logo

trugen jacn

İNSANİ YARDIM(İHH)VAKFI : ÇİN İŞGALİNDEKİ DOĞU TÜRKİSTAN’A SAHİP ÇIKALIM !

Doğu Türkistan'daki yangında... - İHH İnsani Yardım Vakfı

UYGUR HABER VE ARAŞTIRMA MERKEZİ(UYHAM)

İHH İnsani Yardım Vakfı; kurulduğu günden bu yana 20 yıldır Doğu Türkistan’da ve hicretteki Doğu Türkistanlılar için çalışma yapmaktadır. Yaşadıkları zulmü duyurmak için bilinçlendirme çalışmaları ve insan hakları ihlalleri ile zorluklara karşı yardımlar ulaştırmaya çalışmaktadır.

İHH Vakfı olarak, bu bağlamda  hazırladığımız raporlar ;

  • Bölgeye gönderdiği uzman ve heyetlerin yaptığı tespitlere,
  • Bölgeden ve dünyanın farklı yerlerindeki uzman kişi ve kurum temsilcilerinin daveti ile yapılan Çalıştay, sempozyum, konferans, panel vb. bilimsel çalışmalarda edinilen verilere
  • Saha çalışmaları sırasında edinilen bilgi ve tespitlere dayanmaktadır.

Masum, mazlum tek bir insanın hayatını korumak bütün insanlığın korunması anlamına gelir. Adalet ve insan hakları için ortaya konulacak tüm çabaların başta Doğu Türkistan halkı olmak üzere tüm mazlum insanların temel hak ve özgürlüklerine kavuşmasına vesile olmasını diliyoruz.

Doğu Türkistan olarak adlandırdığımız Uygur bölgesi bugün Çin’in kuzeybatı sınır sahasını oluşturan topraklardır. Yaklaşık 23 milyonluk bir nüfusu bulunmaktadır. Bu nüfusun %45’i Uygurlardan, %40’ı ise Çinlilerden oluşmaktadır. Geri kalanının da önemli bir kısmı Müslüman olan Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Tacikler, Çinli Müslümanlar gibi muhtelif azınlıklardan meydana gelmektedir.

Uygur bölgesi sahip olduğu belli başlı özellikleri dolayısıyla Çin için hayati önem arz etmektedir.

  1. Uygur bölgesi Çin topraklarının altıda biridir ve sekiz ülkeye sınırı bulunmaktadır.
  2. Çin’in üniter devlet yapısı için Uygur bölgesinin büyük Çin ailesine entegrasyonu kritik önemdedir.
  3. Uygur bölgesinde zengin petrol, doğalgaz, kömür ve uranyum rezervleri bulunmaktadır. Çin’in çıkarılabilir petrol rezervlerinin %35’nin Uygur bölgesinde olduğu tahmin edilmektedir.
  4. Bölgenin stratejik konumu; Uygur bölgesi Çin ve Orta Asya arasındaki enerji, doğalgaz ve petrol boru hatlarına ev sahipliği yapmaktadır. Çin’in Orta Asya’daki Türki cumhuriyetlerle olan ilişkisinde Uygurların bölge halkları ile olan akrabalık bağları da Çin için avantajlı bir durum teşkil etmektedir. İşte tüm bu sebeplerden ötürü Uygur bölgesi Çin için büyük önem taşımaktadır.

Çin’de 1949 yılında Mao Zedong önderliğindeki Komünist Parti ülkeyi tarım toplumundan sanayi toplumuna dönüştürmeyi amaçlayan hedefleyen çeşitli sosyalist politikaları hayata geçirir. Bu politikaların en önemli hedeflerinden biri de Çin toplumundan geleneksel ve devrim karşıtı olduğu düşünülen unsurların yok edilmesi olur. Devrim karşıtı gelenekleri temsil eden binlerce mabet, özellikle camiler tahrip edilir, kimi yıkılır, kimi amacı dışında kullanılır.

Her türlü dinî kitap -Kur’an-ı Kerimler dâhil olmak üzere- köylerde ve şehir merkezlerinde toplatılır ve ateşe verilerek dramatik bir şekilde ortadan kaldırılır. Tahmin edileceği üzere bütün dinî pratikler, ibadetler, dinî eğitim yasaklanır. Uygur bölgesinde sakaldan tutun başörtüsüne kadar her türlü dinî kılık kıyafet karşı devrimcilik alameti olduğu iddiasıyla yasaklanır. Sadece Müslümanlar değil Hristiyanlar, Budistler ve diğer dinlerin mensupları da aynı şekilde benzeri yasaklara muhatap olurlar.

Çin her yıl %9’u aşan büyüme hızıyla son 5 yılda dünyanın en büyük ilk beş ekonomisinden biri haline gelmiştir. Çin’in aynı gelişmeyi insani hak ve özgürlükler alanında kat ettiğini söylemek mümkün değildir

İnsan Hakları İhlallerine Ait  Tespitleri:

1. Doğu Türkistan son 200 yıldır işgal altındadır. 1949 yılında da Çin tarafından ilhak edilerek bu ülke sınırlarına dâhil edilmiştir.

2. Bugüne gelindiğinde ilhak sonrası oluşan yapıdan Doğu Türkistan’a da 1955 yılında otonom bölge statüsü verilmiştir. Doğu Türkistan’ın buradan kaynaklı hak ve yetkileri de yine Çin tarafından ihlal edilmektedir.

Yerel diller ve kültürler yok edilmek istenmiş, dinî inanç ve ibadetler yasaklanmış, din adamları saldırıya uğramıştır.

3. 5 Temmuz 2009’da yaşanan katliam dâhil olmak üzere katliamlar, yargısız infazlar, keyfî gözaltı, keyfî tutuklama, işkence ve idam cezaları ile doğum kontrolü politikası nedeniyle gerçekleşen ölümler ve nükleer denemelerden kaynaklı yaşam hakkına yönelik ihlaller sistematik olarak devam etmektedir.

4.  Tek tipçi anlayışla özellikle Uygur olanlara ve Müslüman olanlara hayatın her alanında ve hassaten kamu kurumlarında hizmet alan veya veren pozisyonunda ve sokakta da ayrımcı politikalar, fiiller uygulanmaktadır.

5. Uygur dilinin yasaklanması, kısıtlanması ve diğer ihlaller işgal süreci ile başlamıştır. Uygurca eğitimin anaokulundan üniversiteye kadar tüm eğitim kurumlarından kaldırılması, üniversitelerde de eğitim dilinin Uygur dili ve edebiyatı dersleri dışında Çinceye çevrilmiştir.

6. İnanç özgürlüğüne yönelik ihlaller Müslümanların asli ibadet mekânları olan camilerin içerisinde herkesin ibadet etmesine izin verilmemektedir. Devlet memurları, Komünist Parti üyeleri, emekliler, öğrenciler ve kadınların cami sınırları içerisinde ibadet etmeleri resmî olarak yasaktır. Tespit edilmeleri halinde öğrenciler okullarından atılma riskiyle, devlet memurları da mesleklerinden olma riskiyle karşı karşıya olup para cezalarına da çarptırılmaktadır. Bu yasak her cami girişinde bulunan tabelalarda belirtilmektedir. Ek olarak Kur’an eğitimi neredeyse tamamen yasaklanmış durumdadır. Çoğunlukla evlerde gizlice yapılan Kur’an eğitimleri ile telafi edilmeye çalışılmaktadır ama bu eğitimlerin tespit edilmesi halinde de polis baskınları ile hem çocuklar hem hocalar adi suçlular gibi hapis cezalarına çarptırılmaktadır. Bunlara ek olarak son dört yıl içerisinde dinî nikâh kıyılması, cenazelerin İslami usulle kaldırılması, türbe ziyaretleri ve açık alanlarda namaz kılmak gibi konularda yasaklar getirilmiştir. Şehirlerinde halk otobüsleri dâhil olmak üzere kamuya açık alanlarda peçe, vücudu tamamen örten pardösü, başörtüsü, üzerinde ay ve yıldız desenleri bulunan kıyafetlere ve uzun sakala yasak getirilmiştir.

7. Demografik yapının değişmesi, zorunlu göç ve yerleşim politikaları sonucunda çok sayıda insan yerinden edilmiştir. Çinlilerin Uygur bölgelerine yerleştirilmesi önemli bir sorun kaynağıdır.

Uygurlar gibi yerel kültürlerin 21. yüzyılın çok gerisinde kaldığına, çağa uyum sağlamak için azınlıkların Çince konuşup Çin kültürüne entegre olmaları gerektiğini iddia etmektedir.

8. İfade özgürlüğünün kısıtlanması; haber alma, iletişim ve bilgi edinme özgürlüğünün kısıtlanması en önemli ihlallerden biridir.

9. Çin’in uyguladığı baskıcı politikalar, bölgeye uluslararası ulaşımı, insani yardımların girişini ve hak ihlallerinin yerinde tespitini imkânsız hâle getirmektedir.

10. Çin’in baskı ve ihlalleri sadece Doğu Türkistanlıları değil, Çin halkını ve bölgedeki diğer etnik ve dinî grupları da mağdur etmektedir. Çin’in baskı rejimi yalnızca ülke içerisindeki barışı değil bölge ve dünya barışını da tehdit eden sonuçlar doğurmaktadır.

11. Doğum kontrolü politikası, zorunlu kürtaj, genç kızların zorunlu işçi olarak çalıştırılması, Doğu Türkistanlı kadınların fuhşa zorlanması gibi ihlaller ise özellikle kadınların yoğunlukla maruz kaldığı ihlaller arasındadır. Zorunlu kürtaj nedeniyle hayatını kaybeden, sakat kalan, psikolojik travmalar yaşayan kadınların sayısı Dünya Sağlık Örgütü’nün özel müdahalesini gerektirecek boyuttadır.

12. Eğitimde fırsat eşitsizliği, eğitim özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, seyahat özgürlüğünün kısıtlanması, ayrımcı istihdam politikaları da özellikle gençlerin yaşadığı yoğun ihlaller arasındadır.

13. Ekonomik haklardan yoksun bırakma.

Sonuç

Bütün bu baskı ve zulümler sonucunda çok sayıda Doğu Türkistanlı sadece topraklarından değil; ailelerinden, yakınlarından ve bütün akrabalarından ayrılmak zorunda kalmaktadırlar.

Öte yandan Çin’in hem geri gönderilen mültecilere hem de mültecilerin Çin’de kalan ailelerine uyguladığı -düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması, sürekli gözetim altında tutulmaktan gözaltı, hapis ve işkenceye varan uygulamalar- baskı politikalarının birer göstergesidir.

Tarih kitaplarına konu olmuş bir zulüm Çin zulmü. Çoğu kez masal dinler gibi dinledi dünya buralarda yaşananları. Komünist rejimin 1949 yılında Doğu Türkistan’ı işgal etmesinin ardından o bölgede yaşayan Müslüman Türk halkı, çeşitli zulüm ve eziyetlere maruz kaldı. İşgalden sonra ise halkın hak, hukuk, mal ve mülkü elinden alındı.

Çin Hükümeti adeta açık hava hapishanesine çevirdiği toplama kamplarında ve hayatın her alanında yaptığı insan hakları ihlalleri ve zulümler inkâr etmekte, dünyadaki bağımsız gözlemcilere göstermelik bazı yerleri gezdirip zulüm yapmadığını anlatarak adeta göz boyamaktadır.

Sahip çıkmazsak Doğu Türkistan ve halkı tarih sahnesinden silinip gidecektir.

Ha Doğu Türkistan, Ha Filistin.

Urumçi de bizim!  Gazze de.

Mazlumun yanında, zalimin karşısında olmak inancımızın en temel esaslarından biridir. Zulüm unutulursa tekrar eder. Doğu Türkistan’ı unutmayalım, unutturmayalım..

Share
563 Kez Görüntülendi.