logo

trugen jacn
23 Temmuz 2014
Genel

ÇİN’İN DOĞU TÜRKİSTAN MEZALİMİ VE PERDE ARKASI (IV.BÖLÜM)

          Çin’in Uygur Özerk Bölgesindeki uygulamalarını eleştirmek ve Rabia Kader’e destek amacıyla ABD Kongresinin alt kanadı olan Temsilciler Meclisinin iki üyesinin, Cumhuriyetçi Parti’den
California Temsilcisi Dana Rohrabacher ve Demokrat Partili Massachusetts Temsilcisi William Delahunt, desteğiyle kaleme alınan tasarı meclis başkanlığına sunulmuştur.
Tasarıda Pekin yönetiminin “Terörle Uygurları baskı altında tuttuğuna ve Doğu Türkistan bölgesine Han Çinlileri yerleştirerek, Uygurları azınlık konumuna indirgediğine dikkat çekilmiştir.

cin-bölüm4
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesinde meydana gelen olaylarda can kaybı olmasından endişe duyduğunu ifade etmiş, bölgede meydana gelen olaylarda 150’den fazla kişinin hayatını kaybettiğini, 800’den fazla kişinin de yaralandığını hatırlatarak, bir günden kısa sürede bu kadar insanın öldürülmesinin ve yaralanmasının olağanüstü olduğuna dikkati çekmiştir.
Pillay, Çinli yetkililer ile Han Çinlileri ve Uygur Türkleri liderlerinin şiddetin daha fazla yayılmasını engellemenin yolunu aramaları gerektiğini söyleyerek barışçıl gösterilere izin verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Pillay, yetkililerin güvenliği sağlamak zorunda olduğunu, ancak sadece insan hayatını korumak için zaruri olması durumunda güce başvurmaları gerektiğini de söylemiştir.
Uluslararası sivil toplum kuruluşları da meydana gelen olaylar karşısında tepkilerini kısa zaman içinde göstermiştir. Uluslararası Af Örgütü, Urumçi’de, 5 Temmuz 2009 günü protesto gösterilerinin şiddetlenmesi sonucu 140 kişinin öldürüldüğünü belirten raporlar üzerine derhal bağımsız ve tarafsız soruşturma başlatılması çağrısında bulunmuştur. Uluslararası Af Örgütü Asya-Pasifik Yardımcı Direktörü Roseann Rife, “Çinli yetkililer, ölen ve gözaltına alınanlar için hesap vermeliler. Barışçıl bir şekilde görüşlerini dile getirdikleri veya dernek kurma ve toplanma özgürlüklerini kullandıkları için gözaltına alınanlar derhal salıverilmelidir. Ölüm cezasına başvurmadan, uluslararası standartlara uygun
adil mahkemelerin görevlendirileceği adil ve tam bir soruşturma başlatılmalıdır” demiştir.
Roseann Rife “Trajik bir şekilde ölümler gerçekleşmiştir. Ölümlerden sorumlu herkesin adalet önüne çıkarılması için derhal bağımsız soruşturmanın başlaması şarttır. Yetkililer ya da göstericilerin sebep olduğu şiddet ve suistimaller hiçbir şekilde gerekçelen-dirilemez.” İfadelerini kullanmıştır. İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) de Doğu Türkistan’da yaşanan olayların ardından harekete geçmiştir.
Genel Sekreter Ekmelettin İhsanoğlu’nun talimatı üzerine Cidde’deki genel merkezde bazı üye ülkelerin dış işleri bakanlarıyla temasa geçilerek bilgi alışverişinde bulunulmuştur. İhsanoğlu, yaptığı açıklamada Doğu Türkistan’da özellikle siviller arasında meydana gelen çok sayıdaki can ve mal kayıplarının giderek kötüleşen durum hakkında derin endişe taşıdığını ifade etmiştir. Uygurların korku ikliminde yaşamaya zorlanmalarından duyduğu derin üzüntüyü ifade ederek Çin hükumetine Uygurların ve tüm Doğu Türkistan’daki sivillerin normal yaşamlarına geri dönmeleri için barış ve huzur ortamını yeniden tesis etmeleri çağrısında bulunmuştur. Olayların meydana gelmesinden sonra Türkiye’de Doğu Türkistan’da yaşananlara karşı tepkiler gecikmemiştir. Dış işleri Bakanlığı 6 Temmuz ve 8 Temmuz 2009 tarihli iki açıklama yapmıştır. Açıklamalarda Türkiye’nin Doğu Türkistan’da meydana gelen olayları yakından ve kaygıyla izlediği olaylardan derin üzüntü duyduğu ifade edilerek Hükumette ve Türk kamuoyunda endişe taşındığı ifade edilmiştir. Ayrıca Ankara’daki Çin Büyük elçiliği maslahatgüzarının da Bakanlığa davet edilerek olaylar hakkında açıklama istendiği, kendisinden ayrıntılı bilgi alındığı, duyulan üzüntü, kaygılar ve bu olaylara sebebiyet verenlerin en kısa zamanda tespit edilerek adalet önüne çıkarılmasına ilişkin beklentiler açık bir şekilde dile getirilmiştir. Dış işleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’da Doğu Türkistan’da meydana gelen olayları derin bir üzüntü ve kaygıyla izlediklerini ifade ederek olaya sebep olan kişilerin bir an önce tespit edilerek bölgede barışın ve huzurun yeniden sağlanması konusunda Çin Hükumetine çağrıda bulunmuştur.
Davutoğlu: “Çin ile ilişkilerimiz son dönemde iyi bir durumda, Ümit ederiz ki bu gerilim durur. Bölge için gerçekleşecek huzur için hükumet olarak hazırız” beyanatında bulunmuştur. Başbakan Erdoğan ise İtalya’da ki G-8 zirvesinden sonra yaptığı açıklamalarda olayların akabinde yapmış olduğu değerlendirmelerde kullandığı “vahşet” kavramının arkasında durduğunu ve Uygurlara yapılanların soykırımı (Genocide) andırdığını ifade etmiştir. Başbakan Erdoğan gelişmeleri Türkiye olarak BM Güvenlik Konseyine taşıyacaklarını da ifade etmiştir. Başbakan ayrıca, “bir taraftan evrensel değerleri
konuşacağız, insan haklarını konuşacağız, öbür taraftan bunlara seyirci kalacağız; bu olacak iş değil” diyerek tepkisini göstermiştir. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da yaptığı açıklamada Türkiye’nin bu vahşeti dünyaya en geniş şekilde anlatacağını ve meydana gelen insan hakları ihlallerinin önlenmesi için tüm girişimlerin yapılacağını söylemiştir. Türk resmi makamları Türkiye’nin Çin’in toprak bütünlüğüne hassasiyet gösterdiğini ancak tarihsel bağlardan ve insan haklarından kaynaklanan gerekçelerle Türkiye’nin gelişmelere taraf olduğunu sıklıkla ifade etmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden de tepkiler meydana gelmiştir. Milletvekilleri Çin-Türk Dostluk grubundan istifa etmiştir. Sivil toplum kuruluşları (STK) da kısa sürede Çin’deki gelişmeleri protesto etmiştir. Tüketiciler Birliği Derneği Çin mallarının kullanılmaması konusunda boykot çağrısı yapmıştır.
Türkiye’deki çeşitli STKlar başta İstanbul Taksim’de olmak üzere yurdun çeşitli bölgelerinde
ortak bir basın açıklaması yaparak Çin’in uygulamalarını ve yaşananları protesto eden basın
açıklamaları yapmıştır. Cuma namazı çıkısı sonrasında birçok ilde Doğu Türkistan’da ölenler için gıyabi cenaze namazları kılınmıştır. Çin’deki olayların, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Çin ziyaretinin hemen ardından meydana gelmesi Türk kamuoyu tarafından manidar bulunmuştur.
Türk kamuoyu, Doğu Türkistan bölgesini Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyaretinden önce en son 1992 yılında Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’nin ziyaret ettiğini ve o ziyaret sonrasında da bölgede olayların çıktığını tartışmıştır. Türkiye’nin bu tepkilerine karşılık Çin’in yanıtı gecikmemiştir. Çin dış işleri Bakanlığı sözcüsü Qing Gang, Pekin’de düzenlediği olağan basın toplantısında, Türkiye’nin konuyu BM Güvenlik Konseyine götürmesi ile ilgili soruyu yanıtlarken, bu olayın iç yüzünü kavrayıp, ülkenin birliğini, toprak bütünlüğünü ve etnik dayanışmayı korumak ve toplumsal istikrarı sağlamak amacıyla
harcadıkları çabaları anlayışla karşılamaları ve desteklemelerini beklediklerini ifade etmiştir.
Bölüm beş de buluşmak dileğiyle…sevgiyle kalın.
Mehmet Nuri Sungur

Kaynak  : http://cubuklukoyu.wordpress.com/2013/09/10/cinin-dogu-turkistan-mezalimi-ve-arka-perdesi-bolum-iv/

Etiketler: » »
Share
1905 Kez Görüntülendi.

BENZER HABERLER