logo

trugen jacn
08 Temmuz 2014

BİR TANIĞIN GÖZÜNDEN 5 TEMMUZ URUMÇİ KATLİAMI

Doğu Türkistan’ın Urumçi şehrinde 5 Temmuz 2009’da Çin’in gerçekleştirdiği katliamın tanığı, Dünya Bülteni’ne katliam gününü anlattıBir tanığın gözünden 5 Temmuz Urumçi katliamı

Hamit Göktürk/ Dünya Bülteni
Her yıl 5 Temmuz 2009 Urumçi katliamının yıl dönümünde, bu katliamın görgü tanıklarının şahit olduklarını siz değerli okuyucularımızla paylaşmaya çalışıyoruz. Bu yıl da aynı şekilde olaylara şahit olan ve bir kısmını bizzat gören bir tanıkla yaptığımız mülakatı bilgilerinize takdim ediyoruz. Tanık, kimlik ve diğer kendisini afişe edebilecek bilgilerin kendi güvenliği açısından açıklanmasını istemediğinden, kimliği ve diğer bilgileri saklı kalmak üzere anlattıklarını bilgilerinize sunarken, değerli tanığımıza da teşekkür ediyoruz.
GÖKTÜRK : Türkiye’ye hoş geldiniz. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Doğu Türkistanlı tanık: Teşekkür ederim. Türkiye’ye birkaç ay önce İstanbul’da bulunan yakınımı ziyaret ve Türkiye’yi görmek amacıyla geldim.

Ben aslında Doğu Türkistan’ın önemli merkezlerinden bir şehirde doğdum. Çocuk yaşımda öğrenim için başkent Urumçi’ye geldim. Burada yükseköğrenim gördüm. Daha sonra, Urumçi’de evlendim ve buraya yerleştim. Hayata atıldıktan sonra öğrendiğim mesleği icra etmedim. Devlete ait medya ile ilgili bir kurumda 40 yıla yakın bir süre çalıştım. Son görevim orta düzeyde bir yöneticilikti. Nihayet emekli oldum.
GÖKTÜRK : Türkiye’ye gelmeden önce bu ülkeyi ve İstanbul’u nasıl hayal ediyordunuz ve geldikten sonra nasıl buldunuz?
Türkiye ve özellikle mübarek İstanbul şehrinin, Uygurların kalbinde çok özel bir yeri vardır. Türkiye Müslüman Uygurlar için tarihten beri her zaman bir ilham ve manevi güç kaynağı olmuştur. Her şeyden önce dünya Müslümanları için, özellikle biz Uygurlar için bir dini merkez ve manevi başkenttir. Doğu Türkistan’da Türkiye ve Türk imaji her zaman önemini korumuştur. İstanbul, biz Uygurlar için bir hayal, özlem ve mutlaka görülmesi gereken ideal bir şehir olmuştur. Ülkemde, “İstanbul’u gören bütün Dünya’yı görmüş sayılır.” sözü meşhurdur. Türkiye’nin diğer bölgelerini henüz görme imkanım olmadı. Ancak İstanbul’u hayallerimin de ötesinde çok güzel buldum. Bir huzur, maneviyat ve camiler şehri. Dünyanın en güzel camileri burada. Her cuma Sultanahmet başta olmak üzere bütün büyük camilerde cuma namazı kılıyor ve ziyaret etmeye çalışıyorum.
GÖKTÜRK : Biliyorsunuz, 5 Temmuz 2009’da Urumçi’de Çinliler, bizim Uygur kardeşlerimize karşı büyük bir katliam yaptı. Etnik soykırım uyguladı. 197 Uygur’un şehit edildiği ve 2 bine yakın kişinin yaralandığı resmi olarak açıklandı. Çinlilerin bu açıklamalarında bildirilen rakamlar sizce doğru mudur?
Çinlilerin açıkladığı hiçbir rakam ve söylediği hiçbir söz doğru değildir. Çin’de mevcut rejim ve sistem her ne kadar komünist rejim olarak lanse ediliyorsa da gerçekte idareye ve yönetime Çin şovenizm ve faşizmi hakimdir. Çin’in binlerce yıllık devlet geleneğinden süzülüp gelen bugünkü sistemde de yalan, aldatma, göz boyama ve iki yüzlülük hakimdir. Ben bu rejimde 40 yıla yakın çalıştım. Ömrüm, yalan, hile ve mekir, desise ve riya içinde ve ondan korunmaya çalışmakla sürdü. Çünkü, buna uymayana hayat hakkı yoktur. 5 Temmuz Katliamı’nda açıklanan rakamlar da diğerleri gibi doğru değildir. Çin askerleri, o zamanki bölge diktatörü ÇKP Genel sekreteri Cellat Vang’ın silahlandırıp Uygurların üzerine saldığı etnik Çinli Çeteleri ile çok iyi bir koordinasyon ve işbirliği yaparak Uygurlara karşı büyük soykırım gerçekleştirdiler. Bizim duyduğumuz ve kişisel tahminim, ölen Uygurların sayısı binlercedir. Çünkü Urumçi’de Uygurların evleri ve dükkanları günlerce arandı. Gece sokaklarda sabaha kadar Çin Askerleri, Özel Birlikler ve Paramiliter Bingtuen adı verilen Çinli Çeteler tarafından Uygurlar katliama tabi tutuldu. Açıkçası Uygurlar sokaklarda kovalanarak ve vurularak katledilidiler. Biz bu katliam haberlerini fısıltı gazetesinden duyduk. Ama görüntülerini görmedik. Türkiye’ye geldikten sonra bu katliamlara ait görüntüleri burada gördüm. Çinliler televizyonlarda bize, Uygurlar, Çinlilere saldırıp öldürdüler ve yaraladılar diye yayın yaptılar, sürekli yaralı ve ölü Çinlileri gösterip durdular. Çünkü, medya rejimin güdümünde. Rejim de etnik Çinlilerin elinde. Onlar medyayı kendilerine göre yönlendirirler. Gerçeklerin Çinliler için hiçbir önemi yoktur.
Bir de bunun dışında kaybolan Uygur gençler var. Gençler var diyorum… Kaybolanların, yani yok edilenlerin tamamı genç insanlar. Çin işgal rejimi, Uygur gençlerini potansiyel tehlike olarak görüyor. O yüzden ilk etapta onları yok etmek ve onlardan kurtulmak istiyorlar. Kaybolan gençler, Çinlilerin ev aramalarında, toplu, keyfi ve rastgele tutuklamalarda gözaltına alındıktan sonra bilinmeyen yerlerde öldürülüp yok ediliyorlar. Kaybolan Uygur gençlerinin yakınlarının durumu öldürülenlerden daha kötü. Ölenler için bir süre dertlenilir, daha sonra takdire boyun eğilinir ve dua edilir. Acılar ve ıstıraplar zamanla küllenir. Ama, hiçbir iz bırakılmadan yok edilenlerin acısı çok daha derin ve etkindir. Kaybolan kişi bulunmadan aileler tatmin olmaz ve huzura kavuşamaz. Bu durum büyük bir kor olarak yürekleri yakar ve dağlar. Ben böyle evlatları kaybolan aileler biliyorum. Allah hiç kimseyi böyle bir durumla karşılaştırmasın. Bu olay büyük bir sosyal yara ve dram olarak hala sürmektedir. Kaybolanların sayılarının yüzlerce olduğu ifade ediliyor.
GÖKTÜRK  :  Peki, kaybolduğu söylenen bu gençleri hükümet tutuklamadı mı? Aileler niye hükümete sormuyor? Her ülkede vatandaşların hayatından devlet sorumludur. Çin yönetiminin de bunlardan sorumlu olması gerekmez mi? Bunları araştırılması ve akıbetinin ailelere bildirilmesi hükümetin görevi değil mi?
Bu gençleri elbette Çin asker ve polisi tutukladı ve gözaltına alıp götürdü.Ama, Doğu Türkistan’da Uygurların devleti yok. Doğu Türkistan’da mevcut devlet, etnik Çinlilerin devletidir. Bu devlet hiçbir zaman bizim, yani Uygurların devleti olmamıştır. Olmaz da. Çünkü, Çin ordusu bizim ülkemize askerlerini salarak işgal etti. Bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyetimizi yıktı. Milli ordumuzu, Cellat Stalin’in bize ihaneti ve Mao’ya yardımı sonucu hile ve mekir ile tarumar etti. Çin yönetimi biz Uygurları hiçbir zaman eşit vatandaş olarak görmedi. Hala de görmüyor. Böyle olunca biz Uygurların da Çin yönetimini kendi hükümeti olarak görmesi ve kabul etmesi mümkün değildir. Aileler elbette normal olarak hükümete gidiyor. Önce yerel hükümete, oradan sonuç alamayınca Eyalet Hükümetine, bundan de bir netice çıkmayınca 5 bin km. uzaklıktaki Pekin’e giderek, Merkezi Hükümete, Sözde Halk Kurultayı denilen Çin Parlamentosuna, Milliyetler ve Azınlık İşleri Bakanlığına kadar giderek dertlerini anlatıyorlar ve çözüm bulunmasını istiyorlar. Ancak, şimdiye kadar bundan sonuç alınmış değil. Üstüne üstlük adalet aramak için Pekin’e giden bu ailelerin bir kısmı hapsedildi. Ailelerin sözleri dinlenip çözümlendirileceği yerde yüreği zaten yanmış olan bu insanlar cezalandırılıdılar. Zaten Çin, bu aileleri dinlese ne yapacak ki? Çocuklarını Pekin’in Doğu Türkistan’a baskı, zulüm ve asimilasyon yapmaları ve Uygurları yok etmeleri, katletmeleri için gönderilen ve tamamı Etnik Çinlilerden oluşan sözde Çin Halk Kurtuluş Ordusu, bu gençleri kışlalarına götürüp öldürdüler ve cesetlerini de yok ettiler. Hükümet, ailelere, bizim sizi kurtarmak için gönderdiğimiz “Kahraman Armiyemiz (askerlerimiz) sizin çocuklarınızı kışlalarına götürdüler. Çin işkencelerinin hepsini üzerlerinde denediler. Daha sonra öldürdüler. Cesetlerini de yok ettiler.” diyecek halleri yok ya! Gözaltına aldıklarını inkar da edemiyorlar ancak, bu gerçekleri de söylemiyorlar. Büyük bir pişkinlik ve utanmazlıkla bu dertli insanları kandırıp oyalıyorlar. Sözde Özerk Bölge Hükümeti, Çin Ordusuna söz geçiremez. Çin’de ordu direkt Komünist Partisi genel sekreterine bağlı. Hükümet, Parti’nin kuklası. Kaybolan gençlerin ailelerinin bir kısmı çocuklarının derdinden ve ıstırabından kanser, kalp hastalığı ve sinir hastalıklarına yakalandılar. Dertten, elemden ve ıstıraptan hayatlarını de kaybedenler oldu. Sözde Özerk Bölge Hükümetinin bir bakanının bir kadın yakını de bu yüzden hayatını kaybetti. Ağabeyi kaybolan yeğeninin bulunması için hiçbir şey yapamadı. Çünkü, o, bakan. Fakat elinde hiçbir yetki yok. Çin’in kuklası.
Bunun dışında on binlerce Uygur genci tutuklandı. Onlarca Uygur’a idam cezası verdiler. Bunların hemen hemen tamamının idam cezası infaz edildi. Binlerce kişi ise, Çin zindanlarında yavaş yavaş öldürülüyorlar. Uygurlardan uzun süre hapise mahkum olanlar genellikle sağ çıkamazlar ve hastalanıp öldükleri söylenir. Aslında orada ilaçla veya başka bir şekilde öldürülür, sağ çıkanlar de ruh sağlıklarını kaybederler.
GÖKTÜRK : Siz, 5 Temmuz günü Urumçi’de miydiniz? Olaylara şahit oldunuz mu?
Ben 5 Temmuz Pazar günü Urumçi’deydim. Benim oturduğum devlete ait lojman, Çin bölgesindeydi. O gün bizim meşrep meclisimiz (çay oturmamız) vardı.  Biz eşimle birlikte otobüsle oraya doğru yola çıktık. Bir süre sonra 500 – 600 kişilik bir grubun bizim yolumuzun ters istikametine, Xinjiang Üniversitesi’ne doğru sloganlar atarak gittiğini gördüm. Ne tür bir slogan attıklarını duyamadığım için bilemiyorum. Gittiğimizde çaya geç kalmıştık. Yemek faslı başlamıştı. Bir saat sonra oturuma katılanlardan bazı devlet görevlilerinin cep telefonları çalmaya başladı. Yöneticiler birer köşeye çekilerek konuştular ve tedirgin bir şekilde döndüler. Bize de hiçbir şey söylemediler. Yemek faslı bittikten sonra Yiğitbaşı (Oturma Meclisinin Başkanı konumunda= İdarecisi) “Bugün erken dağılmamız gerekiyor. Diğer faaliyetlerimizi bugün yapamayacağız herhalde.” dedi. Biz de bunun üzerine dağıldık. Yönetici olanlar derhal makam araçları ile Halk Meydanını terk ettiler. Biz eşimle otobüs durağına geldik. Fakat ileride olay var, otobüsler çalışmıyor, dediler. Ne yapacağımızı şaşırmış bir durumda iken, çocuklarım telefon etti. Uygurların oturduğu bölgelerde şiddet olaylarının meydana geldiğini, eve gitmememizi, kendilerinin de bizi almaya gelemeyeceklerini, yolların kapalı olduğunu, orada bir yer bulup gecelememizi söylediler. Bu arada telefonlarımızın çalışmadığını gördük. Telefonlar kesilmişti. Orada bulunan bir akrabamızın lojmanına gittik, kendileri evde yoktu. Bir süre sonra geldiler. Oturdukları lojmanlarda bulunan Uygur gençlerinin toplanarak Uygur bölgesine yürümek istediklerini ve kendilerinin onları ikna ederek dağılmalarını sağladıklarını bildirdi. Bu evde geceledik. Ertesi sabah otobüsle eve doğru yola çıktık. Bir süre sonra üniversitenin önündeki ana yol Çin askerleri, özel birlikler, tank ve zırhlı araçlar tarafından kesilmişti. Otobüsün daha ileri gitmesine izin vermediler. Biz yaya olarak eve gittik. Lojmanların önü ve evlerin ana girişi askerler tarafından tutulmuştu. O gece bütün Uygur evleri Çin askerlerince arandı. Bütün genç insanlar, Uygur gençleri kelepçelenerek ve başlarına torba geçirilerek götürüldü. Tutuklanıp götürülmeleri de adice ve insanlık dışıydı. Suçsuz insanlara adeta filmlerde gördüğümüz şekilde katil ve esir muamelesi yapılıyordu. Bunların bir kısmına şahit oldum. Ancak, daha fazla dayanamadım ve bu manzarayı görmek istemedim. Bu tutuklamalara ait görüntüleri bu olaydan 4 yıl sonra İstanbul’da seyrettim. Ancak sokaklardaki etnik Çinlilerin yaptığı katliamın bir kısmını evimizin perceresinden izlemiştim. Bu Uygur katliamı o gün (6 Temmuz’u 7 Temmuz’a bağlayan salı gecesi) sabaha kadar devam ettirildi. Birçok Uygur genci Çin askerleri tarafından acımasızca öldürüldü. Silah seslerini duyuyorduk. O zaman, Çinlilerin ne kadar acımasız, vahşi ve zalim olduklarını kendi gözlerimle gördüm ve etnik Çinlileri bir kez daha iyi tanıdım. Diğer Uygur Kardeşlerim gibi, ben de bundan sonra Çinlilerle birlikte yaşayamayacağımıza kanaat getirdim.
GÖKTÜRK : Sizce olayların çıkış sebebi nedir? Guandog’daki bir sanayi bölgesindeki etnik çatışmaların bu olayı tetiklediği söylendi. Bu görüş doğru mu sizce?
Bu olayı böyle tek bir olaya bağlamak ve basite indirgemek doğru değil. Bu olay Uygurların planlayarak ortaya koyduğu bir olay da değil. Uygurlar açısından tamamen olağan ve anında gösterilen bir tepki olarak nitelenebilir. Ancak bu vahşet ve katliamın Çin yönetimi tarafından iyi planlanmış tertipli ve organize bir olay olduğunu düşünüyorum. Uygurların, Guangdong’deki etnik çatışmalarda ölenler adına adalet istedikleri doğrudur. Genellikle üniversite öğrencileri bu olayın soruşturulması ve katillerin adalete teslim edilmesi talebi ile Halk Hükümetine ve Halk Kurultayı’na gitmiştir. İsteklerini yetkililere ileterek sakin bir şekilde üniversitede bulunan yatakhanelerine dönmek ve normal günlük hayatlarına devam için dönmüşlerdi. Bu guruplar üniversiteye daha gelmeden önündeki kavşakta Çin Ordusu tarafından önleri kesilerek durduruldu. Sıkıştırıldılar, tahrik edildiler. Yani kapana kıstırıldılar. Eğer bunlara engel olunmasa ve yatakhanelerine gitmelerine izin verilseydi olay bitmiş olacaktı. Öyle olmadı. Öğrenciler yem olarak kullanıldılar. Çin yönetimi, özellikle o zamanki tek adam ve diktatör ÇKP genel sekreteri Vang Lü Çen, Uygurlara tuzak kurdu ve etnik kıyım yaptı. Çok önceden planlanan bir senaryo, bu olay bahane edilerek sahneye konuldu. Çinliler bu tür hile ve mekirli, tertipli ve profesyonel işlere çok mahirdirlar.
Doğu Türkistan’ın esas sahibi ve tarihi sakini Uygurlar bir volkan gibi içten içe kaynıyordu. Bu etnik çatışma olayı bu volkanı tetikledi.
Komünist Çin’in kurucusu Mao’nun 1960’lı yıllarda söylediği bir söz vardır: “Nerede bir zulüm varsa, orada mutlaka onun karşılığı olacaktır. Bir yerde zulüm varsa, ona karşı konulması ve tepki gösterilmesi kaçınılmazdır ve doğrudur.” der.
Uygurlar 5 Temmuz’da Çin milli zulmüne, etnik ayırımcılığa ve Çin şovenizmine karşı kendilerini ifade etmişler ve haklarını aramışlardır. Haksızlıklara, adeletsizliklere itiraz etmiştir. Seslerini yükseltmişlerdir. Ancak bu sesi Çinliler tankla, tüfekle ve bombalarla susturmaya çalışmıştır. Dünyada hiçbir haklı dava bu şekilde bir güçle bastırılamaz ve susturulamaz. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Bu durum Çin için de geçerlidir. Çin’in önünde sonunda aynı akıbete uğrayacağı kesindir.
Uygur Müslümanları kendi ana vatanlarında;
1 Planlı doğum ve yasaklamalarla nesilleri kurutulmaya çalışılmakta.
2 “Çift Dille Eğitim” safsatası ile ana dilleri,kültür ve medeniyetlerinden koparılmaları hedeflenmekte.
3 Yasaklar,Kısıtlamalar ve Engellerle dini kimliklerinden uzaklaştırılmakta.
4 Sözde ve sahte “Milletlerin Birlik ve Beraberliği” sloganı ile etnik ayırımcılık ve ırkı aşağılamalara maruz bırakılmakta ve “Çinlileşmeye” zorlanmakta.
4 “Batı Bölgesinin Açılması” yalanı ile ekonomik hayattan dışlanmaya ve ülkenin etnik Çinlilerle doldurulmasına çalışılmakta
5 Ülkenin zengin yer altı ve yer üstü kaynakları Çinlilerin bu topraklara iskan edilip yerleştirilmeleri için kullanılmakta.
6 Ülke resmen etnik Çinlilerce soyulmakta, sömürülmekte ve talan edilmekte.
7 Milli ve dini kimliklerin açıkça ifadesi, “millî bölücülük ve dini radikalizm” olarak nitelenerek suçlanmakta.
8 Uygurlar ekonomik hayattan dışlanmakta, ayırımcılığa tabi tutulmakta.
9 Uygurlar, Kendi topraklarında yabancılaştırılmakta
Özetlersek; binlerce yıllık tarihi geçmişe, parlak Türk İslam Kültürüne sahip, büyük medeniyetler kuran bir milletin en önemli unsuru olan Uygurlar yok edilmeye ve tarih sahnesinden silinmeye çalışılmaktadır. Müslüman Uygurlar Çinlilerin bu sinsi hedefini en son 5 Temmuz 2009’da çok net ve açık olarak gördü ve bunu da hafızasına kazdı.
Müslüman Uygur Türkleri, Çin’in bu sinsi oyunlarına karşı gereken önlemi almıştır diye düşünüyorum. Uygurlar artık Çinlilerin hiçbir sözüne ve vaadine, “Tatlı ve Yumuşak Diline” hiçbir şekilde kanmayacaktır.
GÖKTÜRK  :  Sizi çok yorduk. Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim. Çok sağ olun.
Estağfurullah. Ben de teşekkür ederim. Mazlum milletim ve esir vatanım adına bir nebze olsun bir şeyler ifade edebildiysem, ne mutlu bana. Bu bizim insani, milli ve dini görevimizdir.

 Kaynak   :  http://www.dunyabulteni.net/gunun-haberleri/303350/bir-tanigin-gozunden-5-temmuz-urumci-katliami

 

Etiketler: »
Share
1009 Kez Görüntülendi.