logo

trugen jacn
24 Haziran 2017

ÇİN,ORWELL’İN ” 1984 ” ROMANINDAKİ KURGULARI DOĞU TÜRKİSTAN’DA AYNEN UYGULUYOR

Çin’in, Doğu Türkistan’da yıllardır Uygur Türklerine karşı  sürdürdüğü  baskı,zulüm,asimilasyon ve soykırım  uygulamaları ile dönüştürme ve yönlendirme icraatları  artık George Orwell’in 1984  romanında geçenlerden  farksız hale gelmiştir. 

Uygur Haber ve Araştırma Merkezi(UYHAM)

Çin’in, Doğu Türkistan’daki yıllardır süregelen uygulamaları artık bir George Orwell romanından farksız hale geldi.

Orwell’in distopya örneği olarak kaleme aldığı “1984” romanındaki uygulamalar ile Çin’in Doğu Türkistan özelinde uyguladığı baskılar şaşırtıcı derecede benzeşmeye başladı. Çin Komünist Partisi 1949’dan beri Doğu Türkistan’ı işgal etti. O yıllardan beri süren baskıcı, asimilasyoncu ve soykırımcı uygulamalar modern kent hayatında giderek profesyonelleşen bir hal aldı.

Büyük biraderin gözü (Big Brother) Doğu Türkistan’da her şehirde hem mahallelerde ve her kırsal kesimde bulunuyor. Ramazan ayı boyunca Doğu Türkistanlıların oruç tutmalarını kontrol altına almak ve engellemek amacıyla ÇKP (Çin Komünist Partisi) görevlileri evlerde 15 gün zorunlu misafir olarak kaldı. Evlerde bulunan Kur’ani Kerimlerin  sadece 2012 sonrası ve ÇKP redaksiyonundan geçenleri yasal olarak kabul ediliyor. Bunlar sadece fırından yeni çıkmış devlet terörizminden birkaç örnek.

SÖMÜRGECİLİK-ETNİK AYIRIMCILIK   :  ÇKP yıllardır sistematik şekilde Doğu Türkistan’ın enerji kaynaklarını sömürürken üzerinde kurduğu endüstride yerel (Uygur, Kazak gibi) halklara iş imkanı tanımıyor. Çin’in en fakir bölgelerinden getirilen Han Çinlileri – bir çoğunun kriminal sicile sahip olduğu ifade ediliyor – Çin anayasasına göre yerel halkın hakkı olan işlere yerleştiriliyor. 1990’dan beri patlayan bu asimilasyon politikasının sonucu özellikle ülkenin kuzey bölgesindeki sanayi şehirleri olan Ürümçi, Karamay  gibi yerlerin şehir merkezlerinde Çinli nüfus ekseriyeti kazandı. Anadilde eğitim yine 90’lı yılların sonunda itibaren kaldırılarak Çince eğitimin yanında saati düşük bir Uygurca eğitimi ile yetinildi. Her türlü dini özgürlük travmalar yaratacak derecede kısıtlandı. Sakal bırakmak yasak. Her türlü kamusal alanda dini aktivite yasak.

DİNSEL VE KÜLTÜREL YASAKLAR : Kaşgar şehrinde gözlemlerde bulunan The Guardian muhabiri Tom Phillips Ramazan ayında Uygurların kültürel başkentindeki çarpıcı uygulamalara değindi. Eyitgah Camii’nin Cuma gününde faaliyete kapalı olduğunu, müezzin sesinin ise duyulmadığı belirtildi. Şehirdeki tüm insanlar parti kontrolünde bulunduruluyor. Özellikle Doğu Türkistan’ın güney bölgelerinde Uygurlar çoğunlukta ve kırsal kesim daha yaygın olduğu için ÇKP’nin uygulamaları daha baskıcı hale geliyor. Ayrıca Ürümçi gibi şehirlerin aksine burada dünya basının daha uzak olması baskı araçlarının tasarrufunda Çin devletine uygun bir ortam yaratıyor. Kaşgar’da sıradan bir gün içerisinde Çinli silahlı birliklerin öncülüğünde yerel halk 12 metrelik Mao Zedung heykelinin önünde toplatılarak ateşli propaganda konuşmalarına maruz kalıyor. Kırmızı sarı ÇKP sloganları ile dolu afişlerde: “Birlik ve istikrar kutsaldır! Bölücülük ve rahatsızlık lanettir” yazıyor. Bu vaziyet Orwell’in 1984 romanını okuyanlara “iki dakikalık nefret” eylemini çağrıştırıyor. Bir diğer taraftan“Halkın düşmanı olabilecek tüm teröristlerin parçalanmasına izin ver!” diye bir slogan da atılıyor.

 ÇİN’İN UYGURLARIN EVLERİNDEKİ  ORUÇ TEFTİŞİ  :  Bu etkinliğe Guardian’ın Nisan ayında şahit olduğu söyleniyor. Doğu Türkistan çapında bu tür uygulamaların ardı arkası kesilmiyor. İnsanlar cep telefonlarında ezan veya dua sesleri olması bile onların cihadist olarak içeri atılmalarına engel değil. Her türlü dini kanaat önderi hapse atılarak Uygurların radikalleşmesinin ve yerli Hanefi akideler yerine Selefiliğe itilmesinin önü açılıyor. Her ay binlerce silahlı birlik terörle mücadele adına bölgeye yollanıyor. Ürümçi dahil bütün şehir meydanlarında silahlı birlikler mevcut. Şehir hayatı ve trafiği sürekli olarak bu silahlı birlikler tarafından kontrol bahanesi ile kesiliyor. Gözetim mutlak bir şekilde toplumun her tarafına yayılmış durumda. Geçtiğimiz günlerde bölgedeki muhabirlerin aktardığına göre Ürümçi Kaşgar yolu üzerinde bulunan Aksu şehrine aniden 1000 kişilik bir askeri konvoy sokuldu. Şehrin her yerinde sirenler çaldırıldı. Uygur halkı sürekli bu tür şok ve travmalar altında bir distopya ülkesinde yaşıyor.
ÇİN,UYGURLARA MÜSLÜMAN İSİMLERİ YASAKLIYOR : The Guardian yazarı bunu ‘The perfect police state’ (mutlak polis devleti) olarak tanımladı. Gerçekten de Hong Kong ve ya Şangay’ın aksine Doğu Türkistan hala 1960!ların Maoist terörü altında yaşıyor. Kültür Devrimi artık siyasi tarih kitaplarında olsa da Doğu Türkistan’da hala tüm dünyanın çok az reaksiyon verdiği bu terör devam ediyor. Daha önce de Tibet’te birçok ayaklanmayı bastıran ve sicili kabarık Chen Quanguo Doğu Türkistan’a vali olarak atandı. Chen Quanguo gelir gelmez vasıfsız işgücü ve eski suçlulardan oluşan bir ordu kurarak tüm kırsal bölgelere ve şehir merkezlerindeki mahallelere silahlı birlik olarak yerleştirdi.

Tüm bu uygulamalar Doğu Türkistan’da toplumu travmalara sürüklüyor. Özellikle işsizlik ve dini hayatı özgürce yaşayamama Doğu Türkistanlıları radikalizme yöneltiyor. Çin’in ise en büyük meşruiyet oyuncağı (Rusya örneğinden tanıdık gelebilecek) radikalizm ile mücadele. Adeta bir çember içinde bu radikalleşmeyi ve beraberinde getirdiği baskıyı tetikleyerek Doğu Türkistanlıları yok olmaya itiyor.

KAYNAK :  http://qha.com.ua/tr/analiz-haber/george-orwell-in-yeni-romani-dogu-turkistan/156937/

GEORGE ORWELL’İN ” 1984 ” ROMANININ ÖZETİ

Winston Smith, “Doğruluk Bakanlığı”nda çalışan, gelen notları ve bilgileri not tutan, işinden memnun, biridir. Ama bir gün her şey değişir. Winston antika eşyalar satan bir dükkândan, bir defter ve kalem alır. Bu defteri günlük yapar ve”Tele Ekran”dan görülmeyecek şekilde günlüğünü yazmaya başlar.  Ama artık bir fikir suçlusu olmuş günlük tutmak ve düşünmekle suç işlemeye başlamıştır. Suçu “Büyük Birader” diye biri olmadığını, devleti yönetenlerin insanları kandırdığını düşünmesidir. Bu düşüncelerini doğrulayacak kaynak, arayışına da girmiş, üstelik kendine inanacak kişiler de aramaya başlamıştır.

“Doğruluk Bakanlığı”nda çalışan “Anti-Sex” adlı örgütün üyesi Julia ve devletin önemli adamlarından olan O’Brien’in da kendisiyle aynı düşünceleri paylaşmaktadır. Julia gizlice avucuna  “Seni Seviyorum”  yazan bir kâğıt sıkıştırmıştır ve o da artık bir düşünce suçlusudur, çünkü birini sevmiştir. Julia ile “düşünce polisi”nin olmadığı gizli bir yere giderler ve Winston,  Julia ile sevişerek yıllar önce ayrıldığı ama resmiyette eşi olan kadını aldatmış olur.  Bu gizli buluşmalarında geçmişleri paylaşarak mutlu olmaktadırlar.  O’Brien’ de bir şeyler yazdığı için o da düşünce suçlusu olmuştur.

O’Brien, Winston ve Julia’ya bir kitap ulaştıracağını bu kitabı okuduklarında merak ettikleri şeylerin cevabına ulaşacaklarını söyler.

Winston, kitabı okumak ve Julia ile daha rahat birlikte olabilmek için, günlüğünü aldığı dükkanın üst katını kiralar. Burası, Büyük Birader’in çalışanlarına verdiği dairelerden çok farklıdır. Eski tarzda döşenmiş ve odada “Tele Ekran” yoktur! “Tele Ekran”nın olmaması büyük bir avantajdır çünkü “Tele Ekran” hem alıcı, hem vericidir ve düşünce suçlularını yakalamaktadır. Julia  bu dükkana  elinde gerçek çikolata, gerçek ekmek vb. ve sadece sokak kadınlarının kullandığı adi bir kaç makyaj malzemesi ile gelir. Bunlar sadece adlarını duydukları ama görmedikleri şeylerdir. Çünkü onların yaşadığı zamanda, her şey yapaydır.  Üstelik kitabı okumaya ve devleti anlamaya başlarlar.

Sorun, zenginliği artırmaksızın, endüstri çarkını döndürmektir. Üretim sürdürülmeli, ama üretilenler insanlara dağıtılmamalıdır. Bunun için de sürekli savaş çıkması gerekmektedir.  Savaş endüstrisi, tüketim maddeleri üretmeksizin işgücünü kullanmanın ve üretimi paylamamanın akıllıca çözümüdür.. Yeni silahlar için araştırmalar aralıksız sürdürülmekte zeki beyinler i ise oyalamak mümkün olmaktadır. Okyanusya’da, bilim artık yaşamamaktadır. Yenikonuş’ta “bilim”i karşılayacak bir sözcük yoktur. Teknik gelişmeler, insan özgürlüğünü daha da kısıtlıyorsa işe yaramış demektir.

Televizyonun yapımı ve aynı aygıtın, hem alıcı hem verici olarak kullanılmasını sağlayan teknik gelişmeler, özel hayata son verdi. Her yurttaşın ya da en azından gözetlenmesi gerekecek kadar önemli herkesin, hiç aralıksız polis denetimi ve başka iletişim yolları bulunmadığından, sürekli bir resmi propaganda bombardımanı altında tutalabilmesi sağlandı. Böylece tarihte ilk kez herkesin devletin isteklerine boyun eğmesi ve her konuda düşünsel bir birliğin oluşması sağlandı. Karşıt olayların ve kavramların birbirine bağlanması, Okyanusya toplumunun en belirgin yanıdır. Resmi ideoloji, gerek olmayan yerlerde bile çelişkilerle doludur. Böylece Parti, sosyalizm akımının savunduğu tüm ilkerleri yadsır, kötüler ve sonra bunun sosyalizm adına yapıldığını söyler. İşçi sınıfının yüzyıllardır hor görüldüğünü söylerken, kendi Parti üyelerine, işçilere giydirilen ve bu nedenle kabul edilmiş uniformaları giydirir. Aile bağlarını düzenli bir biçimde çürütürken, önderini doğrudan aile duygularına seslenen bir adla-Büyük Birader- çağırır. Gerçekte iktidar, ancak karşıtların uzlaştırılması yoluyla sonsuza dek elde tutulabilir. Eğer eşitsizlik sürdürülecekse -yani yüksek grup yerini koruyacaksa- zihinsel koşullar, denetlenmiş olmalıdır.

İktidar araç değil, bir amaçtır. Kimse devrime bekçilik etmek için diktatörlük kurnaz; devrim diktatörlüğü kurmak için yapılır. Baskı kurmanın amacı, baskı kurmaktır. İşkencenin amacı işkencedir. İktidarın amacı, iktidardır.

Fakat düşünce polisi onları bulmuş, teslim olmalarını istemektedir ve düşünce polisi içeri girer. Düşünce polisi, odayı kiraladıkları, günlüğü aldığı antikacıdır! Meğer odada “tele ekran” vardır.

Sevgi bakanlığına götürülürler. Sevgi Bakanlığı penceresi olmayan, yer altında yapılmış, korkunç bir yapıdır. Orada Winston’a çeşitli işkenceler yapılır ve devlete koşulsuz itaat etmesi sağlanır. Düşünceleri kontrol altına alınır. Ama hala duyguları kontrol altına alınamamıştır.

Sevgi Bakanlığından gönderildikten sonra, hiç izlenmeden yaşamaya başlar. Arkadaşı yoktur ama bir önemi de yoktur. Bir gün yolda Julia ile karşılaşır. Julia’da korkusuna yenik düşüp onu satmıştır. Birbirlerinden özür dileyip, dostça ayrılırlar. Ve geçen her gün, Büyük Birader’e olan bağlılıkları ile hayata devam ederler.

 

Etiketler: » » » » » » » » » »
Share
1475 Kez Görüntülendi.