logo

trugen jacn
15 Mayıs 2019

DOĞU TÜRKİSTAN BU SESSİZLİK VE İLGİSİZLİĞİ HAK ETMİYOR !

Ortada gerçekten terör varsa masum halkın değil teröristlerin peşine düşülür. 1 milyonu aşkın Çinli memuru Müslüman hanelere “zoraki misafir” yapan, hiçbir kültür ve ahlakta yer almayan bir uygulamayla aile mahremiyetini ayaklar altına alan zihniyetin “terörle mücadele” iddiası aşağılık bir yalandan ibarettir.

Süleyman ŞAHİN

Etrafımızda meydana gelen hadiselere yaklaşım şeklimizi, gerçeklerden ziyade peşin hükümler ve hissî yaklaşımların belirlediği ilginç zamanlardan geçiyoruz. Tamam, bir enformasyon kirliliğinin olduğu muhakkak… Birtakım menfaat şebekelerinin bir şeyleri manipüle etmek için hazır kıta bekliyor oluşu da doğrudur. İyi de, bütün bunlar hakikat namına payımıza düşen ev ödevinden yan çizme mazereti olabilir mi? Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma illetinin bir kanser gibi yayıldığı vasatta en hayatî meseleler maalesef güme gidiyor. Teşhis becerisi olmadığı için tedavi sürekli erteleniyor. Çözümsüz meseleler sarmalında enerjisini boşa harcayan, gereksiz kutuplaşmalardan muzdarip bir cemiyet haline geliyoruz. Sağlaması yapılmamış iddialardan yola çıkan hissî yaklaşımların kısa süre içerisinde inanılmaz bir vurdumduymazlığa dönüşme potansiyelini de es geçmeyelim.

Tek taraflı okuma hatası

İmam Ebu Hanife’nin fıkıh tarifinde dile getirdiği “kişinin lehinde ve aleyhinde olanı bilmesi” düsturu şaşmaz bir pusula gibi önümüzde dururken bu savrukluğu ne ile izah edeceğiz? Bir mesele önümüze geldiğinde lehimize, aleyhimize her ne varsa “efradını câmi, ağyârını mâni ” şekilde çok yönlü okumalar yapmak yerine önyargımızı besleyen tek taraflı okumalarla kendimizi kandırmaya çalışıyoruz. Doğu Türkistan meselesinde yaşanan da noktası, virgülüne aynen bu. Tek taraflı okumalardan kaynaklanan bir kafa karışıklığı söz konusu. Bu kafa karışıklığının gerek kamuoyu gerekse yönetim nezdinde bir nevi söylem/eylem felcine sebep olduğunu ifade etmek mümkün.

Batı medyasından bize ne?

Doğrudur, batı medyası son zamanlarda giderek yoğunlaşan bir tonda Doğu Türkistan meselesini gündeme taşıyor. Sadece New York Times gazetesini taradığımızda 2018 Eylül’ünden bu yana son dört ayda tam otuz yazının çıktığını görebiliyoruz. Bazı yazıların başlıkları da bir hayli dikkat çekici.
– “Çin meşhur entelektüelleri hedef alarak Uygur etnik kimliğini silmek istiyor”
– “Kongre üyeleri Trump’ı Uygurlar konusunda Çin’e karşı harekete geçmeye zorluyor”
– “Çin etnik azınlıkları kamplara kapatıyor”
– “Donald Trump Çin’e karşı tavır alacak mı?”
– “Çin çok sayıda Müslüman’ı gözaltına alıyor. Hedef: Dönüştürmek”
Benzer bir yaklaşıma İngiltere’den Almanya’ya değin birçok yayın organında tesadüf ediyoruz. Doğu Türkistan meselesine gösterilen hassasiyetin arkasında neyin bulunduğunu pekala biliyoruz. Çin son yıllarda dikkate değer bir gelişme gösteriyor ve küresel pastadan aldığı pay Batılı ülkelerin aleyhine sürekli olarak büyüyor. Ortada kıyasıya bir rekabet söz konusu. Kendileri açısından bunun bir anlamı var. İyi de, bundan bize ne?

Atlantik-Avrasya girdabına dikkat

En büyük bağımlılık şekli, kendi gündeminden ısrarla kaçıp başkalarının gündemleriyle meşgul olmakta yatar. İçimizden bazıları bu meşguliyeti bilerek üstlenir. Çünkü başkalarının gündemini bizim gündemimiz yapmak için seçilmiş kişilerdir. Bazıları da bilmeden, kasıtsız olarak aynı hataya düşer. Sebebi, milletçe malulu bulunduğumuz tek taraflı okuma yanlışıdır. Bu yanlışın Doğu Türkistan meselesindeki izdüşümü, Atlantik-Avrasya çekişmesine taraf olma ısrarında görülür. Doğu Türkistan bizim meselemiz, bizim gündemimizdir. Doğu Türkistan’ı Atlantik-Avrasya kavgasında oluşan derin girdaba kurban veremeyiz. Bu meselede ne Batı haklıdır, ne de Çin. Haklı olan taraf mazlum Doğu Türkistanlı kardeşlerimizdir. Haklı olan biziz. Kardeşlerimiz mevcut şartlar sebebiyle bu haklılığı gereği gibi duyuramıyorsa sorumluluk doğrudan bize intikal eder. Batı dünyasının Çin karşıtı bir kampanya için Doğu Türkistan’ı meze yapmasına izin vermemeliyiz. “Batı medyası Çin’e vurmak için olayları köpürtüyor” diyenleri de Çin basınından elde ettiğimiz verilerle susturmalıyız. Sahi, Avrasya hattını savunma adına Batı dünyasına reddiye vermekle uğraşanlar, ya da tam tersini yapanlar neden bugüne dek Çin medyasında yazılanları okuma zahmetinde bulunmuyorlar? Bu bir aymazlıktır. Çin’de yayınlanan konuya ilişkin haberlerin Türk kamuoyuna derli toplu bir şekilde yansımadığı tespitini maalesef yapmak durumundayız.

Kendi kalemize gol atıyoruz

Anadolu Ajansı’nın 3 Ocak’ta “Çin’de kamu görevlileri Uygur ailelerin evlerinde kaldı” başlıklı haberi, Çin medyasını kaynak gösteren nadir örneklerden biri. Haberde aynen şu ifade mevcut: “Çin Komünist Partisi Sincan Uygur Özerk Bölgesi Komitesi’nin resmi yayın organı Sincan Günlüğü gazetesinin hafta başında yayımladığı habere göre geçen yılın 11 ayında toplam 1 milyon 120 bin resmi görevli özerk bölgedeki her etnik kökenden 1 milyon 690 bin ailenin evlerinde kaldı.”
‘Azerbaycan Türkü’ demek yerine, Rus ve İran tezine uygun şekilde ‘Azeri’ ifadesinin kullanılmasına benzer bir hata burada tekrarlanıyor. Sincan veya Şincan, Çince’de “Yeni toprak” anlamına gelen bir ifade olup amaç Türkistan kelimesini tedavülden kaldırmaktır. Görüldüğü üzere biz de bu oyuna alet oluyoruz.
Coğrafyanın batı yakası Ruslar tarafından Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen alt kimliklerine bölünmek suretiyle Türkistan ismi unutturulmaya çalışılırken, doğusu Çin tarafından Şincan olarak isimlendirilmiş ve aynı amaç güdülmüştür. Peki, bize ne oluyor ki her yönüyle bize ait bir coğrafyayı Doğu Türkistan olarak asıl adıyla değil de Çince Şincan şeklinde ifade ediyoruz? Kendi kalemize gol atmaktan niçin vazgeçmiyoruz?

Eleştiremiyoruz bile

Sadede gelelim. Ne demiştik? 1 milyon 120 bin Çinli memur, Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin evlerini “zorunlu misafir” olarak işgal etmiş. Peki, kimler var bu işgalcilerin içinde? Sivil memurların yanısıra polisler ve askerler. Çin gibi kapalı bir rejime sahip ülkede “sivil memur” kavramının ne anlama geldiğini benzer tecrübeyi yaşamış olanlar gayet iyi bilir. Bunlar aynı zamanda dev bir istihbarat ağının hizmet erleridir.
Haberin diline gelince, son derece yavan olduğu tespitini yapalım. Devletin resmi ajansı olarak bilinen bir kurumdan zehir zemberek eleştiri çıkmasını elbette beklemiyoruz. Fakat bu kadar ruhsuz bir metin fazlasıyla can sıkıcı. Eleştiri babında en müşahhas cümlenin “Bu görevlilerin bölgedeki ailelerde ne kadar süre kaldığı belirtilmezken, ailelerin ziyaretlere rıza gösterip göstermediğine ilişkin bilgi paylaşılmadı” şeklinde olması gerçekten üzücü. Oysa bu haber, Çin medyasında çıkan diğer haberlerle desteklenebilir, bizzat kendi ifadeleriyle Çin’in meseleye hangi boyutta yaklaştığı daha net cümlelerle ortaya konulabilirdi.
Kamuoyunun Anadolu Ajansı’ndan beklentisi, meseleye en azından bir Kaşıkçı cinayeti kadar dikkat kesilerek Doğu Türkistan konusunu sürekli gündemde tutacak bir başlık açmasıdır. Çin medyasını günlük olarak tarayıp konuya ilişkin ulusal-yerel yayın organlarında çıkan haber, yorum ve analizleri detaylı bir şekilde aktarmasıdır. Türk kamuoyu bu sayede mesele hakkında doğru bilgilenmiş, Atlantik-Avrasya girdabına yakalanmadan kendi gündemine sahip çıkmış olacaktır.

Çin medyası ne diyor?

Çin rejiminin uluslararası mecradaki sesi olarak bilinen ve İngilizce olarak yayınlanan Global Times gazetesinin son altı ayda yaptığı yayınlara bakmak bile Doğu Türkistan meselesinin boyutları hakkında fikir vermeye yetecektir. Global Times meseleyi onlarca kez gündemine taşımıştır. 12 Ağustos 2018 tarihli yazının başlığı şöyledir:
“Huzur ve istikrarı korumak, Doğu Türkistan açısından insan hakları meselesinin önünde gelir.”
Aynı yazıda zikredilen şu ifadelere bakın:
“Son bir kaç yılda Doğu Türkistan şiddetli terör saldırılarına maruz kaldı. Aşırı gruplarca beyni yıkanan gençler, terör örgütleri tarafından manipüle edildi. Sadece bölgede değil, Çin’in içlerine hatta başkent Pekin’e dek sızıldı, Tiananmen Meydanı ve Kunming Tren İstasyonu gibi yerlere saldırılar yapıldı. Doğu Türkistan’daki güvenlik durumu nihayet düzeldi, diğer bölgelere ulaşan terör tehlikesi de bertaraf edildi. Huzur ve istikrar ortamına Doğu Türkistan’ın her yerinde bugün şahit olunabilir. Çin Komünist Partisi’nin güçlü liderliği, ülkenin ulusal bütünlüğü ve yerel memurların katkıları sayesinde Doğu Türkistan büyük bir karmaşanın içine düşmekten kurtarıldı, Çin’in Suriyesi veya Libyası olmaktan uzak kaldı. Mevcut huzur ve istikrar ortamında yüksek yoğunluktaki güvenlik sisteminin etkisi görmezden gelinemez. Çin devletinin emniyet ve güvenlik güçlerini Doğu Türkistan’ın her yerinde görmek mümkündür.”

Komünist din adamı projesi

Evet, Çin rejiminin gazetesi aynen böyle yazıyor. Doğu Türkistan halkını kendi inancından, kendi kimliğinden koparmak için istihbarat marifeti iki üç terör olayını bahane eden Pekin yönetimi, huzur ve istikrar dediği zaman insanlara nefes dahi aldırmayan baskı rejmini kastediyor. Çin polis ve askeri Doğu Türkistan’ın en ücra köylerine dek her yerde cirit atıyor. Ortada gerçekten terör varsa masum halkın değil teröristlerin peşine düşülür. 1 milyonu aşkın Çinli memuru Müslüman hanelere “zoraki misafir” yapan, hiçbir kültür ve ahlakta yer almayan bir uygulamayla aile mahremiyetini ayaklar altına alan zihniyetin “terörle mücadele” iddiası aşağılık bir yalandan ibarettir.
9 Ocak 2019 tarihli Global Times haberine gelelim şimdi. Haberin başlığı: “Doğu Türkistan, Müslüman din adamlarına ulusal birliği sağlamak için aşırılığa karşı yol gösterecek kurs imkanı sunuyor.” Haberin içeriğinde Çin Komünist Partisi’nin kursa katılan din adamlarına neler öğrettiği sıralanıyor. Neymiş bunlar? Klasik ve standart Çince eğitimi, Çin tarihi, Komünist Parti tarihi ve Komünist Çin’in kurguladığı Doğu Türkistan Tarihi. Peki, nasıl bir din adamı istiyorlarmış? Komünist Çin’e inanan, Komünist Çin’in değerlerini cemaatine telkin edecek bir din adamı.

Harekete geçmek gerekiyor

Din adamını bile rahat bırakmayan, Müslüman din adamından zorla Komünist Çinli devşirmeye çalışan bir zihniyetten bahsediyoruz. Dikkat buyurun, bu bilgiler Batılı medya organlarında değil Çin rejiminin borazanlığını yapan gazetede yer alıyor. Doğu Türkistan’da yaşanan zulme inanmayanların, topu taca atmaya çalışanların artık sığınacağı bir mazeret de kalmıyor.
Türkiye, halkı ve devletiyle büyüklüğünü göstermeli; zulmün son bulması, kardeşlerinin onurlu bir şekilde varlıklarını sürdürebilmesi için lazım gelen adımları atmalıdır. Halkımız kararlı duruşunu sergilemeli, Doğu Türkistan’ın yalnız olmadığını Çin’e ve bütün dünyaya ilan etmelidir. Devletimiz müzakereler ve akılcı politikalar geliştirmek suretiyle Çin devletini makul bir çizgiye çekmeye çalışmalı, bu doğrultuda gayret sarf etmelidir.

Evet ey Türkiye! Artık harekete geçme vaktidir. Doğu Türkistan bu sessizliği haketmiyor.


KAYNAK : http://www.gercekhayat.com.tr/analiz/dogu-turkistan-bu-sessizligi-hak-etmiyor/

Etiketler: » » » » » » » » » » »
Share
1054 Kez Görüntülendi.