logo

trugen jacn

TÜRKİYE’NİN “DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ SOYKIRIM ” KONUSUNDAKİ DERİN SESSİZLİĞİ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Uygur Türklerine ilişkin son açıklamalarını iki buçuk ay önce (Eylul 2019’da) BM Genel Kurulu için gittiği New York’ta duyduk. TÜRKEN Vakfı tarafından düzenlenen toplantıda Uygur Türkü bir genç kendisine soru yöneltince önce topu ABD’ye attı ve Washington yönetiminin meseleyi (Çin’in Doğu Türkistan’daki soykırım uygulamalarını) BM Güvenlik Konseyi’nin önüne getirmesi gerektiğini ifade etti.

Cansu Çamlıbel

Cansu ÇAMLIBEL(ccamlibel@gazeteduvar.com.tr)

Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki rejimin Sincan Özerk Bölgesi’nde yaşayan Uygurlara yönelik insanlık dışı uygulamaları aslında yıllardır Batı dünyasının bildiği sırlardandı. Ancak 2014’te bir grup militan Uygur Türkünün bir tren istasyonunda 150 kişiyi bıçaklamasını fırsat bilen Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Uygurları çevreleme politikasında el arttırınca mızrak çuvala sığmaz oldu. Müslüman gençler ailelerinden kopartılarak kamplara konuldu. Namaz kılmalarının yasak olduğu kamplarda Uygur Türkleri, domuz eti yemeye zorlanıyor. Rejim, sofistike gözetleme teknolojileri kullanarak Uygur Türklerinin her adımını takip ediyor. Meselenin son haftalarda Amerika’nın gündeminden düşmüyor olmasının sebebi ise New York Times gazetesinin 16 Kasım’da yayınladığı sızıntı belgeler.

Çin Komünist Partisi’nin içinden bir kaynağın ölümü göze alarak sızdırdığı 402 sayfa belge, rejimin halk üzerinde uyguladığı algı operasyonlarını ortaya seriyor. Xi Jinping yönetiminin ‘mesleki eğitim merkezleri’ adını verdiği Sincan’daki modern toplama kamplarındaki yakınlarının durumunu sorgulayacak gençleri teskin etmek/sindirmek/korkutmak için hazırlattığı bürokratlara yönelik kılavuz, George Orwell’in totaliter distopyası 1984’deki Gerçek Bakanlığı’nın kurallarına rahmet okutur!

Birden bire ortadan kayıp edilerek enterne edilmek üzere ‘mesleki eğitim merkezleri’ne konulan 1 milyonu aşkın Uygur Türkünün başka şehirlerde üniversite okuyan çocuklarını hedef alan strateji, özetle genç ve eğitimli Uygur neslinin meseleyi sorgulamasını engelleme çabası üzerine kurulu. Rejim bürokratlarına diyor ki; ‘Aile üyelerinin nerede olduğunu soran gençlere devlet gözetiminde eğitimde olduklarını anlatın, durumlarının iyi olduğunu, isterlerse görüntülü konuşma yaptırabileceğinizi söyleyin. Eğer ısrarcı olurlarsa SARS gibi bir virüs şüphesi nedeniyle gözetimde tutulduklarını, tam iyileşmeden eve gönderilmeleri durumunda bütün ailenin sağlığının tehlike altında olacağını anlatın. O da olmazsa ve sorular devam ederse, aile üyeleriyle ilgili soru sorup dedikodu üretmenin onların merkezdeki puanını düşüreceğini ve bu nedenle evlerine dönüş için toplamaları gereken puanı çok daha uzun sürede toplayacaklarını söyleyin!’

New York Times’ın yayınladığı belgeler Uygur Türklerini baskılamaya yönelik bu amansız taktikler için talimatın bizzat en tepeden geldiğini de kanıtlıyor. Devlet Başkanı Xi Jinping’in; ‘Sincan’da terör ve bölücülükle mücadelede kesinlikle merhamet göstermeyin’ şeklindeki ifadesine belgelerde atıf yapılıyor.

Ana akım Amerikan medyası üç hafta boyunca ısrarlı biçimde belgeleri gündemde tutunca ABD Kongresi kayıtsız kalamadı. Uygur Türklerine yönelik baskı politikalarından dolayı Çinli yetkililere yaptırım uygulanmasını öngören yasa, ABD Temsilciler Meclisi’nde 4 Aralık’ta 401’e karşı 1 oyla kabul edildi. Kongre üyeleri tasarı ile Trump yönetimden Doğu Türkistan’daki işkencelerde ve insan hakları ihlallerinde rolü olan tüm Çinli yetkililerin isimlerinin 120 gün içinde Kongre’ye bildirmesini talep ettiler. Yasa tasarısı gözetleme amaçlı kullanılabilen tüm ABD menşeli gözetleme cihazlarının Çin’e satışının yasaklanmasını da öngörüyor. Metin daha önce Senato’dan geçen benzer tasarı ile birleştirilerek Trump’a imzaya gönderilecek.

Beştepe’de ise derin bir sessizlik var.

Türk Dışişleri Bakanlığı da haberin yayınlandığı 16 Kasım tarihinden bu yana herhangi bir açıklama yapmamış. Arşivlerde Dışişleri Sözcüsü Hami Aksoy’un tam 10 ay önce yaptığı ‘Çin makamlarını toplama kamplarını kapatmaya davet ediyoruz’ açıklaması duruyor. Ancak o açıklama ile bugün arasında geçen süreçte önemli bir gelişme oldu; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan temmuz ayında Çin’e resmi bir ziyaret gerçekleştirdi.

O ziyaretin hemen öncesinde Türkiye’de devreye sokulan Uygurlu Türkler meselesinde yeni psikolojik iklim yaratma çabaları dikkatle incelenmeye değer. Dikkatli bir arşiv taramasıyla Xi Jinping rejiminin Uygur politikalarının Türkiye’deki bir numaralı destekçisinin Doğu Perinçek ve uhdesindeki medya organları olduğu görülüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Pekin ziyareti başlarken Ulusal Kanal internet sitesinde 2 Temmuz 2019 tarihli yayınlanan haber iyi bir örnek:

‘Erdoğan’ın Çin ziyareti öncesinde Ankara ile Pekin’in arasını açacak bazı provokasyonlar yapılıyor. İngiliz yayın kuruluşu BBC Uygurlara zulüm yapıldığı iddiasına ilişkin bazı videolar yayınladı. Meclis’teki muhalefet partileri de Uygur yalanlarına bir kez daha ortak oldu. İyi Parti, Uygurlara zulüm yapıldığı iddiasıyla bir meclis araştırma önergesi verdi. Önergeye CHP ve HDP de destek verdi.’

Ulusal Kanal’ın muhalefet partilerini yermek için yayınladığı haberde bahsi geçen önerge nihayetinde AKP’nin ret oyu, MHP’nin ise çekimser oy kullanması sayesinde reddedilmişti.

Yeni Şafak Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül zaten gemiye daha evvelden binmiş ve Uygur Türkleri üzerinden yükselen hassasiyetin (tabii ki!) bir CIA komplosu olduğunu öne sürmeden edememişti. Karagül, 5 Ocak 2019 tarihli yazısında Doğu Türkistan’daki Uygurlar üzerinden yürütülen kampanyanın aslında Tayyip Erdoğan Türkiye’sine çekilmek istenen bir operasyon olduğunu ileri sürecekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Pekin’de Xi Jinping ile görüştüğü 3 Temmuz günü ise Çin’in resmi haber ajansı Xinhua’ya verdiği röportajda, Uygur Özerk Bölgesi’nin Çin’in ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladı. Erdoğan’dan Çin ziyareti boyunca Xi Jinping rejiminin Uygurlara yönelik baskı ve zulüm politikalarını eleştiren tek bir cümle bile duymadık. Tam tersine Erdoğan Pekin’de yaptığı açıklamalarda ‘Türk-Çin ilişkilerindeki uyumu kimsenin bozmasına izin vermeyiz. Türkiye aşırılığa kesin bir şekilde karşıdır’ gibi ifadeler kullandı. Çin medyası da doğal olarak bu sözleri ‘Erdoğan Çin’in Sincan’a yönelik aşırılık ve terörle mücadele politikasına destek verdi’ diye yorumladı.

Erdoğan’dan Uygur Türklerine ilişkin son açıklamaları iki buçuk ay önce BM Genel Kurulu için gittiği New York’ta duyduk. TÜRKEN Vakfı tarafından düzenlenen toplantıda Uygur Türkü bir genç kendisine soru yöneltince önce topu ABD’ye attı ve Washington yönetiminin meseleyi BM Güvenlik Konseyi’nin önüne getirmesi gerektiğinden dem vurdu. Sonra da şunları söyledi: ‘Tabii Çin’in bize bazı teklifleri de var. Heyetler gönderin yerinde görsünler diyorlar. Dışişleri bir çalışma yürütüyor.’

Xi Jinping rejimi bugüne kadar kampları Batılı ülkelerden temsilci ya da heyetlerin ziyaretlerine açmadı. Ocak 2019’da 12 ülkenin diplomatlarına sadece üç merkezi gezdirdi. Aynı merkezleri aynı tarihlerde küçük bir gazeteci grubu içinde gezmesine izin verilen Reuters muhabiri Ben Blanchard, ziyaret sırasında Çin’in Sincan’a atadığı Vali Şohrat Zakir’in kendilerine aşırıcılıkla mücadelede başarılarının ötesinde bir hikaye anlatmadığını yazmıştı. Blanchard’ın haberinden aklımda kalan en manidar bölüm şuydu:

” Bir saniye bile kamptakilerle yalnız kalmadık. Girmemize izin verilen sınıflardan birisinde içeridekiler orijinali İngilizce olan (Türkçeye ise ‘anneni seviyorsan alkışla’ diye çevrilen CÇ) çocuk şarkısı eşliğinde dans ediyordu.

Olur da Ankara’dan Sincan’a heyet gitmesi teklifi bir gün hayata geçerse, Xi Jinping rejiminin Türk heyetini nasıl bir prodüksiyonla karşılayacağını varın siz tahmin edin!


Cansu Çamlıbel kimdir?

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezundur. Yüksek lisansını Britanya’daki Cardiff Üniversitesi’nde Uluslararası Gazetecilik bölümünde yaptı. 2002 tarihli master tezi ‘Türk medyası ve oto-sansür sorunsalı’ başlığını taşıyor. NTV’de diplomasi muhabirliği ve 2005-2008 yılları arasında Brüksel muhabirliği yaptı. 2008 yılından 2019 Şubat’ına kadar Hürriyet ve Hürriyet Daily News gazetelerinde muhabirlik, haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, köşe yazarlığı gibi pek çok farklı görevde bulundu. Yaklaşık beş sene boyunca ‘Yüz Yüze Pazartesi’ köşesinde Hürriyet’in haftalık siyasi röportajları ona emanetti. Son olarak Nisan 2017-Şubat 2019 döneminde Hürriyet’in Washington Temsilcisi olarak görev yaptı. 2015-2016 döneminde ABD’deki Harvard Üniversitesi’nin prestijli Nieman Bursu’nu kazandı.

Kaynak : //www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/12/13/bestepenin-derin-uygur-sessizligi/?fbclid

Etiketler: » » » » » » » » »
Share
1456 Kez Görüntülendi.