Çin’in Uygar Dünya ile Ekonomik Savaş, Finansal Tuzaklar ve Ülkeleri Sessizce Kuşatmasının Anatomisi
BÖLÜM 1: MİMARİ VE MEKANİZMALAR – GÖLGE AĞIN DEŞİFRESİ
Giriş: Savaşın Değişen Doğası ve Türkiye’nin Stratejik İhmalkarlığı
Savaş, 21. yüzyılda kelime anlamını yeniden tanımlamaktadır. Artık sadece tankların palet seslerinden, füzelerin ölümcül vızıltılarından ya da sınırları ihlal eden üniformalı ordulardan ibaret değildir. Türkiye’nin ulusal güvenlik mimarisi, son yarım asırdır dikkatini ve kıt kaynaklarını bu somut, gözle görülür ve konvansiyonel tehditlere odaklamış bulunmaktadır. Sınır ötesinden sızan terör örgütleri, Ege ve Doğu Akdeniz’deki çetin jeopolitik güç mücadeleleri, bölgesel istikrarsızlıklar ve komşu ülkelerin konvansiyonel askeri kapasiteleri, Türk güvenlik bürokrasisinin ana meşguliyetini oluşturmuştur. Ancak devlet aklı, bu “gürültülü” ve görünen tehditlerle meşgulken, ülkenin ekonomik, sosyal ve akademik dokusunun en derin katmanlarına nüfuz eden, çok daha sinsi, sabırlı ve yapısal bir kuşatma stratejisi, neredeyse mutlak bir sessizlik içinde ve baş döndürücü bir hızla kök salmaktadır.
Bu “sessiz kuşatma”nın baş mimarı, Çin Halk Cumhuriyeti’dir ve kullandığı silahlar, Türkiye’nin alışık olduğu gibi tanklar, füzeler ya da üniformalı askerler değildir. Karşımızdaki tehdit, Çinli iki askeri stratejist Qiao Liang ve Wang Xiangsui tarafından 1999’da kaleme alınan ve modern savaşın doğasını yeniden tanımlayan “Sınırsız Savaş” (Unrestricted Warfare) doktrininin sahaya yansımış, 25 yıllık tecrübeyle olgunlaşmış ve teknolojik gelişmelerle korkunç bir güce erişmiş halidir.[¹] Bu doktrin, geleneksel savaş ve barış arasındaki keskin çizgiyi bulandırarak ortadan kaldırır ve modern yaşamın her alanını—ticaret, finans, hukuk, teknoloji, akademi, medya ve sosyal ilişkiler—potansiyel birer savaş sahası ve silah olarak tanımlamaktadır.
Bu hibrit savaş konseptinin nihai hedefi, bir toprak işgali veya fiziki bir fetih değildir; çok daha tehlikelisi, hedef ülkenin egemenliğini içten çökertmektir. Türkiye özelinde bu stratejinin somut amaçları, bir ülkenin sinir sistemini felç etmeye benzer: Türkiye’nin finansal denetim mekanizmalarını (MASAK, BDDK) işlevsiz ve itibarsız kılarak felç etmek, devasa vergi kayıpları yaratarak kamu maliyesini zayıflatmak, Türk şirketlerini yasa dışı işlemlere bulaştırarak onları birer şantaj “varlığına” dönüştürmek, Türkiye’deki akademik kurumlar üzerinde Pekin’in sansürünü ve anlatısını hakim kılmak ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’ni ekonomik olarak bağımlı, siyasi olarak kolayca yönlendirilebilir ve egemenliği sadece kâğıt üzerinde kalmış bir devlete indirgemektir.[²]
Bu analiz, adeta bir finansal kanser hücresi gibi yayılan bu çok katmanlı ağın mimarisini, Türkiye’nin kendi yasal boşluklarını bir silah gibi kendisine karşı kullanan karanlık “Takas” sistemini, kayıt dışı para ağlarının işleyişini ve bu sessiz savaşın Türkiye’nin egemenliği için oluşturduğu varoluşsal tehdidi tüm çıplaklığıyla ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu çalışma, geleneksel güvenlik paradigmalarının bu yeni tehdit karşısındaki acziyetini gözler önüne sererek, Türkiye’nin asimetrik tehditlere karşı yeni ve bütüncül bir savunma stratejisi geliştirmesinin ertelenemez aciliyetini vurgulamaktadır.
1. Akademik Cephe: “Truva Atı” Olarak Konfüçyüs Enstitüleri ve Fikri Mülkiyetin Sistematik Sömürüsü
Çin’in küresel nüfuz operasyonlarının en ‘yumuşak’ görünümlü, ancak en zehirli ve uzun vadeli kollarından biri, bilginin ve geleceğin üretildiği kutsal mekanlar olan üniversiteler ve akademik kurumlar üzerinden yürütülmektedir. “Kültürel tanıtım” ve dil eğitimi gibi masumane ve hatta faydalı görünen bir maske altında faaliyet gösteren Konfüçyüs Enstitüleri, bu stratejinin öncü karakolları, entelektüel köprübaşları ve gerçek anlamda dijital çağın “Truva Atları”dır.
Uluslararası deneyimler, bu endişelerin bir komplo teorisi değil, somut bir gerçeklik olduğunu ortaya koymaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nden İsveç’e, Almanya’dan Avustralya’ya kadar birçok gelişmiş ülke, bu enstitülerin akademik özgürlüğe doğrudan müdahale ettiğini, Pekin’in siyasi propagandasını (Tibet’in işgali, Tayvan’ın statüsü ve özellikle Doğu Türkistan’daki soykırım politikaları hakkında) üniversite kampüslerinde yaydığını, şeffaflıktan tamamen uzak bir finansal ve idari yapıya sahip olduğunu ve en tehlikelisi, casusluk faaliyetleri için verimli bir zemin ve yasal bir paravan olarak kullanıldığını somut kanıtlarla tespit ederek bu kurumları bir bir kapatmaktadır.[³]
Ancak bu yapıların işleyişi, basit propaganda faaliyetleriyle sınırlı kalmamaktadır. Asıl tehlike, çok daha derin ve sofistike katmanlarda, gözlerden uzak bir şekilde yatmaktadır. Bilimsel liyakatten çok Çin Komünist Partisi’ne (ÇKP) olan sadakatleri sayesinde ‘profesör’ gibi akademik unvanlar alan belirli kişiler, Türkiye gibi stratejik öneme sahip ülkelere gönderilerek çok katmanlı ve uzun vadeli görevler icra etmektedirler. Bu kişilerin gerçek görevi, sadece akademik çalışmalar yürütmek değil, aynı zamanda:
- Stratejik Teknoloji İstihbaratı: Türkiye’nin en stratejik teknoloji alanlarındaki (savunma sanayii, yapay zekâ, biyoteknoloji, malzeme bilimi, enerji teknolojileri vb.) araştırma-geliştirme projelerini sistematik olarak haritalandırmak ve bu projelerin teknik detaylarını, finansman kaynaklarını, kilit personelini ve elde edilen sonuçları düzenli raporlar halinde Pekin’e aktarmak.
- Teknoloji Transfer Operasyonları: Üniversitelerin teknoloji transfer ofisleri ve teknoparklarındaki projeleri en ince detayına kadar izlemek, bu projelerin ticari potansiyelini değerlendirmek ve özellikle sivil-askeri çift kullanımlı teknolojileri (dual-use technologies) tespit ederek bunlara erişim sağlamak için her türlü yasal ve yasa dışı yolu denemek.
- Elit Devşirme Ağının Kurulması (Elite Capture): Finansal olarak desteklenerek, uluslararası konferanslara davet edilerek, kariyer fırsatları sunularak veya kişisel zaafları kullanılarak “devşirilebilecek” akademisyenleri, rektörleri, dekanları, enstitü yöneticilerini ve hatta parlak öğrencileri tespit ederek uzun vadeli bir “etki ve şantaj ağı” kurmak.
- Fikri Mülkiyet Hırsızlığı: Türkiye’nin milyarlarca liralık kamu ve özel sektör yatırımıyla, binlerce bilim insanının emeğiyle elde ettiği bilimsel birikimi, patent potansiyeli taşıyan çalışmaları ve endüstriyel “know-how”ı sistematik olarak Pekin’e aktarmak.
- Uygurlar arasında fitne güvensizlik tohumları ekmek
Bu durum, yalnızca akademik bağımsızlığın ağır bir ihlali değil, aynı zamanda Türkiye’nin gelecekteki teknolojik rekabet gücünü ve milli güvenliğini doğrudan hedef alan, son derece iyi planlanmış, sabırlı ve organize edilmiş bir fikri mülkiyet yağmasıdır. Bu operasyonların ekonomik boyutu, yalnızca çalınan teknolojinin değeriyle sınırlı değildir; asıl yıkıcı etki, Türkiye’nin gelecekteki inovasyon kapasitesini ve teknolojik bağımsızlığını temelden dinamitlemesidir.
2. Operasyonel Zemin Sıfır: Dış Ticaret Açığının Silah Haline Getirilmesi ve Asimetrik Avantajın Yaratılması
Her büyük jeostratejik operasyonun bir başlangıç noktasına, bir kaldıraç mekanizmasına ve verimli bir toprağa ihtiyacı vardır. Çin’in Türkiye’ye yönelik finansal ve istihbarat operasyonlarının başlangıç noktası ve en verimli zemini, iki ülke arasındaki devasa, kronikleşmiş ve yapısal dış ticaret açığıdır. Bu açık, basit bir ekonomik veri veya piyasa dinamiklerinin doğal bir sonucu değil, Pekin tarafından bilinçli olarak yönetilen, sürdürülen ve stratejik olarak kullanılan asimetrik bir silahtır.
Çin, dünyada 120’den fazla ülkeyle ticaret fazlası verirken, bu durumu kendi küresel hegemonya stratejisinin temel taşı olarak kullanmaktadır. Türkiye’nin Çin’e sattığından katbekat fazlasını ithal etmek zorunda kalması, her Türk ithalatçıyı daha en başından, müzakere masasında doğal olarak zayıf ve pazarlık gücü düşük bir konuma sokmaktadır. Bu yapısal güç dengesizliği, Çin’in ticari ilişkileri, Avustralya ve Litvanya vakalarında açıkça görüldüğü gibi, diğer ülkeler üzerinde politik baskı kurmak ve onları cezalandırmak için bir şantaj aracı olarak kullanma stratejisinin organik bir parçasıdır.[⁴]
3. Kanca: Finansal Tuzağın İlk Adımı –Şeytanla Pazarlık ve Geri Dönülemez Suç Ortaklığı
Çin’in Türkiye’deki finansal operasyonunun en kritik ve başlangıç aşaması, rekabet baskısı altında ezilen Türk ithalatçı şirketlerinin, reddedilmesi psikolojik ve ekonomik olarak son derece zor bir finansal “Faustian pazarlığa” (şeytanla yapılan pazarlık) sistematik olarak zorlanmasıdır. Bu süreç, tesadüfi bir gelişme veya münferit bir olay değil, önceden tasarlanmış, hedefleri belirlenmiş ve titizlikle uygulanan bir “honeytrap” (bal tuzağı) operasyonudur.
Çinli tedarikçiler —ister devlete ait dev şirketler ister özel firmalar olsun— son derece planlı ve sistematik bir biçimde, mal bedelinin %50’sini aşan, hatta bazen %70-80’lere varan bir kısmının, tüm resmi bankacılık kanalları (SWIFT vb.) ve gümrük beyanları tamamen bypass edilerek, elden ve nakit döviz (genellikle dolar veya euro) olarak ödenmesini talep etmektedirler.
Bu yasa dışı ve son derece riskli talebi, kâr marjını artırma ve rakiplerinin önüne geçme baskısı altındaki Türk şirketi için “karşı konulmaz” kılmak adına bir dizi sofistike “yem” stratejik olarak sunulmaktadır:
- “Nakit İskontosu” Cazibesi: Elden ve kayıt dışı ödenecek yüksek meblağ karşılığında, toplam fatura bedelinde rekabette ciddi avantaj sağlayacak kadar büyük bir indirim vaat edilmektedir. Bu indirim oranı, genellikle %15-25 arasında değişmekte olup, Türk şirketinin pazar payını önemli ölçüde artırabilecek düzeydedir.
- “Resmi Fatura Kolaylığı” Tuzağı: Faturaya sadece banka kanalıyla ödenecek düşük meblağın yansıtılması, şirketin daha az gümrük vergisi ve KDV ödemesini sağlayarak, Türk ithalatçıya vergi kaçırma konusunda dolaylı bir kolaylık sunmakta ve bu da güçlü bir cazibe unsuru olmaktadır.
- Esnek Ödeme Koşulları: Nakit ödenecek bu büyük kısım için genellikle uzun vadeler (3-6 ay) veya esnek ödeme planları gibi finansal kolaylıklar sağlanarak şirketin nakit akışı geçici olarak rahatlatılmaktadır.
- Rekabet Avantajı Vaadi: Rakiplerin bu “özel” sisteme erişimi olmadığı, dolayısıyla bu fırsatı kaçırmanın büyük bir dezavantaj anlamına geldiği psikolojik baskısı yaratılmaktadır.
Bu teklifi kabul eden bir Türk şirketi, kısa vadeli bir kâr elde ettiğini ve rekabet avantajı kazandığını zannederken, aslında geri dönüşü olmayan bir yola girmiş, kendi “şantaj dosyasını” (kompromat) kendi elleriyle Çin istihbarat ağına teslim etmiş olmaktadır. O andan itibaren şirket, T.C. kanunları nezdinde “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 359. maddesi (Vergi Kaçakçılığı)”, “5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun” ve “4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun kaçakçılık suçları” gibi çok ağır cezai yaptırımları bulunan suçların faili konumuna düşmektedir.
Bu yasa dışı işlem (elden teslim edilen yüz binlerce, hatta milyonlarca dolar), Çin istihbarat ağı tarafından gelecekte kullanılmak üzere bir şantaj kozu olarak titizlikle kaydedilmekte, fotoğraflanmakta ve belgelenmektedir. Türk şirketi, artık sadece bir müşteri değil, potansiyel bir suç ortağı ve Çin’in Türkiye’deki nüfuz operasyonları ağının organik bir parçası haline getirilmiş bir “hedef” olmaktadır.
4. Ağın Kalbi: Sınırları ve Yasaları Aşan ‘Takas’ Sistemi – Gölge Bankacılığın Zirvesi
Çin’in finansal operasyon ağının dehası ve sofistike yanı, Türkiye’nin kendi yasal denetimlerini ve sermaye kontrollerini bir silah olarak kendisine karşı kullanmasında yatmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, sermaye kontrolü ve kara paranın aklanmasının önlenmesi amacıyla yurt dışına yüklü miktarda nakit transferini sıkı denetimlere tabi tutmaktadır. İşte bu “engel”, Çin için bir fırsata dönüşmekte ve “Takas” adı verilen, tamamen gayri resmi, merkeziyetsiz, güvene dayalı ancak son derece organize bir gölge bankacılık sistemi devreye girmektedir.
Bu mekanizma, özünde küresel finans otoritelerinin “Ticarete Dayalı Kara Para Aklama” (Trade-Based Money Laundering – TBML) olarak tanımladığı sistemin, devlet destekli ve istihbarat güdümlü en sofistike versiyonlarından biridir.[⁵] [⁶] Bu sistem, paranın fiziki olarak ülke sınırı geçmeden uluslararası bir transferin gerçekleşmesini sağlamakta ve Çin’in Türkiye’deki devasa nakit havuzunu besleyen ana arter işlevi görmektedir. Türkiye’de Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) da yayınladığı tipoloji raporlarında bu tür karmaşık yöntemlere ve özellikle “alternatif havale sistemleri” başlığı altında benzer mekanizmalara sıklıkla dikkat çekmektedir.[⁷] Uluslararası araştırmacı gazetecilik ağları da bu tür yasa dışı küresel finansal akışları defalarca belgelemiş ve dünya kamuoyunun dikkatine sunmuştur.[⁸] [⁹]
“Takas” Sisteminin Adım Adım İşleyişi: Detaylı Olay Analizi
Sistemin işleyişini daha net anlamak için, gerçek hayatta sıkça karşılaşılan tipik bir vaka üzerinden detaylı bir analiz yapalım:
- Adım 1: İhtiyaç Belirlenmesi ve İlk Anlaşma: İstanbul Merter’deki orta ölçekli bir tekstil firması, Çin’in Şangay şehrindeki bir kumaş üreticisinden 1 milyon dolar değerinde mal almak istemektedir. Çinli tedarikçi, rekabetçi fiyat verirken, ödemenin 200.000 dolarlık kısmının normal bankacılık kanalları üzerinden, ancak 800.000 dolarlık kısmının mutlaka “elden nakit” olarak yapılması şartıyla anlaşma imzalanacağını belirtir.
- Adım 2: Yönlendirme ve Aracı Ağına Entegrasyon: Çinli tedarikçi, Türk firmasını Türkiye’de faaliyet gösteren, genellikle lojistik, dış ticaret veya büyük toptancılık alanlarında çalışan, geniş bir finansal ağa sahip “güvenilir” bir aracı şirkete veya şahsa (ağın Türkiye’deki “kasası”) yönlendirmektedir. Bu aracılar, stratejik olarak Kapalıçarşı, Tahtakale, Laleli, Merter gibi nakit akışının ve kayıt dışılığın yoğun olduğu, denetim mekanizmalarının zayıf olduğu bölgelerde konuşlanmıştır.
- Adım 3: Yerel Nakit Teslimatı (Türkiye Ayağı): Merter’deki tekstil firması, 800.000 Dolar’ı, İstanbul’daki bu aracının Kapalıçarşı’daki ofisine, genellikle önceden belirlenen şifreli bir kelime veya seri numarası alınmış bir banknot karşılığında, sıradan bir çanta içinde nakit olarak teslim etmektedir. Bu işlem sırasında herhangi bir resmi belge, makbuz, transfer belgesi veya imza asla düzenlenmemektedir.
- Adım 4: Güvenli İletişim ve ödeme: Türkiye’deki aracı, parayı güvenli bir şekilde teslim aldığını, WeChat, Telegram veya daha sofistike şifreli mesajlaşma uygulamaları üzerinden Çin’deki kendi finansal ağına bildirir. Çin’deki finansal ağ, bu güvenli teyit mesajına istinaden, ithalatçının Şangay’daki tedarikçisine 800.000 dolara denk gelen Yuan’ı kendi yerel kaynaklarından anında öder. Bununla birlikte, Türk ithalatçı borcunu tamamen ödemiş sayılır
Sonuç ve Stratejik Çıkarımlar: Bu sofistike sistem sayesinde, tek bir kuruş bile Türkiye sınırını resmi olarak terk etmeden, herhangi bir bankacılık kaydına (SWIFT) girmeden, gümrük beyanında yer almadan, 800.000 dolarlık uluslararası ticaret işlemi tamamlanmış olmaktadır. Türkiye’deki aracının Çin’deki ağa olan borcu ise daha sonraki işlemlerle (başka ithalatçıların parasıyla, mal gönderimiyle veya farklı finansal operasyonlarla) zincirleme bir şekilde mahsuplaşılmaktadır. Bu sistem, Çin’in Türkiye içinde yürüttüğü istihbarat operasyonları, muhbir ödemeleri, rüşvet ve lobi faaliyetleri, teknoloji transferi, akademik casusluk ve siyasi manipülasyon için ihtiyaç duyduğu milyonlarca dolarlık kayıt dışı, takip edilemez ve “sterilize” edilmiş fon havuzu yaratmasını sağlamaktadır.
“Takas” sistemiyle İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük merkezlerde toplanan bu devasa nakit fon havuzunun, Türkiye’nin her köşesindeki operasyonel ihtiyaçlar için etkin bir şekilde dağıtılması kritik bir gerekliliktir. Bu dağıtım, geleneksel bankacılık sistemini tamamen bypass eden, kadim “Hawala” sisteminin devlet destekli ve istihbarat güdümlü ultra-modern bir versiyonuyla gerçekleştirilmektedir.[¹⁰]
Düğüm Noktaları ve Finansal Hücreler
Türkiye’nin İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Kayseri, Antalya gibi stratejik şehirlerine sistematik olarak yayılmış, ilk bakışta “zararsız” görünen ancak gerçekte bu finansal ağın temel düğüm noktalarını (nodlarını) ve kılcal damarlarını oluşturan aktörler bulunmaktadır:
- Çinli Restoran Sahipleri
- Küçük İthalat-İhracat Firmaları
- Turizm Acenteleri
- Otel ve Masaj Salonu İşletmecileri
- Emlak Aracıları
Bu ağın işleyişi, paranın şehirlerarası fiziki transfer riskini ve maliyetini tamamen ortadan kaldıran sofistike bir sistemle gerçekleşmektedir:
Operasyonel Senaryo Analizi
- Durum: Çin istihbaratının İstanbul’daki bir hücresi, Ankara’da kritik bir bürokrata rüşvet vermek veya Uygur diasporası içinden devşirilen bir muhbire düzenli maaş ödemesi yapmak için acilen 50.000 dolara ihtiyaç duymaktadır.
- Çözüm: İstanbul’daki hücre, parayı arabayla Ankara’ya götürmek gibi riskli bir yöntem yerine, Ankara’nın Çankaya ilçesindeki güvenilir bir Çinli “Hotpot” restoranı işletmecisi ile şifreli mesajlaşma kanalları üzerinden güvenli irtibata geçer. Restorancıdan, belirtilen kişiye 50.000 dolar ödemesini gerçekleştirmesini ister.
- Uygulama: Restorancı, o günkü veya haftalık ticari kasasından bu ödemeyi hiçbir belge düzenlemeden yapar. Bu noktadan itibaren İstanbul’daki ana hücre, Ankara’daki restorancıya 50.000 Dolar borçlu hale gelir. Bu borç, daha sonraki dönemlerde yine bir “Takas” işlemiyle, başka bir finansal akışla veya mal/hizmet transferiyle zincirleme bir şekilde sıfırlanır.
- Sonuç: Para, fiziken yer değiştirmeden, hiçbir bankacılık kaydı bırakmadan, güvenlik birimlerinin takibinden kaçarak el değiştirmiş olur.
Lojistik Destek ve Kurye Ağı
Sistemin bir diğer kritik ve sofistike ayağını, Çin menşeli hava yolu şirketlerinde çalışan ve uluslararası seyahat olanakları bulunan kabin memurları, pilotlar ve diğer havacılık çalışanları ve hatta Çinli turistler oluşturmaktadır. Bu kişiler, sık seyahatleri ve mesleki statüleri nedeniyle mükemmel birer “kurye” haline gelmektedir. Görevleri sadece nakit taşımak değil, aynı zamanda operasyonlar için gereken hassas elektronik cihazları, çift kullanımlı teknoloji ürünlerini, şifreli haberleşme cihazlarını veya fiziki istihbarat malzemelerini güvenli şekilde nakletmektir.
BÖLÜM 2: STRATEJİK HEDEFLER, SONUÇLAR VE ULUSAL BEKA STRATEJİSİ
6. Çok Yönlü Stratejik Hedefler ve Türkiye İçin Yıkıcı Sonuçları
Birinci bölümde mimarisi ve işleyişi deşifre edilen bu karmaşık finansal ve istihbarı ağın arkasında, Türkiye’yi hedef alan soğukkanlı, uzun vadeli ve çok yönlü bir strateji yatmaktadır. Bu stratejinin hedefleri, yalnızca finansal kazanç sağlamak değil, Türkiye’nin ulusal gücünün temel dinamiklerini ve egemenlik sütunlarını sistematik olarak aşındırmaktır.
1. Operasyonel Özerklik ve Takip Edilemezlik: Türkiye içindeki casusluk faaliyetlerinin (kritik altyapı tesisleri yakınında yapılan keşifler, muhbir ödemeleri, siyasi lobi faaliyetleri, sahte baz istasyonları kurulumu) tamamı, bu takip edilemez kara parayla finanse edilir. Bu durum, Milli İstihbarat Teşkilâtı (MİT), Emniyet İstihbarat ve MASAK gibi kurumların geleneksel yöntemlerle finansal ayak izlerini takip ederek operasyonları deşifre etmesini neredeyse imkânsız hale getirir. Çin, Türkiye topraklarında kendi istihbarat operasyonlarını, Türk güvenlik birimlerinin radarının tamamen altında, kendi yarattığı otonom finansal ekosistemle yürütme özerkliği kazanır. ABD Adalet Bakanlığı gibi kurumların, Çinli devlet destekli aktörlerin bu tür küresel kara para aklama ağlarını nasıl kullandıklarına dair yürüttüğü soruşturmalar, bu tehdidin ne kadar gerçek ve organize olduğunu ortaya koymaktadır.[¹¹]
2. Ekonomik Şantaj ve Nüfuz Devşirme: Yasa dışı nakit işlemine bir kez bulaşan Türk şirketi, Çin istihbarat ağı için bir “kancaya takılmış balık” haline gelir. Bu ilk usulsüzlükten oluşan şantaj dosyası, Çin’in uzun vadeli stratejik hedefleri için bir yatırım olarak saklanır. İlerleyen zamanlarda bu şirketten ve sahibinden çok daha fazlası istenebilir:
- Ticari ve Teknolojik Sırların Sızdırılması: Şirketin müşteri portföyleri, fiyatlandırma stratejileri, Ar-Ge çalışmaları veya teknolojik know-how’ı talep edilebilir.
- Lojistik Destek: Şirketin depolarının veya dağıtım ağının, Çin’in Türkiye içindeki operasyonel faaliyetleri için gizlice kullanılması istenebilir.
- Rakiplere karşı piyasa manipülasyonu yapılması: (fiyat kırması, rakipleri hakkında bilgi sızdırması, mal tedarikini geciktirmesi vb.) talep edilebilir.
- Siyasi Manipülasyon: Çin ile yaptığı bu kayıt dışı ticaret sayesinde anormal bir hızla zenginleşen ve siyasette bir etki konumuna (milletvekilliği, parti yöneticiliği) gelen iş insanı, bu suç dosyası nedeniyle en kıymetli şantaj hedeflerinden biri haline gelir. Bu kişi, Pekin lehine siyasi kararların alınması, lobi faaliyetleri yürütülmesi veya meclis komisyonlarında Çin çıkarlarını koruması için bir piyon olarak kullanılabilir. Bu, Çin’in küresel düzeni kendi lehine değiştirmek için izlediği uzun vadeli oyunun (The Long Game) bir parçasıdır.[²]
3. Sistematik Ekonomik Zayıflatma ve Mali Egemenliğin Aşındırılması:
- “Takas” sistemi, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik yapısını ve mali egemenliğini baltalar.
- Devasa Vergi Kaybı: Resmi kayıtlara girmeyen ve gümrüklerde düşük beyan edilen milyarlarca dolarlık ticaret, devleti devasa bir vergi (KDV, Gümrük Vergisi, Kurumlar Vergisi) gelirinden mahrum bırakır. Bu durum, kamu hizmetlerinin finansmanını zorlaştırır, bütçe açığını kronik hale getirir ve ülkenin ekonomik direncini temelden zayıflatır.
- Finansal Sistemin İtibarsızlaştırılması ve “Gri Liste” Tehdidi: Bu devasa gölge ekonomi, Türkiye’nin finansal denetim sistemini (BDDK, MASAK) işlevsiz hale getirir. Nitekim Türkiye’nin, kara para aklamayla mücadelede küresel standartları belirleyen Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından “gri listeye” alınmasının ve bu listede kalmasının arkasındaki temel nedenlerden biri, bu tür sofistike ve kayıt dışı para aklama yöntemleriyle etkin mücadele edilememesidir.[⁶] Bu durum, yabancı yatırımcıların kaçmasına, ülkenin kredi notlarının düşmesine ve uluslararası finansmana erişimin daha pahalı hale gelmesine neden olur.
Uygurlar Üzerinden Yürütülen Transnasyonel Baskı Stratejisi
4. Çin’in kayıt dışı finansal gücü yalnızca ekonomik çıkar sağlamak veya istihbarat operasyonlarını fonlamak için değil, aynı zamanda en hassas ve kırılgan meselelerden biri olan Uygur diasporasını kontrol altına almak için de acımasızca kullanılmaktadır. Özellikle Türkiye gibi Uygur nüfusunun yoğun olduğu ülkelerde bu strateji, Çin’in ulus aşırı baskı mekanizmalarının temel ayağını oluşturur .
- Böl ve Yönet: Maddi zorluk içinde olan veya aileleri Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında rehin tutulan Uygurlar, bu kayıt dışı para ağından yapılan “yardım” teklifleriyle hedef alınır. Bu “yardımı” kabul edenler, diğer diaspora üyeleri hakkında bilgi sızdırmaya, Türk devleti içindeki Uygur aktivistlerini rapor etmeye veya Çin lehine propaganda yapmaya zorlanırlar.
- Güvensizlik Tohumları Ekmek: Bu durum, diaspora içinde derin bir güvensizlik ve paranoya ortamı yaratır. Kimin kime çalıştığı belli olmaz hale gelir. Bu da diasporanın kendi haklarını savunma ve örgütlenme kapasitesini içeriden çökertir. Bu yöntemler, Çin’in ulusötesi baskı (transnational repression) mekanizmalarının belgelenmiş bir parçasıdır.[¹²]
Karşımızdaki tablo, münferit birkaç vergi kaçakçılığı vakası, basit bir casusluk faaliyeti veya kontrolsüz bir mafya operasyonu değildir. Bu, devlet aklıyla planlanmış, ekonomik, finansal, sosyal ve teknolojik boyutları olan; Türkiye’nin ulusal güvenliğini, ekonomik egemenliğini ve sosyal bütünlüğünü kökünden sarsmayı hedefleyen kapsamlı ve sessiz bir hibrit savaş ilanıdır.
Bu çok katmanlı ve sinsi tehditle mücadele, yalnızca klasik güvenlik tedbirleriyle mümkün değildir. Türkiye’nin acilen bu tehdidi en üst düzeyde bir ulusal güvenlik sorunu olarak tanımlaması ve topyekûn bir seferberlik ruhuyla karşılık vermesi gerekmektedir:
- İstihbarat ve Güvenlik Paradigmasının Güncellenmesi: MİT ve Emniyet İstihbarat birimleri, odağını sadece kişileri ve gurupları takip etmekten çıkararak, bu kişileri finanse eden Çinin Türkiye’deki nakit havuzu, finansal ağları ve “Takas” sistemini deşifre etmeye kaydırmalıdır. Bu, MASAK ile tam entegre çalışacak, özel olarak eğitilmiş, Mandarin ve Uygurca bilen, finansal istihbarat ve siber güvenlik uzmanlarından oluşan özel birimler kurulmasını gerektirir.
- Finansal ve Yasal Zırhların Güçlendirilmesi: “Takas” gibi gayri resmi değer transfer sistemlerini (IVTS) ve ticarete dayalı kara para aklamayı spesifik olarak hedef alan yasal düzenlemeler derhal sertleştirilmelidir. Gümrüklerde, özellikle Çin ile ticaretin yoğun olduğu limanlarda risk analizine dayalı fiziki ve mali denetimler artırılmalı, sistematik olarak düşük beyan edilen faturalara karşı sıfır tolerans gösterilmelidir.
- Ekonomik Bağımlılığın Azaltılması (Bir Ulusal Güvenlik Meselesi Olarak): Türkiye, uzun vadeli bir stratejiyle Çin’e olan kritik ticari ve teknolojik bağımlılığını azaltmak zorundadır. Bu, sadece bir ekonomi politikası değil, bir ulusal güvenlik stratejisi olarak ele alınmalıdır. Yerli üretimin desteklenmesi, pazar çeşitlendirmesi ve stratejik sektörlerde millileşme adımları hayati önemdedir.
- Ulusal Bilinç ve Farkındalık Seferberliği: En kritik adım, Türk iş dünyasını (TOBB, TİM, MÜSİAD, TÜSİAD) ve akademik çevreyi bu tuzağa karşı uyarmaktır. Ticaret Odaları aracılığıyla, Çinli tedarikçilerden gelen “nakit ödeme” tuzağının kısa vadeli bir kâr değil, uzun vadede şirketi, sektörü ve nihayetinde ülkeyi esir alacak bir şantaj mekanizması olduğu gerçeği, tüm çıplaklığıyla anlatılmalıdır.
Türkiye, bu sessiz kuşatmanın farkına varıp gerekli önlemleri almazsa, gelecekte kendisini ekonomik kararları Pekin’in çıkarlarına göre şekillenen, finansal sistemi delik deşik edilmiş, teknolojik olarak bağımlı ve ulusal egemenliği kâğıt üzerinde kalmış bir ülke olarak bulma riskiyle karşı karşıyadır. Bu tehdidi görmezden gelmenin bedelini yalnız bugünkü kuşak değil, gelecek nesiller de ödeyecektir.
Dipnotlar
[¹] Qiao, Liang ve Wang, Xiangsui (1999). Unrestricted Warfare: China’s Master Plan to Destroy America. Çinli iki albay tarafından yazılan ve Çin’in modern savaş doktrinini şekillendiren bu temel eser, askeri olmayan araçların (ekonomi, finans, hukuk, ağlar) birer savaş silahı olarak nasıl kullanılacağını teorize eder.
[²] Doshi, Rush (2021). The Long Game: China’s Grand Strategy to Displace American Order. Çin’in ABD liderliğindeki küresel düzeni yıkmak ve yerine kendi düzenini kurmak için izlediği uzun vadeli ve çok katmanlı stratejiyi detaylıca analiz eder. Ekonomik araçların bu stratejideki merkezi rolünü ortaya koyar.
[³] Spalding, Robert (2019). Stealth War: How China Took Over While America’s Elite Slept. Emekli bir ABD’li tuğgeneralin kaleminden, Çin’in ekonomik, teknolojik, akademik ve finansal araçları kullanarak Batı demokrasilerine nasıl sızdığını ve içeriden zafiyetler yarattığını anlatan bir çalışma. Konfüçyüs Enstitüleri’nin bu stratejideki rolü de incelenmektedir.
[⁴] Center for a New American Security (CNAS). Rapor: “China’s Use of Economic Coercion”. Bu ve benzeri raporlar, Çin’in ticari ilişkileri ve ekonomik bağımlılıkları, diğer ülkeler üzerinde (örneğin Avustralya ve Litvanya vakaları) politik baskı kurmak için nasıl bir şantaj ve cezalandırma aracı olarak kullandığını somut vaka analizleriyle inceler.
[⁵] Royal United Services Institute (RUSI). Rapor: “Trade-Based Money Laundering: A Global Threat”. Londra merkezli bu saygın düşünce kuruluşu, makaledeki “Takas” sisteminin teorik altyapısı olan “Ticarete Dayalı Kara Para Aklama” (TBML) mekanizmalarını ve bunların küresel güvenlik için oluşturduğu tehditleri detaylıca inceleyen çok sayıda rapor yayınlamıştır.
[⁶] Financial Action Task Force (FATF). Rapor: “Guidance on Trade-Based Money Laundering”. Kara para aklamayla mücadelede küresel standartları belirleyen FATF’nin (Mali Eylem Görev Gücü) bu ve benzeri rehber dokümanları, makalede anlatılan sahte faturalandırma ve gayriresmi değer transferi yöntemlerinin uluslararası güvenlik kurumları tarafından nasıl tanımlandığını gösteren en yetkin kaynaklardır.
[⁷] T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK). Yıllık Raporları ve Tipoloji Çalışmaları. MASAK’ın yayınladığı raporlar ve özellikle “Ticarete Dayalı Kara Para Aklama” (TDYKA) üzerine olan tipoloji çalışmaları, makaledeki iddiaların Türkiye özelindeki yansımaları ve resmi kurumlar tarafından tespiti için temel bir referanstır.
[⁸] Organized Crime and Corruption Reporting Project (OCCRP). Araştırmaları. OCCRP, Çin menşeli yasa dışı finansal akışların, bunların yerel suç örgütleriyle olan bağlantılarının ve küresel ölçekteki operasyonlarının izini süren çok sayıda uluslararası araştırmacı gazetecilik dosyası yayınlamıştır.
[⁹] Reuters Investigates. “The China Money Trail” serisi. Reuters ve benzeri büyük haber ajansları, Çin’den çıkan ve küresel finans sistemini baypas eden milyarlarca dolarlık kayıtdışı paranın izini süren, somut vaka ve tanıklıklara dayalı derinlemesine dosyalar hazırlamıştır.
[¹⁰] Journal of Money Laundering Control. “The Hawala System: A Gateway for Illicit Financial Flows”. Bu ve benzeri hakemli akademik dergilerde, Hawala gibi güvene dayalı gayriresmi değer transfer sistemlerinin (Informal Value Transfer Systems – IVTS) yapısı, işleyişi ve yasa dışı aktörler tarafından nasıl kullanıldığına dair sayısız makale bulunmaktadır.
[¹¹] U.S. Department of Justice (DOJ) & Department of the Treasury (OFAC). Basın Açıklamaları ve İddianameleri. ABD Adalet ve Hazine Bakanlıkları, Çinli devlet destekli aktörlerin ve onlarla bağlantılı suç örgütlerinin küresel kara para aklama, yaptırımları delme ve istihbarat operasyonlarına yönelik yürüttüğü soruşturma ve iddianameler, makalede anlatılan ağların gerçek dünyadaki somut örneklerini ve hukuki karşılıklarını teşkil eder.
[¹²] Wilson Center / Kennan Institute. Rapor: “China’s Transnational Repression of Uyghurs”. Bu ve benzeri insan hakları ve düşünce kuruluşu raporları, Çin devletinin, ülke dışındaki Uygur diasporasını kontrol etmek, sindirmek ve içlerine sızmak için kullandığı yöntemleri (ailelere şantaj, finansal baskı, WeChat üzerinden tehdit, muhbir ağları vb.) detaylı olarak belgeler.