logo

trugen jacn
16 Haziran 2019

ÇİN’İN UYGURLARA ZULMÜ : ÇIKARLAR İLE İNSAN HAKLARI ARASINDA SIKIŞMIŞ DURUMDA !

Ross GİBSON

Doğu Türkistan(Sincan Özerk Bölgesi) Çin’in kuzeybatısında yer almaktadır. 23 milyondan fazla   bir nüfusa sahiptir,Bu ülke bol miktarda ham petrol, kömür ve doğal gaz rezervine sahip  olup,  Çin’in    ekonomik kaynakları bakımından kilit bir  bölge  konumundadır.Doğu Türkistan bütün bu zengin doğal zenginlerin yanında  yynı zamanda dünyadaki en kötü  ve en ağır devlet baskısı ve etnik ayırımcılık ve ırkçı temelli Çin  zulmüne de ev sahipliği yapıyor.

Back Home
The Organization for World Peace (Dünya Barışı İçin Organizasyon)

2014’ten bu yana, Çin devleti, Sincan’daki 11 milyon kişilik Müslüman Uygur nüfusunun sistematik olarak baskı altına  almaya başlamıştır. Bu baskı, kitlesel gözaltı, Orwellian ‘yeniden eğitim’ programları ve yaygın devlet gözetimi olarak ortaya çıkmıştır.

BM insan hakları komitesi, 2018’de, “siyasi eğitim kamplarında” iki milyona  yakın  Uygur ve diğer Müslüman azınlığın alıkonulmasına ilişkin “güvenilir  kaynaklara dayandırdığı bir rapor hazırlayarak yayınlamıştır.  Bu kamplarda hapiste tutulan Müslüman azınlıklara  Başkan Xi Jinping’e bağlılık beyan etmek, Mandarin Çincesi öğrenmek ve şimdiye kadar  sahip oldukları  inançlarını eleştirmek veya feragat etmek  gibi baskı ve dayatmalara maruz bırakılıyorlar.  BBC’ye konuşan  eski Toplama kampı  tutuklularından biri (neredeyse hiç kimse şu anda kamplardan kurtarılmamış gibi görünüyor), , uzun süreli fiziksel ve psikolojik işkencelere maruz kaldığını,  Saatlerce el vee ayaklarından  asıldığını, dövüldüğünü ve  günlerce uykusuz bırakıldığını ifade etmiştir.

Çin’in Uygurlara  baskısı bu “yeniden eğitim kamplarının” duvarlarıyla sınırlı değil. Çin’in baskı ve zulmü bölgede  günlük hayatın her safhasında ve  derinlemesine  barız ve açık olarak mevcut. Çin hükümeti, bölgedeki Uygurların ve diğer Müslüman azınlıkların evlerinde zorla  yaşamaları onların gündelik hayatlarını gözetlemek ve kontrol etmek için   bir milyondan fazla Han Çinlisi resmi görevlileri  “ Zorla Akraba”olmaları için görevlendirmiş bulunuyor. Dünya Uygur  Kongresi, bu etnik Çinli devlet memurlarının “Uygurların ve diğer Müslüman azınlıkların evlerini işgal ederek kampanyalarına  Çin’in işgalci asker  ve polisine yardım etmek ve Yeniden Eğitim Merkezleri( indoktrinasyon)  ve gözetim programlarına yardımcı olmak için roller  üstlenmek” gibi görevlerinin olduğunu açıklamıştır. Çin’in resmi  Devlet müdahalesinin bu tür  uygulamalarının yanında  ev ve mahallelere yerleştirilen kameralar, ses ve yüz tanıma teknolojilerinin yaygın olarak kullanılması ve biyometrik ve kişisel verilerin zorla toplanması de yapılmaktadır.

Birleşmiş Milletler  Irk Ayrımcılığının  Önlenmesi Komitesi Başkan Yardımcısı de  olan Gay McDougall’un  şu sözleri çok çarpıcı dikkat çekicidir ; “ Çin hükümeti,  Uygur  bölgesini etkin bir şekilde büyük bir “uluslar arası Açık Hava  kampı haline dönüştürmüştür.”

Çin Uygur halkına bu tür muameleleri yaparken ortaya koyduğu gerekçeler nelerdir ve bu gerekçelerin haklılık payı varmi dir ?  Çin başta diğer otoriter rejimlerin  insan hakları ihlalinde bulunanların  sürekli tercih ettiği bir kaçınılmaz nedeni vardır ; bireysel veya azınlık haklarının ihlal edilmesinin gerekçesi olarak  halkın güvenliği için gerekli olduğu iddiası elbette . Başkan Xi Jinping, Uygur bölgesinde yürütülen bu programın terörizmle mücadelenin ve ayrılıkçılığın “ideolojik virüsünün” anahtarı olduğunu iddia etmektedir. Yani, Çin Lideri Xi’ye göre bölgede yaşayan azınlıklara karşı  hükümetin kitlesel gözetimi, Uygur halkının tutuklanması ve ve onlara baskı ve  işkencesi yapılmazsa,  bu Müslüman azınlık nüfus Çin devletine karşı radikalleşecek ve devletin Güverliğini tehlikeye atacaktır. Bu sözleri ile Başkan Xi  bu  argümanı ile  dünyayı   küçük bir ironi gark etmektedir.

Uygur eyaletinde meydana gelen insan hakları ihlalleri  konusunda  BM Irk Ayırıımcılığını Önleme Komitesi veya İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden gelen eleştirileri ile karşı karşıya kalan Çin’in  bu insan hakları ihlalı ve  etnik soykırım uygulamaları “1966-76 Kültür Devrimi’nden bu yana Çin’de görülmemiş  bir kapsam ve ölçek te” olduğu belirtilmektedir. Çin Hükümet   hakkındaki bütün bu somut iddialara karşılık, gerçeği kabullenmek ve bu konuda samimi ve  akıcı bir yaklaşım benimsemek konusunda  gerçekçi ve hızlı değil mealesef. Öncelikle,  bu toplama(gözaltı) kamplarının varlığını inkar etmek (üst düzey bir Çinli yetkili olan Hu Lianhe, “yeniden eğitim merkezleri diye bir şey olmadığını” iddia etti), o zamandan beri önemini küçümsemek istediklerini belirtti: Bölge  Yönetiminin Uygur asıllı başkanı Şöhret  Zakir ise,  bu kampların sadece “mesleki eğitim merkezleri” olduğunu öne sürdü. Çin Komünist Partisi  Gençlik Birlilığı Teşkilatının  Xinjiang Şubesi  2018’de yaptığı  bir açıklamasında  bu kamplar konusunda şunları iddia etti ; “ Bu  eğitim Merkezlerinin tek bir amacı var: Uygur azınlığın  ÇKP  yasaları ile  diğer resmi  düzenlemeleri öğrenmek. Bu konudaki  bu  eğitim iyi gitmezse,  olumlu sonuç almak için  bu  ücretsiz eğitimi sürdürmeye   devam edeceğiz.

Çin devletinin Sincan eyaleti üzerinde tam hakimiyetle meşgul olmasının arkasında daha makul bir açıklama var. Bölge, Çin’in  çok iddialı bir küresel ekonomik ve  ticaret  politikası olan  “Bir Kuşak-Yol”  Girişimi’nin (BRI) temel unsurlarına ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca  bu projenin  Pekin’den başlayan  ulaşım şeritleri ;  yüksek suratlı kara  ve  demiryolları ile diğer altyapı projelerini   Uygur bölgesi üzerinden  yaklaşık 70 ülkeyle ilişkilendirmeyi hedeflemektedir. Bir Kuşak – Bir yol (BRI) ÇKP Lideri  Xi Jinping’in   uygulamaya çalıştığı bu  küresel politikanın amiral gemilerinden biri ve en önemlisidir.  Çin,  bölge’de ve bu projenin geçtiği  coğrafyalarda  ekonomik hegemonya kurmak  için bu projenin  itici bir güç ve en büyük  yardımcı ve  fırsat olarak  gördüğünü düşünmektedir.  2018’de Çin’in Bir Kuşak-Bir yol( BRI)  güzergahı boyunca yaptığı  toplam yatırım ve  işlemlerin tutarı  1.3 trilyon doları  bulmuştur. Çin’in Uygur halkına yönelik en kapsamlı baskı ve asimilasyon uygulamalarının temelinde Çin  yönetiminin  Uygurların varlığının bu  BRI projesi ile çakıştığına ve önünde bir engel gördüğünden  şüphe yoktur. Uygur aktivist  Rushan Abbas, “Çin’in Uygurlara yönelik baskı ve etnik ayırımcı uygulamalarının temelinde Bir Kuşak-Bir yol projesi ile ve  bununla ilgili her şey  vardır. Çin yönetimi  bu  görüşü  nedeniyle   bölgesel ve  küresel ekonomik  çıkarları bağlamında  Doğu Türkistan’da yaşayan Müslüman Türk azınlıklara   yönelik baskı ve  saldırgan tutumunu nispeten kolay bir şekilde sürdürdüğünü anlamaya başlayabiliriz.” Şeklinde ifede etmektedir.

Suudi Arabistan Krallığının yeni Veliaht  Prensi ve Müslüman dünyanın en güçlü liderlerinden biri olduğu iddia edilen  Muhammed Bin Salman, Şubat 2019’da  Çin’e yaptığı  bir resmi ziyaretinde   Çin devlet medyasına şunları açıklamıştır ; “ Çin, vatandaşlarının güvenliğini sağlamak  için terörle mücadele  etme ve bu konuda her türlü tedbirleri alma ve  çalışmaları yürütme hakkına sahiptir.” Demiştir. Ayrıca Prens Selman  bu  resmi gezisi  sırasında, ülkesi Suudi Arabistan ile Çin arasında toplam tutarı 28 milyar doları bulan  35 ekonomik işbirliği anlaşması imzalamıştır.

Pakistan Başbakanı Imran Khan’ın Müslüman haklara ilgisi ve  mazlum halklarla dayanışma geçmişi vardır.  İmran Han  2017’de yaptığı bir konuşmasında  uluslararası toplumun “ikiyüzlülüğününden”yakındı ve  Myanmar’daki Rohingya Müslümanlarını koruyamadığı için  uluslar arası toplumu kınadığını bildirdi.Ayrıca,Hindistan işgalindeki Müslüman Keşmirlilere yapılan baskılara tepki göstererek  eleştirdi.  Ancak, Mart 2019’daki bir röportajinda  muhabirin Uygurların  durumu hakkındaki görüşü  sorulduğunda, “Açıkçası, ben bu konuda fazla bir şey bilmiyorum” şeklinde  cevapladı. Pakistan, yaklaşık 60 milyar dolar tutarındaki  bir proje olan ve Doğu Türkistan’in Kaşgar şehrini Pakistan’in Arap denizi kıyısındaki Belucistan’in Gwadar Limanına bağlayacak olan  Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nu (CPEC)  inşa etmeye başlamıştır.  

İngiltere Dışişleri Bakanı Theresa May,  Şubat 2018’de Çin’e yaptığı resmi  devlet ziyaretinda  resmi Çin medyasına yaptığı açıklamada i Çin’in insan hakları meselesini akıllıca “önemsemediği” için övgülerde  bulundu. Başbakan May ayrıca  “ bölgede mevcut Radikal güçler ile marjinal ve azınlık  kamuoyundaki “gürültü ve dırdırlar” üzerinden  Brexit sonrası Çin ile kurulacak yeni bir ticaret anlaşmasının  temelini atmaya çalıştığı için ÇKP Yönetimince  “pragmatik işbirliğine” öncelik verdiği için övgülere layık görüldü.  İngiltere’nın    insan hakları konusunda  doğruları söylemek ve  ayağa kalkmak ile ekonomik  çıkar  arasındaki açık takas, Çinliler tarafından açık bir şekilde  ortaya konuldu. İngiltere  başbakan  İngiliz medyasına yaptığı açıklamasında  Çin  ziyaretinin dostane atmosfer içinde geçtiğini  karşılıklı çıkaralar açısından  maliyetinin İngiltere lehine ağır bastığını ifade etti ve bu anlaşma  tam  uygulandığı takdirde  ülkesinin kazanımlardan  daha ağır basacağını ileri sürdü .

Çin’in Uygur halkına yönelik kötü muamele ve baskıları  hakkında konuşmak, ülkelerin   Çin hükümeti ile ilişkilerde ciddi  şekilde ekonomik  çıkar  kaybı riskiyle karşı karşıya bulunduğu bir gerçektir. Şimdiye kadar, bu konuda tepkisiz kalamanın   ve insan hakları konusunda hiç bir girişim ve eyleme  tevessül edilimemesi  ödenmesi gereken bir bedel olarak  görünüyor. Bununla birlikte, iş yapmanın maliyetinin çok arttığı, ikiyüzlülüğün çok sapkın olduğu bir süreçte   insan hakları ihlalleri konusunda  harekete geçilmesi gereken bir noktaya  suratle varılmalıdır.

Ayrıca bazı devletlerin tutumunu ve bu konudaki tepkilerini ve ne  konuştuklarını da dikkat etmeli ve bunu kabul etmeliyiz. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo,  Çin’in Uygurlara  baskısının  ve insan hakları ihlallerinin zirve yaptığını  açıklamış ve  Xinjiang’da “keyfi olarak” tutuklanan Müslüman azınlıkların bir an önce  serbest bırakılmasını istemiştir.  Twitter üzerinden görüşlerini açıklayan ABD.Dışişleri Bakanı Pompeo  “Dünya Çin’in Müslümanlara karşı utanç verici ikiyüzlülüğü  kabul etmez ve sürdürmesini de asla  göze alamaz. Çin,bir yandan  bir milyondan fazla Müslüman’ı toplama kamplarına  hapsederek onlara  baskı yapıyor ve kötü muamelede bulunuyor. Diğer   yandan  ise, da şiddet içeren İslami terörist grupları BM’deki yaptırımlardan korumaya çalışıyor.  ”demiştir.

Yine de  bazı  kelimeler vee sözler  boş olabiliyor.Nitekim, Eylül 2018’de, Pakistan Federal Din İşleri Bakanı, Çin’in Uygur bölgesinde yaşayan Müslümanlara yönelik uygulamalarını ve faaliyetlerini açıkça eleştirdi ve bu  baskı ve şiddet uygulamalarının  bölgede “aşırı uçların ve radikal fikirlere yönelik iyimser  bir bakış açısı şansını artırdığını” iddia etti. Üç ay sonra, dışişleri bakanlığı konuyu medyanın  “sansasyonelleştirmeye  yönelik bir çalışması”  olarak tanımlayarak medyayı suçladı.Pakistan Din işleri bakanının Çin’i yönelik  bu eleştirilerini  büyük ölçüde geri çektığını açıkladı.  Bakanlık sözcüsü Muhammed Faysal,  Çin’in yeniden eğitim kampları adını verdiği toplama kamplarında zorla  tutulanların    “gönüllü eğitim gördüklerini”  savunarak Çin’in Uygurların tutuklanmasını ve basakılarını  savundu.Başbakan  İmran Han konuyla ilgili olarak medyayı  cehalet içinde  olmakla suçladı.  ABD’nin bu konudaki söylem ve açıklamalarına  çok fazla stok yerleştirmek (değer vermek ve önemsemek) belki fazla iyimserlik olabilir. Ancak,ABD’nin  Çin ile devam eden ticari görüşmeleri göz önüne alındığında, bu konu üzerinden Çin’in yol alan gemisini   çok fazla sallamak istemeleri büyük bir ihtimaldır.

Ülkeler, insan hakları konusunda yalnızca farkındalığı artırmak için önce konuşmalılar. Ancak bu konuda kınamak ve tepki göstermek  ve akabinde sonuç almak için sadece konuşmak için kelimeler yeterli değildir.Bundan sonra yapılacak en önemli girişim ise  bu konuda somut olarak  harekete geçmeleri gerekiyor. Ülkeler ve uluslar arası toplum Ekonomik avantaj ve çıkarları ile  insan haklarına saygıyı ortak hedefler olarak ele alamazlar. Çin İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Çin Direktörü Sophie Richardson’un “tutarsız eylemleri konuşmak ve koymak iki farklı şeydir”, Çin’in “dişi ile  ve çiviyi sökmek için  savaşacağını” belirttiği  gibi bu tutum ve  sözlerin  Uygurlar’ın geleceğini ve mevcut durumun  değişimini güvence altına almak için yeterli olması  mümkün değildir. Şimdi , herkesin  bu konuda ne yapacağı veya yapmak istediği sorusu sorulmalıdır

Çin’in Uygurlara yönelik insan hakları ihlalleri ve baskılarına yönelik bu tür  eylemlerin yapabileceği  başka bir sorudur.Ama,  Çin’in en azından bağımsız uluslararası denetçilere bölgeye tam erişimine izni verilmesi ve  ve araştırma ve incelemelerinin sonucunda elde edecekleri bulgularının içeriğinin serbestçe  kamu oyuna sunulması gerekmektedir.  Umarım  bu durum,Uygur bölgesinde değişime yol açabilecek bir tür baskı yaratabilir.  Devletler, Çinlileri harekete geçirmek için ekonomik yaptırımlara da  ihtiyaç duyulduğunu de düşünebilirler.

Önemli olarak,  İnsan hakları ile ekonomik çıkarların maliyet ve faydalarının doğru olarak  hesaplanmasıdır.ÇKP. rejiminin Uygur bölgesindeki  hak ve hukuk ihlalleri ile  baskıcı eylemleri karşısında  uluslara arası toplumun  sessizliğini ber taraf etmektir. Bu konuda daha  aktif bir duruş sergilemenin  daha maliyetli olacağı kesindir. Ancak, insan hakları konusunda bu maliyet göze alınmalıdır. Şimdiye ekadar takınılan  bu  olumsuz tutum hızlı bir şekilde değişmelidir. Bu konuda uluslararası işbirliği  ve Çin hükümetinin Uygurlara yönelik baskı ve olumsuz tutumunu değiştirmesi için   baskı yaratabilir  olumlu sonuç getirmesini sağlayabilir.

Eğer uluslar arası toplum bu konuda başarılı olursa, Çin’in  Uygurlara yönelik baskısının sona ermesiyle ile sonuçlanabilir,Bu suretli Çin yönetimi  ikili ilişkilerin ülke  çıkarları  noktasında  en iyi şekilde kullanılabileceğini kabul etmeye başlayacaktır. Çin’in Kuşak-Yol  girişimi, büyük ölçüde Müslüman nüfusun yaşadığı   bir dizi  ülkeyı  bağımlı hale getirmiştir.  Bu  Müslüman devletler Doğu Türkistan’daki  Müslümanların Çin yönetimi tarafından baskılanması ve  istismarına açıkça karşı çıkmaya başlarsa, Cumhurbaşkanı Xi’nin amiral gemi politikası Bir Kuşak-Bir yol projesi büyük  zarar görebilir. Çin  aynı zamanda  büyük ölçüde Müslüman ülkelerden petrol ithalatına bağımlı hale gelmiştir.

Asya, Orta Doğu ve Batı ülkelerinde Çin’e  insan hakları ihlalleri ve Müslüman azınlıklara baskı konusunda  çok önemli derecede  baskı yapma potansiyeli vardır. Sessiz ve duyarsız kalmalarının bedeline satın aldıkları kısa vadeli ekonomik kazanımların, Çin’in dini ve etnik aşağılama amaçlı  ve kötü  yönetim ve otoriter şekilde kendilerini  kandırmanın bedeli olmayacağına karar vermeleri gerekiyor. Uluslararası toplum bu  Çin konusunda seçiminı   en kısa zamanda yapmalıdır,Ülkelerin ve uluslar arası toplumun   pasif tutumu devam ettiği sürece ve mevcut bu  duyarsız durumun beli    kırılana  kadar, Doğu Türkistan’daki   Müslüman  azınlıklar acı çekmeye devam edecektir.R

Makalenin yazarı Ross Gibson Hakkında Kısa Bilgi University of Manchester’dan mezun oldu. Uluslararası Politika, Felsefe ve İktisat okudu. Başlıca ilgi alanları iklim değişikliği sorunları, eşitsizlik, demokrasi, şiddet içermeyen çatışmaların çözümü ve uluslararası ilişkilere eleştirel yaklaşımlardır.
Kaynak : http://theowp.org/reports/chinese-repression-of-muslims-in-xinjiang-economic-benefit-can-no-longer-be-valued-over-human-rights/

 

Etiketler: » » » » » » » » » » » »
Share
1389 Kez Görüntülendi.