Son Dakika
Hamit Göktürk
Çin’in işgalindeki ülkeleri Doğu Türkistan’daki baskı, zulüm ve soykırım uygulamalarından kaçarak Tayland’a sığınan ve 2014’ten beri tutuklu bulunan 48 Uygur Türkü 27 Şubat 2025’te kaçtıkları Çin’e teslim edildi. BM.Mülteciler Komitesi Çin’in baskısı nedeniyle bu 48 Uygur’a mülteci statüsü vermedi/veremedi. Bu tutukluları her hangi bir ülke kendi ülkesine kabul edeceklerini beyan ve garanti etmeleri halinde Tayland veya ilgili ülke ile müzakere etmesi ile ancak bu sorun çözülebilirdi. Geri gönderilen 48 Uygur için şimdiye kadar her hangi bir ülkenin böylesi bir girişimde bulunmamıştır.
48 Uygur’un Çin’e her an iade edilebileceği söylentileri aylardır gündemde idi. Bu konuda BM.İnsan Hakları Yüksek Konseyi,Batılı ülkeler veya Türkiye tarafından bu iadenin durdurulması için her hangi bir temas veya görüşmenin yapıldığına dair bir bilgi medyaya yansımamıştır. Yalnız İstanbul merkezli İHH Vakfı’nin bir yetkilisi Tayland’li Müslümanların Dini Önderi nezdinde girişimlerde bulunduğunu açıkladı. Hatta bu İHH Yetkilisi Türkiye’nin girişimi ile Gazze’de esir tutulan 7 Tayland vatandaşının kurtarılarak Tayland’a gönderildiğini buna karşılık Türkiye’nin 48 Uygur’u Çin’e göndermemesini istediğini ve hatta bunların Çin’e gönderilmeyeceğini öne süren açıklamalar yaptı. Ancak, bu konuda Türk yetkililerinden her hangi bir açıklama yapıldığını duymadık. Ama sonuç ortada ve 48 Uygur dünyanın gözü önünde ölüme yollanması önlenememiştir.
48 Uygur Çin’e teslim edildikten sonra BM. ABD başta batılı ülkeler ve uluslararası İnsan hakları Örgütleri peş peşe açıklamalar yaparak bu insanlık suçu olayı kınayarak sert tepki gösterdiler. İsrail’in Gazze soykırımındaki duyarsızlık Uygurlar konusunda da tekrar edildi. Bana göre BM.Batılı ülkeler ve en önemlisi Türkiye bu 48 Uygur’u sahiplense idi, belki kurtarılabilirdi. Şu anda Doğu Türkistan milli hareketinin önderi konumundaki Almanya Merkezli Dünya Uygur Kurultayı geçtiğimiz şubat ayında Tayland’a giderek yetkililer ve bu Ülkedeki Müslüman Liderler görüştüler. Demek ki Uygurların Çin’e teslim edilmemesi niyetinden Tayland’ı vaz geçirmek mümkün olmadı. Bu olaydaki başarısızlığın tek nedeni BM. Başta demokrasi ve insan haklarını önemsediklerini her fırsatta dillendiren batılı ülkeler ve Türk-İslam devletlerinin Uygurları kendi kaderlerine terk ederek Çin ve Tayland’ın insafına bırakmasından dolayı olduğunu düşünüyorum. Hiçbir devlet bu konuda ciddi olarak net ve kesin bir tavır ortaya koymamıştır.
Çin Lobisinin Gücü
Tayland başta olmak üzere Güneydoğu Asya ülkelerinde önemli Çin diasporası yaşamakta olup bu etnik Çinlilerin kurduğu Çin Lobisi çok güçlüdür. Bu ülkelerde yaşayan etnik Çinliler bu ülkede doğup büyümelerine rağmen, ırkı mensubiyetleri sebebiyle ana Vatanları Çin’e sıkı sıkıya bağlıdırlar ve bu ülkelerde Çin’in çıkarlarının bekçiliğini yapmaktadır. Ayrıca, Tayland’in yönetiminde Çin asıllılar en üst düzeyde görevlidirler.2015’te Çin’in 109 Uygur teslim edildiğinde Tayland Başbakanı Çin asıllı idi. Ayrıca,bu ülkede yaşayan Çinliler ekonomik olarak çok güçlü olduğu biliniyor. Bu durumun Uygurların Çin’e teslim edilmesinde önemli etkisi olduğunu açıktı. Son teslim etme olayından sonra Tayland’ın Çin’de önemli miktarda kredi aldığı ve yatırımlar yaptığı basına yansımıştır.
Çin yönetimi 08 Temmuz 2015’te Bangkok hava alanına özel Uçak ve resmi üniformalı Çinli Polisler getirerek 107 Uygur’un kafalarına siyah torbalar ve ellerini kelepçeleyerek götürdüğünü tüm dünya canlı olarak seyretmişti. Çin’in bu insanlık dışı acımasız teslim operasyonu Hitler’in Nazi SS. çetelerinin acımasız ve vahşi uygulamalarını anımsatan bu sahneler tüm dünyada tepki ile karşılandı ve Tayland yönetimi sert açıklamalarla kınandı. 107 Uygur Doğu Türkistan’a götürüldükten sonra hepsi hapsedildiler ve en ağır şekilde cezalandırıldılar. Hatta bazılarının idam edildiklerine dair haberler çıktı. Bu 107 kişinin akibetleri hakkında kesin bilgi yok . Ama bunların bir kısmının idam edildikleri bazılarının ise Toplama Kampları ve Çin hapishanelerindeki kötü şartlar nedeniyle hastalandıkları ve hayatlarını kaybettikleri kesin. Diğerleri ise uzun yıllık hapis cezalarını çekiyorlar. Çin bu kişiler konusunda hiçbir açıklama yapmıyor. Yabancı Ajansların sorularını de cevapsız bırakıyor.
Çin işgal yönetimi dünyanın tepki ve lanetinden bir az olsun ders almış olmalı ki 2015’teki gibi yapmadı. Çin polisleri de ortalıkta görünmedi ve Uçuğa bindirildikten sonra direkt Kaşgar kentine götürüldü. Bazılarının aileleri ile Hava alanında görüştürüldüklerine dair bazı görüntüleri yayınladılar. Resmi açıklamalarda ( ki bunlara inanmak asla mümkün değildir) kendilerinin adil şekilde yargılanacaklarını ve Uygun işlere yerleştirileceklerini önü sürüyorlar. Doğu Türkistan ile haberleşme ve karşılıklı ziyaretler 2017’den beri yasak. Bu ülkede ne olup bittiğini Çin’in resmi açıklamalarından başka bilgi almak mümkün değil.
Tayland’ın Çin’e teslim ettiği 48 Uygur’un akibeti Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlardan farklı olmayacaktır elbette. Hatta onların durumundan daha kötü olması çok muhtemeldir. Çünkü, bu Uygurlar Çin’in baskı ve zulmünden her şeyi göze alarak Tayland’a kaçmıştır. Şimdi ise Çin bu sığınmacıları Tayland’dan bunları zorla geri almakta ve Çin’in cehenneme dönüştürdüğü Doğu Türkistan’a götürmektedir. Çin yönetimlerinin geleneksel yönetim ve insani kural ve bilincinde ” Farklılıklar Çin için tehlike ve tehdittir.” Çin yönetimi bu Uygur Kardeşlerimize de aynı farklı gözle bakacaklardır.
Türkiye-Türk-İslam Ülkelerinin Tutumu
Türk İslam ülkelerinin Doğu Türkistan konusundaki tutumu yüz kızartıcı ve utanç vericidir. Özellikle İslam İşbirliği örgütü üyesi Müslüman Ülkeler Doğu Türkistan ile ilgili toplantılarda BM.başta tüm uluslar arası platformlarda Çin’in yanında yer alarak Çin’in Uygur soykırımını destekler şekilde oy kullanarak Çin’i desteklemiştir. Özellikle Pakistan ve Türkistan Cumhuriyetleri Uygur soykırımında Çin’in en büyük ve sadık destekçisi olmuşlardır.
Türkiye BM.lerde ve uluslar arası formlarda Uygur Türklerine yönelik insan hakları ihlalleri konusunda ve oylamalarda bazen Çin’in karşısında oy kullanıyor. Çoğu zaman ise tarafsız kalarak Çin’e en azından destek vermiyor. Bazen de kendisi tek başına ve özel olarak bu ihlallere diplomatik dille tepki gösteriyor. Ancak, son geri verme olayında hiçbir Hükümet yetkilisi veya STK.nun her hangi bir açıklamasının olmaması düşündürücü ve acı vericidir. Çin’e teslim edilen 48 Uygur’un hayatı ve akibeti vicdanı ve insanı olarak hiç şekilde dile getirilmemiştir. 48 Uygur’un bu dramatik haberi Türk medyası ve Tv.larda her gün seyrettiğimiz kedi köpek haberleri kadar bile yer alamadı. Bu çok üzücü ve düşündürücü bir durum olarak tarihe not düşmüştür. Bu konuda Türk medyasının büyük bölümü sınıfta kalmıştır.
Türk Devletimiz tarihten beri daima mazlumların ve mağdurların yanında olmuştur. Türk devletimizi diğer ülkelerden farklı ve değerli kılan ve başkalarından ayıran en önemli özelliği de tarihte ve günümüzde bu insani vasfıdır. Türkiye Filistin, Gazze ve diğer mazlumlara karşı gösterdiği duyarlılığı Türkçe konuşan Uygur Müslümanlara 2014’de olduğu gibi bu kez her nedense göstermediğine içimiz acıyarak tanıklık ettik. 2014’de binlerce Doğu Türkistanlı Uygur sığınmacıyı Tayland ve Malezya üzerinden uçaklarla ülkemize taşıyarak hayatlarını kurtaran Aziz devletimiz bu kez bu 48 Uygur sığınmacıyı kurtarmamış/Kurtaramamıştır. Türkiye’nin çıkarları ve ali manfaatları için elbette her şey yapılsın ve yapılmalıdır de. Ama Doğu Türkistan’da etnik soykırımla yok edilmeye çalışılan Müslüman Türklerin seslerinin duyulmaması ve görülmemesini kabul etmek vicdanı ve insanı bir tutum değildir.
Türkiye’nin Sürekli İzlenen Bir Doğu Türkistan Politikası Var midir ?
Türkiye’nin resmi anlamda Doğu Türkistan ile ilgili bir politikasının olmadığı son yıllardaki tutum ve gelişmelere bakıldığında ileriye dönük hazırlanmış bir Doğu Türkistan politikasının olmadığı görülecektir. Doğu Türkistan meselesinde bir birini takip eden ve tamamlayan sistemli bir uygulama veya tavır yok maalesef. 05 Temmuz 2009’daki “Urumçi’de Olanlar adeta Soykırımdır !” gerçeği 2015 yılında tam tersi bir açıklama ile adeta üzeri örtülmüştür. Temmuz 2015’e kadar Ülkemizde Doğu Türkistan meselesi en üst seviyede gündeme getirilmiş Çin’in baskı ve zulümleri an üst düzeyde dillendirilmiş ve tüm siyasi Partilerimizce tepki gösterilmiş ve protesto edilmişti. Ama o tarihten sonra Doğu Türkistan günden güne gündemden düştüğüne içimiz acıyarak tanıklık etmekteyiz. Ama Zaman zaman tek tük de olsa Uygur Türklerine sahip çıkıldığına dair verilen sözlere ve demeçlere seviniyoruz, ama bunların arkası bir türlü gelmiyor. Geçtiğimiz Haziran ayında Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’in Urumçi ziyareti sırasında 80 yaşındaki Uygur Anamızın elini öpmesi ve kendisi ile görüşmesini duygulanarak ve minnet duyarak izledik. Ayrıca “ Kaşgar ve Urumçi Türk İslam Şehirleridir!” söylemi tarihe not düşen çok değerli resmi bir açıklama idi. Kendilerine teşekkür ediyoruz.
36 Sayılı Başbakanlık Gizli Genelgesi Ve Sonrası
Doğu Türkistan meselesi Türkiye’de 2000’lı yıllara kadar diğer milli meseleler gibi olarak gündeme getirilebiliyordu. Ancak, Ana- Sol Koalisyon hükümeti Başbakanı Mesut Yılmaz imzası ile yayınlanan 23.12.1998 tarih ve 36 sayılı gizli Başbakanlık genelgesi bir dönüm noktası oldu. Şöyle ki bu genelge ile Doğu Türkistan’in Çin’in Şinjiang Uygur Özerk Bölgesi adı ile Çin’in bir parçası olduğu, Gökbayrak asılmaması, devlet memurlarının Doğu Türkistan ile ilgili toplantılara katılması ve konuşmalar yapması yasaklanıyordu. Bu genelge büyük sıkıntılara sebep olmuştur. O tarihten sonra Merhum Liderlerimiz Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin’in Türkiye merkezli olarak başlattığı uluslararası Doğu Türkistan milli Hareketi’nin devamı ve mirasçısı Doğu Türkistan Milli Kurultayı Eylül /1999’da Almanya’ya taşınmıştır. Günümüzde diasporadaki Doğu Türkistan milli hareketi Almanya merkezli Dünya Uygur Kurultayı önderliğinde devam ettirilmektedir.
Türkiye’den Tepkiler
Tayland yönetiminin ülkesine sığınan 48 Uygur Türkünü insanı değerleri ve uluslararası kuralları çiğneyerek Çin’e teslim etmesi ülkemizin en köklü STK.larından Türk Ocakları Genel Merkezi ile Doğu Türkistan başta mazlum İslam coğrafyalarının sorunları ile yakından ilgilenen ve bu konuda çalışmalar yapan İstanbul merkezli İHH.İnsani Yardım Vakfı’ndan geldi. Türk Ocakları Genel Başkanı Prof.Dr.Mehmet Öz ile İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım açıklamalarında 48 Uygur Türkünün Çin’e iade edilmesini ve bu insanlık ayıbına seyirci kalan Türk-İslam ülkelerine tepki gösterdi ve sert şekilde kınadıklarını bildirdi.
Türk Ocakları Genel Genel Başkanı Prof. Dr. Sayın Mehmet Öz imzası ile yayınlanan açıklama şöyle :
” 20114 yılında Çinli insan kaçakçılarına tüm varlıklarını teslim ederek Tayland’a sığınan ve Türkiye’ye gönderilme talepleri reddedilen 40 Uygur Türkü 11 yıl esir olarak tutulduktan sonra maalesef Tayland yönetimi tarafından Çin’e teslim edilmiştir. Tayland Hükümetinin Uluslararası hukuka aykırı bir şekilde mülteci konumundaki Uygurları Çin’e iade etmesini şiddetle kınıyoruz.
Yıllardır Doğu Türkistan’da yaşayan Türklere zulüm ve ebaskı politikası uygulamaya devam eden Çin’e karşı caydırıcı bir yaptırım uygulanamaması insanlık adına utanç vericidir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve ilgili uluslararası kuruluşları Çin’e teslim edilen bu Kardeşlerimizin akibetleri hususunda takipçi olmaya ve Türkiye’ye getirilmeleri için Çin yönetimi nezdinde gerekli girişimlerde bulunmaya davet ediyoruz.
İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım İslam Dünyası Sınıfta Kalmıştır.
2014’ten beri sığındıkları Tayland Krallığında tutuklu olan ve 27 Şubat 2025’te kaçtıkları Çin’e teslim edilen 48 Uygur Türkü ile ilgili olarak açıklama yapan İHH Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım bu olaya sert tepki göstermiş ve kınamıştır. İHH Genel Başkanı Yıldırım açıklamasında : ” Doğu Türkistan Konusunda İslam dünyası Sınıfta Kalmıştır. Doğu Türkistan’ın göz yaşını dikkate almadan Allah’in rahmetini beklemek boşunadır. İHH Vakfı olarak bu konuda duyarlı olmaya çalışıyoruz. Ancak, bu konuda Çin yönetiminin çok güçlü karşı propagandası çalışmalarımızda istenen propaganda sonuca ulaşamıyoruz. Çin Türkiye başta diğer ülkelerdeki güçlü medyasını ve güdümlü ve sadık işbirlikçilerini kullanarak Çin’in Doğu Türkistan’daki baskı ve zulüm uygulamalarının abartıldığı propagandasını yapıyor.” dedi.
BENZER HABERLER