logo

trugen jacn

ÇİN’İN BATI BÖLGESİ TEORİSİ : BÜYÜK TÜRKİSTAN POLİTİKASI (3.VE SON BÖLÜM)

İşbu yazıdaki Batı kavramı Merkezi Çin’in batısında olan Doğu Türkistan ve Büyük Türkistan’ı kastetmektedir.

İşbu makalenin Yazarı Liu Yazhou, Çin Halk Cumhuriyeti ordusunda Tuğgeneral olup, Çin Savunma Üniversitesi Rektörü, Çin Halk Cumhuriyeti eski Devlet Başkanı Li Xian Nian’nın damadıdır.

İlk olarak 2010 yılında kaleme aldığı bu yazı daha sonra kendisi tarafından güncelleştirilmiştir.

Doğu Türkistan başta olmak üzere Büyük Türkistan coğrafyasının Çin için stratejik önemini tarihi ve güncel şartlara göre yorumlayarak, günümüzde Çin Devleti’nin Büyük Türkistan politikasının oluşumuna yön vermektedir.  ( Editörün Notu )

Orta Asya : İstikrarlı Olmayan Bölge

Atalarımıza şükürler olsun ki, böyle özel bir toprak kazanıp bize bıraktılar. Çin haritasına dikkatle baktığımda, gözlerim uzun sure hep batısına  (Türkistan’a) dikilip kalıyor. Bazı insanlar Çin haritasını bir horoza benzetiyorlar, ama bana göre daha çok bir kartala benziyor. Kanatlarını yayarken, doğuda Pasifik Okyanusu, batıda Ortadoğu’ya kadar kucağına alıyor. Uçarken de,  bütün dünyayı gagasıyla kaldırıyor. Eğer doğu onun başı ise, batı ( Doğu Türkistan ) uçuş dengesini sağlayan gövdesidir. Denge noktası olmadan o uçamaz. Bu gövde merkezinin konumu son derce mükemmeldir: geniş arazı ve geniş yaylalar, gökyüzüne yükselen Tanrı Dağları, Altay Dağları ve Altun Dağları. Yerde uzanan Tarım ve Jungar havzaları. İşte bu bizim bildiğimiz  “üç dağ arasında iki havza”. Burası denizlere uzak, Asya’nın kalbine doğru sokulan demir mızrak gibi. Mükemmel ortama sahip bu özel coğrafi birim zaten Orta Asya’nın bir parçasıdır. Amerika Birleşik Devletleri ve Büyük Petro’nun geçmişte kontrol etmek istediği “Orta Asya Koridoru”nun bir bölümü işte burasıdır.

Bu yerin kültürel cazibesi daha da büyüktür. Dünyanın en uzun tarihine, en geniş yelpazesine ve geniş kapsamlı etkisine sahip, dört medeniyet vardır. Yani Çin medeniyeti, Hint medeniyeti, Yunan medeniyeti ve İslam medeniyeti, beşincisi yok. Bu dört medeniyetin sadece bir tek kesişme noktası var, yani, Batı Çin  (Doğu Türkistan), ikinci bir yer yoktur.

Genellikle, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Sincan (Doğu Türkistan) Orta Asya olarak adlandırılır. O (Orta Asya) Tanrının bugünkü Çinlilere lütfettiği en zengin bir parça pastadır.  Orta Asya, dünya petrol ve doğal gaz rezerve ve tedarik bölgelerinin tam merkezinde yer alıyor, güneyde Ortadoğu, kuzey de Rusya’nın Volga-Ural petrol ve doğal gaz yatakları ve Sibirya petrol ve doğal gaz yataklarına bağlanıyor, batıda ise Hazar petrol yatakları var. Dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz potansiyeline sahip bölgelerinden biridir.

Değerlendirmeye göre, Tarım, Jungar ve Turfan-Kumul olmak üzere bu 3 havzada toplam 20,9 milyar ton petrol kaynağı ve 10.85 trilyon metreküp doğal gaz kaynakları bulunmuştur, bu Çin’in toplam petrol ve doğal gaz kaynaklarının sırasıyla% 30 ve% 34’ünü oluşturmakta olup Çin’in en büyük petrol ve doğalgaz aramasında potansiyel eyalet sayılmaktadır.

Sincan (Doğu Türkistan)’nın hemen batısındaki Kazakistan’da 5,4 milyar ton petrol ve 6 trilyon metreküp doğal gaz rezervleri, Türkmenistan’da 6,3 milyar ton petrol rezervleri ve 15,5 trilyon metreküp doğal gaz rezervleri bulunuyor, Özbekistan’ın petrol ve doğalgaz rezervleri sırasıyla 300 milyon ton ve 2 trilyon metreküp. Kırgızistan ve Tacikistan’ın daha az petrol ve gaz rezervine sahip olmasına rağmen, bunlar nakliye açısından önemli geçiş güzergah ülkeleridir.  Çin ve Orta Asya ülkeleri arasındaki enerji işbirliği 1990’larda başladı, ancak son yıllarda ulusal ekonomi gücü hızlı büyümekte olan Çin, ABD ve Rusya’nın bölgede aktif girişimde bulunmamasından yararlanarak bu bölgede tüketim pazarını adeta ele geçirdi. Orta Asya kısa bir sürede Çin’in yurtdışı sabit sermaye yatırımlarının en çok gerçekleştiği bölge haline gelmiştir.

Orta Asya : İstikrarlı olmayan bölge

Gerçi İngiltere tarihte Orta Asya’ya sızmaya çalışmışsa da geleneksel olarak Orta Asya her zaman Rusya’nın etkisi altında olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılması, diğer ülkelere bu son pastayı bölüşmeleri için iyi bir fırsat yarattı. Çin dışında, şu anda sadece Orta Asya enerjisine Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Türkiye, Kanada, Japonya, Hindistan, Suudi Arabistan, Güney Kore, Rusya, Arjantin, Macaristan, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi 20 den fazla ülkelere ait 50’den fazla şirket göz dikmekte, bunların faaliyet alanları genelde petrol arama ve ham petrol rafine ve satış üzerine odaklanmaktadır.

Bu kavgada en aktif olan ülkeler ise, tabi ki Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Çin.

Küçük ülkeler burada petrol ve doğal gaz yatakları için rekabet ediyorlar, Büyük ülkeler ise boru hattı döşeyerek petrol ve doğal gazın taşımacılığının istikametini kalıcı olarak ellerinde tutmaya çalışıyorlar. Şu anda, Çin’in Orta Asya’da inşa edilmiş ve yapım aşamasında olan petrol ve gaz boru hatları, Orta Asya’daki petrol ve doğalgaz nakliyle güzergah modelini büyük ölçüde değiştirmiştir. Çin ve Orta Asya arasındaki ekonomik ilişki büyük ölçüde birbirine bağlanmış durumdadır.

Bugün Orta Asya’daki durum, Çin için son derece elverişlidir: Orta Asya, Rusya, NATO, İslam dünyası ve Hindistan tarafından kuşatılmış olsa da, geniş bir alana sahiptir ve tek bir gücün etkisi altına girme ihtimali azdır. Şu anda, Orta Asya’yı kapışma sürecinde, her taraf kendi etkisini göstermeye çalışıyor, henüz tek başına Orta Asya’yı kontrol eden bir güç yok,  Orta Asya, belli bir gücün kucağına oturmuş değil ve bölgedeki durum nispeten kendi dengesinde belirsizliğini koruyor.

Çin’in en önemli rakibi Rusya’dır, Rusya, Orta Asya’da geleneksel etkiye sahip olan bir ülke olup, uzun süredir güç kaybeden konumdadır, 2008’den bu yana yaşanan ekonomik krizi ve petrol fiyatlarının düşüşü Rusya’nın ekonomi ve yatırım gücünün zayıflamasına yol açtı. Fakat, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ise, coğrafi konumları nedeniyle Orta Asya’ya gösterdiği ilgi ve yaptığı yatırımlarda sınırlı kalmıştır. Bu bakımdan Çin büyük bir avantaja sahiptir.

Bugün Çin, sessizce yürütmekte olan türlü faaliyetleri ile “batıya doğru genişleme” stratejisine verdiği önemi kanıtlamaktadır, Ancak, batıya genişleme sadece ekonomik açıdan bu bölgede yatırım yapmaktan ibaret değildir, uzun vadeli olarak düşündüğümüzde, Çin, büyük ulusal çıkarlarının batı bölge (Büyük Türkistan) de nasıl sağlanacağı konusunda ciddi bir sınavla le karşı karşıya kalmaktadır.

Jeopolitik strateji açısından, Orta Asya, Asya’yı karadan Avrupa’ya ulaştıran kritik merkezde yer almaktadır. Tarihi “İpek Yolu” ve şimdi ikinci Avrasya Kıtasal Köprü, buradan geçmektedir: Sincan (Doğu Türkistan), “Keşmir–Uygur–Tibet”  bağımsızlık hareketi koridorunun kritik alanıdır, aynı zamanda bu bölge iç ve dış etnik ayrılıkçı güçlerin etkisiyle karşı karşıya kalmıştır.  Rusya ve Çin’deki “Türk Koridoru” burada birleştiği için Çin’in Orta Asya’daki ulusal çıkarları için yürüttüğü mücadelede bu karmaşık şartları iyi değerlendirmek ve dengeyi iyi korumak gerekiyor.

Başlıca sorun Sincan (Doğu Türkistan)’daki etnik sorundur. Orta Asya ve Sincan’daki 10 etnik gurup sınırının her iki tarafında yaşıyorlar. Orta Asya halkı ve Sincanlıların çoğunluğu İslam dinine inanırlar, çoğunlukla Türk halkları olup gelenekleri birbirine benzer, yaşam alışkanlıkları benzer, ortak milli kimlik duyguları çok kuvvetlidir iki taraf halkları arasındaki iletişim çok kolaydır.  Bunun Avantajları Çin ve Orta Asya arasındaki bölgesel ekonomik işbirliği için büyük kolaylık sağlamasıdır, olumsuz yönü ise, ülke içi etnik meselelerimizi iyi bir şekilde çözemesek, haberler ve sorunlar doğrudan sınırın öbür tarafına hızla yayılacak. Eğer etnik sorunumuzu doğru biçimde halledemezsek, ülkemizdeki etnik problemimiz komşu ülke halklarının Çin’e karşı duygusal meselesi haline gelmesine yol açar.

Beş Orta Asya ülkesine baktığımızda, Türk halkı İslam dünyasında hep ılımlı olarak bilinir, ancak az sayıda aşırı dinsel eğilimler olsa da, bazı Orta Asya ülkelerindeki Müslümanlar çok ileri düzeyde laiktirler, yaşam tarzları gayrimüslimlerden çok farklı değildirler. Ancak, etnik meseleler ve siyasi istikrar sorunu Orta Asya ülkeleri için olabilecek başlıca sıkıntılardır.

Tarih boyunca, Orta Asya Türk halkları etnik isim kavramı açısından çok karmaşık ve kökenlerinin anlaşılması zor niteliğe sahiptirler, zamanla bir birine karışmışlar. Ayrıt etmek de zor. Sovyetler Birliği’nin etnik kimlik tespit ve etniğe dayalı ülke sınır ayrımı politikasının uygulanması, Orta Asya ülkelerinde ulusal ve toprak anlaşmazlıklara yol açacak tohum bırakmıştır.  Dolayısıyla, herhangi bir ülkedeki etnik mesele iki veya daha fazla ülke arasında ilişkileri sıkıntıya sokabilir. Orta Asya ülkelerinin mevcut rejimleri çoğunlukla Sovyet döneminden kalan iktidarların devamı olduğu için, diktatörlük yöntemle kısa vadeli siyasi istikrarı sağlayabilecek olsa da, uzun vadeli bakarsak siyasi kargaşalar kaçınılmaz gözüküyor. Orta Asya, yasemin devriminin ortaya çıkmasının en muhtemel yeridir.

Son zamanlarda sıklıkla siyasi kargaşa yaşayan Kırgızistan, Orta Asya’nın kamusal istikrarsızlığının tipik bir örneğidir: yani, kuzeydeki Kırgızlar ile güneydeki Özbekler arasındaki patlak veren çatışma, rejimin meşruiyeti ve hükümetin temsil eksikliğini gösteriyor. Kırgızistan’daki benzer sorun neredeyse her Orta Asya ülkesinde mevcuttur.

Bir bakımdan, demokratik olmayan siyasi rejimle etnik meseleler bir araya geldiğinde, Orta Asya’daki barut kukusu (90 yıllardaki) Balkanlardan az değildir.

Orta Asya’nın batısındaki Kafkasya ise Rusya’nın temel çıkarlarını temsil ediyor.  Fakat Kafkasya bölgesi aslında bir başka Balkan barut fıçısıdır. Şimdiye kadar patlama nitelikte çatışmalar çıkmadı çünkü Rusya’nın burada ezici bir güce sahip ve aynı zamanda Rusya’ya karşı çıkmaya cesaret edebilecek ikinci güçlü bir ülke yoktur. Ancak, İran rejimi dışarıdan gelen nüfus ve yaptırımlardan dolayı bir ani değişim olursa,  Kürdistan ve Gürcistan meselelerini de tetikleyebilir ve Kafkasya’daki mevcut istikrarın kırılması muhtemeldir, şok dalga uzun süre devam etmekle kalmayıp, muhtemelen Orta Asya’ya da sıçrayacaktır.

Çin’in sorunları sınırlarda, sınırlardaki sorunlar ise Sincan (Doğu Türkistan)’da,  Sincan istikrarsız olursa, Çin’in Orta Asya’daki ulusal çıkarları düşünülemez. Madem Sincan (Doğu Türkistan)’a bir sınır bölgesi değil, Çin’in kalbi olarak bakıyoruz, o zaman bu bölge hakkında daha geniş kapsamda çalışarak etnik sorunlarını hatta ayrılıkçı sorunlarını başarıyla çözmüş olan ülkelerden ders almamız ve sonraki nesillerimizin tarihi beklentilerini göz önümüzde bulundurarak etnik sorunlarımızı akıllıca çözmemiz lazım.

Para gücü dışında başka hangi gücümüz var?

Çin’in ekonomik gücünün sürekli ve güçlü bir şekilde büyümesiyle birlikte, Çin ülkenin stratejik politikaları ile ilgili alanlara misli görünmemiş yüksek miktarda bütçe ayırdı,  hatta Batılı süper güçleri de şaşırttı.Ancak, çok paraya sahip olmak sadece devletin sert gücünün yükselmesi anlamına geliyor, fakat yumuşak gücünün de beraber yükseleceği anlamına gelmiyor, çünkü birçok sorun para ile çözülemez. Bugünün Çin toplumunda endişe verici olaylardan biri, herkesin kafasında, para her şeyi halleder, paran varsa her şey olur gibi bir anlayış var. Bu anlayış hızlı şekilde başarı ve çıkar elde etmek, rüşvetle yol açmak gibi mantık ve davranışlara sebep olur. Akli selimle uzun vadeli, titiz çalışmayı ve imajının geliştirilmesini tamamen yok sayar. Rüşvetle yol açmak sadece geçici ve yüzeysel dostluk kazandırır. Bu yöntemle Sadece samimiyetsiz ve şişirilmiş ticari ilişkiler elde edilir.

Çin’in Afrika’daki yatırımlarını örnek alalım, Çinli işadamlarının doğrudan bu ülkedeki yetkililere rüşvet vererek projeler kazanma yöntemi çok yaygın kullanılan ve her kes tarafından bilinen bir gerçektir. Fakat, Afrika hükümetlerinin toplumu yönetme ve kontrol etme yeteneği Çin ile kıyaslanılmaz, Rüşvet ile sadece yetkililerin desteğini sağlayabilirler, ama yerli halkın gönlünü kazanamazlar, buradaki Çinliler sürekli olarak yerel kabile gerillalarının bombalı saldırılarına uğruyor ya da tehdit mektupları alıyorlar. Üstelik rüşvet olayı yerel yetkililerin iştahını kabartıyor, yerli halkların arasında Çin hükümetine ve Çin firmalarına olan nefret duygularının artmasına ve imajlarımızın zedelenmesine sebep oluyor.

Batılı ülkeler Afrika’ya girdiğinde, bir taraftan sabırla yetkililerin yeşil ışıklarını elde ediyor bir taraftan da onlara zor şartlar ve sınırlama getiriyorlar, aynı anda da yerel topluluklar içine sızarak onların gönüllerini kazanmayı ihmal etmiyorlar. Sadece rüşvetle girdiğinde yaptığın işler geçici olur ve uzun süremez. Bir üçüncü dünya ülkesi olarak Çin aynı üçüncü dünya olan bu coğrafya ile başa çıkma bakımından genelde Batı ülkelerinin çok gerisinde kalmıştır.

Orta Asya’ya gelince, bizim gözlerimiz ilk önce Rusya ve Amerika gibi rakiplerin üzerinde olacak, ancak geniş açıdan bakarsak korkarız ki en büyük rakibimiz Amerika ve ya Rusya değil, Türkiye’dir!

Rusya, askeri güce sahip ama ekonomik gücü zayıf, ayrıca ahlak ve kültürel cazibesinden yoksun, ABD’nin her şeyi var, Orta Asya onun için sadece “özgürlük ve demokrasi mücadelesi” ve büyük güçlerin stratejik rekabet meydanı, Orta Asya’yı elinde tutmak gibi bir niyeti yok, hevesi de yok.  Türkiye ise tam tersine, askeri güce, ya da yeterli ekonomik güce sahip olmasa da, Türk halkları arasında eşsiz değerlere ve kültürel çekiciliğe sahiptir.

Siyasi ve ideolojik olarak Türkiye, İslam dünyasında ve Türk dünyasında laikleşme ve demokratikleşmenin en iyi örneğidir; kültürel açıdan Türkiye,  tüm Türk milletlerinin anavatanı olduğunu iddia etmektedir. Zengin bir ülke olmamasına rağmen o Orta Asya’da büyük ölçüde kültürel yatırımlar yaptı, birçok üniversitelerin, kütüphanelerin ve diğer kültürel ve eğitim kurumlarının inşasına yardım etti, Türk alfabe sistemini buralara ihraç etti, Türkiye’nin laik kültürünü yaydı ve Türk dünyasından gelen öğrencilere devlet bursları sağladı.

20 yıldan kısa bir sürede, Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne kadar uzanan Türk koridorunun her yerinde Türkiye müziği, Türkiye filmi ve televizyon programları popüler oldu, genç öğrenciler ya gelişmiş batılı ülkeleri seçiyor veya Türkiye’yi tercih ediyorlar

Evet, Çin’in Orta Asya’daki beş ülkede ucuz Çin mallarını her yerde görüyoruz, Han Çinli tüccarları orta ve yüksek kaliteli ürünler satıyorlar, Uygur tüccarlar ise düşük fiyatlı mallar satıyorlar, neticede, Çin’in Orta Asya’yı kendisinin damping pazarları ve hammadde kaynağına çevirdi ve bölge halkı arasında endişeler yarattı.  Türkiye’nin Orta Asya’da Çin ile olan rekabette, özellikle ekonomi ve tabi kaynaklar rekabetinde geride kalmasına rağmen, yerli halkın gönüllerini kazanma yarışında ise üstünlük kazandı.

Sadece paranın gücü ile, Çin’in ulusal çıkarlarını uzun süre koruyamayız, aynı zamanda sınır içindeki istikrarı da sağlayamayız.

İster İç işlerinde  kamu güvenlik için kullan, ister dünyaya açılış için kullan. Paranın gücü konusunda batıl olan ulus, geri kalmış ve cahil bir millettir. Ekonominin, kültürün ve ideolojinin çifte avantajlarına sahip olan bir millet gerçek güçlü bir millettir, saygı değer ve itibar sahibi bir millettir.

Milletler arası rekabet, çok yönlü rekabettir ve kapsamlı kalitelerin rekabetidir. Milletin kaderini belirleyen sadece askeri ve ekonomik güç değil, onu belirleyen ise bu milletin medeniyet seviyesidir. Milletimizin bekası için siyasi sistemin reformu şarttır. İnsan toplumunda on yıllık bir dönemde siyaset sahnesindeki yükseliş ve batışları görebiliriz, 100 yıllık bir dönemde toplumun yükselişi ve batışını görebiliriz, 1000 yıllık bir dönemde bir medeniyetin yükselişini ve batışını görebiliriz. Ülkemizde 10 yıl içinde, otoriter rejimden demokratik rejime geçiş kaçınılmaz. Çin büyük bir değişim geçirecek. Siyasi sistem reformu, tarihin bize verdiği görevdir, başka çıkış yolu yoktur.

Çin’in reformları bu güne geldi ve kolay olan reformlar çoktan yapıldı, geri kalan ise en zor kısımlar ve atılan her adım bir mayın tarlasını hatırlatır. Sovyetler Birliğinin reformu zor olanlardan başlayıp kolay olanlarla devam etti, Zaten en zor kısmını geçtiler. Çin ise en zor kısmını henüz geçmedi. Sovyetler Birliği’nin dersleri her zaman Çin için bir aynadır. Sovyetler Birliği’nin başarısızlığı esas olarak içsel faktörlerden kaynaklanıyordu.  Dünya savaşında yenilmedi, ama rejim rekabetinde kaybetti. Bir rejim eğer vatandaşların özgürce nefes almalarına izin vermezse, vatandaşların yaratıcılığını en büyük ölçüde serbest bırakamazsa , bu sistemi ve halkı en iyi temsil eden kişiyi liderlik pozisyonuna koyamazsa, bu rejimin kaybetmesi kaçınılmaz olacaktır. Sovyetler Birliği’nin geçmişte yaşadığı tüm sorunlar rejimden kaynaklanmıştı. Üst yönetim eski iktidar gücünü devam ettiremedi,   alt kesim ise eskisi gibi hayatını sürdüremediler. Sovyetler Birliği de istikrarı istedi, istikrarı bir nihai hedef olarak belirledi ve mevcut durumu korumayı istikrarı sağlamanın bir yöntemi olarak gördü.  İstikrar her şeyden önemli, para her şeyi halleder diye düşündü, sonuçta zıddiyetler yoğunlaştı. Demek, tam tersine, bütün bu unsurlar istikrarı ortadan kaldırabilirmiş.

Yüksek idealleri ve hırsları olan bir Millet asla paranın gücü hakkında batıl inançlı olmamalıdır.

Bir millet, her şeyden önce fikirlerin gücüne güvenmelidir. Geleneksel Çin politikası Shangyang’a dayanıyor (M.Ö 5.yüzyıl ) ve Qin Shihuang zamanında şekilleniyor (M.Ö.3.yüzyıl). Han Hanedanı İmparatoru Han Wudi döneminde zirveye ulaşıyor (M.S.2.yüzyıl). Konfüçyüsçülükte sadece imparatora itaat etmek bir mecburiyettir. Böyle bir gelenekten ötürü, Çin bir asırdan uzun bir süredir hep Batı’nın siyasi reformlarından yararlanmaya çalıştı, ama yarı yolda bırakıldı. Reformlar diğer alanlarda kolayca yürütülebilir, ancak söz konusu siyasi rejim değişimine gelince adımlar atılamıyor hatta ani olaylar patlak veriyor. Bu duruma reformcular hazırlıksız yakalanıyor ve kaybediyor. Deng Xiaoping siyasi reformlar yapmaya kararlı idi, ancak o zamanki durumun gelişmesiyle, siyasi reform ile geleneksel siyasi güç yapısı arasındaki uyumsuzluğun giderek ön plana çıkması tüm ülkede kargaşaya neden oldu.

Bir millet, rejimin gücüne güvenmelidir. Amerikan başarısının sırrı Wall Street’te ve Silikon Vadisi’nde değil, gerçek sırrı hukukun üstünlüğü ve hukukun üstünlüğünün ardındaki sistemde yatıyor.  Amerikan sistemi, “aptalların çalışmasını sağlamak için dahiler tarafından tasarlanan bir sistem” derler. Kötü bir sistem iyi insanların kötü şeyler yapmasına yol açabilir, iyi bir sistem de kötü insanların iyi şeyler yapmasını sağlayabilir. Demokrasi son derece önemlidir. Demokrasi olmadan, kalıcı bir yükseliş olamaz. Demokratik düşüncenin yayılması, ulusal sınırlarla sınırlı değildir ve elbette tarihin kısıtlamalarına tabi değildir. Çinli aydınlar, Çin’in ulusal koşullarına uygun ve uygulanılabilir bir sistem bulmaya cesaret etmelidirler. Uğruna hayatlarını bağışlamak zorunda değiller, ama öncü olmalıdırlar.

Bir millet, hakikatin gücüne güvenmelidir. Hakikat bilim demek, bilim hakikat demektir. Çin hakikatlerden yoksun değildir, Çin’de eksik olan hakikate müsamaha gösterecek zemindir. Batıda, burjuva devrimi sırasında, düşünce fırtınası bir devrim fırtınasını tetikledi.  Çin’de ise, Kültür Devrimi’nde, devrim fırtınası, düşüncenin ateşini yok etti. Bizde modern zamanımızda çok değerli olan geçmişten ders alma gibi bir nevi anlayış eksik. Düşünce teslim olursa hakikate yer kalmaz. Bugün görüşlerimiz ifade edebiliriz, ama dünyaya egemen olan görüşler değil, düşüncedir, görüş bir güç değildir, düşünce ise bir güçtür. Düşüncesi olmayanlara nasıl düşünce özgürlüğünden bahsedebiliriz ki? Kültür Devrimi’nin en çarpıcı özelliği, tartışmaya izin verilmemesiydi. Ulusun kader meselesinin açık bir şekilde tartışılmasına izin verilmezdi, sadece önemsiz küçük sorunların tartışılmasına izin verilirdi. Aslında, küçük problemler tartışılmadan çözülebilir, fakat önemli konular açıkça tartışılması gerekir.  Zamanında Deng Xiaoping tarafından başlatılan “Hakikatin Standardıyla ilgili büyük tartışma”, Çinlileri o kadar çok duygulandırdı ki. Bu tartışma, aynı zamanda, insanların kalplerine bağımsız düşüncenin tohumlarını da ekti. Ulusal gücün en önemli parçası, halkın düşünceleri ve ifadeleridir . (  3.ve son bölüm)

Kaynak :  http://www.sinoturknews.org/bati-bolge-teorisi-cinin-buyuk-turkistan-politikasi/ http://cn.rfi.fr/首页/20100809-刘亚洲中将的西部论

Etiketler: » » » » » »
Share
745 Kez Görüntülendi.