Son Dakika



Ayşe Beyza ÇİÇEK
1949 senesinde Çin Halk Cumhuriyeti Yönetimince Çin topraklarına katılan ve 1955’de Uygur özerk bir bölgesi olduğu ilan edilen Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde (Doğu Türkistan’da) mukim insanlar, tarih boyunca Çin hükûmetinin sert ve hukuksuz politikalarına maruz kalmışlardır. Bölgede uygulanan din, dil, kültür, eğitim, nüfus, ekonomi gibi alanlardaki politikalar, Doğu Türkistanlılara yönelik nesillerdir süren bir asimilasyona dönüşebilmektedir. 2017’de ülke genelinde Sincan Mesleki Eğitim ve Öğretim Merkezleri’ adı ile kurulan “terörizm ve aşırıcılıkla mücadele” kapsamında insanların zorla göz altına alınarak bu Toplama kamplarına alınan Doğu Türkistanlılar, bu bağlamda, sıkı bir “eğitim”den geçirilmektedirler. Eğitim içeriğinde Çince, mesleki beceriler ve hukuk dersleri gibi bir müfredatı olan bu kurslar, dikenli tellerle çevrili yüksek duvarlar ve gözetleme kuleleri bulunan arazilerde bulunmaktadır. Bu merkezler iç ve dış mekânsal özellikleri ve “tutukluların” gündelik yaşamları göz önüne alındığında bir “eğitim yuvası” olmaktan çok toplama kampı karakteri göstermektedir. Doğu Türkistanlılar, bu kamplarda fiziksel ve psikolojik olmak üzere zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamelelere uğramaktadırlar. Bölgede, sistematik olarak zorla doğum kontrolleri, zorla çalıştırmalar, çocukların ailelerden koparılması, “ikiz aile” projesi ve benzeri gibi politikalar sürdürülerek Doğu Türkistanlılara yönelik ciddi hak ihlallerinde bulunulmaktadır.
Bu Yüksek Lisans tez çalışmamızda, Çin Halk Cumhuriyeti’nin, Doğu Türkistan’da başta Uygur Türkleri olmak üzere diğer Türk azınlıklara karşı, mezkûr kamplarda ve ülke genelinde sürdürülen hak ihlallerinin açık ve net kanıtlara dayanılarak tesbiti ve değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
ÇİN HALK CUMHURİYETİ’NİN DOĞU TÜRKİSTAN POLİTİKALARI
Şimdiye kadar olan bölümlerde de anlatmaya çalışıldığı üzere Doğu Türkistan özerk bölgesinin Çin Halk Cumhuriyeti için geçmişten bugüne ekonomik, stratejik ve jeopolitik açılardan büyük bir önemi haiz olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu gerçekten hareketle Çin Halk Cumhuriyeti devleti bölgeye hâkim olmak ve mevcut hâkimiyeti hem kaybetmemek hem de sağlamlaştırmak adına ipleri, herhangi bir değer gözetmeksizin, sıkı sıkıya tutma gayreti içindedir.
Genel devlet idaresi de bir bakıma despotizm üzerine kurulu olan Çin Halk Cumhuriyeti, sözde özerklik “imtiyazı” sunduğu bölgelerde bu despotluğunu şeddeli bir şekilde sürdürmektedir. Her ne kadar kendi yasalarında temel hak ve özgürlüklerin korunduğuna dair bulgulara rastlansa da uygulamada kendi yasalarını dahi tanımayan, gelişigüzel, insan onur ve şerefini hiçe sayan, hukuksuz politikalar sürdürmektedir.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin tarihine bakıldığında, gerek geçmiş dönemdeki hanedanlık devri gerek 1911 senesi sonrası süreçteki milliyetçi Çinlilerin idaresi ve dahi 1949’dan günümüze süregelen komünist sosyalist yönetimde nice idareci isimleri gelip geçmiş, fikirler değişip dönüşmüş fakat bilhassa Doğu Türkistanlılara karşı nazar hiç değişmemiş, bu değişmez nazarın bir sonucu olarak da gün geçtikçe şiddetini arttıran eylemler bütünüyle karşılaşıla gelinmiştir.
İşte bu bölümde mevzubahis nazarın ürünü olan politikaları beş alt başlıkta incelemeye çalışacağız
1- Çin Yönetiminin Doğu Türkistan’daki Din Politikası
Çin Halk Cumhuriyeti’nin resmî ideolojisi olan ve anayasası ile de korunan değeri komünizmin, toplum projeksiyonunda din gibi bir kavrama yeri olmadığı
gerçeğinden hareketle, devletin diğer eyaletlerinde olduğu gibi özerk bölgelerinde de inanç ve ibadet özgürlüğünü yasalarla muhafaza ettiği taahhüt edilse de bu
yasalar halkın inanç ve ibadet özgürlüğünü ciddi şekilde tehdit etmiş ve inananları bir gölge gibi takip etmekten geri durmamıştır, denilebilir. Zira gerek Tibet’te gerek
ise Doğu Türkistan’da, Çin hükûmeti Han Çinlisi olmayan grupların inançlarını, bir kimlik bildirmesi sebebiyle Çin bağımsızlığını ve bütünlüğünü tehdit eden tehlike
olarak kabul etmektedirler.92 Nitekim 1949 ile 1979 seneleri arasında Doğu Türkistan’da yirmi dokuz bin cami yıkılmış, elli dört bin din adamı tutuklanarak ağır çalışma kamplarına sürülmüş ve sadece başkent Urumçi’de üç yüz yetmiş bin Kur’an-ı Kerim imha edilmiştir. Çinliler, 1986 senesinden beri ise rahatsızlık verdiği gerekçesi ile Doğu
Türkistan’ın çoğu yerinde mikrofonda ezan okunmasını yasaklamıştır.93 Kurucu başkan Mao Zedong’un 1977’deki ölümünden sonra gelen yönetim, din alanındaki bazı politikalarını bir dönem için hafifletmiş olsa da 1989 Tiananmen Olayları94 ve 1990 Baren olayları Çin Halk Cumhuriyeti hükûmetini ürkütmüş fakat tekrar asıl baskıcı bir politikaya dönmesine ise başta Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği sonrası Batı Türkistan’ın beş ayrı ülke95 olarak bağımsızlığa kavuşması ve akabinde 11 Eylül olayları sebep olmuştur, denilebilir. Çin yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 11 Eylül olayları sonrası yaptığı bir açıklama ile yaşanan terör olaylarının kendi ülkesinde de yaşanabileceğ ihtimalini mazeret sayarak Doğu Türkistan’daki bütün törenleri (düğün, cenaze, sünnet gibi) yasaklamıştır.
Bu dönemde Çin Halk Cumhuriyeti, Doğu Türkistan’da din noktasında geçmişten günümüze yürürlükte olan pek çok yasak koymuştur. Yönetimin Doğu Türkistan’daki mevzubahis yasaklarından bazıları şöyle sıralanabilir:
Çin’in Doğu Türkistan’daki Nüfus Politikası
Doğu Türkistan’da nüfus mevzuu ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Zira 1949’daki nihai hâkimiyetten bugüne Çin Halk Cumhuriyeti devleti bölgenin nüfus dinamikleriyle oynamakta ve bölgeyi “Çinlileştirmek” adına elinden gelen her şeyi
yapmaktadır. Bu bağlamda 1949’dan beri teşvik edilen Han Çinlilerin Doğu Türkistan’a yerleştirilmeleri ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin tüm ülkede 1979 senesinden itibaren uyguladığı aile planlama politikası Doğu Türkistan için daha
da sıkı bir şekilde yürütülmesinden bu başlık altında bahsedeceğiz. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kendi tercihiyle bir dini kabul etme veya bir inanca sahip olma özgürlüğü ile, tek başına veya
başkalarıyla birlikte toplu bir biçimde, aleni veya özel olarak, dinini veya inancını ibadet, uygulama, öğretim şeklinde açığa vurma özgürlüğünü de içerir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Mao Zedong döneminden günümüzde doğru tek çocuk-iki çocuk-üç çocuk zorunlu politikalarıyla ilgili detaylı bilgi için bkz.( Russell Goldman, (2021-05-31). “Bir
Çocuktan Üçe: Çin’in Aile Planlaması Politikaları Nasıl Evrildi” The New York Times https://www.nytimes.com/2021/05/31/world/asia/china-child-policy.html Erişim Tarihi: 17.12.2022
Çin yönetimi, 2013’te tek çocuklu ailelerden gelen ebeveynlerin ikinci çocuk sahibi olmalarına izin vererek politikada esnekliğe gitmiş, 2016’da ise herkes için çocuk sahibi olma sınırı 2’ye çıkarılmıştı. 3 çocuk sahibi olunabileceğine dair değişiklik, Ulusal Halk Kongresinin Daimi Komitesi tarafından kabul edildi. https://www.bloomberght.com/cin-de-3-cocuk-yasasi-kabuledildi-2286166 Erişim Tarihi: 18.12.2022
2022 yılı nüfus verilerine göre, Doğu Türkistan’daki 25,86 milyon nüfusun yaklaşık %57’sini etnik azınlık olarak
kastedilen Han Çinlisi olmayan vatandaşlar oluşturmaktadır. Bu da zaman içinde uygulanan nüfus politikasının Çin Halk Cumhuriyeti lehine başarılı olduğunu göstermektedir.2020’deki 7. Ulusal Nüfus Sayımından elde edilen verilere göre, Xinjiang’ın toplam nüfusu 25,85 milyondur; bu sayının 10,92 milyonu Han etnik grubu 14,93 milyonu ise etnik azınlık
gruplardan oluşmaktadır. –
Çin’in Doğu Türkistan’daki Ekonomi Politikası
Nüfus politikası gereği, Doğu Türkistan’a yapılan Han Çinlisi göçmen transferi, bölgenin elde edilen milli gelirinin eşit dağıtılmamasına sebep olmaktadır. İş ilanlarında “Uygurların bu ilana başvurmaması”na dair uyarılara yer verilmektedir. Doğu Türkistan üniversitelerinden hatta Çin yahut yurt dışındaki üniversitelerden mezun olan Doğu Türkistanlılar bile iş bulmakta ciddi sıkıntı çekmektedir.119 Zira bu noktada özel ya da kamu işvereni olsun büyük bir etnik ayrımcılık vardır. Han Çinlileri, Doğu Türkistanlılara göre daha rahat iş bulabilmekte ve buldukları işlerin imkanları, pozisyonları ve maaşlar Doğu Türkistanlılarınkilerle kıyas götürmemektedir. Çin hükûmetinin “zorunlu çalıştırma” politikası yalnızca yurt genelindeki cezaevlerinde ve Doğu Türkistan’da uygulanmaktadır. 2002 yılında Han Çinlileri ile Uygurlar arasında diyaloğu artırmak için “zorunlu çalıştırma” politikası gereği işçi ihraç programı uygulamaya sokulmuştur. Buna göre Çinli Memurları çoğu zaman köy köy, mahalle mahalle dolaşıp “kanunsuz” çocuğu olan ve olacak kadınları kamyonlara doldurarak zorla götürmekte ve son derece ilkel koşullarda gerçekleştirilen kürtajlar neticesinde ise genellikle yalnızca bebekler değil, anneler de hayatlarını kaybetmektedir.”
Ayrıca, Çin yönetimlerinin kadim bir uygulaması olan ve “Haşar” adı verilen bir sistemde, çiftçi aileler, bir aile üyesini, bazen yılda birkaç kez, tarım, altyapı ve diğer bayındırlık işlerinde çalıştırılmak üzere iki ila üç haftaya kadar çalıştırmaya göndermezlerse para cezasına çarptırılırlar. Bireylere emekleri için herhangi bir tazminat, oda veya yemek verilmemektedir ve kendi ulaşım masraflarını karşılamaları beklenmektedir. Birçoğu, ağır işler yaparken açık
havada uyumayı ve günlerce hazır erişte dışında hiçbir şey yemediklerini anlatmışlardır. Bireyler, Uluslararası Af Örgütü’ne, gönderecek sağlam genç erkekleri olmayan ailelerin muaf olmadığını ve katılmak için 70 yaşında kadın ve
erkekleri ve 12 yaşında küçük çocukları dahi göndermek zorunda kaldıklarını bildirmişlerdir.
05 Temmuz 2009 Urumçi olaylarını fişekleyen de 26 Haziran 2009 günü Güney Çin’de bulunan Guandong-Shaoguan’da bulunan Hurui isimli fabrikada yaşanan olaydaki çalıştırılan işçiler de bu uygulamanın bir örneğidir. Ayrıca ilerleyen yıllarda bu Uygulama ” Mesleki Eğitim ve Öğretim Merkezleri” adı ile kurulan Çin tipi toplama kampları ve tutukluların bu kampların yakınlarında kurulan üretim tesisleri ve Fabrikalarda “zorla çalıştırma” hadisesi de yine Çin Halk
Cumhuriyeti’nin bölgede uyguladığı en mühim ekonomi politikalarından biridir. Bu politikalarda etnik ayrımcılık ve zorla çalıştırma gibi insan hakları ihlallerine sıkça rastlanmaktadır. (bilgi.edu.tr/server/api/core/bitstreams/007d31af)
Çin’in Doğu Türkistan’daki Dil ve Eğitim Politikası
Çin Halk Cumhuriyeti, Doğu Türkistanlıları Çinlileştirme/kendisine benzetme ilkesi gereğince Uygur Türkçesine ve bu dili konuşanlara tahribat amacına uygun politikaları125 hanedanlık döneminden bu yana sürdürmektedir.Uygur Türkçesi esasen Kur’an harfleri (Arap alfabesi) ile okunup yazılan bir dil iken sınır komşusu Rusya’nın bölgeye olan tesiriyle evvela Kiril alfabesi ile değiştirilmiş daha sonra 1972 senesinde Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçilmiştir. Mao Zedong dönemine rastlayan bu uygulamada Arap alfabesiyle yazılmış 370.000 eser imha edilmiştir.126 En nihayetinde de 1983 senesinde baskılar sonucu tekrar Kur’an harflerine dönülmüştür. Alfabede bu denli köklü ve sık değişiklikler yapılması doğal olarak okuryazarlık oranlarını düşürmüştür. Öte yandan özerklik ilan edilinceye dek anadilde eğitimin mümkün olduğu Doğu Türkistan’da, 1950 senesine gelindiğinde anadilde eğitimin yanında Çince de öğretilmeye başlanmıştır.
Kaynak : https://openaccess.bilgi.edu.tr/server/api/core/bitstreams/007d31af-ec92-4142-9248-1a364ae5ae31/content
BENZER HABERLER