logo

trugen jacn

ÇİN NAZİ KAMPINDAN KURTULUŞUN HİKAYESİ :” ÇİN KAMPINDAN NASIL KURTULDUM? “

Gülbahar Hativacı(Hatiphacıkızı)  ailesi ile birlikte  Fransa’da yaşayan Doğu Türkistanlı Uygur Türkü  bir Makina Mühendisi.  Emeklilik işlemleri için ülkesine gidiyor ancak Çin işgal polisi kendisini  gözaltına alarak Toplama kampına hapsediyor. Paris’te yaşayan eşi ve çocuklarının Fransız hükümeti nezdindeki ısrarlı girişimleri  sonucu bir yıl sonra  kamptan kurtuluyor ve ailesine kavuşabiliyor. Daha sonra  Çin Nazi/Toplama Kamplarında başından geçenleri  Fransız yazar Rozeen Morgat ile birlikte kitaplaştırıyor.  Fransız yazar Morgat’in yazdığı  kitap Türkiye’de “Çin Kampından Nasıl Kurtuldum?” adı ile Türkçe olarak yayınlanıyor. Diriliş Postası Yazarı Orhan Pekçetin’in tutulduğu Çin Toplama Kamplarında bir  yıl işkence gören Uygur Türkü  Gülbahar Hetıvaci’nin  yaşadıklarını anlattığı kitabını tanıtarak Çin Toplama Kamplarındaki insanlık dışı cinayetleri gözler önüne seriyor.

3 "Orhan Pekçeti̇n" profiles | LinkedIn

Orhan PEKÇETİN

 

Çin tipi Toplama Kamındaki Yasaklar : 

  • Kendi ana dili Uygurca/Kazakça  konuşmak yasaktır.
  • Dua etmek yasaktır.
  • Tartışmak ve kavga  etmek yasaktır.
  • Açlık grevine gitmek yasaktır.
  • Hasta bir kişinin tıbbi bir tedavi görmesi gerekiyorsa, bundan kaçınması yasaktır.
  • Emirlere uymamak yasaktır.
  • Duvarlara resim yapmak/çizmek yasaktır.
  • Hijyen kurallarına uyulmaması yasaktır.

Yukarıdaki yasaklardan da görüldüğü gibi neredeyse her şeyin yasak olduğu bir yerden bahsediyoruz. Tabiri caizse yasak bile yasak.

Diriliş Postası Yazarı Orhan Pekçetin Fransa‘dan Çin‘e davet edilip tutuklanan ve ardından bir  yıl işkence gören Uygur Yazar Gülbahar Hetivacı’nın Toplama kamplarında yaşadıklarını anlattığı kitabına vurgu yaptı. Ayrıca, Pekçetin, Doğu Türkistan’da yaşanan kayıt dışı bu insanlık dramının görülmesine öncülük eden Gülbahar hanımın ‘Çin kampından nasıl kurtuldum’ adlı kitabının her kes tarafından okunmasını şiddetle tavsiye ediyor.

 Kamplara gönderilmeyenler bile, her türlü hak ve yetkilere sahip olan bir polis gücünün vahşetine maruz kalıyor. Tanrı Dağları’nın kuzey ve güneyindeki büyük şehirlerde (günlük hayat) düzenlemeleri artmakta. Sakal bırakma ve başörtüsü takma yasağı, çocuğuna Uygur adı koyma, WhatsApp kullanma, yurt dışındaki kişilerle iletişim kurma, geleneksel dini törenlere katılma yasakları… Liste uzadıkça İslam’ı ve Uygur kültürünü ortadan kaldırmayı hedefleyen keyfi bir soykırım politikası kendini açıkça gösteriyor. Geniş halk sağlığı programı bahanesiyle, özerk bölge yetkilileri, milyonlarca kişiden DNA, parmak izi, iris görüntüsü ve kan grubu toplamaya başladı. (İnsan Hakları İzleme Raporu, 2017)

Bu asimilasyon sürecinin genel metodunu ise şöyle tarif ediyor Hatıvaci : “Komünist Partisi’nin baskı kurma sanatı, izin verirken sürgün etmek, onurlandırır gibi yapıp hizaya getirmek, hapse atarak eğitmektir.”

Çin uzun yıllardır sistematik bir asimilasyon politikası ortaya koyuyor. Mütemadiyen nüfusun azalması için kısırlaştırma, doğum kontrol gibi çeşitli uygulamalar, yerleşik Uygur halkının erimesi için eğitim kampları, nüfus oturum planları ve Çinli halkın yerleştirilmesiyle nüfus çoğunluğu oluşturma siyaseti izliyor.

Heyithaci’ye göre tutukluların çoğu İslam’ı geleneksel tarzda yaşayan insanlardır. Örtülü değildir, bağımsızlık yanlılarının fikirlerini de tasvip etmezlerdi. Sıradan hikâyesi olmayan kadınlardır. Sıradan bir Uygur kadını.

Polis merkezine çay ikramına davetle başlayan sorgulama süreci uydurulmuş suçun itirafı olmazsa yeniden eğitim kampına itiraf ettirene kadar eğitim süreci ve sonra mahkûmiyet…

Yeniden eğitim kampında sabah içilen and şöyleymiş; “Büyük ülkemize minnettarız. Partimize minnettarız. Sayın Başkanımız Şi Jinping’e minnettarız.” ve akşam okutulan biat; “Büyük ülkemin gelişmesini ve parlak bir geleceği yaşamasını diliyorum. Tüm etnik grupların tek bir büyük millet oluşturmasını diliyorum. Başkan Şi Jinping’in sağlığının iyi olmasını diliyorum. Çok yaşa Başkan Şi Jinping!”…

Bu okumalar sonunda her hafta cuma günü yapılan sözlü ve yazılı sınavla beyin yıkama operasyonunda varılan nokta kontrol ediliyor.

Çin kampından nasıl kurtuldum? - Haberler - Diriliş Postası

 

Doğu Türkistanlı  Uygur bir ailedenseniz eğer içinizden biri ülkeyi terk ederse, yok edilişinize diğerlerinin tümü de ortak edilir. Gülbahar Hanım, Çin, bizim için tek ve aynı yazgıyı belirlemiş durumda; korku, şantaj ve sansür yoluyla eğitim! Bir açık hava hapishanesi haline gelen Sincan’da ayrım gözetmeksizin hepimizi eziyorlar, şeklinde tanımlıyor genel durumu.

Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin tüm vatandaşları, Uygur oldukları için potansiyel bir terör tehdidini temsil ediyorlar. Bu yüzden onlar için verilen talimat “Acımasız Olun!”

Kitapta bahsedilen araştırmacılara göre; Sincan’da 250 ila 880 tutuklu barındırabilen 1200 ‘yeniden eğitim merkezi!’ yani tutukevi bulunuyordu. Yaklaşık bir milyon kişi bu kamplara sürülmüş veya bu kamplarda tutuluyor olduğu sonucuna varılıyor. Mesele, dış dünyaya yansıyandan çok daha derin ve acımasız maalesef.

Rozenn Morgat tarafından Fransızca olarak kitaplaştırılan bu anlatı Türkçeye “Çin Kampından Nasıl Kurtuldum?” adıyla Prof. Dr. Mustafa Daş tarafından çevrilmiş, editörlüğünü ise Doç. Dr. Abdülhamit Avşar yapmış ve Mihrabad Yayınları tarafından basılmış.

Konu hakkındaki detayları bulacağınız ve Doğu Türkistan konusu ile ilgili zihninizde açılan tüm boşlukları dolduracağını düşündüğüm yaşanmışlıkları anlatan bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum.

KAYNAK : https://www.dirilispostasi.com/makale/7845649/orhan-pekcetin/cin-kampindan-nasil-kurtuldum

Share
2159 Kez Görüntülendi.