğlu Çigatay Han’a, fethettiği topraklardan Doğu Türkistan’ı (Batı Moğolistan veya Jeten) ve tüm Orta Asya’yı, Harezm’in güneydoğusu ile oradaki Kot ve Hive şehirlerini verdiğini bilirler: – Kungrat soyundan gelen Hüseyin Sufi, 14. yüzyılda Altın Orda Hanlığı’nda patlak veren feodal çatışmalardan yararlanarak Harezm’de iktidarı ele geçirdi ve hatta kendi adına sikke bastırdı. Daha sonra, Çigatay ulusundaki feodal parçalanmadan yararlanarak, Çigatay hanlarına ait olan Harezm’in güneydoğusunu ilhak etti.
Emir Timur, Maveraünnehir’de tahta çıktığında, kendisini Çigata ulusunun meşru hükümdarı olarak gördü ve Alka Tavoch’u Hüseyin Sufi Kaşık’a elçi olarak Harezm’e göndererek Kot ve Hive şehirlerini ve bağlı topraklarını geri vermesini talep etti. Tarihçi Hafız Abru bu konuda şunları yazıyor: – Cengiz Han zamanından beri bu iki bölge (Kot ve Hive) Çigata hükümdarlarımıza ait olmuştur. (“Zubdatut-tavarikh” – 74, 145 s.). Bu içerik, Şerafeddin Ali Yezdi’nin “Zafarname”sinde de yer almaktadır: – Kot ve Hive, Çigata ulusuna aittir. Geçtiğimiz dönemde burayı sahipsiz buldunuz ve kendi alanınıza dahil ettiniz. Şimdi onu, kendisine bağlı ve bitişik bütün topraklarla birlikte, bu tarafın elçilerinin tasarrufuna iade etmeniz gerekir ki, (bu temel üzerinde) iki taraf arasında samimiyet ve dostluk yolu açık kalsın ve uyum ve destek şartları oluşsun. (60, 146 a sf.)
Hüseyin Sufi, Emir Timur’un elçilerine sert bir şekilde şöyle cevap verdi: “Bu eyaleti kılıçla aldım, kılıç gücüyle de alınacaktır.”
Bunun ardından Emir Timur, 1372’de Harezm’e yürüdü ve kesin bir zafer kazandı. Hüseyin Sufi bu yenilginin acısıyla hayatını kaybetti ve Harezm tahtına kardeşi Yusuf Sufi (1372-1380) geçti. Yusuf Sufi, Emir Timur’a bağlılığını ilan ederek bir barış antlaşması imzaladı. Bu barış antlaşmasını kan ve kardeşlik bağlarıyla bağlamak için, Emir Timur’un önerisiyle, Özbek Han’ın torunu olan Hanzoda olarak bilinen Sevinçbek’in, Emir Timur’un oğlu Mirzo Muhammed Cihangir’e verilmesi kararlaştırıldı. Ancak Yusuf Sufi sözünü tutmadı ve bunun yerine Kot bölgesine bir akın daha düzenledi.
Bu olay üzerine Emir Timur, Mart 1373’te Harezm’e ikinci bir sefer düzenledi. Ancak Yusuf Sufi, varır varmaz korkuya kapıldı, Sahibkıran’dan özür diledi ve hemen Hanzoda’yı ona gönderdi; böylece Timurlular ile Cengiz hanedanı arasında bir akrabalık bağı kurulmuş oldu. (O. Buriev. Orta Asya, Timurlular Dönemi Yazılı Kaynaklarında. “Özbekistan” Yayınevi. T-1997. s. 95).
Emir Timur’un büyükbabası Karaçor-Noyan, Cengiz Han’ın sağlığında oğlu Çigatay Han’a vezir olarak atanmıştı: – Cengiz Han, Turan ile İran arasında (sınırda) Turan ülkesini (batıda), Ceyhun’a kadar olan kısmını sevgili oğlu Çigatay’a verdi ve kendisine tahsis edilen ülke ve orduyla birlikte amcaoğlu Karaçor-Noyan’a teslim etti ve onu çok şeyle görevlendirdi. Çünkü Cengiz Han, herhangi bir konuda himayenin ancak bu büyük (noyan)’ın desteğiyle güçlü olabileceğini biliyordu.
Babası Çigatay Han’ın vasiyeti üzerine, onun (Karaçor-noyan’ın) tavsiyesi ve izni olmadan hiçbir işe girişmeyecek, niyetinin ışığı da o büyük hükümdarın ufkundan başka hiçbir yerde parlamayacaktı. (Emir Timur’un ataları. Sözlükler Genel Yayın Yönetmenliği. Taşkent-1992. s. 29-18).
Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Emir Timur hiçbir zaman başkalarının mallarına göz dikmemiştir. Aksine, Cengiz Han tarafından dağıtılan topraklarda Kaçuvli Bahadır’ın soyundan geldiği düşünülen Çağatay  Ulusunu/ klanının topraklarını korumaya çalışmıştır, ancak:  Emir Timur’un  Kabilesi/klanı olarak kabul edilen Barlas’un anavatanı, Orhon ve Selenga  nehirlerinin havzalarıydı (şimdiki Moğolistan). Barlaslar Cengiz Han döneminde  de büyük ve güvenilir bir askeri güce sahiplerdi. Kubilay  ve Karaçur (yani Karaçor-Noyan) Barlasları, Cengiz Han’ın  en güvendiği nüfuzlu emirleri arasındaydı.
Ancak Barlas  Kabilesi 13. yüzyılın ilk yarısında bir kısmı  Doğu Türkistan’dan doğan İli  Nehri kıyıları ile  yine  Doğu Türkistan’ın batı bölgelerine (Turfan ve çevresine) ve 1360’lı yıllarda ise  Çağatay  ulusunun askeri üslerinden biri olarak Keş (bugünkü Şahrisabz) bölgesine taşındı.  Çünkü o tarihlere   kadar Barlas Kabileleri  Avulları(aileleri) ile birlikte  Moğolistan’da yaşıyordu. Çünkü askeri seferlere ailelerini götüremiyorlardı. Çünkü zamanın askeri kanun ve düzenlemeleri bunu gerektiriyordu. Bu Barlas kabilesinin ileri gelen  beyleri arasında Emir Timur’un ataları da vardı. 14. yüzyılın ortalarına doğru Barlaslar dil bakımından tamamen Türkleşmişlerdi (Yani yerleşik Türk boylarının diline adapte olmuşlardı). Belki de bu yüzden Maveraünnehir Barlasları şimdi kendilerine Barlas Türkleri diyorlar…
Bu nedenle Timur ve Mirza Babür dönemlerinde bazı grupları Güney Tacikistan’a (Uratepa bölgesi), Afganistan’a, Hindistan’a ve Keşmir’e yerleşmişlerdir. (Ahmedali Askarov. Özbek Halkının Köken Tarihi. “Özbekiston” Yayınevi. Taşkent-2015. s. 458).
Ne yazık ki, Cengiz Han’ın diğer torunları, kendilerine verilen topraklara ek olarak, her zaman Çağatay ulusunun topraklarını  de fethetmeye çalıştılar. Özellikle, bu tür istilalar Altın Orda Han’ın torunları tarafından sıklıkla gerçekleştirildi. Bunun üzerine Emir Timur onları ciddi bir şekilde uyardı ve ataları Cengiz Han’ın iradesine itaat etmelerini istedi. Ancak atalarının sözlerini görmezden geldiler ve neredeyse onları dinlemekten kaçındılar ve sonunda tarih, Emir Timur’dan ağır yenilgiler aldıklarını biliyor: – Turan bölgesini fethettikten ve Maveraunnahr bölgesini Özbeklerden (yani Kıpçak Bozkırı’ndan gelen Cöci Han’ın torunlarından) temizledikten sonra, bazı ulusların emirleri bana itaat etmek  istemediler ve her biri kendi kabilelerine karşı kayıtsız kaldı (kimseye boyun eğmeyeceğini göstermek istedi). Emirlerimden bazıları (yani Moğol Hanları) taraf tuttu ve bana şöyle dediler: – Madem hepimiz bu devletin ortağıyız, biz de onları devletin ortağı sayalım (Dikkat ederseniz, emirler o antlaşmada Kabil Han ile Koçuvli-Bahadir arasındaki devletin ortak yönetiminden bahsediyorlar). Fakat onların sözleri, devleti yönetme şevkimi etkilemedi. Kendi kendime akıl yürüttüm ve şöyle dedim: “Allah birdir, ortağı yoktur. Öyleyse, Yüce Allah’ın mukaddes mülkü olan yeryüzünü (kadhuda) yönetecek olan da bir olmalıdır.” O sırada Baba Ali Şah (o zamanın evliyalarından sayılırdı) yanıma geldi ve şöyle dedi: -Ey Timur, Yüce Allah emretti ki, yerde ve gökte iki ilah olursa dünya işleri bozulur.” Sözlerini takip ettim. Kur’an-ı Kerim’i okuyunca şu hayırlı ayet çıktı: -İnna cealneke halifeten fil arzi, yani Seni yeryüzünde halife kıldık (Sûre 38, “Sad”, ayet 26). (Emir Timur. Timur’un nizamnamesi. Gafur Gulam adına yayın ve matbaa derneği. Taşkent-1991. s. 35).
Tarihimizdeki bu üzücü olaylar hâlâ peşimizi bırakmıyor, nesiller boyu huzurumuzu kaçırıyor. Cengiz torunları Timurluları, Timurlular da onları kınıyor. Öyleyse, ortak tarihimizi bir geçmiş olarak bilimsel olarak incelemeyi ve bunlardan doğru sonuçlar çıkarmayı meslek edinmeyi öğrenelim. Aksi takdirde, psikolojide bilge bir söz vardır: -Geçmişi bırakmazsanız, parlak bir gelecek size kapılarını açmaz. -Emir Timur 1387’de batıya sefere çıktığında, tüm Cengiz kuvvetleri – Altın Orda, Moğolistan ve Harezm – birleşip Maveraünnehir’e saldırdı. Emir Timur’a ağır bir darbe indirmek için bu fırsatı kullanmayı amaçladılar. Düşman birlikleri köyleri yağmaladı, Karşı ve Zengisaroy şehirlerini ateşe verdi. Semerkant ve Buhara’yı kuşattılar. Emir Timur derhal Maveraünnehir’e geri dönmek zorunda kaldı. Bu haberi duyan düşmanlar farklı yönlere kaçtılar. Bu olay üzerine sahibi çok öfkelendi ve düşmanlardan intikam almaya karar verdi.
Önce Harezm’e yürüdü. Bu beşinci seferde Harezm’in başkenti tamamen yıkıldı ve halkı Semerkant’a nakledildi. Ancak üç yıl sonra, Sahibkıran bir af imzalayarak Harezm’in yeniden kurulmasını emretti. Şerefeddin Ali Yezdi bu konuda şunları yazıyor: – Hazreti Sahibkıran’ın düşmanların korkusuzluğu ve küstahlığı nedeniyle yaktığı intikam ateşi, ancak onların harman yerlerini yaktıktan sonra söndü.
Aslında adalet ve vatanseverlik, Majestelerinin mübarek karakterinin doğuştan gelen nitelikleriydi ve en büyük meziyeti, şehirleri geliştirme ve Tanrı halkının durumunu iyileştirme arzusuydu. Bazen güçlü ve muzaffer askerlerin işlediği öfke ve yıkım, fetih ve toprak fethi ihtiyacından kaynaklanıyordu. Bu, siyaset ve yıldırma olmadan mümkün değildir. Bu nedenle, Harezm’in yıkılmasından üç yıl sonra, yedi yüz doksan üçüncü (1391) yılın sonunda, Çar’ın yüceliği Daşti-Kıpçak seferinden döndüğünde, Jangi Kavçin oğlu Musaka’yı Harezm’i geliştirmek üzere gönderdi. Cengiz Han ülkeleri oğulları arasında böldüğünde ve Çigatai burayı bir kaleyle kuşatıp geliştirdiğinde, Qaon bölgesini (burayı) Kot ve Hevak ile birlikte Çigatai ulusuna dahil etmişti. Şu anda, Harezm’in en müreffeh yeri orasıdır. (60, 194 sayfa). (O. Buriev. Timurlular dönemi yazılı kaynaklarında Orta Asya. “Özbekistan” yayınevi. T-1997. s. 100-101).
Emir Timur, atalarının kadim antlaşmasına ömrü boyunca sadık kaldı ve emir olduğunu iddia etti. Yaşamı boyunca Çigatai boyundan üç Moğol hanını tahta han olarak seçti: – Emir Timur, atalarının antlaşmasını hayatının sonuna kadar büyük ve kutsal sayarak, onu eksiksiz bir şekilde uyguladı. Krallığı “Emir” unvanıyla yönetti. Her seferinde Kabil Han ve Cengiz Han’ın soyundan birini hanlık makamına getirdi. Resmen han olsalar da, pratikte Emir Timur’a bağlıydılar. Emir Timur’un yaşamı boyunca, (ölümü nedeniyle) üç han onun yerine geçti (Kabil Han, Suyurgatmış Han ve oğlu Mahmud Han).
Emir Timur’a samimiyet, sadakat ve bağlılıkla hizmet ettiler. Emir Timur da onlara hürmet etti. Bu hanlar adına önemli fermanlar çıkardı. Hatta onların adına altın ve gümüş sikkeler bastırdı. (Abdulhai Abdurakhmanov. Mutluluğa götüren ilim. “Movarounnahr”. Taşkent – 2004. s. 659).
Emir Timur’dan sonra, yalnızca en küçük oğlu Şahruh Mirza, Turan Sultanı ve Türkistan Emiri olarak babasının rolünü fiilen yerine getirebildi. Şahruh Mirza’dan sonra Semerkant tahtına çıkan oğlu Mirza Uluğbek, kendi dilinde Maveraünnehir Şahı ve Türkistan Emiri unvanını alabildi. Ancak tüm Turan’ın sultanlığı ona verilmedi. Çünkü babasının ardından başkenti Herat olan Horasan bölgesine hakimiyetini zor genişletebildi: -Allah’ın yardımıyla, büyük Sultan, Allah’ın gölgesi, kralların ve halkların boyunduruğu, Allah’ın kanunlarının ve Sünniliğin desteği, dinin kudretli şahı Uluğbek Kuragan (Allah saltanatını ve yönetimini uzun etsin), Çete’ye (Çigatay Hanları) ve Moğol topraklarına (yani Moğolistan’a) yürüdü ve sağ salim geri döndü. Hicri takvime göre yeni kameri yıl 928’dir. (Bu tarihi metin, Mirzo Uluğbek’in 1425 yılında bugünkü Cizzak ilinde bulunan Timur Kapısı’ndaki bir dağ kayasına kazıdığı bir kitabeden alınmıştır.)
Şimdi dikkatimizi, Timurlular döneminin yazılı kaynaklarından bile daha eski ve kadim olan “Turan” ve “Türkistan” yer adlarının kanıtlarına çevirelim. “Turan” etnonimi ve yer adının önemli bir örneği, 10. yüzyılda yaşamış ve eser vermiş olan İranlı şair Ebu’l-Kasım Firdevsi’nin “Şehname” adlı eserinde geçmektedir:
İran ve Turan bir vatandır,
Çatışma bilmeden barış içinde yaşadı. (Poyon Ravşan, Cuma Kurban. Emir Temur’un doğum yeri veya Zencirsarayı’nın hikâyesi. “Yozuvçi” yayınevi. Taşkent-1992. s. 17).
“Türkistan” yer adının etimolojik tarihi ilk olarak MS 639 tarihli bir kağıt belgede ortaya çıkmıştır. Bu kağıt belge, 1969 yılında Doğu Türkistan’ın Turfan kenti yakınlarında, MS 628 tarihli Çince tarihi belgelerle birlikte bulunmuştur. Bu belgedeki bilgiler eski Soğdca yazılmış olup, Semerkant’tan bir cariyenin satışını anlatan 25 satırlık bir belge içermektedir.
Ekselansları Alihantura Soguni şöyle dedi: – Türkistan’ın ve özellikle de modern Özbekistan’ın tarihini bilmek için Arapça, Farsça veya en azından Çince’yi çok iyi bilmek gerekir. Sonuçta, Türkistan hakkında bizi ele geçiren yanlış ve asılsız bilgilere güvenerek âlim olduklarını iddia eden bu mavi gözlü bilim insanlarını görünce üzüldüm. Bu nedenle, Özbekistan Bilimler Akademisi Doğu Bilimleri Bölümü’nde maaş almamayı şart koştum ve danışman olmaya karar verdim.
Bu amaçla Hazreti Soguni, 1949-1975 yılları arasında Farsça ve Arapçadan onlarca tarihî eseri Özbekçeye çevirdi.
Özetle, yukarıdaki kaynaklardan az çok öğrendiğimiz üzere, uzak geçmişte Türkistan adında bir devlet yoktu, ancak Turan adında büyük bir devlet vardı. Bu, Firdevsi’nin 3 bin yıllık bir tarihi kapsayan “Şehname”sinde ve Emir Timur döneminden kalma yazılı kaynaklarda da açıkça doğrulanmaktadır. Tüm bu bilgilerden sonra, hangi yer adını, Turan mı yoksa Türkistan mı seçerdik? – Yüzyılımızın ilk çeyreğinde, Kemal Atatürk döneminde, kendilerine Türk dediler ve devletlerini Türkiye Cumhuriyeti olarak ilan ettiler. Sultan Abdülhamid 1918’de tahttan indirilip Osmanlı Halifeliği 1923’te kaldırıldığında, yeni devlete ne ad verileceği tartışma konusu oldu. Bir grup isim, bu cumhuriyete Türkistan Cumhuriyeti adını vermeyi önerdi. Sonra, ileri görüşlü ve bilgili devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk, Türkistan bizim vatanımızdır, Türkistan’ın kendi mirasçıları – kardeşlerimiz (Özbekler, Kırgızlar, Kazaklar, Türkmenler, Karakalpaklar) vardır, demişti. Türkistanlı kardeşlerimiz bir gün özgürlüğe kavuşacak ve ülkelerine tekrar Türkistan adını verecekler. Kardeşlerimizin – Türkistan’ın – milli değerlerine dokunmayalım, bu tarihi ve şanlı isme sahip çıksınlar. Böylece Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet, onun önerisiyle Türkiye Cumhuriyeti adını aldı. (Abdukakhhor İbrohimov. Biz Özbekler… “Şark” Yayın ve Matbaa Anonim Şirketi Genel Yayın Yönetmeni. Taşkent – 2001. s. 52 ve 53).
Ancak, 1918 yılında kurulan ve başkenti Kokand olan, sadece 72 gün varlığını sürdüren Türkistan Özerk Cumhuriyeti’nin de var olduğunu hatırlatmakta fayda var:
Asıl adınız “Turan”, “Türk” idi.
Eğer böyle yapmaya devam edersen seni kovarlar mı?
Özbek, Kırgız, Kazak, şimdi
Birisi sana “Biraraya gelin” dedi.
Özbek, Kırgız, Kazak, Sartimsan,
Uygur, Tatar, Türkmen, sen Türksün!
Tacik kardeşim, sen can sıkıcısın,
Kardeşlerim, hiçbir zaman geç değildir!
Göğsünü kaldır, Ana Türkistan,
Yıllar geçiyor, bak Türkistan!
Aral Gölü nerede, taşkın yatağı nerede?
Bugün benim için çok önemli,
Bütün altınların nereye gitti?
Vücudunuzun en ağrısız yeri neresidir?
Göğsünü kaldır, Ana Türkistan,
Yıllar geçiyor, bak Türkistan!
Gerçek inancın tamdır,
Ey iman edenler, aldanmayın!
Düğümleri birlikte çöz,
Kardeşlerim, bari gelin! (Söz ve müzik: Sherali Juraev, 1990).
Share
1506 Kez Görüntülendi.