logo

trugen jacn

DOĞU TÜRKİSTAN KONUSUNDA ELİMİZİ VİCDANIMIZA KOYACAK YÜZÜ KAYBEDERKEN…

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, sakal, selfie, ağaç, açık hava, yakın çekim ve doğa

Hamza-  Devrim Çolak Soysal 

“İnsâf sözcüğünün hey’et-i ‘umûmiyyesi ve idrâk-i kemâliyyesi ile mahfûz ve mazrûf olduğu gönüllerde bugünlerde büyük bir yangının acısı kol gezmekte. Gün geçtikçe büyüyen ve şartları ağırlaşan bu elîm yangının vefâlı ciğerleri yakıcılığı, îmânlı yürekleri dağlayıcılığı, vicdânlı rûhları inciticiliği katlanarak artmakta. Bu mes’eleyi hakkıyla duyup, lâyıkıyla hissedip, lâzımıyla tepki verenlerimiz elbette ve hamdolsun ki varlar; hepi-topu ne kadarlar derseniz; ateşin düştüğü yerde sayım yapılmaz derim…

Bu bahsi geçip asıl onun ötesindeki sessiz kalabalığa ise diyeceklerim şunlardır:

Gören körlere, duyan sağırlara, konuşan dilsizlere, hamasî nutuklarla, test edilmemiş kabadayılıklarla meydan meydan, meclis meclis dolanıp ben Türk’üm, ben Müslüman’ım, ben İnsan’ım diyen, sözü özüne özü sözüne uymayan riyâkârlarla, şarlatanlara, söz cambazı, fikir sihirbâzı iki ruhlu ve iki yüzlülere bu yazım; zulüm altında inim inim inleyen, bir acısını diğer bir acısı ile sarıp frenleyen, gece gündüz feryâd u figân vâveylâ edip yardım dileyen kardeşlerini görmezden, duymazdan, bilmezden ve hissetmezden gelen tüm sefil ve gâfillere. Aynı zamanda mazlûm kardeşine, mağdûr dindaşına vefâ borcunu susarak ve ölüm döşeğindeki bir fâniye acır gibi; zelîl bir me’yûsiyyet ve rezîl bir ʻacziyyet içinde sâdece duʻâ ve sabır telkîn ederek ödeyen, kendini, yapabileceği başka hiçbir sorumluluk kalmamış gibi bir kenara çekip zâlimi Hazret-i Kahhâr’a havâle etmekten başka fazîlet! sergileyemeyen müslümanlara, özellikle de en çok ümit besledikleri, en çok yardım gözledikleri, en çok meded umdukları ve en çok hürmet ve muhabbet duydukları kan kardeşlerimiz, cânberâberlerimiz dedikleri biz ölü Türklere…Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor

Hazret-i Allah (c.c) Kur’an-ı Kerîm’de, A’râf Sûresi’nin 179. âyetinde bu acınası hâli ve hâlde olanları şöyle tavsîf buyuruyor:

“Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi, lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).”

Yarattığımız cinler ve insanlar içinde (iradelerini yanlış yolda, nefislerinin arzusu istikametinde kullanan) pek çoklarını Cehennem için ayırdık. Onların kalbleri vardır, fakat onlarla meselelerin özüne inip gerçeği idrak edemezler; gözleri vardır, fakat onlarla görülmesi gerekeni göremezler; kulakları vardır, fakat onlarla duyulması gerekeni duyamazlar. Bu halleriyle onlar, küçük veya büyükbaş hayvan sürüsü gibi, hattâ onlardan daha çok insiyaklarına tâbi, yol bilmez ve güdülmeye mahkûmdurlar. Onlardır gerçeklerden bütünüyle habersiz olanlar.

Uygurlardan bahsediyorum. İsmiyle müsammâ kan ve dîn kardeşlerimizden. Târihimizin ikbâl ve iftihâr sayfalarını meziyetlerinin parıltısıyla dolduran; bugün isimlerini birer vird-i zebân gibi ezberleyip hayır ve gurûrla yâd ettiğimiz Türklerden, mâzimizin altın devirlerinde milletinin iʻlâ ve bekâsı için nice edebiyât, ilim, irfân, kültür, sanat ve hikmet dehâsı yetiştiren Türklüğün ve İslamlığın yüz akı olan Uygur Türklerinden..Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta, yürüyor ve yazı

Bugün onlardan bahsederken boynumuz bükülüyor, yüreğimiz burkuluyor, sözcükler boğazımızda düğümleniyor, yaşanan trajedi içimizi dağlıyor, kahroluyoruz. Bu cehennemî ortamda sadre şifâ verecek, onların acılarını dindirecek, yüreklerinin yangına su serpecek hz.sebeplerin yerine getirilmemesinden ve vefâlı olması beklenenlerin vefâsını esirgemesinden muzdarip ve müştekî oluyoruz. En çok ta bizi bu üzüyor, derinden etkiliyor, kökten yaralıyor. Devletimiz suskun, ordumuz suskun, milletimiz suskun, dindarlarımız suskun, milliyetçilerimiz suskun, basınımız suskun, tâlihimiz suskun… Vefâsını tescîl, samîmiyetini tashîh için minik gagasındaki suyla Hazret-i İbrahim’in atıldığı devâsâ ateşi söndürmeye giden o küçük kuş misâli bir avuç samîmi ve vefâlı insanın fedakarâne gayretleri dışında sorunu dile getiren ve yangını söndürmeye gidenimiz yok..Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava

Hz. Muhammed (s.a.v.) aşkına gelin kendinize

Hz. Muhammed (s.a.v.) aşkına gelin kendinizeve Çin’in, Amerika’nın, R usya’nın değil Allah’ın azamet, havl ve kudretine sarılın. O’ndan hakkıyla korkun, O’na hakkıyla kul olun, O’ndan sebeplere bi’l-külliyye mürâcaʻat ederek yardım dileyin ve ne olur O’nun verdiği aklı, izʻânı ve basîreti kullanın. Türk milletinin Çin hakkında edindiği üç bin yıllık acı tecrübeyi size üç-beş gün nefes aldıracak oyuncaktan iʻâneler ve mahsuscuktan zaferleri için çöpe atmayın. Fırsat değişir ama fıtrat değişmez bunu bilin. Allah’a hakkıyla inanıyor ve îmânınızdan şüphe duymuyorsanız O’nun emirlerine sıkı sıkı uyun ve dostunuzu, kardeşinizi düşmandan umduğunuz fânî bir çıkar uğruna fedâ etmeyin! Mülkün asıl sâhibinin O olduğunu, mahkemenin kadıya, devrânın sultana kalmadığını ve kalmayacağını fehmedin. Dostunuzu, refîkinizi iyi seçin ve size vefâlı olanları ağyârın ayakları altında ezdirmeyin. Bir Afrika atasözünde denildiği üzere bilin ki: “Irmak nereye giderse gitsin kaynağını unutmaz”. Uygurlar ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar acımıza üzülürler, sevincimize ortak olurlar anlayın bunu; Türkiye’nin ayağına diken batsa acısını bizim gibi derinden hissederler. O yüzden gözden ırak gönülden uzak deyip müşterek olan izzetimizi, şerefimizi ve namusumuzu kirlettirmeyin. Onlar armudun sapı, üzümün çöpü yâhut dış kapının mandalı kâbilinden değersiz bir nesne değil bizim için, Zâlim Çin’in saygı duyulası maʻsûm bir iç meselesi aslâ değil. Bizim cânımızın, ırzımızın, ırkımızın, ülkümüzün, inancımızın, insânlığımızın sınırlar ve şartlar üstü kalbî ve uzvî bir parçası, Tanrı huzûrunda îmân ve ikrâr ettiğimiz hakîkatlerin biz i mesʻûl tutacağı ve bugün sâhip çıkmayı emr ettiği büyük bir rükün Onlar..Görüntünün olası içeriği: 6 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar ve açık hava

Söz Muhâtabına, Onun Anlayacağız Dil ile Söylenirse Teʻsîr Eder.

O yüzden bu yazdıklarımın birinci muhâtabı bu acıyı derinden hisseden ve dediklerimi fehmeden benim kendi nankör nefsimdir. Kimse nefsilerini nefsimden ari ve artık görüp dediklerime alınmasın, gücenmesin, lütfen ve keremen galîz ve ağır bulmasın. Derdimi dile dökerken canımın acısıyla haddimi tecâvüz etmiş, zülf-i yâre az dokunmuş olabilirim. Bundan dolayı da Rabbimden bağışlanma diliyorum, Sizlerdense ‘anlayış’ ve dile getirmeye çalıştığım konuda Allah rızâsı için bu kahraman millete yakışan şekliyle onurlu bir duruş. Yarın huzûr-ı risâlet-penâhîde ve ind-i ilâhîde karşılaşmamız muhakkak ve mukadder olacak mahcûbiyeti düşünmenizi ricâ ediyorum. Saygılarımla

Fuzulî merhûmun o meşhûr beytiyle ʻarz-ı hâlime ve şikâyetnâmeme nihâyet vereyim:

“Söylesem te’sîri yok, sussam gönül râzı değil.”Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar, kalabalık ve açık hava

Kaynak : Sayın Hamza-Devrim Çolak SOYSAL’in kişisel Sosyal Medya(Facebook)hesabı.  24.09.2018    Ankara

Etiketler: » » » » » » » »
Share
872 Kez Görüntülendi.