logo

trugen jacn

DOĞU TÜRKİSTAN -1

Özgürlük, sadece insan için değil, tüm canlıların yaşadığını hissedebilmeleri için, hava ve su kadar zaruri bir ihtiyaç. Görmediğimiz için varlığını unuttuğumuz havanın; tıpkı ağzımız burnumuz kapandığında, yokluğu ile hatırladığımız lüzumu gibi özgürlük de, elden gidice hikmeti anlaşılan bir nimet !

fAHRETTİN bEŞLİ RESİMLERİ ile ilgili görsel sonucu

Fahrettin BEŞLİ

Şükür ki Türk dünyasının nadide bağımsız bir devleti, özgür bir milletiyiz. Bizim kıymetini hep kaybetmenin eşiğinde anladığımız bu mirastan mahrum, o kadar çok akraba millet var ki… Çoğunun çığlığını dahi duyamıyoruz.

Balkan Türkleri, Suriye – Irak Türkmenleri, Kırım Türkleri, Kafkas, Güney Azerbaycan Türkleri, Afganistan Pakistan Türkleri, yarı bağımsız BDT mensubu Orta Asya Türk Devletleri her biri sessizce ağlaşıyorlar.

Şükür ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kadim Türk Milleti her sese kulak veriyor, her derde yetişmeye çalışıyor. İçinde TÜRK ibaresi geçen her şey bizi ilgilendiriyor.

Ömer Seyfettin’in dediği gibi; “Benim vatanımın sınırları, Edirne’den başlayıp Hakkâri’de bitmez. Benim vatanımın sınırları, Türkçe konuşulan yerde başlar, Türkçe konuşulan yerde biter.

Son zamanlarda bu imdat çığlıkları Doğu Türkistan’dan çok fazla yükselmeye başladı.

Biat etmeyi reddettikleri Muaviye zulmünden kurtulmak isteyen Ehli Beyt’in “Hiç olmazsa bizi Türkistan’a gönderin” diyerek yerleştikleri topraklar,

Bu gün yere göğe sığdıramadığımız, Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan 16 yıldızdan birinin temsil ettiği Uygur Türk Devleti’nin, 745-1369 yılları arasında hüküm sürdüğü yerler,

Türkiye’ye çok uzakta Orta Asya’nın ve Türk Dünyasının doğu kalesi, Çin’in de batı kapısı, ilk Müslüman Türk Devleti’nin kurulduğu; Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacib, Abdülkerim Saltuk Buğra Han’ın ülkesi, Hoca Ahmet Yesevi coğrafyası,

İdaresi altında bulunduğu Çin’den başka Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan’a sınır bir özerk Cumhuriyet

Ata yurdumuz Doğu Türkistan bu gün bir kere daha dara düşmüş.

Çin’in, Doğu Türkistan’da Uygur ve Sincan Özerk bölgesinde uzun süredir “terörizm ve dinî aşırılık” bahanesiyle devam ettirdiği bu ırkçı tutum, insan hakları ve inanç hürriyeti kısıtlamaları şiddetini artırarak bir tür soykırıma doğru yönelmiş durumda.

***

Bu mesele özellikle birkaç kesim tarafından farklı maksatlarla işlendiğinden ve istismar edilmeye çalışıldığından kafalarımız karışık. Kimisi kışkırtmak için köpürtüyor, kimisi de inkâr ediyor veya sulandırarak yumuşatmaya çalışıyor.

Çin’in içine kapalı yapısı nedeni ile sağlıklı bilgilere ulaşamayışımız; maksatlı haberlerle konu kirletilip özünden ve gerçeklerden uzaklaştırılıyor. O nedenle işin aslını doğru kavramamız lazım.

Çin ve uzantılarının, ‘böyle bir şey yok’ demesi ya da batının bu mesele üzerinden bir çıktı beklentisi gerçeklerin üzerini örtemez. Tarih boyunca Türkler ve Çinliler hasımdır, tarih boyunca Çin kıstırdığı zayıf Türk topluluklarına o meşhur Çin işkencelerini tatbik etmiştir.

***

Çin tarih boyu kadim Türk toprağı olan Doğu Türkistan’ı işgal etmek istemiştir. Çin’de hüküm süren Çin (Qing) Hanedanlığının (Mançuların) 1759 yılında ilk işgaline maruz kalan Doğu Türkistan, 1864 yılında tekrar hürriyetine kavuşturmuştur. Takip eden yıllarda da Kaşgar merkez olmak üzere, Mehmet Yakup Han’ın idaresinde 1877 yılına kadar müstakil bir devlet olarak varlığını sürdürmüştür. Mehmet Yakup Han’ın zehirlenerek öldürülmesiyle beraber Mançular, Doğu Türkistan’ı tekrar istila etmeye başlamıştır ve 1884 yılında bölgeye Xin-jiang (yeni toprak) ismini vermiştir.

Günümüzde Çin veya Çin Halk Cumhuriyeti olarak bilinen devlet ise ancak 1949 yılından itibaren Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir.

1931 yılında Kumul kentinde bağımsızlık mücadelesi neticesinde bölgedeki Çinlilere karşı zafer kazanılmış ve 12 Kasım 1933’de Kaşgar’da ”Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti” kurulmuştur. Hoca Niyazi Cumhurbaşkanı ilan edilmiştir. Dış İşleri Bakanı Kasım Can Hacının, Ankara’ya yolladığı ‘‘Gök Bayraktan Al Bayrağa Selam Olsun’‘ telgrafına, Atatürk hemen verdiği cevapta: ‘‘Al Bayraktan Gök Bayrağa Selam Olsun” demiştir. Doğu Türkistan’ın Gök Bayrağının şekli ve rengi de Atatürk tarafından tasarlanmıştır.

1934’de Atatürk’ün emriyle yeni kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ne ordu teşkilatlanmasını yapmak için Akşehir askeri birliğinden 52 subay ve astsubay yollanmıştır. 1934’de Çin ve Rus askeri birliklerine karşı yapılan silahlı mücadele sonucunda sadece 2 subayımız yurda sağ olarak dönebilmiştir.(Turgay TÜFEKÇİOĞLU; Türk Dünyası Ve Çağımızın Üç Emperyalist Devleti)

Doğu Türkistan’dan söz açılınca 20. Yüzyılda, Çin’e karşı en büyük mücadeleyi vermiş bir efsane isim akla gelir; Osman Batur. Adı bugün bile ne Türkistan’ın ne de Pekin yönetiminin hafızalarında tazeliğini korur. Kendisinden önce Çinliler ile savaşmış Böke Batur’un yanında yetişip savaş tekniklerini öğrenmiş, yaptığı mücadelelerle ustalaşmıştır.

1940 yılında, Çin zulmü dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. O vakitlerde, şimdilerde olduğu gibi Türkistan genelinde halk, zulme ve kırıma uğruyordu. Halkın önderleri, âlimleri katlediliyor; mülkleri gasp ediliyor; camileri yakılıp yıkılıyordu.

Köktogay bölgesinde, işgalci Çinli kaymakamın camiye çizmeleri ile girmesi üzerine halk, kaymakamı ve onlarca Çinli askeri öldürdü. Camilere tecavüz eden, Kur’an-ı Kerim’i yakan Çinlileri protesto eden ve zalimlere karşı boyun eğmeyen Doğu Türkistanlılar, “isyancı” oldukları bahanesiyle tutuklandılar.

İş o raddeye geldi ki, resmi makamlar, Türklerin ellerindeki silahları toplamaya başladılar. Osman Batur’un babası ve ailesinden bazı kişiler, silahlarını Çin askerlerine teslim ettiler. Osman Batur, silahını teslim etmeyi reddederek; “Bu gün silahımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar. Ben silahımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa, gelip alsınlar!” dedi ve tek başına dağa çıktı.

Osman Batur ve silâh arkadaşlarının mücadelesi, 1941 yılı Ekiminden 1943 yılı Temmuzuna kadar devam etti. 22 Temmuz 1943’te Altaylar, Çinlilerden tamamen temizlenmişti. Altay Türkleri artık bağımsızdı. Mücadelesini sürdürdü. Altay Geçici Halk Cumhuriyeti Başkanlığına seçildi. 1944 – 1945 yıllarında, Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki Doğu Türkistan Kazak Türklerinin yaşadığı bölgeleri de Çin İstilâsından kurtardı. 1945 yılının Ekim ayından, 1947 yılının Şubatına kadar üç vilâyetten oluşan Doğu Türkistan Hükümeti’nin askerî ve mülkî âmiri olarak Vali sıfatıyla görev yaptı.

Çinliler, yönetimleri altında bulunan Türklerle meskûn bölgelerin birer birer elden çıkmakta olduğunu anlayınca, büyük bir ordu oluşturdular. Kızıl Çinliler Doğu Türkistan’ı bugün de olduğu gibi asıl sahiplerine bırakmaya razı değillerdi. Mücadele tekrardan kızıştı. Çinliler, Türklerin on katı askerle ve gelişmiş silahlarla saldırıyorlardı. Osman Batur ve onunla birlikte çarpışan yiğitler yılmadılar, mücadeleye devam ettiler. 1949 yılında Osman Batur daracık bir dağ bölgesinde sıkıştırılarak yakalandı ve idam edildi.**

(**İlhan NEZOR; Niye Ağlamasın Ana Türkistan)

                                                                                        Devam edeceğiz

Kaynak : .http://www.yenidonem.com.tr/yazarlar/fahrettin-besli-113/dogu-turkistan-1-10182.html? 

Etiketler: » » » » » »
Share
723 Kez Görüntülendi.