logo

trugen jacn
05 Ağustos 2025

Farkındalıkla yaşamak

  

Yazının Giriş Tarihi: 05.08.2025 06:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.08.2025 09:08

Gazze ile ilgili hususi yazılar yazdığım gibi, her yazıda anmaya, hatırlamaya, dikkat çekmeye çalıştım, yapabildiğim kadarıyla. Doğu Türkistan’ı da çok anmalıydım, ondan da çok bahsetmeliydim; zaman zaman yapmaya da çalıştım. Ayrımız gayrımız yok; yapabildiğimiz kadar, gücümüz nispetinde zalimlerin karşısında, mazlumların yanında olmak şiarımız. Bu, siyaset üstü bir mesele; şuculuk, buculuk hiç değil.

Bizi Anadolu’nun kapılarını manen açan Fatihler’den biri Hasanül Harakani, dergâhını açtığında “Geleni, ekmeğini, suyunu, yiyeceğini verin; dinini, mezhebini sormayın.” diyor. Medeniyetimiz böylesi bir incelik ve merhametle kurulmuş, Orta Avrupa’ya kadar götürmüş; bundan saptığımızda dağılmış, küçülmüş, Anadolu’ya sıkışmışız!

Son zamanlarda bunu yeniden hatırlamış, Suriyelilere kucak açmış; mazlum olduklarından yardım etmişizdir, ediyoruz da, edeceğiz de… İçimizdeki çatlak seslere rağmen…

Doğu Türkistan bizim yurdumuz, bizim ırkımız; aynı imana, aynı dine sahip milletimiz… İsrail, Filistinlilere ne yapıyorsa, Çin benzerini Doğu Türkistanlılara, belki daha fazlasını yapıyor; birbirleriyle adeta yarışıyorlar.

Dün Sırplar, Boşnaklara yapmıştı!

Asya’da Hint Müslümanlarına yapılanlar unutulacak gibi değil, keza Arakan’da.

Gönül olarak, fikir olarak, zihin olarak karşı durmak; karınca adımlarla da olsa bu yolda yürümek, devletin gücü nispetinde mücadele etmesi… Yarın bizi var kılacak bugünkü ödevimiz, vazifemiz.

“Yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.”e ne kadar imanımız varsa, o kadar yapabiliriz bunu. Bu bağlamda Hasanül Harakani kimdir, öğretisi nedir; aynı şekilde Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlânâ, Hacı Bayram Veli, Emir Sultan…

Hangi ruhla İstanbul’u fethettik, Çanakkale’de kendimizi savunduk, Kurtuluş Savaşı’nı verdik; zedelenen ruhu yeniden diriltmek, kendimize gelmek, yeniden yükselmek… Yukarıda saydığımız ve daha nicelerini iyi bilmek, bellemek; fikriyat, hissiyat ve yaşantıları bugüne taşımak…

Evet, buna çok ihtiyacımız var; kendimizi madden, manen muhafaza etmek, mazlum milletlere el uzatmak, zalimlere tokat vurmak, dünyayı yaşanır kılmak, insan onurunu korumak için…

“Sen ne söylüyorsun, sokakları görmüyor musun, sosyal sarsıntıları, aile sarsıntılarını fark etmiyor musun?” denirse; iyi ya, daha fazla duyarlılık, daha fazla gayret denir. Pes eder, ümitsizliğe kapılırsak yok oluruz.

Ümit dergâhı hep açık, hep açık kalacak; şartlar, şunlar, bunlar ne olursa olsun, isterse bütün dünya karşımızda olsun!

Büyük güne (ölüm, kıyamet) her an yaklaşıyoruz, “Hesap Günü”ne de. Semâvat ve arz oyuncak olsun diye yaratılmadı; insan da başıboş bırakılmış değil. Onun için “emanetin” farkındalığıyla, bütün boyutları geride bırakarak yaşamalıyız, vesselâm.

Share
20 Kez Görüntülendi.