logo

trugen jacn

ÇİN İŞGALİNDEKİ DOĞU TÜRKİSTAN – İDEOLOJİK KÖRLÜK VE AKIL TUTULMASI

Mustafa Alican

İdeolojik körlük, insan evladının eklemlendiği ideolojinin kaplamını bütün dünyasına hâkim kılması, edindiği (edindiğini sandığı) ideolojik argümantasyonun kendisine çizdiği sınırlardan ötesini görme konusunda yeteneğini kaybederek zihinsel anlamda acziyete sürüklenmesi şeklinde tanımlanabilir.
Bir tür “düşünce hastalığı” olarak nitelenmesi mümkün olan ideolojik körlükten muzdarip olanlar, kendilerinin (ya da kendilerinin olduğunu sandıklarının) ve kendilerine benzer olduklarına inandıklarının düşüncelerine uygun olmayan düşünceleri peşinen ve önyargılı bir şekilde “yanlış ve gerici” olarak yaftalama eğilimi taşırlar. Kendileri gibi düşünen ya da kendileri gibi olduklarını sandıkları kişilerin hataları bile bunlar için savunulması gereken doğrulardır. Bâtınî bir yaklaşıma sahip olup “ideolojimize el vermeyen kâfirlerin” asla ulaşamayacağı kutsal bilgilere sahiptirler.
İdeolojik körlük, çoğu zaman dermanı “zaman” olan ölümcül bir hastalıktır. Öyle ilaçla, telkinle ya da istirahatla geçmesi mümkün değildir. İşin kötü tarafı ideolojik körlükle malul olma “kadersizliği” ile yüz yüze gelenler, kendilerinin bir hastalığa yakalanmış olduklarını kabul etmezler. Onlara göre “kendileri gibi düşünmeyen herkes hastadır ve kendileri de sağlıklı oldukları için” dünyayı işgal eden bu hastalar güruhu kendilerini çekememektedir.
Üst paragrafın talihsiz insanları, doğruların yazıldığına inandıkları –başka hiçbir yerde doğrunun bulunamayacağını, çünkü “liderden başka doğruyu ve gerçeği bilen” kimse olmadığını düşündüklerinden olsa gerek- kitapların ya da bültenlerin dışında başkaca bir şey okumaktan da ölesiye kaçarlar. Kendilerinden önce “başka şeyleri okuyan üstatları” o gereksiz şeylerin analizini yapmıştır. Bundan dolayı artık onları okumanın bir anlamı ve dahi ideoloji açısından pek bir önemi yoktur. E ideoloji açısından önemi olmayan bir olgunun her hangi bir açıdan önemli olması da mümkün değildir.
İdeoloji körleri, kendilerinin ve kendileri gibi olanların “hep iyi yönlerini” görme ve gösterme eğilimindeyken, “ötekilerin ve onlardan olanların” kötü yönlerinden başka bir taraflarına görme zahmetine katlanmaktan ölesiye kaçarlar. Bir tuhaf talihsizlik halidir bu körlük, herkese ve her şeye hep aynı zaviyeden bakmayı idealize eder.
Yukarıda gösterilen çabanın nedeni, birkaç yazımdan beri üzerinde durmaya çalıştığım Doğu Türkistan sorunudur. Önceki üç yazıda anlamaya ve anlatmaya çalıştığım Çin zulmünün ve Uygurların maruz kaldığı acıların bazıları tarafından inatla “anlaşılmamaya” çalışılmasıdır. İnatla ideolojik bir bağlam üzerinden algılanması ve “komünist olduğu zannedilen Çinlilerin pîr u pak olduklarının” ideolojik bir düşünme biçimiyle çıkarımlanmasıdır.
Çin’in Uygur Türklerine verdiği “ayrıcalıklardan” söz eden, 35 milyon Uygur’u katleden Çin’in Doğu Türkistan’a “doğum kontrolü yasağı” uygulamadığını söyleyerek “sınavlarda Uygur Türklerine verilen extra puanlardan” söz eden bazı kimselerin malul olduğu akıl tutulmasının nedenini ben başka bir nedene bağlamayı başaramadığım için ideolojik eğilimlerle açıklamak istiyorum. Çin’i ve kendisini komünist zanneden ve bu hat üzerinden Çinli yoldaşlar ile arasında empati kuran bu anlaşılmaz zihniyetin yaklaşımını başka türlü anlamlandıramıyorum çünkü.
Büyük Usta Cemil Meriç’in de dediği gibi, “ideolojiler, idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir.” Zihnimizi öznel kategorilere bölen ve dünyayı tek bir yerden algılamamıza neden olan ideolojilerin hayatımıza kattığı akıl tutulması, başkalarının ürettiği öznel bir anlamı kendi anlamımızmış gibi benimsememize ve özgürlüğümüzü yitirerek bağımlı ve idrak yoksunu olmamıza yol açan zehirli bir eğilimdir.
Birkaç gün önce özel bir televizyon kanalında yayınlanan Türkistan görüntüleri, Çin’in Uygurlara sunduğu ayrıcalıklardan söz eden zihniyete neler hissettirdi acaba? Çok merak ediyorum, edilen bir yığın çokbilmişçe sözden dolayı utanıldı mı, yoksa Çinli sivillerin, kolluk kuvvetlerinin gözleri önünde savunmasız Uygurları linç etmesine de bir kılıf mı uyduruldu? Zalimin zulmüne çanak tutulduğu, vahşetin meşrulaştırıldığı fark edilip başlar utançla öne eğildi mi, yoksa “yoldaşların tavırlarında bir hikmet-i hukûmet” arandı mı?
İnsan evladı neye inanırsa inansın, hangi ideolojiye mensup olursa olsun ve hangi düşünme biçimine sahip olursa olsun, “kendisini mazlumların, incinmişlerin ve ezilmişlerin yerine koyup onların dramları ile hemhal olmadıkça” ideolojikten körlükten kurtulması mümkün değildir.

KAYNAK :  http://www.milliakil.com/ideolojik-korluk-ve-akil-tutulmasi/

Etiketler: » » » » » » » » » »
Share
1511 Kez Görüntülendi.