logo

trugen jacn
15 Nisan 2019

UGSAM ÜLKE RAPORLARI : DOĞU TÜRKİSTAN RAPORU(2.BÖLÜM)

UGSAM

Uluslarlararası Gençlik Strateji Araştırma Merkezi (UGSAM) Doğu Türkistan Raporu
Abdurrahman GENÇLER – UGSAM Koordinatörü
UGSAM Ümmet Coğrafyamızın kanayan yarası DOĞU TÜRKİSTAN’ımız İçin Ülke Raporu yayımladı. ( 2.Bölüm)
4. Doğu TÜrkistan’ın Çin İçin Önemi
Doğu TÜrkistan,Çin topraklarının 1/6 olup,sekiz ülkeye sınırı bulunmaktadır. Bu açıdan tarihsel olarak bakıldığında bölge Çin için yabancıların istilalarına karşı bir tampon bölge görevi görmüştür. akıldığında bölge Çin için yabancıların istilalarına karşı bir tampon bölge görevi görmüştür. Bu bakış açısı günümüzde de Pekin yönetimi için geçerliliğini korumaktadır. Çin’in üniter devlet yapısı için Uygur bölgesinin büyük Çin ailesine entegrasyonu kritik önemdedir. Çünkü en az 56 etnik grubun bulunduğu Çin’de Uygur ve Tibet bölgelerindeki ayrılıkçı hareketlerin diğer etnik gruplar için ilham verici olabileceği ve dolayısıyla ülkeyi bölünmeye götürebileceği gibi endişeler bulunmaktadır . Doğu Türkistan petrol, uranyum, demir, kömür, altın, volfram, tuz, doğalgaz gibi stratejik yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip ülkedir. Tarih boyunca Çin ekonomisinde önemli bir yer tutan “İpek Yolu”, Doğu Türkistan topraklarından geçmektedir. Doğu Türkistan’ın Taklamakan çölünün ilerisinde ve Çin Seddinin arkasında kalan tek toprak parçası olması sebebiyle; Çin işgal ettiği bu toprakları Batıya açılan penceresi konumunda görüyor ve bu stratejik konumu Doğu Türkistan’ı Çin için vazgeçilmez hale getirmektedir. Petrol zenginliğinden dolayı “Umut Denizi” olarak adlandırılan Tarım Havzası’nın 10 milyar tonun üzerinde petrol kapasitesi olduğu ve bölgede yapılan araştırmalarda, Doğu Türkistan topraklarında 300 milyon ton petrol ve 220 milyar metre küp doğal gaz kapasitesi olan 13 yatak olduğuna işaret edilmektedir. Çin’in Doğu Türkistan’a enerji konusundaki bağımlılığı Tarım Havzası’ndaki petrol kaynakları ile de sınırlı değildir. Çin sanayisi için hayati önem taşıyan, Orta Asya Türk Devletlerinden gelecek herhangi bir boru hattının doğal güzergahı Doğu Türkistan olacaktır. Böyle bir taşıma sisteminin Çin için sağlıklı ve güvenilir olmasının en garantili yolu ise Doğu Türkistan’ın kendi denetimi altında bulunmasıdır. uran Doğu Türkistan’da 2 trilyon ton kömür havzası olduğu belirlenmiştir. Bu da Çin’in toplam kömür rezervinin yarısını oluşturmaktadır7 . Doğu Türkistan’da 66 Altın yatağı mevcut olup yıllık altın üretimi 360kg civarındadır
5. Doğu Türkistan’da Yaşanan Hak İhlalleri
1. Doğu Türkistan son 200 yıldır işgal altındadır. 1949 yılında da Çin tarafından ilhak edilerek bu ülke sınırlarına dahil edilmiştir.
2. Bugüne gelindiğinde ilhak sonrası oluşan yapıdan kaynaklanan çeşitli sorunlar aynı zamanda kurulan anayasal statüden kaynaklanmaktadır. Şöyle ki, Komünist Parti Çin toprakları üzerinde hâkimiyetini sağlamlaştırdıktan sonra azınlıkların yoğun yaşadığı Doğu Türkistan, Tibet, İç Moğolistan gibi bölgelere otonomi sistemi getirmiştir. Doğu Türkistan’a da 1955 yılında otonom bölge statüsü verilmiştir. Bununla birlikte bölgenin siyasi tarihine baktığımızda, otonomi haklarının pratikte karşılığı olmamıştır. Doğu Türkistan’ın buradan kaynaklı hak ve yetkileri de yine Çin tarafından ihlal edilmektedir. Mao dönemi Çin toplumunu topyekûn dönüştürmeyi amaçlayan politikalar, etnik azınlıkları da aynı oranda etkileyerek büyük yıkıma sebep olmuştur. Yerel diller ve kültürler yok edilmek istenmiş, dinî inanç ve ibadetler yasaklanmış, din adamları saldırıya uğramıştır. 1978’de Çin’in dış dünyaya açılmasıyla görece bir rahatlama görülmüş ama 1989’da Tiananmen olayları ve 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması Pekin yönetimi nezdinde -bu gelişmelerin domino etkisi yaratabileceği ve ülkenin üniter yapısını etkileyebileceği düşüncesiyle- endişelere sebep olmuştur. Bunun sonucunda da güvenlik politikalarını öncelemeye ve etnik azınlıklara tanıdığı otonomi statüsü ve özel hakları önemli oranda sınırlamaya başlar.
3. 5 Temmuz 2009’da yaşanan katliam dahil olmak üzere katliamlar, yargısız infazlar, keyfî gözaltı, keyfî tutuklama, işkence ve idam cezaları ile doğum kontrolü politikası nedeniyle gerçekleşen ölümler ve nükleer denemelerden kaynaklı yaşam hakkına yönelik ihlaller sistematik olarak devam etmektedir.
4. Etnik ve dinî ayrımcılık Çin’in sistematik ihlallerinin temelini oluşturmaktadır. Tek tipçi anlayışla özellikle Uygur olanlara ve Müslüman olanlara hayatın her alanında ve hassaten kamu kurumlarında hizmet alan vveya veren pozisyonunda ve sokakta da ayırımcı politikalar fiiller uygulanmaktadır.
5. Uygur dilinin yasaklanması, kısıtlanması ve diğer ihlaller işgal süreci ile başlamıştır. Otonominin sözde kalması nedeniyle de Uygur dili, dini, Uygur kimliği açısından sorunlar devam etmektedir. Ana dilin kullanımının kısıtlanması; ana dilde eğitimin yasaklanması Doğu Türkistanlıların en fazla dile getirdiği ihlaller arasındadır. Otonom yasaları uyarınca resmî dil olan Uygurca pratikte kültürel amaçlı ve sınırlı olarak yaşatılmaktadır. Uygur dilinin günlük hayattan git gide kaybolur hale gelmesi, 2000 yılından itibaren aşamalı olarak Uygurca eğitimin anaokulundan üniversiteye kadar tüm eğitim kurumlarından kaldırılması, üniversitelerde de eğitim dilinin Uygur dili ve edebiyatı dersleri dışında Çinceye çevrilmiş olması, dinî yaşantıda Uygurca kullanımının sınırlanması bunun en bariz göstergelerdir.
6. İnanç özgürlüğüne yönelik ihlaller de özellikle Urumçi dışındaki kentsel ve kırsal yerleşim yerlerinde açıkça uygulanmaktadır. Müslümanların asli ibadet mekânları olan camilerin içerisinde herkesin ibadet etmesine izin verilmemektedir. Devlet memurları, Komünist Parti üyeleri, emekliler, öğrenciler ve kadınların cami sınırları içerisinde ibadet etmeleri resmî olarak yasaktır. Tespit edilmeleri halinde öğrenciler okullarından atılma riskiyle, devlet memurları da mesleklerinden olma riskiyle karşı karşıya olup para cezalarına da çarptırılmaktadır. Bu yasak her cami girişinde bulunan tabelalarda belirtilmektedir. Ek olarak Kur’an eğitimi neredeyse tamamen yasaklanmış durumdadır. Şöyle ki zaten yasal mevzuata göre ebeveynlerin çocuklarına dinî eğitim verilmesine izin verme ya da yönlendirme hakları bulunmamaktadır. Bu durum çoğunlukla evlerde gizlice yapılan Kur’an eğitimleri ile telafi edilmeye çalışılmaktadır ama bu eğitimlerin tespit edilmesi halinde de polis baskınları ile hem çocuklar hem hocalar adi suçlular gibi hapis cezalarına çarptırılmaktadır. Bunlara ek olarak son dört yıl içerisinde dinî nikâh kıyılması, cenazelerin İslami usulle kaldırılması, türbe ziyaretleri ve açık alanlarda namaz kılmak gibi konularda yasaklar getirilmiştir. Geçtiğimiz yıl Karamay ve Gulca şehirlerinde halk otobüsleri dahil olmak üzere kamuya açık alanlarda peçe, vücudu tamamen örten pardösü/cilbab, başörtüsü, üzerinde ay ve yıldız desenleri bulunan kıyafetlere ve uzun sakala yasak getirilmiştir. Başkent Urumçi’de de otobüsler, otogar ve tren istasyonları, okullar, hastaneler hatta sokaklar ve meydanlar gibi kamuya açık alanlarda tesettür ve peçe yasaklanmıştır. Buna göre Urumçi’de yasağı ihlal edenler 2400 yuan (yaklaşık bin lira) para cezasına çarptırılabilecektir. 7. Demografik yapının değişmesi, zorunlu göç ve yerleşim politikaları sonucunda çok sayıda insan yerinden edilmiştir. Ülkede özellikle Müslüman Uygurlar için gerek temel hak ve özgürlükler yönünden gerekse temel insani ihtiyaçlar yönünden ciddi sorunlar söz konusudur. Çinlilerin Uygur bölgelerine yerleştirilmesi önemli bir sorun kaynağıdır. 1949 yılında Doğu Türkistan bölgesindeki Uygur nüfusunun genel nüfusa oranı %90’ın üzerindeydi. Bugün ise bu oran %45’e düşmüş durumdadır. Çinlilerin oranı ise %40 dolaylarındadır. Bölgenin başkenti Urumçi’de ise Çinli oranı %70’e ulaşmış bulunmaktadır. Yeni yerleşimciler kırsal kesimden ziyade büyük şehirlere ve sanayi bölgelerine yerleştirilmektedir. İşverenlerin Uygur popülasyon yerine Çinlileri işe alma tercihleri, Uygurlar arasında işsizlik başta olmak üzere huzursuzluğa yol açan çok sayıda sosyolojik soruna neden olmaktadır. Tabii bölgedeki demografik yapıyı değiştiren Çinli göçünün sonuçları işsizlikten ibaret değildir. Bölgenin yöneticileri, zaman zaman çıkıp Uygurlar gibi yerel kültürlerin 21. yüzyılın çok gerisinde kaldığına, çağa uyum sağlamak için azınlıkların Çince konuşup Çin kültürüne entegre olmaları gerektiğine dair yorumda bulunmaktadır.
8. İfade özgürlüğünün kısıtlanması; haber alma, iletişim ve bilgi edinme özgürlüğünün kısıtlanması sadece Doğu Türkistan ve Çin içerisinde yaşayanlarla ilgili değil dünyanın dört bir yanındaki herkese yönelik bir ihlaldir.
9. Çin’in uyguladığı baskıcı politikalar, bölgeye uluslararası ulaşımı, insani yardımların girişini ve hak ihlallerinin yerinde tespitini imkânsız hâle getirmektedir.
10. Çin’in baskı ve ihlalleri sadece Doğu Türkistanlıları değil, Çin halkını ve bölgedeki diğer etnik ve dinî grupları da mağdur etmektedir. Çin’in baskı rejimi yalnızca ülke içerisindeki barışı değil bölge ve dünya barışını da tehdit eden sonuçlar doğurmaktadır.
11. Doğum kontrolü politikası, zorunlu kürtaj, genç kızların zorunlu işçi olarak çalıştırılması, Doğu Türkistanlı kadınların fuhşa zorlanması gibi ihlaller ise özellikle kadınların yoğunlukla maruz kaldığı ihlaller arasındadır. Zorunlu kürtaj nedeniyle hayatını kaybeden, sakat kalan, psikolojik travmalar yaşayan kadınların sayısı Dünya Sağlık Örgütü’nün özel müdahalesini gerektirecek boyuttadır.
12. Eğitimde fırsat eşitsizliği, eğitim özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, seyahat özgürlüğünün kısıtlanması, ayrımcı istihdam politikaları da özellikle gençlerin yaşadığı yoğun ihlaller arasındadır.
13. Ekonomik sorunlar ise şu şekilde özetlenebilir. Öncelikle 1978 yılıyla birlikte Komünist Parti sosyalist piyasa ekonomisi adı altında ekonomik reformlara hız verdi. Bu reformlardan Pekin, Şangay, Guangdong gibi doğudaki büyük şehirler fazlasıyla faydalanırken batıdaki etnik azınlıkların yoğun oldukları şehirler faydalanamadı. Bu metropollerdeki refahı sağlayan en önemli unsur, etnik azınlıkların bulunduğu bölgelerdeki yer altı kaynaklarının sanayileşen şehirlere aktarılmasıdır. 2000 yılında bu politikayı bir bakıma telafi etmek ve özerk bölgelerin de benzer şekilde kalkınmalarını sağlamak için Batı Çin’i Kalkındırma isimli bir stratejik program uygulamaya konulmuştur. Ancak yatırımlarda Çinli yerleşimciler istihdam edildiğinden işsiz yerli halk işsiz ve fakir kalmaktadır. Böylece Çinli firmaların kurduğu her yeni şantiye veya fabrika, bulunduğu bölgede istihdam yaratmaktan ziyade yeni bir göç dalgasına sebep olmaktadır. Her bir ekonomik girişim bölgede Çinli popülasyonunun artışı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ne yazık ki Uygur şehirlerinde görülen ekonomik refahtan Uygurlar faydalanamamaktadır.
6.Sonuç Doğu Türkistan günümüzde tıpkı Kerkük’te Türkmen nüfusuna, Gazze’de Müslüman nüfusa uygulandığı gibi soykırım politikalarını en acı şekilde yaşayan ülkelerden biridir. Doğu Türkistan’da soykırım ve işgal politikaları en şiddetli şekilde devam etmekte ve Doğu Türkistan halkı çeşitli işkencelere maruz bırakılarak çocuk, yaşlı, kadın demeden nüfus kıyımı yapılmakta, Doğu Türkistan halkının özggür ve bağımsız olabilme ve hatta yaşama hakkı elinden alınmaktadır. Doğu Türkistan coğrafyası stratejik konumundan,sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarından dolayıtarih boyunca büyük devletlerin özellikle de Çin’in hedefinde olmuştur.Özellikle 1949’dan sonra Çin yönetiminin uygulamış olduğu baskı ve soykırım politikası kaarşısında ,medya vediğer iletişim araçlarından takip edebiildiğimiz kadar Doğu Türkistan halkının vermiş olduğu mücadele ne acıdıır ki,bağımsızlık mücadelesinden öte bir yaşam mücadelesine dönüşmüştür.
Doğu Türkistan halkının ekonomik anlamda sahip olduğu hakları elinden alınmış ve Türkler zor şartlarda çalışmaya mecbur bıırakıılmıştır.Yine Doğu Türkistan halkı Müslüman oldukları gerekçesi ile çeşitli bahanelerle tutuklanmış ve katledilmiştir.Günümüzde Çin’in Doğu Türkistan’a uyguladığı soykırım politikasının asırlar süren özetidir aslında. (2.bölümün sonu.Yazı bitmiştir.)
Kaynak ://www.ugsam.com/wp-content/uploads/2019/03/DN-32-Do%C4%9Fu-T%C3%BCrkistan-%C3%9Clke-Raporu.pdf

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » »
Share
849 Kez Görüntülendi.