logo

trugen jacn
04 Haziran 2014
Genel

UYGUR KENTLERİ KİMLİKSİZLEŞTİRİLİYOR !

                                                                   İhsan AYDIN

Doğu Türkistan sıradan bir ülke toprağı değil ki.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 eski Türk uygarlığını simgeleyen yıldızlardan birini Uygur Devleti oluşturuyor. Yani bizim orayla kan bağımız, soy bağımız var.

Olaya salt, soysuz Çin’in ülke topraklarının bütünlüğünün korunması olarak bakmak mümkün mü?
Kendi yurttaşını kölelik ücretine mahkûm edip IMF’ye bile kredi vermekle övünen, dünyayı kalitesiz ürünlerle çöplüğe çeviren soykırım suçlusu Çin, Uygurların zengin madenlerle dolu topraklarını yıllardır işgal altında tutuyor.
Sosyalist bozması kukla bir Uygur Valisi, Çin borazanlığı yaparak Urumçi’deki soydaşlarının dil, din ve kültürel özgürlük isteklerine halen ‘demir yumrukla ezme’ tehdidiyle karşılık veriyor.
Urumçi’de Müslüman Uygurların acımasızca katline en yüksek perdeden tepki veren tek ülke Türkiye oldu. Arapların, petrol şeyhlerinin, sözde Müslümanların gıkı dahi çıkmadı.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı mikrofonlardan, “Bu bir soykırımdır” dedi. Diğer sözde medeni ülke liderleri ağızlarını bile açmadı.
Soykırımı Urumçi’de yerinde görmek isteyen TBMM heyetine diktatör Çin yöneticileri izin dahi vermedi. Gerekçe parlamentolarının tatilde olmasıymış.
Çin dünyanın gözü önünde acımasızca gerçekleştirdiği vahşeti mümkün olabildikçe saklamaya, gizlemeye ve de zaman kazanmaya çalışıyor. Ama teknolojinin bu denli geliştiği bir dönemde vahşeti daha ne kadar kamufle edebilir ki?
Yazılarını beğeniyle takip ettiğim Oktay Ekinci geçenlerde Cumhuriyet’teki köşesinde olaya teknik ve sanatsal bir gözle de bakmış. Çin’in asimilasyon ile birlikte Uygur kentlerini nasıl kimliksizleştirdiklerini ve kültürel soykırımı da başarıyla gerçekleştirdiklerini anlatmış.
Uygur Türklerine yapılan saldırıları, köklü bir uygarlığa yapılan saldırılar olarak tanımlayan Ekinci yazısında, “Çin Hükümeti’nin ‘Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki vahşete ‘iç işimiz, karışmayın’ demesi, sadece insanlık adına değil, temsil ettiklerini ileri sürdükleri sosyalizm adına da kabul edilemez” diyor.
Bu nasıl bir iç iştir ki, Budist tapınaklarının kapıları sonuna kadar açıkken, Doğu Türkistan’ın mabetlerinin, camilerinin kapısı zincirlerle kilitlenmiş.
Oktay Hoca, Uygurların eşsiz uygarlığının sadece Çin’in değil, tüm dünyanın ortak değeri ve zenginliği olduğunu da hatırlatıyor, Türkiye ile ise dinsel bağlardan öte daha köklü ve tarihin derinliklerinden gelen kültürel akrabalıklar bulunduğuna dikkat çekiyor.
Uygurlar zengin sanat kültürüyle de resim, heykel ve tiyatroda da öne çıkmış bir millet olarak biliniyor.
Ekinci, Araplara ve Avrupalılara kâğıdı Uygurların öğrettiğini, onların Avrupalılardan çağlar önce matbaayı bildiklerini ve kitap bastıklarını bu sayede bilim ve sanatta bütün Asya’yı etkilediklerini anımsatıyor, hatta Batı mutfağının Çin’den öğrendiği bezelye, bakla gibi sebzeleri bile aslında ilk yetiştiren Uygurlar olduğunu belirtiyor.
“Divanû Lûgat-it Türk”, “Kutadgu-Bilig” gibi ünlü Türk kitaplarının Uygurca yazıldığını, İslamiyet’ten sonra da tiyatroyu sürdüren Uygurların, “Garip ile Senem”, “Ferhat ile Şirin”, “Tahir ile Zühre” oyunlarını kuşaktan kuşağa sahneleyip aktardıklarını da kaydediyor.
Oktay Hoca, Uygurların şehircilik ve mimarlık kültürlerinin de çok gelişkin olduğuna dikkat çekiyor. Doğu Türkistan’da Karabalasagun, Beş-Balık, Karahoço, Karaşar, Hotan, Yarkent, Turfan, Kaşgar, Kamal, Kulca, Urumçi, Aksu, Suço, Kanço, Çerçen gibi surlarla çevrili kentler ve bunları bağlayan yolların günümüzde de kullanıldığını aktarıyor.
Çin sadece etnik bir soykırım gerçekleştirmiyor, aynı zamanda Uygur şehirlerini ve geleneksel yapılarını da yok ediyor.
Oktay Hoca bunu şöyle tarif ediyor:
“Çin Hükümeti, Kaşgar’daki kent ve yaşam kültürünün zenginliğini kanıtlayan özgün Uygur evlerini de yıkıyor. Her yönüyle dünya mirasımızın yerine kimliksiz apartmanlar dikilerek, Uygurların yerine Çinlileri yerleştireceklermiş. İnsanlık yoksunu Sulukule projesini andıran bu kültürel soykırıma karşı, başta HABİTAT ve UNESCO olmak üzere uluslararası kent ve kültür kurumlarının sessiz kalmaları hazindir. Sözün kısası, Sincan’daki insanlık ayıbının sorumluları sadece saldırgan Çinliler değil, bu çağda böylesi bir çağ dışılığı seyreden herkestir.”
Kısaca Oktay Hoca,“Orada sadece insanlara kıyılmıyor; geleneksel Uygur evleri de yıkılarak, tarihi kent kültürünün tüm izleri yok edilmek isteniyor” diyor.
Medeni dünya! ise bütün bu kıyımı seyretmeye devam ediyor.

Kaynak  : http://www.olay.com.tr/makale/ihsan-aydin/uygur-kentleri-de-kimliksizlestiriliyor/4219.html#.U49tqnJ_uig

Etiketler: » »
Share
1116 Kez Görüntülendi.